HABER MERKEZİ
15 Ağustos Atılımı her şeyden önce Kürdistan tarihinin en çağdaş, hatta bazı yönleriyle onu da aşan, sağlam, kararlı ve kesintisiz, yenilgiye kapalı, sürekli yeniye giden, gittikçe daha da derinleşerek çözümlenen ve bu anlamda birçok ulusal ve toplumsal kurtuluş adımından farklı, Kürdistan somutunun derin ve doğru tahliline dayalı, Kürdistan halkı söz konusu edildiğinde onun en temel diriliş hamlesi ve biricik şansıdır. Bunun başarısı halinde tarih kurtuluş temelinde yürüyecek; aksi halde sadece önder bir partinin ve hatta bir sınıfın yenilgisi değil, bir ulusun şahsında insanlığın kaybı da söz konusu olacaktır. Çok büyük bir çabayla hazırlanan, iç ve dış karşı-devrimci saldırılara karşı çok az bir olanakla yürütülmeye çalışılan, eşine ender rastlanan bir cesaret ve fedakarlık örneği olarak sadece Kürdistan halkının kurtuluş tarihinde değil, insanlığın tarihinde de daha şimdiden bir yer kazanma doğrultusunda kendini kanıtlayan soylu bir insanlık eyleminin, bir ulusal kurtuluş savaşımının ve bir toplumsal özgürlük hamlesinin adıdır 15 Ağustos Atılımı.
Bu atılım, yedi yıl gibi bir süre boyunca hızı ve temposundan hiçbir şey kaybetmeyen bir gelişme olmak şurada kalsın, bizzat eyleme ilk adımını atanlar da dahil herkese bir gün bile yürütülmesinin mucize göründüğü, gerçekten düşmanın birkaç gün içinde tamamen yeneceğine kendisini inandırdığı, dostların taş çatlasa bir iki ay dayanma gücünü biçtiği, bu anlamıyla fazla umut vaat etmez gibi görünen bir gelişme olarak yedi yılı aşarken, insanlığın dikkatini çeken ve mucize kabilinde değerlendirilen, yedi yıl önce adını bile kabul etmekten çekinen bir halkı mevcut gerçekliğinden “mutlaka zafere ulaşırız, hiçbir engel bizi durduramaz” biçiminde bir inanca ulaştıran, bu anlamda inanılmazı gerçekleştiren bir eylemin de adıdır.
15 Ağustos Atılımı, son derece yoğun çelişkiler içindeki bir tarihin yeniden gözden geçirildiği, bin yılların kördüğümlerinin çözülmeye çalışıldığı, düşüren ve düşürülenin inceden inceye eleştiriye ve düzeltilmeye tabi tutulduğu bir gerçeğin, “ölürüm de kalkıp yürüyemem” diyen ve ortama egemen olanların bunun etkilerini sürekli öncüye de taşırdıkları, gerçekten başımızdaki talih denilebilecek olandan öteye her şeye benzeyen, ama asla insanlık vaat etmeyen bir gerçeğe karşı savaşın da adı olmaktadır. İddiasızlığın ve olumlu değerlere layık olmamanın ardına kadar yaşandığı, kendisine en çok umut bağlanan ve kendisinden başarı beklenenin kendini rahatlıkla yere atmaktan çekinmediği, sorumluluk anlayışı ve sağduyudan uzak, elini sallasa çok iş becerebilecekken oralı olmamanın ve inanılmaz ölçüde öncülükle oynamanın çokça sergilendiği, adeta sadist ve mazoşistçe davrananın, yani kendi kendine işkence edenin konumuna da çokça düşüldüğü bir pratiğin, özellikle böyle bir örgütsel pratiğin de adı olmaktadır. Bu atılım her türlü çirkinliğin normal görüldüğü; provokasyonun, komploculuğun, düşkünlüğün, hırsızlığın, kısacası inanılmaz her türlü olumsuzluğun çok sınırlı bir gelişmeye dayatıldığı, bu tür dayatmaların hadsiz hesapsız bir biçimde ortaya çıktığı ve ibret verici sahnelerin bol olduğu bir eylem ve savaşımın da adıdır. Bunun yanında 15 Ağustos Atılımı, insan soyunda bitebilecek, hele kendi ülke ve halk gerçekliğimizde son bir soluk ve çabayla gösterilmesi gereken cesaret ve fedakarlığın tarihte eşine ender rastlanan örneklerinin de bol bol ortaya çıktığı, bu anlamda insanlığın çok şanlı bir ulusal ve toplumsal kurtuluş hamlesinin adıdır.
Tarih bu yıllar hakkında giderek daha fazla değerlendirmeler yapacaktır. Eğer bugün bir halkın oldukça kararlı bir biçimde zafere inandığı ve kendini var edecek olanaklara kavuştuğu bir gerçekse, inanıyoruz ki bu yıllar üzerine çok şeyler söylenecek ve yazılacaktır. Bu anlamda bu yıllar yaşanan yıllar değil, bir anlamda yaşanmayan yıllardır, diyoruz. Ama neden? Nasıl yaşandı, kimler yaşadı? Gören göz, duyan yürek, düşünen beyin bu yılları ne kadar duydu, ne kadar anladı? Belki de rüzgar gibi geçti denilir. Ama her ne kadar yaşanmadı diyorsak da, yaşanan bir şey vardır. Hatta tek özgürlük yaşamı biçiminde bir çekirdek yaşam söz konusudur. Gerçekten bu yıllarda insanlığın yeniden dirilişi, bir ulusun kurtuluşu ve bir halkın özgürlüğünün her yönüyle gerçekleşmesi için muazzam tohumlar serpiştirilmiştir. Muazzam derken, zenginlik ve nitelikçe bol anlamında söylüyoruz. Kenarından geçebilir ve görmeyebilirsiniz, ama inanıyoruz ki, her geçen gün bu topraklarda yeşerecek her şey bunu iyi kanıtlayacaktır. Şimdiden bunun kanıtları vardır. Biz eylemimizi neye karşı nasıl yaptığımızı biliyoruz. Bu anlamda bu yıllar aynı zamanda umut yıllarıdır; umut ekilen, ama henüz yeşermeyen ve biçilmeyen yıllardır.
Bugün ortaya çıkan başarılar, bizim açımızdan başarı bile denilmeyecek kadar sınırlıdır. Biz asıl olanın gizli olduğunu ve daha ileride bol ürün vereceğini düşünüyoruz. Bu anlamda umutluyuz. Kuşkusuz dikkati çektiği gibi, biz bu yılları müthiş bir tempoyla yaşadık. Bu tempo, eminim ki, onun içinde yürüdüklerini söyleyenlerin de hala pek kavrayamadıkları, bizzat savaşanların da dahil, “bu iş nasıl oldu, ben nasıl yürüyorum” biçiminde doğru bir anlama bile ulaşamadıkları süratli bir yürüyüştür, bir maraton yürüyüşüdür. Gerçekten bu yılların üzerinde az değerlendirme yapmadık. Yine tarih tanıktır ki, ölesiye bir tekrarlamayla sadece yıl yıl değil, ay ay ve hatta gün gün bile değerlendirme yapılmıştır. Ama şunu da iyi biliyoruz ki, duyacak yürek, görecek göz, düşünecek beyin ve işitecek kulak fazla yoktur. Bunu yadırgamıyoruz. Bu bizim ulusal ve toplumsal gerçekliğimizdir. Birey mentalitemiz nedir? Bunu biraz bildiğimiz için geçeriz, dedik. Tarih hiç de bu tip avanakların ayaklarına takılamayacak kadar ciddidir, dedik. Ne iyi ve güzel ki, bunları böyle görüp yürüdük. Bana sorarsanız, geçirdiğimiz çok görkemli ve süratli bir yarıştı. Çok büyük bir duyarlılıkla hiçbir şeyi fazla ayak altında ezmemeye çalıştık. Halkın çok iyi gördüğümüz coşkusu bu anlama geliyor ve dikkat edilirse tamıtamına buydu. Aslında büyük bir maraton koşusuyla ipi göğüslemeye çalışıyorduk. Onu alkışladılar, bu iyi bir alkış, yerinde bir alkıştı. Coşkunun anlamı böyledir. Dediğim gibi henüz açığa çıkan yılları değil, ileride daha da ortaya çıkacak yılları geçirdik.
Bu güçlü edebiyatçıların yorumlarıyla ileride anlatılmaya çalışılacaktır, resimlenecek ve türkülenecektir. Kısaca sanat da işlevini yapacaktır. Askeri ve siyasal olarak sonuçlar daha kapsamlı çıkarılacaktır. Biz yaptıklarımız ve konuşup yazdıklarımızla sadece tarihe belge bırakmak için alelacele bazı işaretler verdik. Bu dönemin ruhu, bu dönemin yaratmak istediği insan ve özgür kişilik, başarmak veya yaratmak istediği yaşamın ta kendisi nedir? Bu gerçekten ancak büyük çabalar ve başlı başına başka savaşımlarla halledilecek bir sorundur. Ama temel işaretler vardır. Birisi sıradan bir çabayla kendini dürüstçe verdiğinde, oldukça feyz alınacak yaman çalışmalar söz konsudur. Tamamen sadık kalındığında, her türlü sonuca başarıyla götürebilecek esas çalışma söz konusudur. Halk ordusunu geliştirmek için her türlü esas vardır. Insanlık için bile öğretici olabilecek, siyasal faaliyetin içeriği ve biçimi üzerine her türlü değer vardır.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi