HABER MERKEZİ
Ben sıfırdan başladım. Ne bir ilişkim, ne bir dostum, ne de bir kuruş param vardı. Bir Allah misafiri biçiminde geldim ve hepinizin yükünü, hepinizin kör düğümlerini burada çözdüm. Herkese her şeyi verdim. Babanızdan, sülalenizden alıp vermedim. Herhangi bir dosttan da alıp vermedim. Buldum buluşturdum verdim. Bu çok açık. Peki, size ne oluyor?
Başlarken, burada mezar kadar yatacak yerim yoktu.
Ama şimdi hepinizi yatırabiliyoruz, hepinizi eğitebiliyoruz, yedirip içirebiliyoruz ve gelen herkese istediğinden fazlasını da veriyoruz. Peki, en sağlam alanlarda, isteyene siyasi alan, isteyene kitlesel alan, isteyene bir coğrafya parçası. Zapt u rapt altına alınamaz bir gerilla mangasıyla bir alayı bile boşa çıkarabilecek, sınırsız alanda. Peki, neden yapamadınız? Kitleyi bozuyorsunuz, örgütü zorluyorsunuz, dağları barınamaz hale getiriyorsunuz. Burada bir yanlışlık var, kendini tanımama var, burada işin gerekleriyle uzaktan yakında alakalı olmamak var.
O halde yapılması gereken nedir? Varsa içinizde ben saygılıyım, ben savaş soyluluğuna bağlıyım, ben soylu bir sanat olarak bu sanata kendimi veriyorum, egemenlerin, sömürücülerin ordusundan daha değerlidir. Bunun derin bilinciyle, büyük duygularıyla işin içindeyim diyen varsa, o zaman gidin pisliğinizi temizleyin. Gidin, bu olmazları onun altındaki bütün nedenleri kaldırın, yoksa yaklaşmayın.
Sonuna kadar öğrenmenize “evet” diyorum. Onun için hiç kimseyi gerekli eğitimden geçirmeden “bir adım at” denilmiyor. Kritik alanları da aştırıyoruz. Bunların hepsi hallediliyor. Siz gerisini boşa çıkarıyorsunuz. Nasıl? İşte bir günlük de olsa, paşa gibi yaşasam ne mutlu bana, bugünü de kurtardıysam yine ne mutlu bana. Savaş böyle olmaz, bu psikolojiyle sözüm ona bu bir günü kurtarmakla hiçbir halk savaşı verilmez. Halk savaşının ufkundan kendinizi yoksun bırakmışsınız. İşte burada derin bir lümpenizm, boş vermişlik var. Bu çok kötü, değil böyle bir gün yaşamak bununla nefes alıp vermek bile suç.
Halk savaşımız deyip biraz durup düşünmek lazım. Bu halk savaşı ki, son umut savaşı, insanlığın en lanetlisi olmaktan kurtulma savaşı. Sizde hiç iman, halka saygı yok mu? Hiç onurlu yaşama saygı yok mu? Eğer var diyorsanız, o zaman bu savaşımın bazı temel yasaları var, en azından böyle ucuz kaybedilmemesi gerekir. Peki, bu, kendini ve yanıbaşındakini öldürmekle kazanılabilir mi? Kuralları bozmakla, kendini feriştah kılmakla olur mu? Bu anı anına kendini geliştirmek düşmanı yenmekle olur, her düzeyde yenmekle olur, değil mi? Bunları şimdi akıl edemeyecek kadar divane misiniz? O zaman bunların genelde soylu halk savaşımımızda da tek umut savaşımında da yeri yoktur.
“Ben serseriydim, lümpendim geldim oynamaya. İşte, toplumda dikiş tutturamadım, toplumda yüz bulamadım. PKK’de insana saygı var, orada işte namussuzluğumu gizlemeye geldim.” Hayır, bu olmaz… “Düşkündüm, zavallıydım, kahraman kesilmeye geldim. Bilmem düşkündüm, güzel olmaya geldim.” Böyle de olmaz… Bu yöntemlerle istediğinize ulaşamazsınız. Bu kandırmacayı bırakacaksınız.
Yanlışlarla uzlaştık, çok şeyi bastırdık diyorsunuz. Bu iş yanlışlarla uzlaşmaya ve safları bilmem bastırmakla halledilemez. Kimi bastırıyorsun? Senin insanı geliştirmekten başka bir görevin var mı? Senin bir işi çözmekten başka bir işin var mı? Senin bir işi doğru yapmaktan başka bir işin var mı? Bastırma düşmanın işi. Uzlaşma diyorsunuz, neyin uzlaşması? Yanlışlıklarla!
Doğrular hâkimiyet ister, doğrular adına ölümcül çaba ister.
Bizdeki doğrular, halk savaşı, yaşam doğrularıdır.
Ölüm kalım doğrularıdır.
İnsanın sonuna kadar yüreğini, dilini koyacağı, adından önce belleyeceği gereklerdir. Sen kimi kandırıyorsun? Ne zamana kadar kandırılacaksın, kandıracaksın? Demek ki, ilk adımda bile doğrulara sonuna kadar kesin bağlanma ve uygulama onun dili ve onun eylemi, yanlışlıklara sonuna kadar karşı çıkma bir an bile ertelenemez.
Tarihi kaybetmeye gün sayıyorsunuz. “Bu adamda da bu tedbir, bu çare bitse de kurtulsak bu savaştan” diyorsunuz. Çoğunun yaşam düşü böyle. Bunu seziyorum, gözlerinizden bunu okuyorum. Bütün hareketleriniz bunu çağrıştırıyor. Düşmanın da son marjinalleştirme teorileriyle beklediğiniz bu. O size bakıyor, siz ona bakıp işte savaştık, namusu da kurtardık, daha fazlası bize göre değil. Bunu bütün itirafçılar da söylemişti, ama kursaklarında kalacak.
Benim de kendime göre bir sözüm var. Halk sözüm var, doğrulara bağlılık sözüm var, kendime saygınlığım var, yaşama bağlılığım var.
Böylesine bir yenilgiye kulak kabartmış olanları boşa çıkartmak benim en amansız olacağım bir saha. Onlar geberecek, bitse de kurtulsak diyenler, fırsatı bulsak da bir gün paşa gibi yaşasak veya on tanesini bilmem kaybettiririm, ama bir gün yaşarım. İşte, ben bu tipler için yaşayacağım, onların canına okumak için. Zaten onlara karşı savaşıyorum. Bukalemun, kırkayak gibiler bir yerden vuruyorsun, ertesi gün yeniden türüyor, ama ölümcül darbeyi de onlara hazırlayacağız. Yaşamı yenilgide gören, kutsal son umut savaşımımızı, son insan olma savaşımımızı kendi iğrenç basit yaşam güdülerine bağlayanlar için amansız olacağım.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan