HABER MERKEZİ– Baharla inşa edeceğimiz özürlüğün verdiği coşku ile tüm halkımızın yeni yılını kutluyorum.
Ortadoğu da halklar arası özgür ve demokratik birliğin yaratılması ve bu birlik içinde dünyada özgürlüğü en çok hak etmiş bulunan halkımızın da onurlu yerini alması için yürüttüğümüz amansız mücadele ışığında tüm Ortadoğu ve Dünya halklarının yeni yılını kutluyorum.
Kürtlere özgür, onurlu bir şekilde yaşama şansı tanınmamıştır. Bizler özgürlük için mücadele ediyoruz, özgürlük mücadelecileriyiz. Özgür yaşam felsefesini kabul etmeyen bir insan onursuzluğu tercih etmiş demektir. Ancak onurlu olan özgür olur, ancak özgür olan bilinçli olabilir ve üretebilir. Özgürlüğe olan tutkumuzdan dolayı bizi sürekli boğmak istediler ve halen boğmaya çalışıyorlar.
Yeni yılda da sorunlarımızın çözümünü başka yer ve güçlere bağlı olarak değil, kendi kurum ve platformlarımızda ulusal birlik içinde çözmemiz, hem aklın ve bilimin hem de yaşadığımız büyük acılara anlamlı bir karşılık vermenin bir gereği olarak tarihin ve halkımızın bizden beklediği kutsal bir görevdir.
Türkiye, çok ciddi bir krize doğru ilerliyor, tarihi hatalar yapıyor ve ben Türkiye’nin bu tarihi hatalarında rol almak istemiyorum. Türkiye’nin tarihi hatalarını bizim üzerimizden açıklamasına ve bize mal etmesine izin vermeyeceğim. Bugün Türkiye’de bir ideolojisizlik ve politikasızlık yaşanıyor. Türkiye’de iki tane Cumhuriyet anlayışı var. Pozitivist, laik-burjuva Cumhuriyet, diğeri ılıman İslam olarak bilinen dogmatik, muhafazakâr Cumhuriyet anlayışıdır. CHP ve Genelkurmay pozitivist ve laik anlayışta ısrar ediyor. Avrupa, pozitivizmi 1900’lerde bıraktı. Oysa Ordu ve CHP hala bu anlayışta, katı pozitivist anlayışta ısrar ediyor, kendilerini bu anlayıştan kurtaramıyorlar. AKP ise dogmatik ve muhafazakâr anlayışında ısrar ediyor. Bu iki anlayışta yanlıştır ve çözüm değildir. Bu iki anlayış da toplumu kutuplaştırma ve çatıştırmaya götürüyor. Her iki cumhuriyet anlayışı da özünde muhafazakârdır.
Bizim bu anlayışlara karşı geliştirdiğimiz seçenek demokratik cumhuriyet seçeneğidir. Bu konuda temel açmazları aşmaya çalışıyorum. Bizim geliştirdiğimiz seçenek içinde sınır sorunu, sınırlara dokunma yok, üniterlik sorunu yok, Kürdistan’ın ayrılma sorunu da yok, demokratik birlik ve bütünlük var. Bizim çözümümüz bütünleştiricidir. Her iki anlayışın da soruna yaklaşımı basittir. Bu halka en ufak bir saygıları bile yok. Bir halkın dilini bile yok sayacaksın, kültürünü yasaklayacaksın daha sonra da Türkler ve Kürtler kardeştir diyeceksin. Sen kimi kandırıyorsun? Böyle kardeşlik olmaz. Kardeşliği sağlayacaksan bunun yolu, çözümü bellidir. Bu halk on beş bin yıldır ayakta duruyor, kendini yaşatmış. Sen, on beş bin yıldır ayakta duran bu halkı nasıl asimile edeceksin, dilini nasıl yasaklayacaksın! On beş bin yıllık bir kültür, bir halk yok edilemez. Öyle bir iki göstermelik hak vermekle de bu iş çözülmez. Yaşananların kültürel soykırım olduğunu söylüyorum. Bu halk, kendi çocuklarına kendi dilinde bir isim bile veremiyor.
Özsavunma için doğaya, tabiata bakmak bile yeterlidir. Bir Gülün, bir bitkinin bile öz savunması vardır. Gül, kendini korumak için diken çıkarıyor. Bir Gül kadar bile kendimizi öz-savunmaya hakkımız yok mudur? Bir ağaç bile kayaları delerek kök vermekte, kendini yaşatabilmektedir. Bunun kadar da mı olamıyoruz? Öz-savunma kutsaldır. Bu sorunun halka açık çözülmesi gerekir. Öyle gizli anlaşmalarla olmaz, geçmişte yapılan gizli anlaşmalar vardı, 1916 yılında Skeys-Picot anlaşması yapıldı. Bu gizli anlaşmayla Ortadoğu ne hale geldi? İkinci bir Skeys-Picot anlaşması varsa, Ortadoğu, Kürtler elli, yüz yıl daha özgürlük sorunlarıyla uğraşırlar. Biz, bu sorunu kendi aramızda çözelim diyoruz. Bu sorun asıl olarak Türkiye halkını ilgilendirir, Türkiyelileri ilgilendirir. Ben Türkiye halkına saygımdan dolayı bu sorunun açık bir şekilde çözülmesini, konuşulmasını, tartışılmasını istiyorum. Bugün gizli anlaşmaları ben açığa çıkarıyorum. Bu nedenle üzerime geliyorlar. Hakikat ve Uzlaşı Komisyonu’nu bu nedenle önermiştim. Bu sorunun çözümün de öyle gizli kapalı görüşmeler fayda vermez. Bu kimse birbirleriyle görüşmesin demek değildir ama her şey kamuoyunun önünde yapılmalıdır, halka açıklanmalıdır.
Kültürel soykırıma karşı, tehlikelere, olanlara karşı halkı uyarıyorum, halkı görüşlerimi dile getirerek uyarıyorum. Halkı onlara teslim etmemi istiyorlar. Hiçbir şey yapmadan halkımızı teslim almak istiyorlar. Bizim duruşumuz, halkın teslim alınmasına karşı duruştur. Engel gördükleri için de ceza vermeye, susturmaya çalışıyorlar. Hükümetin yeni bir politikası var, bu politikada belki direkt öldürme yok ama ölümden beter bir durum var. Halkı teslim alamayınca da beni bu şekilde susturarak sonuç almak istiyorlar. Hükümetin beni susturmaya çalışmasının nedeni budur. Bunun için değerlerimizden vazgeçmeyi, haklarımızdan vazgeçmeyi dayatıyorlar. Beni susturamazlar, bu mümkün değil. Ben özgür bir yurttaşım. Elli yıldır bu mücadeleyi veriyorum, böyle yaşıyorum, kimse bana başka bir yaşam dayatamaz, buna kimsenin gücü yetmez. Burada yaşanan sıkıntılarla, psikolojik gerginlikle, benim moralimi bozmaya çalışıyorlar. Benim moralimi kolay kolay bozamazlar. Çünkü ben kendi moral gücümü kendim yaratıyorum. Kaldı ki burada yaşanan bir sorundan halkımın haberdar olmasını istedim, bu nedenle halkıma rapor ettim, halktan bir talepte de bulunmadım, son yılların en demokratik halk tepkisi yaşandı.
Ben yine de üzerime düşen sorumluluğu yerine getirmeye devam edeceğim, halkıma karşı sorumluyum. Kendi gücüm var, bu gücümü de demokratik bilinç için kullanmaya devam edeceğim. Hiç kimse beni bundan vazgeçiremez. Bana korkuyor diyorlar, taktik yapıyor diyorlar. Hayır. Ben korkmuyorum, taktik de yapmıyorum. Ben demokratik özgürlük stratejisini hayata geçiriyorum, anlaşılır kılmaya çabalıyorum. Anlama, düşüncenin dünyalaşmasıdır. Anlama olmadan pratik olamaz. Felsefeyi ve tarihi iyi anlayamazsak bugün gelinen aşamayı çözemeyiz, anlam biçemeyiz. Ben elimden geldiğince anlam genişliğini yaratmaya çalıştım. Bir insanın yoğunlaşabileceği en üst seviyede yoğunlaşarak düşüncelerimi geliştirdim. Dört yüz yıllık kapitalist düşüncenin dışında yeni şeyler söylüyorum. Mevcut uygarlık krizinin önüne bir sistem, bir model önermek müthiş heyecan veriyor. Bu, yoğunlaşmayla üzerimdeki ağı çözüyorum, deşifre ediyorum. Daha doğrusu benim şahsımda bir halkın, Kürtlerin hatta Ortadoğu’nun üzerindeki hegemonyayı çözüyorum, bir sistemi çözüyorum.
Kürtler her alanda demokratik olarak örgütlenmelerini yapmalıdırlar. Onuru, cesareti, vicdanı, yüreği olanlar, kendilerine dayatılan paraya, güce teslim olmayanlar her alanda demokratik kurumlarını oluştururlar. Kürtler demeli ki “biz Sevr’i kabul etmiyoruz. Kendi Lozan’ımızı yapmak ve güncellemek istiyoruz”. Bizi dışarıda bırakan dikkate almayan bir çözümün şansı sıfırdır. Bunu bilerek mücadele etsinler. Özgür birey olsunlar, özgür insan olmalarını korusunlar. Ve halkımıza sesleniyorum! Kürt halkının özgürlük iradesi beni umutlandırıyor. Bu baharla birlikte özgürlüğümüzü inşa edeceğimize dair umutluyum. Baharla inşa edeceğimiz özürlüğün verdiği coşku ile tüm halkımızın yeni yılını kutluyorum.
31 Aralık 2008
Halklar Önderi Abdullah Öcalan