HABER MERKEZİ –
Başarısız adamın varlığıyla-yokluğu birdir. Bizim için de hayat demek; başarmak demektir, elinden iş gelmeli demektir. “Şu kadar iyilik istedim, bu kadar bekledim de olsun” demek, sözlerle kendini kandırmak demektir. Ben bile bu kadar yaptıklarımı çok az görüyorum. Ve hemen başka bir çalışmaya fırlarım, bugünü nasıl iyi geçiririm diye. Özellikle sizler gibi çok çeşitli alanlardan gelenleri ve üzerinde hayli çalışılan grubu biraz daha nasıl ilerletebilirim diye tam gücümle yükleniyorum. Kendim için başka türlü yaşama fırsatı vermiyorum. Nefes nefeseyim ve söyledik, başka çaremiz yok. Yeni yeni bizim yaşam tarzımız oluyor. Varsa gücünüz, sabrınız, inadınız, olduğunuz her yerde mümkünse böyle göstermelisiniz. Zaten düşman sana ölüm fermanını dayatmışsa, eğer sen de yırtmak istiyorsan başka türlü yapamazsın, başka türlü nefes alamazsın.
Gerçekten üzerinde ölüm fermanı var, “ya teslim ol, ya öleceksin” diyor, her gün çağrı üzerine çağrı yapıyor. Biz de “ne öleceğiz, ne de teslimiyet olacağız; kurtuluş kesindir” diyoruz. Bunlar üç kelimedir ve üçü de hayatidir. Teslimiyet, ölüm ve kurtuluş üç kelime ve bizim hayatımızın üçgenidir. İki köşesi bitirir, bir köşesi kurtarır. Onda çok ısrarlı olacağız. Kurtuluş köşesini, kurtuluş imkanını öyle kullanacağız ki, düşmanın çok iddialı olup, bizi düşürmeye çalıştığı noktalara düşmeyelim. Bu önemli, teslimiyet de çok korkunç, onun da dayattığı ölüm çok korkunç. O açıdan bir noktada çok yoğunlaşıyorum. Akıllıysam –zaten başka çarem yok, bu sizin için de geçerli- hiç kimse “bu benim için değil, anlayamam, gereklerini oynayamam” diyemez. Benden daha fazla sizin için geçerli.
Bütün bu çarpıcı gerçeklerle yeni gelen yoldaşlara, dostlara hoş geldin demek en doğrusu. Zaten onlar da hayattan bir çok şey öğrendiler, hızla da öğreniyorlar. Herhalde bundan sonra dayanma güçleri, yaşama güçleri doğru temelde olur ve kesin daha iyi yaşarlar, savaşırlar, başarırlar. Başka tür karşılama fazla anlamlı değil. “Ne yedin, ye içtin” demek fazla anlamlı değil. “Az mı, çok mu yedin, içtin, kaldın, gittin, yürüdün” bunlar çok fazla anlamlı değil. Bu temelde gerçekleri iyi gördüysek, bu geliş ve bizimle tanışmalar anlamlıdır. Az da olsa, çok da olsa, bir ders de olsa, çok ders de olsa özü eğer böyle kavranırsa değer diye düşüyorum. Zaten biz de bu temelde kendimizi veriyoruz. Yani yalnızca yeni gelenlere değil, herkes için, tüm halka, bizi sormak isteyen tüm insanlığa diyeceğimiz budur. Kaçmıyoruz veya doğru yolda tüm gücümüzle yürümeye varız, ilk günden son güne kadar böyleyiz. Öyle olmak gerekir.
Önceden de bizi böyle tanıyacaktınız. Bizimle bu temelde ilişkiye geçecektiniz. Ve umarım bundan sonra ilkenizle sağlam görünüş, yürüyüşünüzle sağlam, sözünüzün de adamı olursunuz. Keşke daha büyük savaş meydanlarında sizleri karşılasak da büyük savaş sorunlarını tartışsak, kahredici darbeleri düşmana vursak. Bunu daha çok isterdik. Ama bizler yaban ellerdeyiz, çok az bir imkanla, yine de tarihte kimsenin yapamadığını yapmayı biliyoruz. Boş durmam, gördüğünüz gibi çok büyük çalışıyorum. Kimse bana “yap” demedi, hep kendim yapıyorum. Ben öyle sizin kendinizi kandırdığınız gibi kendimi kandırmam. Yerim aslında sizlerden çok daha dar. Çünkü hep yalnızım ve tek başıma çözüm bulmak zorundayım. Ve ortaya da çıkarıyoruz. Adım adım, an be an başarıyoruz.
Dersim’den gelen yoldaşlarla zaten uzun uzun konuşacağız, onları devre gerçekliğine alıyoruz. Onlarla zaten yoğunlaşırız. Yeni gelen dostlar, halkı gördüler sanırım, inşallah bir şeyler öğrendiler. Sanırım biraz da buradaki arkadaşlarla tanışırlar, epey alış-veriş yaparlar ve bu da kendi hayatlarında bir dönüm noktası olabilir. İnşallah onların da bazı yaratıcı düşünceleri ortaya çıkmıştır. Bazı gelişmeleri ilk defa görüyorlar, ruhlarında bir yenilenme var. Yine düşüncelerinde kesin bir takım yeni kıpırdanmalar var. Gençleşme var ve daha fazla iş yapma isteği, kararı gelişmiştir. Bunu arada tartışırız. Güvensinler kendilerine ve bundan sonra hayatlarını iyi görsünler. Çünkü bizi görmek sıradan olamaz veya bizim ortamımızla tanışmak sıradan bir ziyaret olarak değerlendirilemez, hayatın dönüm noktalarıdır. Böyle olduğunu herhalde şimdiden anlıyorlar. Kısa sürebilir, fakat yaşamları boyunca bunu tamamlayacakları, hep bağlı kalacakları gerçekleri de görürler ve bağlanırlar.
Benim ilkokul deneyimimde çok açıkça ortaya çıkmıştır ki, halka saygılı olan, ona karşı hizmette kusur etmeyen kesin eğitir, örgütler. Ve bu, yıkılmazcasına olur. Dolayısıyla bizim halkla, dostlarla olan bu ilişkilerimizde çıkaracağımız sonuç; en büyük güç kaynağımızın halk olduğu ve bunun da örnek bir yaşamla sağlanabileceğidir. Siz de bu gelişmenin ürünüsünüz. Sizi yaşatan halktır, kendi yaramaz-yetmez davranışlarınızla halkı zorlamamalısınız. Tam tersine halkı eğitme göreviniz vardır. Bunu göz ardı edemezsiniz. Temelde benim rolüm da, halkı biraz eğitmedir, halktan alıp vermeyi bilmedir, buna saygılı olmadır. Bu açığa çıktı. Geri olabilir, geriliğe öfkeliyiz; bu, halkımızı çok sevdiğimiz içindir. Yani geriliğe çok öfkeli olmamız demek, halkı bastırmak, hiçe saymak demek değildir. Onu daha da özgürlük tutkusuna kavuşturmak içindir. Veya halka duyduğumuz bağlılığı özgürlükle kanıtlamak içindir.
Öfkemizin nedeni de budur. Yoksa halkı adam yerine koymamak, bilmem ağzımıza geldiğince küfretmek veya bastırmak düşmancadır, alçakçadır ve affedilmezdir. Bu yakıcı gerçekleri bir kez daha gördünüz. Gördüğünüz gibi, halk önderi olmanın başka yolu da yoktur, söz konusu da değildir. Başka yol-yöntem uygulanamaz. Doğrusu budur, sonuç alan budur, yenilmeyen, yıkılmayan budur. Halkın büyük bağlılığı bu temelde sağlanmıştır. Ve PKK’yi PKK yapan, yenilmez kılan da halka bağlılığıdır, halkla birlikte böyle yaşama gücü göstermesidir. Kesin, hem sonuç almak, hem de gerekeni yerine getirmek zorundasınız.
Sanırım geçen günlerde cephe dersini işlediniz. Cephe dersi, halka bağlanma, halkı örgütleme dersidir. Bu da en başta halka yakışır bir şekilde yaşamakla mümkündür. Gönül köprülerini ağzına kadar halka açan, saygılı, olmayı bilen en iyi cephe çalışanıdır. Ve bu konuda gerilikten nefret etmek kadar; halkın özgürce yürüyüşünü, örgütlenmesini, eylemini yapan kişi halk önderidir. Ve biz de bundan başka bir anlama sahip olamayız.
PKK militanlığı bütünüyle kendini halkı için hazırlayan, yürüten militanlıktır.
Cephe dersinin en belirleyici, sonuç alıcı dersi budur. Görmedik, duymadık demeyin. Bu dersten çıkaracağınız sonuç; halk çizgisini yakalamadır. Halk çizgisini yakalamak demek; halkın içinde halkın hem öğrencisi, hem de öğretmeni olmayı bilmektir. Yine halkın yürüteni, halkla birlikte yürümeyi, birlikte olmayı bilmektir. Devrimcilik halktan kopuk yürütülecek bir eylem olamaz. Bunu deneyenler tarihte hep kaybetti. Duyguda, düşüncede, örgütlenmede kendini halktan ayrı tutmayanlar, halkla birlikte götürenler her zaman kazanmıştır. O açıdan halka bağlılık cephe dersini layıkıyla özümsemek, zaferin en temel bir gereğini karşılamak demektir. Bu tartışılmaz, sadece gerekenleri yerine getirilir. Bunu iki cümleyle böyle değerlendirebilirim. Yani, hepinizden beklenen de budur. PKK’nin kitle çizgisinde yer almak, halk içinde böyle bir çalışan olmakla mümkündür.
