HABER MERKEZİ
Ortaya çıkan, bu tartışmaları sadece teorik düzeyde geliştirmek değil, bir de bunun partiye yansıtılması oldu. En somut ifadesiyle başta gerilla safları olmak üzere kadın ordulaşmasının gereği olarak kadın siyasi, askeri faaliyete kendi özgür iradesiyle, özellikle her yönüyle kölelik ilişkilerini parçalayarak değil, birilerine bağlılık temelinde girmişse; aslında bunun bir özgürlüksel katılım olmadığı, kölelik tarzında bir katılım olduğu, bunun da sorunlara, başarısızlıklara yol açmaktan başka bir sonucunun olmayacağı anlaşılmıştır. Katılımın bireyin özgür iradesi, özgür düşüncesi kadar onun fedakarlığı, cesareti ve yeterli çabasıyla sağlanabileceği kendini açıkça ortaya koydu. Yani bir alışkanlık, birilerine bağlılık nedeniyle değil, bireyin özgürlük tutkuları kadar mutlaka eşitliğe, kendi iradesine, düşüncesine güvenerek bu konuda bir yaşam projesine sahip olarak katılmak zorunda olduğu ortaya çıktı.
Kadının özgür iradesinin gelişmesiyle ancak ilerlemenin sağlanabileceği, yaşamda nasıl yaşamalı sorusuna cevap verilebileceği, pratikte bir kadın ordulaşmasının salt askeri, siyasal bir sorun olmadığı, kişiliğin, kimliğin gerçekleştirilmesinin çok önemli bir aracı olduğu anlaşıldı. Kadının kapsamlı bir ordulaşmayı yaşamadan, erkek egemenlikli toplumun tüm dayatmalarına karşı silahsız kalacağı, kendini fazla özgür ifade edemeyeceği, kendi cinsinin kurtuluşuna bütün yönleriyle eğilip cevaplar geliştiremeyeceği ortaya çıkmıştır. Kadın ordulaşmasına, onun her düzeydeki örgütleniş ifadesine sadece kaba bir eşitlik olsun diye yaklaşılmıyor. Yaşamın nasıl olması gerektiğine dair oldukça özgün, özgür olması gereken hususlar var. Ancak bunlar bir örgütlülük içinde olursa daha iyi anlaşılabilir, amaca, programa bağlı kalınabilir ve bu da pratikte adımların başarısını getirir. Hiç şüphesiz çok ucuz ilişkilere alışmış kadın, erkek yaklaşımları bundan rahatsızlık duyacaktır. Örneğin saflarımıza çok ucuz ilişkilerle gelenler var, bu tip bir ordulaşmayı istemlerine ters bulabilirler. Yine birçok kadın, erkeğin bir bağlantısı olarak yaşamaya alışmıştır. Özgür güçleriyle savaşıp yaşamayı pek akıllarına getiremezler. Bunlar da epey rahatsız olabilir.
Erkek, kadını hep kendi güdümünde, hakimiyetinde görmeye alışmıştır. Böyle bir ahlaki anlayışı vardır. Bundan kurtulmuş kadın, ona büyük bir darbe, bir sıkıntı kaynağı gibi gelebilir. Böylesine kendinden kopuk, oldukça özgür savaşıp yaşayabilen bir kadın onun havsalasına pek sığmaz. Onlar da rahatsız olacaklardır. Ama başka türlü özgür olunamaz, özgür yaşam sorununa cevap verilemez. Zordur, sıkıntılar doğurur diye doğru çözüm anlayışlarından vazgeçilemez. Şuna derinden inanmak gerekir: Kadın gerçeği her ne kadar parti çözümlemelerinde ifadesini bulmuşsa da, bu herkese aynı oranda mal edilmiştir denilemez. Çok sınırlı sayıda bir kadın kadrosu belki çözümlemelerin bilinciyle hareket ediyor olabilir. İlişkilerinde özgürlük aranabilir, ama geniş bir kesimi, hatta ezici bir kesimi özgürlük yaklaşımından uzaktır. Çok kaba feodal ölçüler egemendir, burjuva ölçülerinin bile çok gerisinde olan ölçüler var, bunlar aşılmadan değil PKK temelinde bir partileşme, bir ordulaşma, sıradan bir örgütlülük bile geliştirilemez. O halde sorunun halledilebilmesi için kapsamlı bir çalışmaya, gerçekleştirme araçlarına ihtiyaç vardır. Bu nedenle teorik düzey kadar pratik araçları da eksik etmemek gerekir. Çözümlemeler, teorik çözümlemelerdir, aydınlatmayı sağlıyor. Ama bu pratiğe nasıl yansıtılacak? Dalga dalga gerillaya, serhıldanlara katılmak isteyen kadınlar var. Yaşamın hemen hemen her sahasına katılmak isteyen kadın gücü var. Bu gücü nasıl ortaya çıkaracağız, nasıl eğiteceğiz, erkek egemenlikli yaklaşımlara karşı nasıl bilinçlendireceğiz, örgütlendireceğiz? Bunlar önemli sorunlar. Bunlarla mücadele edilmeden hangi özgürlükten, nasıl yaşamlı sorusuna cevap vermekten nasıl bahsedebiliriz? Bu yönüyle de, yani pratik yönleriyle de sorunun ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor.
Erkek egemenliğinden, onun eşitsizliğe çeken olası tüm dayatmalarından uzak, hatta onunla anlamlı bir mücadeleye imkan veren, onun yanında kadının kendini, kendi kimliğini bulması, kendi gücünü ortaya çıkarması için “ben neyim, nereden geliyorum, kimim, nasıl olmalıyım, benim nasıl bir yaşama ihtiyacım var? Önce kendimi tanıyayım, kendimi özgür irade, özgür bilinç sahibi kılayım, özgür bir güç haline getireyim, örgütleyeyim” demesi gerekiyor. Bunun da mümkün olabilmesi için, kadın ordulaşması vazgeçilmez bir araçtır. Bazı arkadaşlar “ben özgürlük, eşitlik ölçülerini uygulayabilirim” diyebilir. Sınırlı sayıda parti kadrosu belki bunu uygulayabilir, ama sorun birkaç kişi, birkaç komutan ve yönetici değildir, sorun kitledir. Sorun, daha şimdiden gerillaya katılan binlerce genç kadının devrimcileşme sorunudur. Unutmayalım ki, daha yeni katılan bir genç kıza, bir komutan, bir yönetici rahatlıkla kaba, feodal bir yaklaşımı dayatabiliyor. Üniversitelerden gelen kadınlı, erkekli çoğu birbirine bireysel ilişkilerle bağlanmış kişiler var. Ortamı laçkalaştırabilir ve ordulaşmaya ters ne kadar davranış varsa, onu sergilemeye sonuna kadar kendilerini verebilirler, hatta objektif olarak ajanlığın en tehlikeli biçimini, tasfiyeciliği dayatabilirler. Bu ilişkileri meşru kabul etmek; düzeni kendi içimizde yaşamak demektir. Bu da en değme kontranın bile veremeyeceği zarara yol açmak demektir.
Dolayısıyla bir de bu yönüyle düzenin etkilerine karşı arındırma ve netleştirme için özgün bir ordulaşmaya, yani kadın ordulaşmasına ihtiyaç vardır. Saflardaki feodal erkek yaklaşımlarını, yine düzenden kopup gelen burjuva erkek yaklaşımlarını başka türlü sınırlamak mümkün değildir. Zaten şunu da belirttik: Eğer eşit ve özgür ölçüleri konuşturabilecek kadrolar varsa; onlar, eşitlik ve özgürlük komitelerinde birlikte çalışabilirler, kendi ilişkilerini değerlendirebilirler. Bunu her düzeyde, yani ahlakın oluşumundan tutalım savaş sorunlarına, en verimli kadın gücünü, erkek gücünü iç içe yürütmeye kadar tartışıp sonuca bağlayabilirler ve en doğrusunun da bu olduğu açıkça belirtilebilir. Ama bunun yanında, henüz yetişmemiş erkeği de, özgürleşmemiş kadını da, hatta yanılgılı, köleleştirici, bitirici kişilik sorunlarıyla dolu yaşayan bireyleri tabii ki denetime alacağız. Hem savaştıracağız, hem eğiteceğiz. Bunları savaşım gerçeği kadar, ordu gerçeği kadar kendileriyle de tanıştıracağız. Kimsin, ne amaçla geldin, nasıl bir amacın olmalı, nasıl bir yaşamın olmalı sorularına da bilinçle, iradeyle cevap bekleyeceğiz. Bunun için zaman belirleyeceğiz. Bu konuda açık ki kadın önderler sorumludur.
Kendi hemcinslerini kurtuluşa götürmek istiyorlarsa, önce eğitmesini, örgütlemesini, savaştırmasını bilecekler. Henüz yeni gelmiş, kendini çok kaba cinsel bir araç olmaktan öteye görmeyen, birilerine bağlı olmaktan, birilerinin koltuğunda yaşamaktan başka yaşam biçimi bilmeyen, mutlaka bir erkeğe dayalı olarak yaşamanın dışında bir yaşamın mümkün olamayacağını düşünen; eşitliği ve özgürlüğü dayatmak şurada kalsın, her hareketi bağımlılaştırıcı bir tarz olarak yetiştirilen bir kızı böylesine bir ortam içine bırakmak, ona yapılabilecek en büyük kötülüktür. Hatta bir erkeği bile bu ortamda kadın karşısında serbest bırakmak, ölçüsüz bırakmak o erkeğe de yapabileceğimiz en büyük kötülüktür. Kadın eğitimsizdir, bilinçsizdir, nasıl yaşamalı sorusuna cevap vermekten henüz uzaktır. O halde böyle bir ordu ayrışması yerindedir, gereklidir; bu aşamada da çok gerekli bir özgürleşme aracıdır. Bazıları “bu bize zor geliyor, rastgele ilişki istiyoruz” diyebilir, ama bunların söylediği eğer düzen ve sadece ortaçağ değil, klan döneminden beri oldukça tutsak ilişkilerle yüklü yaklaşımlarsa, bunun sorumluluğunu kim üstlenecek? Oluşabilecek bazı olumsuz ilişkilerin ihanet ilişkisi kadar tehlikeli olduğu, hatta ihanete bu temelde gidildiği göz önüne getirilirse, pratik gerçekleşmenin ne kadar önemli olduğu açığa çıkıyor. Gerillada kadın birliklerinin oluşturulması, yine serhıldanlarda kadın örgütlülüğünün, uzun süreli kadın temsilciliklerinin geliştirilmesi sağlanmadan, -feminist gibi olalım demiyorum ki bu da yabana atılamaz- erkek etkilerine karşı mücadele verilmeden eşitlik, özgürlük yakalanamaz ve nasıl yaşamalı sorusuna cevap verilemez. Bunun için biraz serbestlik gerekiyor. Kadının kendini sıkı sıkıya gözden geçirip kimlik sorununa, nasıl yaşamalı sorusuna cevap hazırlaması gerekir. Bu fırsatın sunulması kadar, hem sürecin, hem alanın elverişli olması gerekir.
Son dönemlerde soruna pratik yönüyle de yaklaşıldığı açıktır. İster gerilla saflarında, ister diğer bütün katılım alanlarında gelişmelerin ortaya çıkabileceği ve bunun da sıradan bir gelişme değil, devrimin başarısı için vazgeçilmez bir çalışma, mücadele gerçeği olduğu anlaşılmıştır. Hiç şüphesiz tüm bu çözümlemeler ve pratik gelişmeler işin başlangıcını ifade ediyor. Neye, nasıl yaklaşılması kadar, nereden, hangi çabayla başlanıp yürütülmesinin gereğini, imkanını ortaya çıkarıyor. Tarihsel sorunlar bir çırpıda, canınız istedi diye çözümlenmez. Bilimsel teorileri ortaya konulmak kadar, uzun bir plan dahilinde hazırlık, pratikte adım adım sabırla, inatla çalışmayı ister. Bu, kadın sorunu için daha da çarpıcıdır. Dolayısıyla hiç kimse kolay çözümler beklemesin. Somut olarak buna “siz sevgi, aşk olayında kolay gelişmeyi, yaşamayı sağlayamazsınız” dedik. İçimizde bazılarının çok ucuz duygularının, tutkularının ne kadar tehlikeli sonuçlara yol açtığını gördükten sonra, hiç kimse ucuz ilişki, ucuz sevgi, ucuz cinsellik, ucuz aşk beklemesin. Cinselliği, sevgiyi, aşkı reddetmiyoruz, ama bunun sağlam bir mücadele zeminiyle, ilişki ölçüleriyle, özellikle savaşla bağlantısını, yurtseverlik duygusuyla, parti örgütlülüğüyle ilişkisini mutlaka ve hiç kendini aldatmadan, lafta “böyleyim” diye şartlandırmadan kendini ortaya koymasının şart olduğunu, bunun dışında bir sevgi, aşk anlayışına, pratiğine başvurulamayacağını, aksi halde bunun kaybetme olacağını büyük bir açıklıkla ortaya koyduk. Böylesi bir yaşamın kişiyi kahredeceği, hatta yaşamını toptan kaybedebileceği gösterildi.
Neden böyle amaçsız ve rahatlıkla yenilgilere açık bir yaşam, kabul edilebilen bir yaşam olsun? Savaş temeli, ciddiliği, içtenliği olmayan bir ilişki kaç para eder? Sadece cinsel dürtülere, ahbap çavuşluk ilişkilerine bakıp kendini koyuvermenin, kendini satmanın ne anlamı var? Hangi ciddi ilişki, sevgi gelişebilir? Sorun, toplumsal ilişki düzeyidir, toplumsal yaşamı, toplumsal ideali gerçekleştirmedir, toplumsal aşkı, sevgiyi yakalayabilmedir. Parti bunun için vardır. Parti kadroları bunun için ilişkilere özen gösterirler ve örnek model olmaya çalışırlar. Bütün bunlara da bu yönüyle açıklık kazandırılmak istendi. Sanırım aklı başında her militan sorunun ne kadar yakıcı, önemli ve doğru çözümün ne kadar vazgeçilmez olduğunu anlamıştır. Bütün parti, ordu kitlemiz anlamazsa da, sorumluluk düzeyi gelişkin olanlar, yaklaşım kadar pratik gerçekleştirme ifadelerini de artık gündemleştirebilirler ve bu konuda devrimci görevlerine sahip çıkabilirler. Kendi yaşamlarıyla, ilişkileriyle buna örnek teşkil edebilirler. Bunu sıradan bir söz olarak görmemeliler, devrimin çok kalıcı ve özen gösterilmesi gereken yaşamsal bir görevi olarak görüp, her koşul altında çözümleyici olmalıdırlar. Sorun kişisel çözüm, kişisel duyguların ifade edilmesi değildir. Parti ortamı, ordulaşma gerçeğini sağlamak kadar, bunun dalga dalga topluma yayılıp sosyal devrimin daha şimdiden saflarımızda nasıl geliştirebileceğini ortaya koymadır. Her önemli sosyal devrim de ancak öncülerinin yaşamının çözülmesiyle ve bu yaşamda başarının sağlanmasıyla ölçülür ve öyle başarıya gidebilir. Bizimki gibi bir toplumun kendi başına gelişme yoluna girmediği, çözüme kavuşamadığı bir devrim olayında, militanların kendi yaşamlarındaki örnek çözüm gücünü bütün parti ortamına, giderek bütün topluma yayma görevlerinin önemi büyüktür. İlişkilere sıradan yaklaşmamaları, toplumsal, ulusal, hatta insani düzeyi etkileyecek bir tarzı sürekli göz önüne getirerek yaklaşım geliştirmeleri, yaratıcı olmaları, iyiyi, doğruyu, güzeli yakalamayabilmek için günlük kazanımlarla yetinmemeleri, kazanımları süreklileştirmeleri gerektiğini bilerek nasıl yaşamalı sorusuna cevaplarını vereceklerdir.
Her devrimde olduğu gibi bizim devrimimizde de her şey önceden öngörüldüğü gibi gelişmez. Yaklaşımlar ana hatlarıyla konulur, pratik gelişme ise gerisini tamamlar. Zaten eksiklik, yanlışlık varsa, pratik kendisini dayatır ve çözümünü de yine kendisi beraberinde getirir. Bizim burada yaptığımız; en genel hatlarıyla sorunu koymak kadar, temel çözüm yollarına, araçlarına yaklaşmaya özen göstermedir, kendi yaşamımızda çabalarımızla elden geldiğince katkıda bulunmadır. Devrimimiz nasıl yaşamalı sorusuna yetkin bir cevabı verebileceğini daha şimdiden ortaya koymuş bulunmaktadır. Öngörülen yaşamın hayali bile geçmiş yaşamdan çok daha değerlidir.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan