HABER MERKEZİ
Tarih boyunca demokratik ve yoksul sosyal kesimler mücadelelerinde ‘yanlış at’a oynadılar. Düşmanlarını sadece düşmanlarının silahlarını kullanarak yeneceklerini sandılar. Kendi özgürlükçü, eşitlikçi ve demokratik karakterli yapılarına uygun silahlar geliştiremediler. Geliştirseler bile, başarı veya başarısızlıkları halinde kolayca vazgeçtiler. Rakiplerinin daha gelişkin silahları kolaylarına gitti. Sadece askeri teknik ve araçlarını değil, tanrı inşalarından kılık kıyafetlerine, mimarilerinden akıl tarzlarına, sömürü biçimlerinden iktidar kurgulamalarına kadar daha önce tesis edilmiş uygarlık zihniyet ve kurumlarını olduğu gibi devraldılar. Veya içinde eriyip onlarlaştılar. Rakipleriyle aynı ata oynamak sonuçta bu oluyor.
Destansı kahramanlıklar boşa gitti
Sümer uygarlığına dört taraftan saldıran Semitik ve Aryenik kabile şefleri, Sümer zihniyet ve kurumlarının olduğu gibi ya başına geçtiler ya içinde kullaştılar. Binlerce yıl kabile boylarının destansı, hala nağmeleri davul ve zurnayla yüreklerimizi titreten kahramanlıkları böylece boşa akıp gitti.
Mısır uygarlığına saldıran Apirular’ın çoğu köle, azı saray bürokratlarından öteye gidemedi. Bir İbrani kabilesini tanıyoruz; hem Sümer-Babil, hem Mısır uygarlığından miras kalan. Onlar da hem kendi başlarına hem dünyanın başına bela oldular. Ne tam köleleştiler, ne de tam özgürleşebildiler.
Med ve İskit boyları Asur İmparatorluğuna karşı üç yüz yıl direndiler, saldırdılar. Sonuçta kopyaları olan Urartu ve Pers İmparatorluğunun yolunu açtılar. Askeri şefleri, çoğu da kulları olmaktan kurtulamadılar.
Greko-Romen uygarlığına karşı dıştan Keltik, Nordik, Gotik ve Hunik kabile direniş ve akınları, içte köle isyanları ve tüm etnik kökenli yoksulların partisi olan Hıristiyan direnişleri beş yüz yıl boyunca ardı arkası kesilmeden devam etti. Elde edilen kazanç, Roma tacının silik bir kopyasının, papalık ve bazı kabile şeflerinin başlarının süsü olmaktan öteye gidemedi. Aslanlara yedirilen, yakılan, çarmıha gerilen milyonlarca direnişçinin anısı uygarlığın buz kesilmiş hesaplarında dondu kaldı.
Sasani ve Bizans uygarlıklarına yedi yüz yıl boyunca direnen ve saldıran Arap, Türk, Kürt, Ermeni, Asuri, Çerkez, Helen boy ve kavimleri geriye eski uygarlıkların silik kopyaları olan sultanlık taçlarıyla milyonlarca yoksul kabile, ağa bendesi ve köle bıraktı.
Direnenlerin tarihi öz tarihimizdir
Neolitik çağın büyük devrimci toplumunun kutsallık dolu komünalist düzenlerinin tüm uygarlıkların yiye yiye hala bitiremedikleri mirasları ise yüreklerimizi, yüreğimi burkup durmaktadır. Bu müthiş ve destansı direnenler ve saldıranların tarihini öz tarihimiz saymalıyız. Yani ‘demokratik uygarlık tarihi’. Fakat bu unutulan ve gasp edilen tarihi ayıklayarak yazmalı ve sahip çıkmalıyız. Uygarlık taçlarının süslerine sevdalanıp, kabile ve tüm etnisite, kavim yoksullarının emeklerine, direniş ve isyanlarına, kahramanlık ve bilgeliklerine ihanet eden silik taç sahiplerinin ve saray kullarının tarihine asla sahip çıkmamalıyız. Bu ayrım yapılmadan, demokratik uygarlık tarihi yazılamaz. Bu tarih yazılmadıkça da güncel özgürlük, eşitlik ve demokrasi mücadelesi başarıyla verilemez. Tarih köktür. Köküne dayanmayan bir canlı nasıl kendini devam ettiremezse, insan türü de sosyal tarihine dayanmadan özgür ve onurlu yaşam yolunu seçemez.
Egemen uygarlık tarihi tek tarih olduğunu, başka tarih olamayacağı tezini esas alır. İndirgemeci ve dogmatik olan bu tarih anlayışından kopmadıkça, demokratik-sosyal tarih bilinci gelişmez. Sanılmasın ki demokratik uygarlık tarihinin olay, ilişki ve kurumları yoktur veya eksiktir. Bilâkis bu tarih en zengin materyalle doludur. En az uygarlık tarihi kadar mitolojisi, dini, felsefesi, bilimi, sanatı, bilge, ozan ve yazarları vardır. Yeter ki öz paradigmamızla bakmasını bilelim, seçip ayıralım ve yazmasını bilelim! Düşman ve rakiplerin silahları, kurumları ve zihniyetlerinden yararlanılamaz demiyorum. Ama en az yararlanmak kadar, kendi öz zihniyet, kurum ve silahlarını oluşturup esas almadıkça, onların zihniyet, kurum ve silahlarına yenilmekten ve onlar gibi olmaktan kurtulunamaz.
- Demokratik Uygarlık Tarihi kitabından alınmıştır.