HABER MERKEZİ
İbrahimi dinlerin tarihsel çıkış rolü, anti-uygarlıkçı kabile ve kavim direnişleri kadar önemlidir. Kabile çıkışlı olmalarına rağmen özde sınıf hareketleri kapsamındadır. Uygarlık güçleri tarafından “barbar” olarak değerlendirilen kabile ve kavim direniş ve saldırıları daha çok dış kaynaklı, demokratik yanları ağır basan güçler olarak yorumlanabilir. Buna karşın genelde dinler, özelde İbrahimi dinler tarafından yapılan çıkışlar kabile ve kavim özellikleri taşımakla birlikte sınıfsal yanları ağır basan iç kaynaklı hareketlerdir. Her iki hareket, kapitalist moderniteye karşı dıştan ulusal hareketlerle, içten sınıfsal hareketleri çağrıştırmaktadır.
Evrensel tarihin en önemli süreci olarak değerlendirilmesi gereken 5000 yılı aşan merkezi uygarlık sistemine karşı sürekli direnen ve fırsat buldukça karşı saldırıya geçen İbrahimi dinlerin sınıfsal kapsamı karmaşıktır. İçinde en yoksul proleterinden aristokrasiye kadar uzanan geniş bir yelpaze içinde hareket edilmektedir. Merkezi uygarlık sisteminin Sümer ve Mısır orjinleri itibariyle kendisini “tanrısal çıkış” olarak sunmaları itirazlarının en temel konusudur. İbrahimi ideolojik sistem olarak dinsel inşalar bu tanrı-krallar sisteminin tanrısallığını hep şüpheyle karşılamış ve tanrı-tanrısal olamayacaklarını çıkışlarının temel “ideası” haline getirmişlerdir. Bu çıkışlarının en yalın ifadesi “insanların tanrı-tanrısal olamayacakları” biçimindedir. İnsanlar en iyisinden ancak tanrı elçileri (peygamberler) ve kulları olabilirler. Bundan fazla idea etmeleri en büyük günah ve lanet konusudur. Bu temelde binlerce yıl bir ideolojik çalışma ve hegemonya savaşı yaşanmıştır. Bütün tarih yazım ve okumaları bu idea, çekişme ve savaşın izlerini taşımaktadır.
İbrahimi çıkışın (buna Zerdüştik ve Manicilik sentezini de dahil ediyorum) merkezinde Yahudi kabile ve kavimciliğinin tanrı ve din inşa çabaları yer almaktadır. Merkezi uygarlığın mitolojik ve dinsel ideolojik hegemonyasına karşı daha rasyonel bir tanrı ve din anlayışıyla karşı çıkılmaya çalışılmaktadır. İbrahim’den Muhammed’e kadar tüm peygamberlerin bu anlam savaşında (ideolojik hegemonya savaşı) tarihsel rolleri vardır. Temsil ettikleri dinsel manevi kültürün maddi karşılığı, ağırlıklı olarak orta sınıf ve bu sınıfın temel tabakası olarak tüccar kesimidir. Sınıfsal temsilin en üst düzeyini kabile aristokrasisi oluştururken en alt temsilini kabile yoksulları ile her tür sistem dışına sürülmüş proleter ve diğer boş gruplar teşkil etmektedir.
Merkezi durumda olan Yahudi kavmi tarihi boyunca ideolojik ve maddi kültür alanında önderlik konumunu ısrarla sürdürmeye çalışmıştır. Kendi ideolojik önderliğini “Ahdi Atik”le, Tevrat’la ana nehir halinde tutmaya özen göstermiştir. Gerek uygarlık sistemlerinden gerekse uygarlık karşıtı güçlerden derlediği “anlam” birikimleriyle kendini sürekli zenginleştirmeye, kapsamlı kılmaya çalışmıştır. Anlam savaşında günümüze kadar hegemonik kalmayı başarmıştır. Maddi kültür kapsamında da para ve ticaret alanında çok büyük deneyim ve güç kazanmış aynı hegemonyayı bu alanda da etkili kılmayı bilmiştir. Yahudiliği bir bütün olarak değerlendirmek hatalı ve eksik olacaktır.
İsevilik (Hıristiyanlık) bu sistemin (İbrahimi dinler sistemi) ağırlıklı olarak en yoksul kesimlerin, her türlü köle, kabile yoksulları ve diğer izole edilmiş (uygarlık sistemlerinden) grupları temsil etmektedir. İktidarlaşma sürecinde iki temel gruba bölünmüş olmakla birlikte halen dünyanın etkili bir manevi kültür unsurudur. Demokratik ve sosyalizm yönlü gelişmelerde bu kültürün ayrışmasının önemli rolü vardır. Hıristiyan demokratizmi ve sosyalizmini bu ayrışma temelinde değerlendirmek gerekir.
Muhammed’in çıkış yaptırdığı ve kısa sürede Karşı-İslam olarak şekillenen üçüncü büyük İbrahimi versiyon daha çok sistemin aristokratik ve zengin tüccar kesiminin temsilini yapmıştır. Daha doğrusu bu kesimin maddi ve manevi hegemonyasına dönüştürülmüştür. Ortadoğu’da hem klasik merkezi uygarlık güçlerine (Bizans ve Sasanilere, hatta Çin imparatorluğuna karşı) hem de İbrahimi dinlerin diğer önemli iki versiyonu olan Museviliğe ve İseviliğe karşı hegemonya savaşını başarıyla yürütmüş ve sürdürmüştür. M.S. 12. Yüzyıldan itibaren ticaret kapitalizmini tarım ve sanayi devrimine taşıramama nedeniyle hegemonyasını 500 yıllık süreç sonunda Avrupa kapitalist modernitesine kaptırmaktan kurtulamamıştır. İslamiyet’i de bütünselliği olan ideolojik ve maddi kültürel sistem olarak düşünmemek gerekir. Museviliğe ve İseviliğe nazaran daha çok bölünmüş ve birleşik bir sistem niteliğine bir türlü kavuşamamıştır. Sığınılan Allah birlik için yeterli olmamıştır. Sünni gelenek merkezi uygarlık sistemini büyük oranda hegemonyasına almasına karşın ona yönelik demokratik komünal ve özgürlükçü muhalif hareketler de süreklilik arz etmiştir. Hiçbir zaman tam boyun eğmemiştir. Sistemli demokratik uygarlık hareketleri haline gelememişlerse de Ortadoğu ve dünyanın en bilge, demokratik, komünal ve özgürlük mirasının ana damarlarından biri olmuşlardır.
Bir bütün olarak İbrahimi dinler hareketi Sümer ve Mısır uygarlıklarından kapitalist moderniteye (uygarlığa) kadar köleci sistemin ideolojik hegemonyasını kırmayı, parçalamayı ve dönüştürmeyi (reform ve devrimle) başarabilmiştir. Maddi kültürdeki tekelci unsurların (ekonomik ve iktidar-devlet olarak tekel) yumuşatmasına rağmen yeterli bir reform ve devrimden geçirmeyi aynı oranda başaramamıştır. Daha çok sağ kesimler aracılığıyla sistemle uzlaşmayı ve kendi hegemonyasına geçirmeyi esas almıştır. Sol muhalif kesimler tersine anti-uygarlıkçı radikal dinsel mezheplerle, laik seküler sınıfsal ve komünal halk hareketleri olarak hep eşit, özgür ve demokratik ütopya, proje ve programlar peşinde koşmuş ve savaşmıştır.
Avrupa kapitalist modernitesinin zaferinde; Yahudi merkezi ideolojik ve maddi kültür hegemonyasının, Karşı-İslam ve karşı-reform Katolik evrenselliğine (uygarlık sistemlerine) karşı Avrupa’nın yeni gelişen kapitalist tekelciliğine (ticari, tarımsal, mali ve sınaî) ve ideolojik çıkışlarına (Rönesans, reform ve aydınlanma süreçleri) önderlik etmesi buna ciddi oranda maddi ve manevi katkı sunması büyük rol oynamıştır. Temel neden her iki uygarlık tarafından ölümüne sıkıştırılmasıdır.
Kapitalist modernitenin tarihsel ideası 5000 yılı aşan hegemonik merkezi uygarlık sisteminin (tarım, ticaret, zanaat ve her tür ideoloji, iktidar ve devlet tekellerinin toplam ifadesi) içine düştüğü bunalım ve sorunlarını çözmektir. Bundan sonraki bölümde bu tarihsel ideanın çözüm mü yoksa daha büyük bunalım ve kriz mi ürettiği irdelenmeye çalışılacaktır.
Ortadoğu’da Uygarlık Krizi ve Demokratik Uygarlık Çözümü kitabından alınmıştır.