HABER MERKEZİ
5000 yılı aşan merkezi uygarlık sürecini ahlak, politika ve demokrasi kavramları temelinde çözümlemek çok öğretici olacaktır. Ahlak ve politika olmadan toplum olmaz. Olsa dahi amorf (şekilsiz) bir yığın olmaktan öteye anlam ifade etmez. Böyle toplumlar olsa bile ancak başka toplumlar için malzeme nesneleri durumundadır. Ahlak, toplumun ilk inşası sırasında takındığı tutumların bütünlüğü olarak tanımlanabilir. Bu da ilkel toplumun beslenme, üreme ve korunma için aldığı tedbirler, yaptığı iş ve eylemler bütünlüğüdür. Bu bütünlükler gelenekselleştiği ölçüde ahlak oluşmuş sayılmaktadır. Üremesiz, korunmasız ve beslenmesiz toplum sürdürülemeyeceğine göre o halde ahlaksız toplum da olmaz diyorum. Politika biraz daha değişik bir kavram olmakla birlikte ahlakla yakından bağlantılıdır. Ahlaktan farkı güncel bir eylem olmasıdır. Ahlak gelenek olarak standart kalıplar halinde iş görür, rol yaparken; politika günlük olarak toplumun önüne çıkan sorunlar konusunda alınan kararlar bütünlüğü demektir. Bu kararlar bütünlüğü gelenekselleştiği ölçüde ahlaki geleneklerle bütünleşip, bizzat ahlak kuralları haline gelirler. İkisinin birbirini beslemesi söz konusudur. Ahlak geleneksel olarak politikaya çerçeve sunarken, politika yeni iş görücü kararlarıyla bu çerçeveyi sürekli genişletmekte ve derinleştirmektedir. O halde iki kavram ve olguyu birbirinden tamamen ayırmak mümkün olmamaktadır. Demokrasi üçüncü önemli olgu ve kavram olarak ilk iki olgu ve kavrama eklenmek durumundadır. Bu anlamda demokrasisiz toplum da düşünülemez. Düşünülse bile kendini ifade edemeyen toplumsal malzeme nesnesi konumundadır. Başka toplumların kullanım araçlar toplamı olarak iş görmekten kurtulamaz. Bu durumda demokrasinin işlevi politika yapılırken, kararlar alınırken ilgili tüm toplumun ifade gücü, örgütlenme gücü olarak sürece katılımını ifade eder. Politika özünde bu anlamda demokratiktir. Gerçek politika demokratik olandır. Demokratik olmayan politika çok sonraları gelişen hiyerarşik iktidar ve devlet güçlerinin tek taraflı idare kararlarıdır. Bu güçlerin “idare kararlarına” politika denmez idare kuralları denilir.
Gerçek politika mutlaka demos’un (kabile, aile, aşiret, kavim, ulus toplumunun tüm organlarının bütünlüğü) katılımı ve tartışmasıyla gerçekleştirilenidir. Politika halksız, toplumsuz, katılımsız oluşacak bir olgu ve kavram değildir. Dolayısıyla politika demokratik olmak zorunda olduğuna göre ahlaki de olmak zorundadır. Demokrasinin olmadığı toplum politik, politikanın olmadığı toplum ahlaki olamaz. Bu üçlü olgu ve kavramsal ifade olmazsa olmaz kabilinden birbirlerini gerekli kılarlar.
Ortadoğu’da demokrasi, ahlak ve politika potansiyeli daha güçlü
Merkezi uygarlık sisteminin dışında kalan tüm toplumsallıklarda kategorik olarak ahlak, politika ve demokrasi olgusunun daha güçlü olduğuna hükmetmek gerekir. Bu çerçevede direnen, dağ ve çöllere çekilen tüm kabile, aşiret, mezhep tipi yarı-göçebe ve işsiz topluluklarla kırsal alandaki çiftçi, çoban topluluklarını direnişçi, özgürlük ve eşitliğe daha yakın güçler olarak değerlendirmek gerçekçidir. Derinliğine köleleştirilmiş unsurlar ikinci sırada ve objektif olarak bu projede değerlendirilebilir. Özgürlük için, eşitlik için; dolayısıyla ahlak, politika ve demokrasi sorunları için önemli olan objektif kölelik değil ne kadar teslim olmamış, ne kadar direniyor, ne kadar konar-göçerdir, ne kadar inançlarının savaşını veriyor sorularının cevabı önemlidir. Ortadoğu toplumlarında elbette ciddi ahlaki, politik ve demokratik sorunlar vardır. Uygarlık süreci gereği bu sorunlar çok kapsamlıdır da. Ama Avrupa uygarlığının hukuk, politika ve demokrasisinin fazlasıyla burjuvaca olduğu, evrensel tarih-toplumun ahlak, politika ve demokrasi olgusunu temsil etmediğini, yansıtmadığını bilmek önemlidir. Burjuvanınki demokrasi değil devlet idaresidir. Demokrasi adına yapılanlar tümüyle genelleştirilmezse de devlet idaresini gizleyen, “ayıbı örten asma yaprağı” rolünü oynadığını belirtmek daha doğru bir yaklaşımdır. Aynı kıstaslar insan hakları için de geçerlidir. Özellikle hukukun tümüyle ahlakın yerine geçtiği bir gerçektir. Hukuk, devlet ve iktidara ilişkin bir sözleşmeler yığını olup hiçbir zaman canlı ahlakın yerini tutamaz. Devlet idaresi iç ve dış işleri için yapılan işlere karar ve uygulamalara ise politika denemeyeceğini anlamak gerekir. Belki devlet politikası denebilir ama toplum politikası denemez. Demokrasi adına yapılanlar, toplumun çok dışında, temsil sahneleri olmaktan öte pek işlevleri yoktur. Bu kısa eleştiri temelinde Ortadoğu toplumunda demokrasi, ahlak ve politika potansiyelinin güçlü olduğu rahatlıkla belirtilebilir. Ciddi ahlaki, politik ve demokratik sorunların olması potansiyelinin gücünü gösterir. Halen devlet ve iktidarcılık eğilimlerinin güçlü olması diğer yüzünde güçlü ahlaki politik ve demokratik sorunları, ihtiyacı ve hatta varlığı akla getirir. Aralarındaki diyalektik çelişki gereği gerçeklik ancak bu biçimde ifade edilebilir.
Ortadoğu’da Uygarlık Krizi ve Demokratik Uygarlık Çözümü kitabından alınmıştır.