Halk içinde böyle bir çalışma çizgisine ve anlayışına sahip olamayanlar asla başarılı olmayacakları, en zarar verecek tutum ve davranışların da bu kişiliklerden geleceği ortadadır. Bu asla kabul görülemez ve hiçbir gerekçeyle de savunulamaz. Bunu size tekrar gösterdik. Bunun gerekleri tüm davranışlarınızda ifade edilmelidir. Biz de halkçı yaşamışız. Gördünüz, siz bizden üstün değilsiniz. Halk üzerinde bizden daha fazla tasarruf hakkınız olamaz. Biz buna nasıl sahip olduğumuzu gösterdiğimize göre, aynı yaklaşımı siz de göstermek zorundasınız. Ağanın, jandarmanın tavrını denerseniz, kesinlikle halkımız içinde, partimiz içinde yeriniz olamaz. Bunu da eğitimsizlikle, “bilmem canım keyfiyet istedi, ağalık istedi, bastırmacılık istedi” tarzında yaparsanız yanarsınız. Ben bunu affetmem, bunu hiçbir zaman unutmayın, sizi de adam kabul etmem.
Bizim anti-ağalığımız, anti-jandarmalığımız ve buna karşı tavrımız da en başta partimiz içinde ağa, jandarma anlayışlarını taklit edenlere karşı partimizi temiz tutmaktan geçer. Bunu da gördünüz. Eminim bundan sonra doğru partileşmeyi, doğru kitleselleşmeyi esas alacaksınız. Düşmanın politikaları sonucu yetişmişsiniz. Kemalizm etkileri, ailede gelenekler sizi bir ağa gibi yetiştirmiş. Bunlar bizi bitiren etkilerdir. Öfkeli olmak demek, Önderlik çizgisine bağlı olmak demek, bunlara karşı olmak demektir. Bu konularda kendinizi yetiştirin. Diğer bir şey var; dostlardaki geriliği ve kendinizdeki geriliği gördünüz. Bu gerilik her ne kadar halk özelliği gibi gelse de, düşmanın halka yakıştırdığı bir özelliktir. Geri özellik, özgür bir halk kimliğinin kabul etmeyeceği bir özelliktir.
Doğru-dürüst konuşup tartışamıyorsunuz. Özgür bir halk adamı kendini bu geriliklerle yaşatamaz. Halk adamı, halktan olan kişi, gerilikten kendini sıyıran kişiliktir. Okuması, tartışması, örgütlenmesi yerinde olan bir kişiliktir. Dolayısıyla “gerilik halkımızın kaderidir” deyip, boyun eğemeyiz. Ve geri halka dayanıp partili komutan olarak da yaşayamazsınız. Çoğu halkın geriliğinden yararlanmak istiyor. Kimdir bunlar? En başta sömürgecilerdir, ağalardır. Halkın geriliği onlar için bir kazanç kaynağı, bir sömürme kaynağı olabilir. Ama bizim için bir öfke kaynağıdır. Geriliğe saldıracağız; sömürgeciliğin, işbirlikçi, lanetli her türlü kişiliğin çıkar ve dolayısıyla insanlıktan alıkoyma imkanlarını elden alalım diye bunu yapacağız. Yoksa, geri halka bir de siz yüklenirseniz, sizin onlardan farkınız kalmaz.
Görüyorsunuz, bütün bunlar yakıcı bir temelde bir kez daha kendini gözler önüne serdi. Kendi geriliğinizden de nefret edeceksiniz, geri özelliklere sevdalanmayacaksınız. Geri özelliğe sevdalanan alçağın tekidir. Bak, sıradan bir dost olsa bile ne kadar nefret ettiğimi ben de ortaya koydum. Ama diğer yandan ne kadar saygılı olduğumu da ortaya koydum. Bunlar son derece yakıcı derslerdir ve kesinlikle dostlar da, bütün partililer de, ARGK ordu bünyesinde varım diyenler de sonuna kadar bu dersi alır. Görmedik, duymadık demeyin, ben karşınızda çok açık ve özlü konuşuyorum. Geldiniz, gördünüz, bütün işleri bir tarafa bıraktık. Ve bu gerçekleri zor düşünen, zor duyan beyninize ve yüreğinize bir kez daha nakşetmek için sizlerle tekrar karşılaştık. Artık anlamanın zamanıdır, duymanın zamanıdır derim. Zaten sizi başka türlü yaşatamayız, hep hor görülürsünüz, ayaklar altında ezilirsiniz ve bu da sizlere yakışmaz.
Özgürlük isteyenler bunun gereklerini yerine getirmeyi bilmelidirler. Bu da lafla olmaz. Biraz doğru yaşamayı esas almak, sonuç almış bazı çalışma esaslarına bağlı kalmakla olur. Bunu sizden beklemek, görevlerinize bağlı olmanız gerektiğini söylemektir ki; bir devrimci için bunlar esastır.
Cephe çalışanlarımız, dostlarımız da herhalde daha bilinçli, geriliklerinden daha sıyrılmış, daha iş bilir, kendi kendine örgütleyip yönetir bir duruma gelmeyi, bu vesileyle çarpıcı bir biçimde bir daha görecekler. En önemlisi de; bundan sonra böyle yapacaklar, yaşayacaklar, savaşacaklar, başaracaklar. İnanıyorum ki, sizlerin de, halkımızdan henüz tam partilileşmemiş, ama partiye oldukça bağlı çalışanlar olarak alış-verişiniz çok güçlüdür. Halk ilişkiniz, cephe ilişkiniz çok güçlüdür. Bunun çok yakıcı olduğunu gördük, başarı için ne kadar gerekli olduğunu gördük. Dolayısıyla savaşan parti ve hatta savaşan bir ordu için zaferin en temel kaynağı bu halk bağıdır. Bu ders, teorik olarak da görüldü, pratik olarak da biz kendi tecrübemizi size yansıttık. Ve bunda dürüstseniz, özlüyseniz, başarınız için çok önemli bir esastır; bir kez daha çarpıcı olarak beyninizde yer edinsin.
Militanlaşmak bu temelde olursa, bütün çalışmalarda kesin başarınız gelişir. Gerisi teknik düzenlemedir, örgütlenmenin şu veya bu tarzı, gizli-açık tarzı, planlamasıdır. Ama esas budur. Bu esas olmadıkça hiçbir teknik, hiçbir örgütlenme fazla sonuç alamaz. Bunu gördünüz. Başarı kesin gereklidir. Her zaman halka bağlı kalmaya çalışacaksınız. Yaşamınız halk içindir, saygı esastır. Onun sorunlarına çözüm bulmak esastır. Bunun dışında bir devrimciliğin tanımı olmaz. Eksiklikleriniz varsa gidereceksiniz, dersinizi bu temelde alacaksınız. Başarılı bir halk militanı olarak görevinizi yapacaksınız. Gün biraz da bunu gerçekten kavrama, uygulama günüdür. Biz elimizden geleni yapıyoruz.
Kendi ihtiyacınız için ne kadar eksikliğiniz varsa, hiç olmazsa onu giderme temelinde bizden almalısınız. Ve bir daha da, “kitleyle ilişkileri uygun değildir, halkın üzerinde despotizm uyguluyor, kuyruğundan çekiyor, halkın kuyruğuna takılmış” yaklaşımlarını terk edeceksiniz. Önderlik sözü, halka bağlılık sözü kesin bu temeldedir. Biz de bağlılığımızı ortaya koyuyoruz. Sözün nasıl yerine getirildiğini görüyorsunuz.
Umarım her zaman olduğu gibi sözlerinizle oynamazsınız. Sözün eri olmayı bileceksiniz. Sözünün eri olmayı bilenler tarihte her zaman anılacak, ona gururla bağlı kalınacaktır. Ve yaraşan da budur. Başarıya götüren her an, her zaman anılacak, ona gururla bağlı kalınacaktır. Ve dolayısıyla sizi de bu çok sıkıldığınız durumlardan çıkaracak tek yaşam tarzı da budur. Hiç kimse bizden başka türlü çıkış beklemekle kurtulacağını sanmasın. Başımıza daha kötüsü gelebilir, gelmemesi için kendi gerçekliğimizin bilincine ve en önemlisi de onun özgürlük tarzına yükleneceğiz.
Ben bu temelde yüklenenlerin başaracağına inanıyorum. Ve bu temelde yürüyenlerle sonuna kadar birlikte olduğumuzu söylüyorum. Kanıtlanan, bunun başarılabileceğidir. Kesin zafer de bu temelde sağlanacaktır.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan/11 Eylül 1994