HABER MERKEZİ
Tüm partiyi esas alanlara, özellikle de ordu gerçekliğimiz içinde her türlü savaşçı ve komuta gerçekliğine hazırım diyenlere şunu diyorum: İçine girdiğiniz dönem, düşmanın dayattığı gibi imha dönemi değildir. Onun tehlikesi bertaraf edilmiştir. Düşman şu anda derin bir krizi yaşıyor. Zaten bu, dünyaya yansımıştır. Hiç şüphesiz, bu krizin faturasını katliamlarla halkımızın başına, yine gerillanın başına ödettirmek isteyecektir. Bundan kuşku duyulmamalıdır. Can çekişen bir canavar gibi sağa sola saldıracaktır. Ama bu onun çok güçlü olduğu anlamına gelmiyor, sadece eceli gelen bir canavarın ölümü anlamına geliyor. Tabii ki sizi eline geçirirse paramparça edecektir. Nitekim vahşidir, katlediyor. Cenazelere bile nasıl vahşice yaklaştığını biliyorsunuz. Genç kızları nasıl paramparça ettiğini, çırılçıplak yapıp sokaklara, caddelere attığını biliyorsunuz. Savaş tarihinde bunun örnekleri görülmüş müdür? Ama bu düşman bunu gösterebiliyor. Cenazeden ne istiyor? Biz onun bir tek askerine bile olumsuz bir söz söylemedik, ama o bunu dayatıyor, özel savaştır diyor. Bu onun nasıl canavarlaştığını gösteriyor. Hatta bir canavar bile böyle yapmaz. Bu ancak en aşağılık sadist kişiliklerden beklenebilir. Bunu yapıyorlar, daha da yapacaklar. Tükenişi yaşayan bir düşman, hiçbir haklı gerekçesi olmayan bir savaşı yürüten bir düşman böyle yapar. Daha da yapacaktır.
Bu düşmanın siyasal durumu nedir? Bunu vurgulamaya gerek yok, her gün izliyorsunuz. Partiler, seçimler neydi, gördünüz. Bunların hepsi özel savaşın yöntemleridir. Kimi sağ, kimi soldur. Sağcısı solcusundan beter; solcusu sağcısından beterdir. Hepsi özel savaş ayarlamasıdır, buna aldanmayın. Dincisi de öyle, komünisti de öyledir; yani çıkarlarıyla birbirlerine bağlanmış bir güruhtur. Özel savaş ekonomisi, şimdi durumu biraz daha kurtarmak istiyor. Kendi halkının başına bile ne getirdiğini görüyoruz. Hiçbir ülke halkının kabul edemeyeceği bir biçimde bir günde Nisan yağmuru gibi zam yağmuru ile ne hale getirildiğini görüyoruz. Aşiret reisi bile kendi aşiretine bunu yapmaz. Bir faşist bile kendi halkına bunu yapmaz, ama onlar yapıyorlar.
Bu, düşmanın yürüttüğü özel savaşla bağlantılıdır. Zulmün ve soygunun bu kadarının olamayacağını, bu halk şimdi kendisi görüyor. Bizim bunu fazla açıklığa kavuşturmamıza da gerek yoktur. Günlük gerçekler güneş kadar herkesi yakıyor, mızrak gibi gözlerine sokuyor. Biz daha önce de bunu söylemiştik, şimdi açığa çıkıyor. Dış alanda da ne hale geldiğini, en kirli müttefiklerinin bile artık kendisini bu haliyle kabul edemeyeceğini görüyoruz. En güvendiği müttefikleri bile, “Bu işi biraz kurallarına göre yürüt. İmha ediyorsan et, ama bu kadar da baştan çıkmışlık olmaz” diyor. Evet, müttefiklerinin de tavrında bunu görmek zor değildir.
Tüm bunlar bizim açımızdan düşman gerçekliğini çok derin bir biçimde değerlendirmemizi gerekli kılıyor. Kesinlikle ne yıkılamaz ve aşılamaz gibi, ne de basite alınır gibi ele alabileceğimizi gösteriyor. O vahşetini sonuna kadar götürecektir; fakat bunun içinde de yıkılma var, çözülme var, adım adım çözülüyor, gerçeklik budur. Ekonomik ve sosyal yapıdaki çözülüş siyasal yapıya yansımıştır, siyasal tıkanıklığın kendisidir ve askeri olarak da çözülüyor.
Burada önemli olan, düşmanın askeri durumundaki çözülmedir. Sizin yapamadığınız, askeri çözülmeyi veya bunun askeri olarak da ne anlama geldiğini görmektir. Kendi askeri avantajlarınızı anlamadığınız kadar, düşmanın da askeri olarak neyi ifade ettiğini fazla kestiremiyorsunuz. Neden? Çünkü iyi bir askeri teoriniz, iyi bir halk savaşçısı teoriniz fazla gelişmiş değildir; sadece öküzün trene baktığı gibi bunlara bakılıyor. Elinizde muazzam bir askeri alan var. Kendi ordulaşmanızı, kendi askeri faaliyetinizi ve bunu kurumlaştırmanızı mümkün kılan önemli gelişmelerin içindesiniz. Aslında bu yönüyle düşmanın askeri durum değerlendirmesini biraz daha derinliğine yapma gereğiniz de var. Birçok savaş birliğini, korucuyu da devreye sokması gücünü göstermiyor; savaştaki çözümsüzlüğünü ve çözülmeyi gösteriyor. Ama bundan sonuç çıkarabilir misiniz? Özellikle tempoya ve vurucu tarza dönüştürmeyi bilecek misiniz? Bunun çok büyük bir takibi, bir arayışı içinde olabilecek misiniz?
Ne kadar yeterli ve etkili olduğunuzu belirtmeyeceğim. Çünkü iyi bir askeri çözümlemeyi yapmaktan uzaksınız. Bazı durumları görüyorsunuz. Zaten zorluklar kat be kat artıyor. En son yaşanan operasyonların bir amacı da buydu. Sözüm ona ne kadar etkili, ne kadar güçlü olduğunu göstermek istiyor. Bizi salt pasif bir savunma durumuna çekmek istiyor. Aslında bu savaşı bu denli yürüten bir ordu, bu kadar yıl içinde düzenli ordu mantığıyla başaramadığına göre, bundan sonrasında da başaramaz. Eğer biz başaramazsak yazık olur.
Kendi askeri gerçeğimizi halen anlayamamışız. Askeri teorimiz, askeri pratiğimiz düşman gerçekliğiyle nasıl iç içedir? Ondan kopartılan bir gün, ondan kopartılan bir karış toprak nedir? Saati saatine nasıl değerlendirilir? Bir düşman takibi olmazsa gerileyen nedir, ilerleyen nedir, biz nereden nereye geldik, o nereden nereye geldi? Bunu hem tarih içinde hem de parti öncülüğümüzdeki savaş süresince yoğun bir değerlendirmeye tabii tutmazsanız, taktik sorunlara ve pratik gelişmelere hakkıyla cevap veremezsiniz.
Sizin durumunuz düşmanın durumundan daha vahimdir. Vahim derken, tabloyu biraz umutsuz göstermek için değil, önemli bir gelişmeyi görememe ve başarıyı yakalayamama açısından belirtiyorum. Yoksa öyle imha olacak, yaşayamayacak durumda değilsiniz. Bunu doğru anlayalım. Eğer böyle devam ederseniz, yüksek bir askeri anlayış, onun mutlak orduya dönüşümü, savaş tarzına ve taktiğe yansıtılışı olmazsa, bu halinizle ancak biraz yaşayabilirsiniz. Bazılarınız çok, bazılarınız az yaşayabilir, ama bundan da başarı bekleyemezsiniz.
Sizin gibi askeri bir işe el atmadım veya sizin gibi somut sıcak durumlar içinde değilim. Cephe gerisinden biraz destek sunmaya çalışıyorum. Ama buna rağmen, eğer ben bugün onun gereğini duyuyorsam, sizin önünüzde göremediğinizi buradan görebiliyorsam, işlerin ne kadar önemli olduğunu anlatmak içindir. Askeri sorunlara sizin gibi kafa patlatacak durumda değilim. Bu benim görevim değildir; hele hele günlük taktikleri belirlemek, benim görevim hiç değildir. Bu sizin görevinizdir. Ama sizden daha fazla bazı yanlışları buradan görüyorsam, işlerin geliştirilmesine ilişkin anlayış düzeyinde, hatta pratikte de daha fazlasına yol açabiliyorsam, sizin kendi durumunuzu anlamanız gerekir. Bir asker olarak, hele bir komutan olarak ne kadar yetmezlik içinde olduğunuzu, görevinizin ne olması gerektiğini bilmeniz gerekir.
Bir asker olarak, hele bir kurucu kadro olarak, kurmay olarak -ki çoğunuzun durumu biraz böyledir- düşman gerçekliği kadar kendinizi de, askeri gerçekliğinizi de görmeniz gerekiyor. Şunun için belirtiyorum: Aylardır kendi birimini çalıştırmayanlar, eğitmeyenler, moralinden tutalım eğitimine kadar birçok hususta yoksul bırakanlar var. Çok rahat düşürülebilecek bazı hedefler var, ama bunun üzerine yürüyemeyenler var. Bir de hedeflerin üzerine körcesine yürüyenler var. Bu da işin diğer garip bir tarafıdır. Bunların askerlikle bir ilgisi yoktur. Olgun olmama, iticilik, yoldaşlık ruhunun derinliğine yaşatılmaması var. Bütün bunların kişilikle, Önderlikle, halk kurutuluş militanlığıyla, hele hele askeri yaşamla hiçbir ilgisi yoktur.
Sizin tümüyle ileri sürdüğünüz gerçekler, “Biz isyan topluluğuyuz, kin öfkeyle hareket ederiz” temelindedir. Halk savaşında bunlara yer yoktur. Tarih boyunca hep böyle hareket ettik ve hep kaybettik. Sizin kişiliğinizi bu yönüyle anlamak veya bir de bizden böyle olsun demek, bin yıllık bitiş tarihini tekrarlamaktır. Doğrusu biraz bizim ortaya koyduğumuz tarzdır. Sanıyorum bunun için de yeterince materyal sunuldu. Kendi yaşamımızı size sunduk. Hiç kimse kendini övmüyor. Ama bu olanaklardan sonra herhalde bir şeyler yapabilirsiniz. Uzun vadeli savaşla bağlantısını kurarak yaşamınızı yürütebilirsiniz. Sizden istenilen budur. Zaten cesursunuz, fedakârsınız, ama onu askerliğe ve savaşı geliştirmeye dönüştüremiyorsunuz. Biz kendinize layık olmanızı istiyoruz.
Düşmanın askeri gerçeği hem çözümsüzlüktedir, hem de çözülüyor. Biz de önemli bir inşayla karşı karşıya bulunmaktayız. Nasıl asker olunurdan tutalım nasıl bir kurmay olunur? Birlik nasıl oluşturulur, nasıl sevk edilir, nasıl harekete geçirilir? Eylemin en anlamlısı, planlısı, sonuç alıcısı nasıl düzenlenir? Bununla karşı karşıyasınız. Bu da düşünce istiyor, yaklaşım istiyor, amansız bir pratik çaba istiyor, ciddiyet ve disiplin istiyor. Bunlar olmadan bu aşamayı atlatamazsınız. Başkalarına da, bana da atlattıramazsınız. Atlattırmak isterseniz, ben de bu aşamayı size atlattırmaya çalışırım. Çünkü görev görevdir, ona soyunmuş olan, eğer bu aşamaya karşılık verirse başarır. Siz de aşamayı başarıyla aşmış olursunuz. Askerileşmek, ordulaşmak açısından olanaklar buna elveriyor. Düşmanın olası bütün operasyonları da bizim için mükemmel bir ordulaşmaya zemin teşkil ediyor. Zaten ordulaşmayı savaşarak geliştirebiliriz. Kişilikler kendini savaşla kanıtlayarak gelişebilirler. Başka türlüsü de mümkün değildir.
Bu açıdan bu operasyonları ve daha ağır geliştirilecek olanı bile gelişmeler önünde ciddi bir engel olarak görmüyorum. Tam tersine, gelişmeleri bu operasyonlara dayandırarak geliştirirsek, bu en sağlıklısı, zafer için en teminatlısı ve en gerçekçisi olur. Sizin de bu operasyonlar süresince ordulaşmayı bütün yönleriyle geliştirmeniz zor değildir. Hatta yaman bir ordulaşma böylesine pratikler içinde ortaya çıkar. Bizim burada ordulaşmayı fazla geliştiremeyişimizin anlaşılır nedenleri var, ama sizin orada geliştiremeyişinizin hiçbir anlaşılır nedeni yoktur. Yakıcı ateş içinde insan çelikleşir. Eğer komutanız diyorsanız, siz de savaşçınızı bu savaş potası içinde döversiniz, geliştirir ve yenilmez kılarsınız.
O halde mükemmel bir ordulaşma ve savaşma fırsatı var. Bütün eyaletlere yeterince güç ulaştırılmıştır, hatta ülke bölgelere kadar parsellenmiştir. Etki sahamız olmayan bir karış toprak bile yoktur. Bu bir halk savaşı için mükemmel bir başlangıçtır. Düşünün, her yerde gerilla çekirdekleri var ve bu kendini büyütmenin bütün sınırlarına gelip dayanmıştır. Temel kitle bağlantıları, mükemmel coğrafyası var; araç gereç donanımı, tecrübesi, güveni var. Partisi, partisinin öncülüğü var. Bu da bir büyüme için, bir hamle yapma için, büyük bir savaş kampanyası için her şey var demektir. Şimdi binlerce mevzimiz var. Artık sayımız yüzlerce değil binlercedir, karargâh olarak ifade edebileceğimiz bir mevzi durumuna ulaşmıştır. Bir halk savaşı için ne gerekiyorsa o var. Büyüme ve yetkinleşme sorunlarına tümüyle karşılık verebilecek durumdayız. Sayıyı hızla tırmandırabilirsiniz. Dünyayı bile alt edebilecek kadar sayıya ulaşmak işten bile değildir. Araziyi tutabilirsiniz. Bir ordunun bile tutamayacağı alanlar, dağlar var. Böyle yüzlerce mevzi var. Bir dağımız bile bugün bir orduya bedeldir. Böyle binlerce dağ tutulmuştur. Tabii ki hakkını vereceksin ki başarıyı sağlayasın. Başarı kendiliğinden olmaz, bunu görmek gerekiyor. Orada bunu görmek sizin işinizdir. Etrafınızda insanlar katlediliyor, bunu önlemenin yolunu düşünebiliyor musunuz? Birlikleriniz biraz zayıftır; onu yetiştirmek, bu işte ben varım diyene düşer.
Düşünmek, sizin şimdiye kadar yaklaştığınız gibi, armut piş ağzıma düş biçiminde olmaz. Bu mümkün değildir. Her şey karış karış tırnakla sökülüp elde edilmezse, emeğin değerini takdir edebilir misiniz? Savaş emeğinin değerini takdir edebilir misiniz? Edemezseniz komutan olabilir misiniz? Olamayacağınız açıktır. Bütün bunlardan çıkarılacak sonuçlar var. Mükemmel bir halk savaşı başlangıcına ulaştık. Şimdiye kadar olan biteni iyi bir başlangıç olarak değerlendirebiliriz. Savaşın ülkenin her tarafına yayılması, bir ordunun başarısına bağlıdır. Bu konuda gereken mevziler tutulmuştur. Temel çekirdekleri yerleştirmek açısından yeterlilik sınırlarını aşmışsa gerisi büyümedir, kaliteli eylemlerdir, savaşın düzeyini ve biçimini geliştirmedir. O da biraz komutana veya “Bu işte ben varım ve geliştirmeye adayım” diyene düşer. Bir dağı, bir alanı ilerletmek bize, sıradan bir savaşçıya ve halka değil, o işin sorumlusuna veya komutana düşer. Komutan dediğin, bu başlangıcı sağlam ele alıp yürümeyi bilen, ilerletmeyi bilen kişidir. İlla komutanlıktan bahsedecekseniz, kendinizi buna layık görmek istiyorsanız, bu gelişmeyi göstermek zorundasınız. Bu aşamanın sorunlarına cevap verecek kişiliğe ulaştığınızda siz komutansınız.
Dolayısıyla ordulaşma da ve onun her türlü savaş biçiminin geliştirilmesinde engel görmüyorum. Olsa olsa komuta engeli olabilir, komutayla oynayan kişi engel olabilir veya komuta rolünü oynamayan, onun çabasını, düşünce gücünü, örgütlülük ve eğitim gücünü gösteremeyen kişi komutanlıkla oynar. Tabii böyle bir oynama da oldu mu, hazır bir zaferin içinde de olsak, gerisin geriye kaybederiz. Bu konuda da hiç kimse ne bizi ne de kendisini yanıltmalıdır.
Taktik düzenleme komutanın işidir; taktiğe göre örgüt, taktiğe göre birlik, taktiğe göre hareketlilik, taktiğe göre vuruş, taktiğe göre savunma, taktiğe göre pusu ve her türlü taktiği sergilemek komutanın işidir. Bu işte yirmi dört saat komutanlık yapanın işidir. Nereye, nasıl gidilir? Nereden, nasıl çıkılır? Akşam ne yapılır? Bir takımla ne yapılır? Silahla veya silahsız ne yapılır, eylem anında ne yapılır? Eylem sonrasında, eylem öncesinde ne yapılır? Bunu tabii ki kendine hakim bir komutan belirler. İyi belirleyen amansız sonuç alır. Onu ağa gibi ben belirleyemem. “Şöyle yaşarım, böyle de yaşarım” diyen, sonradan ya düşmanın darbeleri ya da bizim darbelerimiz altında ezilip gider. Kürdistan gerçeğinde eski kafayla yaşamak, yer bulmak mümkün değildir. Bu konuda akıllı olalım.
Bu böyledir diye kimseye eşsiz bir destan yaz diye dayatmada bulunmuyoruz. Sadece kazanımların, başlangıcın düzeyini ve bundan sonra devrimci emekle, ordulaşma çabasıyla sergilenmesi gerekenin ne olması gerektiğini, buna talip olanın nasıl olması gerektiğini belirtiyoruz. Düzenleme sizin işinizdir. Konferanslar yaptınız, birçok görev belirlediniz. Ben ona müdahalede bulunacak durumda değilim, o sizin işinizdir. Yine birçok plan geliştirdiniz. Talimat, perspektif, yönetmelik geliştiriyorsunuz, daha da geliştirebilirsiniz. Değerlendirmelerimizden de yararlanarak birçok ayrıntıya ilişkin talimatlar geliştirilebilir, yeni görevlendirmeler olabilir. Bunlar hep sizin işinizdir, yaratmanız gereken işlerdir. Hareket tarzlarınızı günbegün değiştiriyor, geliştiriyorsunuz.
Her zaman belirttiğim gibi, yirmi dört saatlik, hatta saatlik durumlar değerlendirilerek taktik tersine de çevrilebilir. Mutlak bir taktiğe saplanma olmaz. Yirmi dört saatte tersine de değişebilir, kesinleştirilir de, hatta temel taktik tutum haline de getirilebilir. Bu konuda büyük bir maharet ‘savaşta gelişmek istiyorum, ilerlemek istiyorum’ diyenin kişiliğinden beklenir. Onlar yaparsa iyi bir komutan olabilirler. Kendiliğinden komutanlık, kör inatla, kör dayatmayla komutanlık olmaz. Hele gelişen bir PKK çizgisinde böyle bir komutanlık söz konusu olamaz. Bastırarak, dayatarak, sağa sola çekiştirerek, başkalarının emeğine ucuz kurularak, kafayı çalıştırmayarak hiç kimse komutan olacağını sanmasın.
Bütün bunlar işlerin nasılına ilişkin sorulara yeterince cevap veriyor. Tecrübeleriniz bunun için yeterlidir. Olanaklarınız bundan sonraki işleri düzenlemeye yeterlidir. Size artık güvenmek veya bu işlerin başarılı gelişmesini size bırakmak gerekir. Gerçi şimdiye kadar da size bıraktığımızı sanıyorduk. Bu sandığımız gerçekleşmedi veya gelişmeler çok sınırlı kaldı, ama bundan sonra yine inanmak isteriz. Bunca gelişmelerden sonra kendimize, bu yıla ve bu son sürece müthiş yükleniyoruz. Sanıyorum bu sonuç alacaktır, hatta şimdiden sonuç alıyor bile.
Tabii bundan sonra da gelişmeler kaçınılmazdır. Yine şahadetler olacaktır. Fazlasıyla şehit vereceğiz. Ama bütün bunlar eğer kazanma yolundaysa, gereken yapıldıktan sonra veriliyorsa, bizim için kabul edilebilir. Yanılgıya, hele hele gaflete asla düşmek istemiyoruz, hiçbirinizin düşmesini de istemiyoruz. Oldukça kazanmaya doğru geldiğimiz bu günleri geriye götürmeye hiç mi hiç rıza göstermek istemiyoruz. Hiçbir gerekçeyle, hiçbir kişiliğin kendini dayatmasıyla asla gelişmenin bir karış bile gerisine düşmesini kabul edemeyiz. Tekrar söylüyorum: İdeolojik ve siyasal düzeyimizden tutalım, pratik-örgütsel düzeye kadar kazanılıp gelinen aşamayı görmemek, onun gerisinde seyretmek kabul görmez. Parti demek, en yüce, en zirvede seyretmeyi bilmek demektir. Parti buna ulaşmıştır, bu artık saygıyla karşılanmalıdır. Dost düşman bile buna saygı duyuyorsa, militanların hayli hayli duyması kaçınılmazdır.
Savaş önümüzdeki yıl nasıl gelişebilir? Nasıl gelişirse gelişsin, biz kendi temel yaklaşımlarımızı böyle geliştirip savaşa girdikten sonra, savaş ister çok ister az şiddetli geçsin, ister şu kadar ister bu kadar kayıp olsun kabulümüzdür. Yeter ki gerekli olana sonuna kadar karşılık verilsin. Kimse mutlak zafer diye bir şey de istemiyor. Ama bütün olanaklar, olasılıklar göz önüne getirildiğinde diyoruz ki, önemli başarılar bizi bekliyor. Haklıyız, bu temelde doğru değerlendirmelerin sahibiyiz. Her hazırlığımız da her insanoğlundan en üst düzeyde başarı bekleyebilecek düzeydedir ve sonuç gelişmedir. Bunun nasıl yansıyacağını, üç ayın, altı ayın nasıl geçeceğini günlük gelişmeler, çalışmalar belirler. Eğer güne çok güçlü yüklenirsek, altı ayda kazanacağımızı bir günde de kazanabiliriz veya altı ayda kazandığımızı kötü bir yönetimle bir günde de kaybedebiliriz. Bu da taktiğin bir sonucudur. İhanet eden veya görevlerine çok yanlış yaklaşan bir komutan bir bölgeyi bir günde düşürebilir. Ama çok iyi takip eden, çok ısrarlı olan birisi de, gerçekten bir altı ayda yılların kayıplarını da telafi ettirebilir veya şimdiye kadar kazanamadığını kazanabilir. Bütün bunlar mümkündür. Yıllarca, hatta yüz yıllarca kaybedileni de insan bu dönemde elde edebilir, parti tarihimiz boyunca yapılanı da bu önümüzdeki aylara sığdırabilir.
Tersi de söz konusudur. Düşmanın şiddetli yüklenimini, düzeyini eğer iyi değerlendiremezseniz ve gerekeni yapamazsanız kaybedersiniz. Yirmi yıldır kazandığınızı size kaybettirebilir. Belki bazıları, “Bütün partiye kaybettiremez, partiyi bütünüyle kaybetmek mümkün değil” diyebilir. Öyledir, ama bu senin sayende olmayacaktır. Sana kalsa, senin bölgene kalsa, partiye mutlak anlamda kaybettirilmişti. Bu anlamda sen her şeyi kaybettiriyorsun. Parti tabii ki kaybetmeyecektir, ama sen mutlak anlamda kaybediyorsun. Genelin kaybetmemesi, senin kaybetmediğini göstermez. Aslında alanlarınızda biraz da bu var. Partinin kaybetmemesini, kendinizin kaybetmemesi olarak değerlendiremezsiniz. Bu doğru değildir. Parti genelde kaybetmemenin bütün tedbirini almıştır. Halk zaten kaybetmez, o düzeyi yakalamıştır. Ama bu senin birçok değerin canına okuduğunu, birçok bölgeyi çoktan düşürdüğünü, eğer tamamen düşmemişse, bunun da parti sayesinde olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Her militan bir de bu yönüyle kendine doğru bakmalı; ‘kaybettiriyor muyum, kazandırıyor muyum’ biçiminde bir değerlendirmeyi anı anına yapabilmelidir. Böyle yaparsa, bütün bu işlerde verilen kayıpların bir anlamı olur ve bundan sonuç çıkarılır. Kayıplar kazanca dönüştürülür, kazançlar daha da büyütülür. Bütün bunlar da belirlediğimiz çerçevede yüzyılların, parti tarihinin bütün kazanımlarını aşabilecek bir kazanmaya da dönüştürebilir.
Bütün eyaletlere ilişkin yaptığım konuşmaları tekrarlamayacağım. Sanırım tek tek ve bölgeler düzeyinde de konuşuldu, bazı ipuçları verildi. Günlük taktiğe ilişkin de temel tutumlar aslında belirlendi. Alanlara nasıl yükleneceğiniz konusunda, Serhat’tan tutalım Binboğa’ya, Binboğa’dan tutalım Zagroslara kadar, Cudi’den tutalım Amanoslara kadar genel bir çerçeve çizilmiştir. Belirttiğim gibi temel başlangıçlar için de olanaklar serpiştirilmiştir. Düşman da kendi hazırlığını yapmıştır. Ekonomik krizle de bu savaşın bilançosunu halka nasıl dayatmak istiyor? Bunun intikamını bizden nasıl çıkarmak istiyor? Bunlar da gösterilmiştir.
Geriye ölüm nereden gelirse gelsin karşılayacağız diyoruz. Eğer her savaşçımız, her militanımız durumu böyle değerlendiriyorsa, biz ne olursa olsun, fazla itiraz etmeyeceğiz. Bizim itirazımız, her zaman belirttiğimiz gibi kendi gerçekliğimizle alay etmek, çok rahatlıkla ülkeye girilebilecekken durumları ve süreçleri görmemek, yandan sıyırmak, teğet geçmek, aldatmak, aldanmaktır. Bunu kesinlikle bertaraf ediyoruz. Bütün itirazımız, bu tutumların şu veya bu biçimde gösterilmesinedir. Onu da artık kesinlikle aşmak durumunda olduğumuzu ve artık son verilmesi gerektiğini belirtiyorum. Bunların tümü anlaşılmışsa ve pratikte gerekleri aşağı yukarı böyle belirlenen bir çerçevede yerine getirilirse, biz sağlam bir konumdayız demektir.
Bu baharın tazeliği kadar, taze bir başlangıç halindeyiz. Umutlarımızın, tutkularımızın büyüklüğünü pratikte anbean gerçekleştirebilecek kadar şanslıyız. Böyle şanslı ve umutlu olanların da yaşamı bir başarıdır. El atacakları her mesele, sonuçta başarıya götürür. Dökecekleri bir damla kan, verecekleri şahadetler de sadece ve sadece başarıyı biraz daha yakınlaştırır. Bunun tersi belirttiğim gibi baş aşağı gidişe götürür. Biz bunu önlemek istiyoruz. Görülüyor ki, bütün savaşanlarımız parti, ordu ve cephe sahalarında oldukça iddialıdır ve şanslı bir dönemi kendimize yakıştırmalıyız. Çektiğimiz zorluklar pahasına da olsa, bunca şehidin anısına bağlılığın bir gereği de olsa, yine halkımızın bize bağlılığının bir sonucu da olsa, bu şanslı dönemi yakalamış bulunuyoruz. Gerisi, gerçekten sizlere düşüyor. Özellikle gerilla ordulaşması ve savaşımında yer alanlara düşüyor. Bir tek kişinin tek bir damla kanı bile doğru hesaplanarak dökülmelidir. Bir yaşamı değil, bir günü değil, bir tek nefesi bile düşünülerek an’a yüklenilmelidir. Kendini böyle sürece yayan bir parti, hele on binleri aşan bir ordu gücü sonuç alabilecektir.
Bir kez daha bu değerlendirmeler ışığında durumlarınızı gözden geçirin. Nihai hazırlıklarınızı, eylemliliklerinizi gözden geçirin. Eksiklikleri de var, yanlışlıkları da var. Onları da çözmeye çalışın. Karış karış değerlendirilmesi gereken coğrafya ve kitle ilişkileri, yaz ve kış hazırlıkları şimdiden planlanmalıdır. Bir yıl sonrasını da düşünüyoruz, geçmiş yılı da düşünüyoruz. Bizim öyle planlanmayacak, planlanıp da gerekleri karşılanmayacak bir durumumuz da yoktur. Bunu, bütün ülkemizi ve ülkemizin cephe gerilerini de sağlama alacak durumdayız. Ülkemizin dört tarafı eskiden bizim imhamız için çalışırdı, şimdi ise cephe gerimizdir. Uluslararası alan da bir geri cephedir. Bu başarılmıştır. Dağlarımız terk edilmiş sahalardı, şimdi yaşamın çekici güneşidir. Daha fazlası ne olabilir? Bir kurtuluş için her şey olgun değil mi? Başarı olabilir, başarı için başarı üstüne başarı olabilir. O da kendi elinizdedir.
Bunu söylerken, ne kimse zorlukları abartarak altından çıkılamayacak gibi göstermeli ne de fazla rehavete kapılmalıdır. İmkânlarımız sınırlıdır, fakat yine de küçümsenmeyecek işler yapılıyor. Her zaman belirttiğim gibi, yaşadıkça bu işte gerilemeye fırsat vermeyeceğimiz bilinir. Kendi yaşamımdan sorumluyum. Bu sürdükçe hiçbir alanda, hiç kimse eskisinden daha geri bir durumu dayatamaz, dayatıp da sonuç alamaz. Bu, düşman için böyledir, dostlar için böyledir, sizin için böyledir. Bu işlerin başında nasıl olduğumuzu, nasıl yürüttüğümüzü biliyorsunuz. İnsana özgü olanı, insana layık olanı da esas aldığımız kesindir. Şimdiye kadar ki gelişmeler, gerçekleşmeler bunun böyle olduğunu göstermiştir. Bunu anlamanız gerektiğini tekrar vurguluyorum.
Tarihi anlamda, ulusal, siyasal ve sosyal içerikleriyle bir Önderlik tarzı kurumlaştırılmaya çalışılıyor. Ben bunu şahsım adına, sülalem adına geliştirmiyorum. Bir halk adına, biraz da insanlık için özen gösterdiğimin farkındayım. Kurumlaşma gelişiyor, yavaş yavaş buna uygun kişilikler de gelişiyor. Temel özellikler halka mal olmuştur. Bağlılık kişiye değildir, bu temeldedir. Hatta bağlılığın bana olup olmaması da önemli değildir, önemli olan tarihsel bir kurum olmasıdır. Bu da biraz ilerliyor ve bunu da derinleştireceğim. Mümkün oldukça da kişi olarak değerlendirmeye, temsil etmeye çalışırım. Bunun ne anlama geldiğini anlamanız gerekir.
Bir önderlik, boşuna kendine önderliğim demez. Şu veya bu kişinin keyfine göre de, ahbap çavuşluğuna göre de kendine önderliğim demez. Biraz tarihi bilir, insani gerekleri bilir, ne yaptığını bilir. Son derece objektiftir. İdeolojiyi esas aldığı gibi politikanın da en incesini bilir. Pratiğin de nasıl bir çaba ve emekle bağlantılı geliştiğini bilir. Biz de bunları bilerek hakkını vermeye çalışıyoruz. Herhalde bu konuda da doğru yaklaşımı, bağlılığı, güç alıp vermeyi bundan sonra yeterince ve doğrulara oldukça yakın bir biçimde yaparsınız.
Biz de aslında size, başta şehitler olmak üzere, halkımızın bu ilgisine layık olmaya çalışıyoruz. Ama bir kurum olunduğunu, biraz da tarihin bazı zorunlu ihtiyaçlarına cevap vermek durumunda olduğumuzu da biliyoruz. Kişinin hatırı için, sizlerin hatırınız için de devrim yapmıyorum. Bunu da gösteriyoruz. Esas olan da budur. Ama yine de tarihi işler tarih içindir; ulusal işler ulus içindir. Bir gün içinde olmayabilir. Eğer bütün bunlar böyleyse, Önderlik olayını da biraz anlamalısınız. Anladığınızda da kesin gerekli büyüklüğe de ulaşırsınız. Emredilen büyüklük neyse, herhangi bir iş için büyüklük neyse, bir kurum ne istiyorsa, onu oluşturup içini doldurabilirsiniz. Önderlik gerçeği de her zamankinden daha fazla büyüme sağlamıştır, ilerleme sağlamıştır, başarı sağlamıştır. Bu, sizin büyümenizdir. Layıkıyla karşılık verirseniz, her sahanın önderlik gerçeğini temsil edersiniz.
Biz tekrar bu temelde bu yaşam dolu, oldukça başarıya yakın günlere hakkını vereceğinizi, kaybettikleriniz neyse onu kazanabileceğinizi, çirkinlik adına ne varsa onu güzelleştirebileceğinizi, kötülük adına ne varsa onu söküp iyileştirebileceğinizi belirtiyoruz, buna inanıyoruz. Bu temelde çabalarınızın da size layık olanı size kazandıracağını söylüyoruz. Selamlarımız bu temeldedir, sevgilerimiz bu temeldedir. Hepinize bu mücadele yılını tekrar üstün başarılarla ve bizzat her birinizin biraz da tarihimizin de emrettiği gibi, sizlerin de kanıtlamak istediğiniz başarıların sizin için olmasını diliyoruz. Tekrar selam ve sevgilerimizi sunuyoruz.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan