HABER MERKEZİ
Eskiyi dayatıyorsanız biz bunu kabul etmeyiz. Olanaklar var, sizi biraz serbest bıraksak hemen partiyle oynayacaksınız. Her şeyi yanlış anlıyor ve uyguluyorsunuz. Çoğuna bakıyorum da kendi yaşamı peşindedir. Olmaz böyle. Her şeye ciddi yaklaşmalısınız. Ben yıllardır gevşemeyeyim diye üzerimde duruyorum, ama siz öyle misiniz? Yıllardır partinin içindesiniz, fakat bir şey almamışsınız, bir şey yapmamışsınız. PKK’nin yürüyüş tarzı vardır, hedef buna ulaşmaktır. Böyle yaşamanız düşmanı besler. Mahkemelerde gördünüz, bu yaşam tarzı bizim ölümümüzdür. Belki farkında değilsiniz ama, PKK’de önderlik diye 15 kişi çıkmış, binlercesi partinin üzerinde ağırlık oluyor. Eğer benim ağırlığım olmazsa partiyi bitirecekler. Söylediklerimi anlıyorsunuz.
Düşmanın şekillendirdiği yaşam şekli bütün devrimci politikamızı, parti kişiliğimizi işlemez duruma getiriyor. Aslında Kemalist yaşam tarzını, feodal yaşam tarzını anlattık, bunlardan gerekli sonuçları çıkaramamışsınız. Bu, bireysel yaklaşımlarınızdan ortaya çıkıyor. Gerçekten siz düşüncede, ruhta, bir bütün olarak yaşamın şekillenmesinde beni esas almıyorsunuz. Aslında her devrimin geriye gidişinde, karşı-devrim tarafından yenilmesinde bu yaşam tarzı belirleyicidir.
Daha önce düzen tarafından şekillendirilen, düşmanın da —öyle ajan beslemesine gerek yok— koşullarında veya düşmanın onay verdiği yaşam tarzını kabullenmeniz karşı-devrime büyük olanak sağlamaktadır. Bu durum reddedilmedi mi devrimci politika da oluşturamazsınız. Devrimci taktikleri de yaşamınıza hakim kılamazsınız. Bu durum üzerine çok durdum, bizim en çok üzerinde durduğumuz militanın bu şekilde yetiştirilmesidir. Bu konuda bizim gücümüz var, yapalım. Özellikle iddialı olanların bu konuda kendilerine yönelmeleri gerekiyor. Bazı örnekleri burada gördünüz. Bunun özü şuna dayanıyor; yenilgili yaşam, düşmanla farkında olmayarak uzlaşma, son tahlilde çocukluktan itibaren oluşturulan yaşam tarzı! Çocukluktur, alışılmıştır.
PKK tarihinde bunun çözümlemeleri yapıldı. Bu yaşam tarzını benimsedin mi, bu yaşam tarzını eleştiri sürecinde ve yıkmadan özümsedin mi daha sonra devrimci politika, yaşam onunla uzlaştırılır. Bu yaklaşımlar devrimci yaşamı çekiyor, dönüşüme uğratıyor ve karşımızda orta yolcu, provokatif, tasfiyeci bir tip çıkıyor. Bu olmaz. Ben size bütün tecrübelerimizin özetini söylüyorum. Gerçekleri ciddiye alırsanız başarırsınız. Ruhuna yaklaşmayanlar, düşüncesini titretmeyenler rahatlıkla “ben PKK’de komutanım, önderim” diye kendisini ortaya atıyorlar. Bu tip özellikler parti içinde ne kadardır? Böyle olan var mı, bunu gözlemleyebiliyor musunuz? Bunları bilmek ve üzerinde durmak gerekir.
Bizim bir günümüz bir ömre bedeldir
Gereken girişim gücüyle bizim de gerek talimat ve gerekse diğer yönlü yardım ve yaklaşımları esas alarak büyük bir çalışmayla sonuç alma bilinmelidir. Gerekirse sizleri böyle yoğurur yeniden şekillendiririz. Eğer taş iseniz un eder, yeniden şekillendiririz. Bunu göze alabilmeliyiz. Askeri şeyler üzerine somutlaşarak, hatta kişilikleştirerek sonuç almada iddialısınız. Devrimci eğitim kapasitemizi çok iyi kullanmak zorundasınız. Onu dönüştürme konusunda bir defa kendinizi ikna etmelisiniz. Bu imkanların çoğu kullanılmıyor. Kendime tanımadığım fırsatı size tanıyorum.
İçinizdeki düşmanla güçlü savaşmalısınız. Zaten en büyük zayıflığınız, kendinizi yere atmanız, işlere güç getirmemeniz ve düşmanın üzerinizdeki bu etkileridir. İnsan şerefi için, namusu için, ülkesi için yaşamalıdır ve gereklerini de yerine getirmekle yükümlüdür. Oysa bakıyorum gevşektir, iradesizdir, yürüyemez haldedir. Düşmanın tüm o tortu, yoz yaşamı omzunuza almış ve kamburlaşmışsınız. Biz tüm bunları parçalamak istiyoruz. Böyle bir kişilik kurtuluşu vaat edemez. Tam kaderci, her şeyi kabul ediyor ama, kurtulmak için hiç çaba harcamıyor. Biz bunları silkeleyip kendilerine getirmeye çalışıyoruz. PKK’de bunlar açılmıştır.
İçinde olduğunuz yetmezlikler düşmanın hakimiyetini gösteriyor. Tabii bunların tümü bilinçsizlik temelindedir. Çoğunuzun durumu böyledir. Yarı devrimci, yarı düşman böyle bir kişilik şekillenmesi olmuştur. Oysa çok güçlü kişiliklere ulaşmalıydınız. Her an düşmanın nefesini kesecek, her an savaşı omuzlayacak kişilik gerekiyor. Bunlar çıkmıştır. Ulusal kurtuluş mücadelesi vermiş ve başarmış ülkelere bakın, demek ki bu güçlü kişilikler çıkmıştır. Bu eksiklik ve yetersizliklerin üzerine kararlıca gitmelisiniz. Dönemin gereklerine doğru yaklaşımlarla yönelin. İstenileni yerine getirme görevleriniz yakıcı olarak kendini dayatıyor.
Düşmelerinize ve yanılgılarınıza doğal bir olaymış gibi bakmayın. Eski yaşam düşmanın eliyle, kötü niyetlilerin eliyle oluşturulmuştur. İşte siz “gücümüz yetmiyor, zayıfız” dediğinizde düşmanı yaşatıyorsunuz. Bu davranışlarınız bunu ispatlıyor. Kendinize ve bize gülmeyin. Bunların tümü çözüme kavuşturulmalıdır. Yoksa böyle olmaz. Dış düşmanla savaşamıyorsanız, iç düşmanla savaşın. Aklınız var, daha gençsiniz de. Gücünüz tüm bunlara yetmelidir.
Bakın dinde melek ile şeytan birbirlerine karşı savaşıyorlar, siz de böyle yapın, iyi yönlerinizi geliştirin. Kötü yönlerinizle savaşın. Bu tür iç savaş vermeyenin PKK içindeki savaşta yer alması da mümkün değildir. PKK de böyledir. Çıkışından oluşumuna, başarısına kadar, iç düşmanla gün be gün savaşmıştır. Bazı arkadaşlara bakıyorum tamamen kendilerini kaybetmiştir, bırakmıştır. Düşman ağızlarına dil koymuş, onlara bir yaşam öğretmiş, onlar da bunu ısrarla savunuyor, böyle bir yaşamı kendileri için istiyorlar. Öldürülmesi, idam edilmesi gereken bir yaşamı parti içinde sürdürmek istiyorlar. Bunlara ajan diyoruz.
Ben küçüklüğümden beri özgürlüğü düşündüm; evde, köyde, şehirde her yerde bunu yaptım. Hem de imkansızlıklar içinde bunu yaptım. Peki siz öyle misiniz? Şimdiye kadar savaşmadınız, kendinizi tanımadınız. Bundan böyle tüm bunları yapın, bizim yardımlarımızla, parti yardımlarıyla bu mümkündür. Yüzyılda bir şey yapmamışsınız, ama parti yardımıyla bir yılda yaparsınız, hatta bir ayda yapabilirsiniz. Geldiğiniz yere bakın, etrafınıza bakın, oldukça perişansınız. Benim devrimciliğim böyle midir? Etrafıma iki kere bakardım, karar alırdım. Kendimi sosyalizme, yurtseverliğe çekmek için doldurup yine halkın içine girerdim. Bir kez daha kendimi derinleştirip geliştirdim. Verdiğim gibi alırdım da. Yaşam budur.
Benim için ölüm nedir? Eğer benim yapacağım şeyler biterse, benim için ölüm budur. Sizin için de ölüm; bulunduğunuz yaşam şeklidir, eksikliklerinizi atmamanızdır. Yapacağım bir şey olmazsa duramam, hep çalışmaların üzerine gidiyorum. Tahmin ediyorum ki sizde bu yoktur. İyi, güzel şeyleri görüp yapmak gerekir. Ama çürümüşsünüz. Bu da yaşamınızın çürümüşlüğünü gösteriyor. Yüzde doksanınız böyledir. Hedefsiz bir yaşamınız var, bu halinizle de başarılı olamazsınız.
Anne ve babalarınızın önünüze koyduğu “oğlum böyle yap, kızım böyle yap, aman böyle sat” dediği yaşamı yaşamak istiyorsunuz. Rahatlığa alışmışsınız, böyle büyümüşsünüz. Aslında bu ölümün kendisidir. Bir sorun karşısında çözümsüz kalıyorsunuz ve kendinizi yere atıyorsunuz. İşte hastalıklarınız bunu ispatlıyor. Zaten ölü gibi yürüyorsunuz. Bu da eski yaşamı yaşamak istediğinizin ispatıdır. Benim gibi çaresiz kimse yoktu. Tüm bunları size öğretmemiz, gerçeklerinizi gözlerinizin önüne getirmemiz yaşamınızdan korkmamanız içindir. Tabii eskinin zorlukları vardır. Kendinizi gerçekten verirseniz hiçbir engel sizi durduramaz. Tüm halk bizimledir, imkan ve olanaklarımız oldukça büyümüştür.
Çobanlar bile Paris’te yaşamak istiyor
Önderlik gerçeğinde büyük yanılgılarınız var. Bu eksiklikleri biz icat etmedik. Bunlar eskiden de sizde vardı, saklamıştınız, ama tüm bunları ortaya çıkardık. Bu da bizim görevimizdir. Hastalıkları ortaya çıkarmalıyız ki sizi kurtaralım. Nasılsınız dediğimizde “iyiyiz” diyorsunuz. Yalan! Ölüyorsunuz, oldukça ağır hastalıklarınız var, yine “iyiyiz” diyorsunuz. Kendinizi kandırıyorsunuz. Bizim yaşamımız, bizim gerçekliğimiz budur ve biz bunu istiyoruz. PKK’nin gerçekliği budur.
Eski yaşamı sürdürmekte inatçı olmayın, başınıza bela olur. Bazıları gerçeklikten, tarihten, savaştan kaçıyorlar. Görüyorsunuz, Güney Kürdistan’da yüz binler kaçıyor. Silah var, zemin var, ama koyun gibi bıçağın altına yatıyorlar. Unutmayın siz de kendinizden kaçıyorsunuz. Avrupa’ya kaçanların durumu da öyledir. Avrupalılar da bakıp şaşıyorlar; “bunlar bizim ülkemize niye geliyor?” diyorlar. İlginç! Sebep biz miyiz? Hayır, kendileridir. Kürdistan’ı biraz yoluna koymaya çalıştık. Düşman baskı ve zorun dozajını artırdığı için kaçışlar fazlalaştı. Tabii bunlar bahane.
Kendi topraklarından kaçmanın bahanesi olamaz.
Çobanlar bile Paris’te yaşamak istiyor. Birisi “ben çobandım, Avrupa’dan geldim” diyor. Sendin değil mi? Paris’e gittin değil mi? İşte bakın çobandır, Avrupa’ya gitmiş.
X.: Babam beni götürdü.
Rêber APO.: Sen nerede Avrupa nerede! Daha konuşamıyorsun. Ben o kadar bilinçliyim, fakat on beş gün Avrupa’da kalmaya korkarım. Sen nasıl cesaret ettin Avrupa’ya gittin?
X.: Annem, babam götürdüler beni.
Rêber APO: Annen, baban Avrupa’yı nereden tanıyor? Bir dalga. Bana Avrupa’yı verseler gitmeye cesaretim yok. Küçücük bir odada 20 kişi yatıyor değil mi? Üst üste yığılıyorlar değil mi?
X.: Evet Başkanım.
Rêber APO: Acı! Yalnız oraya değil, her yana kaçıyorlar. Şimdi de Bodrum, Antalya, İzmir, Bursa’ya gidiyorlar. Sanırım Batman daha çok buralara gidiyor. Kim oraları biliyor?
X.: Ben biliyorum Başkanım.
Rêber APO: Öyle bir şey var değil mi?
X.: Evet Başkanım.
Rêber APO: Bodrum, Antalya oldukça yaygın. Birçok taraftarımız adeta oralara yöneltiliyor. Mersin, Adana’da tenezzül edilecek bir yaşam yok, ama bağlanıyorlar. Onları meşgul edecek bir yaşam, değil mi?
X.: Evet.
Rêber APO: Tamam. Demek istediğim burada da ortaya çıkıyor ki, basit bir yaşam tartışması var. Gidip Antalya’da, Bodrum’da denizi görüyorlar ve bizimkisi yirmi yıl iğne yemiş gibi oluyor. Bursa’da ne kadar Dersimli var?
S.: 20 bin Başkanım.
Rêber APO: 20 bin bir mahalledeymiş. Yalnız başına 20 bin!…
S.: X. mahallesinde Başkanım.
Rêber APO: Bursa’nın bilmem şeftalileri, kızları onları etkilemiş. 2000 yıl yerinden sökülemeyen Dersim, şimdi Bursa’da, Mudanya’da, İstanbul’da değil mi? Nedir bu, nasıl olacak, normal bir şey mi? Avrupa da tabii.
S.: Kaçıştır.
Rêber APO: Kaçış, ihanet! Bunlar çok kötü. Haydi 1938’leri anladık, imhayla, zorla iskan edildiler. Ama o zaman bile aşiret önderleri Dersim’e asker sokmamak için ölümüne savaş açtılar değil mi? Şimdi nasıl kaçıyorsunuz, düşünün. Nerede kaldı yiğitlik? Hepsi de Avrupavari, İstanbulvari, Bodrumvari, Bursavari bir yaşam istiyorlar. Dersim neresi, Bursa neresi? Yapmayın. Ne kadar savaşabilirsin, memleket elden gitmiş, ne olacak? Bunlar çok kötüdür. Bir de ruhta kaçış var.
Kaçış olayını köklü görmezseniz hain olup çıkarsınız
Sizde neden güçlü yurtseverlik gelişmiyor, neden saflara katılma olmuyor? Bunun nedenleri var. İstediğiniz kadar “ben anadan doğma böyleyim” deyin. Hayır, bunlar doğal değildir. Bilakis, düşmanın yüzyıllardan beri yürüttüğü soykırımın sonuçlarıdır. Biraz kendinize gelin. Niyetleriniz, özlemleriniz iyi, yurtseverlik duygularınız biraz var ama, bunlara gerçek temelde cevap vermezseniz çok kötü olur. Onu köklü görmezseniz, ona kininiz, düşmanlığınız köklü olmazsa sıradan bir yurtseverlik başa bela olur. Kaçış olayını köklü görmezseniz, lanet yağdırmazsanız hain olup çıkarsınız.
Benim büyük direncim şudur; bu süreçleri normal rotaya koymaktır. Ben, size bazı çözümlemelerde bunları ortaya koydum. Maalesef anlayamamışsınız, gereken sonuçları çıkaramamışsınız. Şunu söyledim; ben de İstanbul’da, Ankara’da kaldım. Bir hatıramı anlatayım; Diyarbakır’daydım, 1970 sıcağında üniversite sınavlarını kazanayım, Ankara’ya giderim diyordum. Çankaya’ya çıkan büfeler var, kıraathaneler var, girer bir köşesine kurulurum, hoşuma gidiyordu. Ankara’yı o zaman biliyordum, meslek okulunda iken fırsatım yoktu. Ama üniversitede iken fırsatım doğar diyordum. Evet, o yaşam özlemim vardı. Ve başardım, geldim Ankara’ya. Fakat tercih ettiğim şey devrimciliğe çıkış oldu.
12 Mart’ın ilk üniversite eylemlerine önderlik yaptım. Bu yaşamın hayal olduğunu gördüm. İlk üniversite eylemlerine 1971’de önderlik ettim. O yaşamın kabul edilmez olduğunu gördüm. Yine hatırlarım, şöyle cicili bicili bir elbisem olsa fiyaka yapsam diyordum. Bu da okula ilk başlangıç özlemleridir. Tam imkan ve olanaklarına kavuştuğumda nefret ettim. Şöyle bir vali, paşa, kaymakam mevkiine dayansam diyordum. Gerçekleşme fırsatı doğduğunda bir kez daha nefret ettim. Bu, bizim yaşam tarzımızın bazı çizgilerini kanıtlar.
Ben de köyden kaçmaya çalıştım. Daha doğrusu mücadele ettik, yenildik. Babamla sert tartışmalarımız oldu. Taşlı sopalı bir kavga, ayrılmak zorunda kaldım. Bir kaçıştı diyelim ama, mücadele temelindeydi. O çocuk halimizle onu kolay kolay kendimize yedirmedik ve çok kısa bir süre sonra kararımızı tekrar değiştirdik. Böyle bir mücadeleden vazgeçmedik.
Bunlar bütün çocukların başına gelen şeylerdir diyeceksiniz, ama içinde bir şey gizli: İhanete çeken yan ile, yurtseverliğe, öz gerçeğe çeken yan! Ve ben hep diğerini tercih ettiğim için bugün kendimi Kürdistan’da kudretli bir güce dönüştürdüm. Bunlar size bir gerçeği anlatır, dönüş meselesi: Öze dönüş, kimliğe dönüş, gerçeğe dönüş, tarihe dönüştür. Çoğu harabelerden kaçıyorlardı. Bu eski yıkık-dökük binalar nedir? Onların büyüklüğü, asaleti hala iz bırakmış. Bu büyüklük nedir? İnsan bunları bırakıp da bir hiç olan Avrupa’ya, şuraya buraya nasıl kaçar! Bir mabet gibi tapınma gereği duyan ihtiyarımıza herkes ihtiyar der, dalga geçer. Bu ihtiyar bir abidedir deriz. Saygı duyarız. Bütün bunlar yurtseverlikle bağlantılıdır. Bu gerçeklerden ne kadar korkmuşsunuz!…
Yeni yetme gençlerimiz fırlama usulü Avrupa’yı yaşar. Pazarcık bugün Paris’i doldurmuş. Dersim, İstanbul’u, Bursa’yı doldurmuş. Batman, Antalya ve Bodrum’u dolduruyor. Bunları örnek olarak söylüyorum. Bütün vatan bu duruma gelmiştir.
Büyük özgürlük kesinlikle büyük disiplinle mümkündür
Sizden sadece şunu istiyoruz; meseleler karşısında inkarcı olmayın. Özgürlüğün bağlı olduğu zeminler, dönemler vardır. Gerçeklerden kopuk bir özgürlük anlayışı sürdürülmek isteniyor. Bu durumlara da düşmeden bütün gerçeklerinizi eleştiri sürecinden geçirin, atılması gereken adımı atın, özümsenmesi gerekeni özümseyin. Bu konuda birkaç hata yapmışsınız diye sizleri göz ardı etmeyeceğiz. Eleştiri silahını iyi kullanırsanız her dönemden daha güçlü çıkabilirsiniz. Yaşadığımız devrim sürecidir; eskiler yıkılıyor, her gün yenisi yapılıyor. Makul olan vardır, dediğim gibi kabulümüz olan vardır. Büyük özgürlük kesinlikle büyük disiplinle mümkündür.
Eğer bütün bunlar doğruysa, PKK insani ilişkilerinde, yurtseverlik ilişkilerinde, halk demokrasisinde büyük kazanımlara ulaşacaktır. Beklentiler de bu yönlüdür. Bu oldukça çekici, görkemli bir yaşam oluyor.
Her zaman söylediğim gibi, böylesine görkemli bir yaşamı sergilerken, acılar, işkenceler bize vız geldi. Bundan sonra da vız gelir. Çok şehit verdik, yüzlercesi bu düşünce uğruna, düşüncenin büyüklüğü uğruna son bombayı, son fişeği kendisinde patlattı. Bütün bunlar bizim büyük kahramanlıklarımızdır. Kesinlikle layık olmasını bileceğiz. Layık olmak için her şeyimizi ortaya koyacağız ve başaracağız.
Rêber APO’nun Haziran 1991’de yaptığı değerlendirmeden derlenmiştir.