HABER MERKEZİ
Kapitalizmin bizzat kendisi modernitenin birincil sacayağı olup sistemin bir ruhu ve beyni konumundadır. Kanıtlamaya çalıştık ki, bütün uygarlık tarihi boyunca hep kafeste tutulmaya çalışılan bu canavarı sistemin beyin ve yüreği; akıl ve duygu gücü haline gelmesi; çözüm olmak şurada kalsın, bizzat kendisi sorun kaynağı olan uygarlık sistemlerinin iflası anlamına gelir. Uygarlık yapılanmaları esasta kent surları arkasına çekilen toplum demektir. Kent surları arkasında yeniden inşa edilen toplumsal yapılar bütünü olarak da tanımlanabilir. Fiziki surların yetmezliği, artan sınıflaşma; sivil yönetimi, hiyerarşiyi devlet denilen kurum halinde örgütlemeye zorlamıştır. Devlet ne kadar gelişip büyüyorsa toplumsal sorunlarda da gelişme ve büyüme yaşandı. Somut olarak bu, daha fazla sömürü ve baskı demekti.
Uygarlığın kapitalist aşamasına kadar insan toplumu ve çevre üzerinde her ne kadar savaşların sonucu olarak büyük felaketler yaşansa da toplumların sürdürülemezliği söz konusu değildi. Baskı ve sömürü oranı insan topluluklarının küçük bir yüzdesini kapsıyordu. En değme Firavun ve Nemrutlar bile günümüzdeki bir eyalet valisinden daha fazla etkili, otoriter güce erişmemişlerdi. Bugün en demokrat geçinen bir İsveç Başbakanı bile Sultan Süleymanlardan on kat daha fazla güç ve otoriteye sahiptir. Kapitalist aşamaya kadar bütün uygarlık tarihi boyunca gerçekleştirilen sömürünün toplamı (artık-değerler toplamı) günümüz küresel sermayesinin bir yıllık kazancından daha fazla değildir. Baskı ve sömürüdeki dehşeti bu gerçeklerden algılamaya çalışmalıyız.
Kapitalizmin insan başına geçirdiği akıl, dehşetin kendisidir. Son beş yüz yıllık savaşlarla, bu savaşların teknolojisi ve aklı-stratejisiyle neler gerçekleştirilirdi? Tüm uygarlık tarihi boyunca savaşlarda öldürülen insan sayısından kat be kat fazlasının son beş yüz yıllık dönemde yaşandığından bahsetmek gerçeğin çok sınırlı bir kısmının itirafı olacaktır. Daha felaketli olanı bu savaşlarla ne kadar halk, kültür, kabile, sınıf, grup, maddi değer yok edildi? Bir avuç oligark dışında insanlığın ezici bir kısmı nasıl çağdaş köleler (proleter-işçi) halinde yeniden inşa edildi? Engin insanlık okyanusu birkaç yüz resmi ulus zırhı içinde nasıl hapsedilmek istendi? İnsan nasıl insanın kurdu haline getirildi? Toplumsal tahakkümden doğaya uzanan tahakküm nasıl sürdürülemez bir ekolojiye yol açtı? Temel sorun ve soruları arttırmak mümkündür.
Kapitalizm çözümlenmiş bir sistem değildir. Marks ve Marksistlerin iddialı tüm çözüm çabalarına karşın başarılı oldukları söylenemez. Tüm göstergeler kapitalizm eleştirisinin küçük-burjuva mantığının ötesine geçmediğini göstermektedir. Küçük burjuva eleştirisi azami olarak sendika bürokrasisi ve devlet kapitalizminden öteye bir sonuç doğurmamıştır. Çağımız egemen mantığının kapitalist sisteme göre dizayn edildiğini iyi bilmek gerekir. Mevcut bilim ve akademi dünyası bu mantığın üretildiği mekandır. Sümer ziguratlarından daha karmaşık mitoloji üretim mekanları olarak kapitalist iktidara eklemlenmişlerdir. İktidarın çıplak egemenlik araçlarından daha çok bu mekanlarda bilim adına üretilen mitolojiler toplumun direncini kırmıştır. Ortaçağ aldatmacalarının çok ötesinde yanıltma ve karartmalar söz konusudur.
İnsan duygularını yüceltme, güzelleştirme ve barışçıl kılmayla toplumsal sanatın misyonu tamamen zıddına dönüştürülmüştür. Kar kazancından başka hiçbir kazanç tanımayan ihtiras, sonuca gitmek için güzellik, yücelik ve barış duygularını istismar etmeyi sanatın kendisi gibi yansıtmayla sonuçlanmıştır. Her insan adeta vaat edilen ödüle konmak için hipodromlarda koşturulan yarış atlarına dönüştürülmüştür. Hiçbir canlının yaşamının kabul edemeyeceği bir yaşam tarzı söz konusudur. Kanser hastalıkları bu yaşam tarzından kaynaklanır. Unutmamak gerekir ki kanser, tipik bir kapitalist modernite hastalığıdır. Tamamen sistemle ilgili bir toplumsal kökenli hastalıktır. Kapitalizmi hiçbir şey kanser hastalığı kadar izah etme gücünde değildir. Sistemin ruhunun insanın vücuduna yansımasının kesin sonucudur. Belki çok ender olarak önceki sistemlerde ve bazı canlılarda da sınırlı kanser vaka’larına rastlanabilir. Bunların kökeninde bile yaşam üzerine kurgulanmış bir “tekel”in gölgesini görmek mümkündür. Fakat kapitalizmde kanser türü olmayan hiçbir insan dokusu, organı kalmamış gibidir. Tüm vücut organlarında görünür hale gelen kanserin kapitalist uygarlık sistemini ele verdiği yadsınamaz bir gerçekliktir.
Avrupa hegemonik güçleri kapitalizmle eski hegemonların (Kilise, Krallıklar, Prensler) yol açtıkları sorunları çözmedi. “Homojen toplum” projesiyle ayaklarını, ellerini kesip eşitleştirdi! Homojen toplum en geliştirilmiş köle toplumudur. Hiçbir sınıflı toplumun gücü kapitalizm kadar kölelik üretme gücünde değildir. İlk ve ortaçağ kölelikleri sanıldığının aksine kapitalizm koşullarınınkinden daha kötü değildi. En önemli gösterge bu dönemlerde “işsiz köle” olgusuna yer olmayışıdır.
Sadece liberal ideologlar değil, her renkten toplumbilimciler, sosyalistler, Marksistler; küçük-burjuvazinin üzerlerinde etkili olmuş damgası nedeniyle kapitalizmi tanımlama, aşma ve toplumu savunma temelinde mücadele etme gücünü sergileme yeteneğinde olamamışlardır. Çabaları inkar edilemez ama görüş ufuklarının çarpık, yanılsamalı olduğu; mücadele iradelerinin ise çok yetersiz kaldığı açığa çıkmış bir gerçekliktir. Kapitalizmin yok ettiği toplum; bir bütün olarak tarihselliği ve tüm alanlarını birlikte ele alan bir yaklaşım içinde öz savunmacı tutumla savunulmadıkça çıkış gerçekleştirilemez.
Kapitalizmin dayandığı merkezi uygarlık nedeniyle yükselişe geçtiği, kafesini parçaladığı günden (aydınlanmayla kafesten çıkış arasındaki ilişki incelenmeye değer. En kötü özgürlük herhalde bu kafesten çıkış özgürlüğüdür.) beri küresel olduğunu, küresel-sistemi dönüştürdüğünü iyi bilmek durumundayız. Herkes günümüz “küresel finans kapitalizm krizine” hayret ediyor. Kapitalizmi hiçbir kriz, olgu bu güncel finans krizi kadar daha iyi açıklayamaz, pazar ve ekonomi olmadığını bu kriz kadar netçe ortaya koyamaz. Savunmamın en önemli bir göstergesi, bu olgunun tarihsel temelini ortaya koyması, uygarlığın problemli yapısını sergilemesi, kapitalizmin bu yapının genelleşmiş hali olduğunu açığa vurmasıdır. Halen içinden geçilen ve kapitalizmin yapısal krizinin en çarpıcı bir aşaması olan küresel finans krizi, bu tarihsel yorumu çarpıcı biçimde doğrulamaktadır.
Küresel finans krizi ana merkezlerden (ABD-AB) tüm dünyaya yayılırken yol açtığı kaostan nasıl çıkılacaktır? Kapitalist dünya-sistemin yerine ikame olduğu Ortadoğu merkezi uygarlık alanlarına bu küresel krizle yeniden ve çok sarsıcı etkilerle yansıdığında nasıl tepkilere yol açacaktır? Siyasi İslam neydi, iktidar İslam’ı, tümüyle İslam sayılabilir mi? Yeniden İslamlaşma, Radikal İslam ne kadar anti-kapitalist? Ne kadar İslam maskeli faşizmle karşı karşıyayız? Bu soruların yetkin cevabı için kapitalist modernitenin diğer iki temel sacayağının çözüm kapasitesini ve yol açtıkları yeni sorunları görmek gerekir.
Ortadoğu’da Uygarlık Krizi ve Demokratik Uygarlık Çözümü kitabından alınmıştır.