HABER MERKEZİ
Gençsiniz, çoğunuzun enerjisi yüksek, fazla yıpranmışlığınızdan bahsedilemez. Bazı mevsimsel zorluklar varsa da, her bakımdan fiziksel ortamın etkilerini rahatlıkla bertaraf edebilecek güçtesiniz. Kaldı ki, onun da devrimcilerce bir karşılanış tarzı vardır. Manevi ortam uygundur. Veya en azından sağlıklı düşünmek ve karar vermek için elverişlidir. Kaldı ki devrimciler için bunlar o kadar mesele değildir. Bunları bizzat kendileri yaratır. Devrimciler amansız kavga arkadaşlarıdır. Bunu sürekli söylüyorum. Görev taksimatı yaparlar. İşin üzerine yürüme yetkisi alırlar, yola çıkarlar. Biliyorsunuz benim buradaki görevim; bu işleri bu noktaya getirebilmekti, bunun imkânlarını hazırlamaktı. Bu bir görevdi ve görüyorsunuz ki önemli oranda bu görevi yerine getiriyorum. Bizde herkes görevlidir. Herkes kendini idare etmekten tutalım, bütünüyle halkın özgürlük hareketini idrare etmeye kadar görev adamıdır. “Sen söyle, biz yapalım” denilirse, bundan daha kötü bir küstahlık olamaz. Görev adamları kendi görevlerini hayatın içinden çıkarırlar.
Ana hatlarını verdik, ana doğrultuyu verdik. Temel düşünce verildi. Bunu somuta uygulamak militanın görevidir ve iyi uygulamak gerekir. Bu okuldan mezun olmanın esası da budur. Daha sonra komutanlık merdivenleri gelir. Acaba bu merdivenleri tırmanmak için neler yapmalı? Acaba düz yolda mı yürünmeli, yoksa tırmanmak için çaba mı harcamalıdır? Halkın komutanları nasıl ortaya çıkacaktır? Demek ki bunu yaratmak için kendinize yüklenmeniz gerekecektir. Kendinize iyi şeyler istiyorsunuz, hepiniz iyi yaşam peşindesiniz, ama iyi yaşam gelişmiş bir emeğin, hem de başarılı bir emeğin sonucu olabilir. Bu konuda bazı imkânlar verdik ve veriyoruz. Kaldı ki burada doğal bir imkânı sunan temel değerlerimiz vardır. Onlar son sözlerini söylerken bize belli vasiyetler bırakmışlardır, halkımız temel desteğini verirken bizden bir şeyler beklemektedir. Bu konuda neden çok duyarlı davranmam gerektiği açıktır. Kötü bir adam haline gelmemek için, sonuna kadar bağlı olmam, bunu mutlaka yürütmem ve hâkim kılmam gerekiyor. Son nefesini söyleyen şehitlerin vasiyetleri dikkate alınmadan, halkın kıt kanaat yaşam olanaklarından keserek maddi yönden bizi desteklemesinin hesabı verilmeden bunları çarçur edersem, benden alçağı olamaz. Kolay değil! Bunların sahipleri kimdir?
Bize emanet edilmiştir ve size de böyle emanet edilen değerler, yetkiler, silahlar ve görevler var. Bazen bu değerleri eline alanlar “ne oldum delisi” olup nasıl kullanacağını bilmiyorlar. Ellerindeki insanları, hayvanlara bile uygulanmayacak ilkelerle yürütmeye çalışıyorlar. Bir çoban bile, sürüsünü suya götürürken tatlı tatlı kaval çalar, dağa böyle çıkarır. Bizimkiler “illa kaş göz yaracağız” diyorlar. Bu tip tutumlar düşmanlığın çeşitli biçimleridir. Silahını kullanmıyor, ama niçin? Oysa o görevin adamı olsa ne isterse onu yapabilir. Biz bu tür yaklaşanlara aman verdirtmeyeceğiz. Planlama yapacağız. Bütün bunları kesinlikle halletmek gerekecek. Yapmazsak, bu objektif olarak düşmanın ajanı olma anlamına gelir. Bu kadar gerilemeyi, gelişmemeyi dayatan öğelere ne yapmamız gerekiyor? Bu bir disiplin konusudur. Disiplini kesinlikle sağlamamız gerekecek, çünkü silahlar kolay elde edilmedi. O zaman silahların iyi kullanılmaması da bir suç olacaktır.
Militanlar kolay yetişmiyor, onların çalışmaması veya çalıştırılmaması çok kötüdür. Bu kadar insan bir aradasınız, sayı her gün artıyor. Bunları mutlaka belli yönergelerle, belli bir doğrultuda yönetmek gerekir. Bu yönetim içinde çok kişinin rolü ve yeri vardır. Bunları en yüksek biçimde yapmazsak çöker ve her şey dağılır. O zaman yüzyıllardan beri halkın içinde olduğu durumlar bizde yaşanır. Çoğunuzun yaşamı adeta bu tarihi, bu anlamda tekrar ettirmek ister gibidir. Yani “tarihin yazgısı böyledir, dolayısıyla da böyle devam etmeli” der gibisiniz. Bir tarihin böyle karşılanışı en lanetli yaklaşımdır.
Parti eğitim ocağıdır, Parti yücelme alanıdır, ortamıdır, ama tahripler o kadar geliştirilmiş ki, düşmanın dolaylı veya direkt uzantısı olarak Parti ilkesini altüst ediyorsunuz. Bu konuda olumlu yönden ilerlemenin neresindeyiz? Birçok arkadaş açısından belli değil. Verilen bağlılık sözleri vardır, ama bağlılık, küçük burjuvaların duygularla yüklü sevdaları değildir ve bir anda da olamaz. Bizdeki devrimciliğin bu tip bağlılıklardan çok farklı bir özellikte olduğunu da görmek gerekir. Benim şimdiye kadar bağlılığımda bazı özellikler vardır. Özümsemede fazla emir de yoktur, ama tarihin ilerici doğrultusu bir emir olarak alınır. İlerici insanlığın bu konuda yansıtılması bize bir emir gibidir. Öğretimiz var, ideolojinin genel ilkeleri vardır; bunlar emirdir. Biz bunları yoğunlaştırdık. Size daha kesin, daha net emirler verilmiştir. Tarihte örneklerini okuyorsunuz; Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndan tutalım İslamiyet’in çıkışına, Hammurabi’nin kanunlarından tutalım Musa’nın on emrine kadar, hepsinde böyle kesinlikler vardır. O emirler neden bir yürütücü güç olmuştur?
Eğer bizde böyle bir düzene giriyorsak, o zaman emirlerin adamı olacağız. Emirin adamı olmak kötü değildir. “Ben emir dinlemem, ben üst tanımam” demek anarşizmdir ve yenilgiyi kabul etmek demektir. Har vurup harman savurmak, ilke, kaide ve kural tanımama, yenilgiyi baştan kabullenme ve daha da ötesi köleliğin savunucusu olmaktır. Bunun özgürlük savaşçılarının arasında yeri olamaz. Bu konuda da son derece gerçekçi olacağız. Savaş meydanlarına çıktığımızda, bu konuda en ufacık bir netsizlik, keskinlikten uzaklık olmadan yaklaşmamak gerekir. Bu savaşçıların bir özelliğidir. Zaten bu tip emir düzenine girenler kazanır. Bu konuda hayli eksik yola çıkılmış, sonra da bazıları gidip teslim oluyor, bazıları kural kaidelerin uygulanmaması sonucu çok erkenden şehit oluyorlar. Zorunluluğun dışında birçok kaybımızın olduğunu biliyorsunuz. Bunları bertaraf etmek gerekecek.
Kimsenin bütün bunları yapmaya hakkı yok. Bunun için diyorum ki, biz yalnızca kendi çabalarımızın ürünü değil, çok gelişmiş kolektif çaba, cesaret, fedakârlık, bilinç ve şehit kanının ürünüyüz. Devrimcileşme ve militanlaşmadan anlaşılması gereken budur. Eğer bir küçük burjuva gibi yaşıyorsanız, “ben kendimi yaşatırım, kendimi beslerim, kendi emeğim ve hakkımla yaşıyorum” diyorsanız, bu bir küçük burjuvalık ve devrimciliğin küçük burjuvaca yorumlanmasıdır. Bu doğru değil, bu tür yorumlardan hızla sıyrılmalısınız, kolektif çabaya ulaşmalısınız. PKK’nin tarihine kesinlikle ulaşmalısınız. Eksiklik dediğiniz, tam ulaşamama dediğiniz durum, kesinlikle PKK’nin tarihini yaşamamaktan ileri geliyor. Sürekli kendini dayatmaktan ileri geliyor. Bunlar da sadece tutuculuğu geliştirir. Oysa insan, PKK’nin yaşamına gururla girer ve onu bütün derinliğine yaşar. Çünkü büyütüyor, çünkü her bakımdan kazandırıyor. Bu açıdan fazla sıkıntıların olmaması gerekir.
Artık hiç kimse yaşamını sıradan kılamaz. Bütün kesinliğiyle söylemek gerekir ki, bu kadar altüst oluştan sonra, kimse kimsenin gözünün yaşına bakamaz. Bu uğurda dökülen bunca şehit kanı ve direniş vardır Biz halkımızın evlatlarıyız, halkımızın acımasız yaşam koşullarında yüreğimizde sıradan bir duygu bile varsa, işleri birlikte yapabiliriz. Vatan sevgisi, özgürlük tutkusunun sıradan bir mevcudiyeti bile, bizi birçok işin sorumlusu haline getirebilir. Görevler çaba ile kazanılır. Kimse niye zafer kazanmadın demiyor, ama en azından dürüstçe çalışma ile kazanılacak şeyler ortaya çıkarın deniliyor. Sorumluluklar mutlaka gösterilmelidir. Birçok arkadaşla bu temelde sözleşeceğiz veya devrimcilerin sözleşmesi genellikle usuldendir… Bu birikime sıkı sıkıya dayanır ve bunun kendisine verdiği muazzam bir güçle hareket eder. Nedir bunlar? Bu mücadele muazzam şehit kanıyla yüklüdür. Halkın muazzam beklentilerinin birikimi de milyonlarca insanımızın emeklerinin somutlaşmış ifadesidir. Tüm Partimiz çalışanlarının kararlı çalışmalarının ürünüdür. Bu değerlerin etkisi gerillaya yansıyor. Bunları esas alıyor ve muazzam bir güçlülüğe ulaşıyor.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan