HABER MERKEZİ
Bir toplum için en büyük felaket, kendisi hakkında düşünce ve eylem gücünü yitirmesidir. Bunu çok önceden iyi bilen hiyerarşi ve uygarlık güçleri, ideolojik hegemonya diyebileceğimiz zihinsel hakimiyetlerine öncelik vermişlerdir. Şiddet tek başına kalıcı bir rol oynayamaz. Eğer şiddetin amacı toplum üzerinde bir çıkar elde etmekse bunun için artık-ürüne ihtiyaç vardır. Toplumların uzun vadeli iknaları olmadan çalıştırılmaları, artı-ürün yaratmaları beklenemez. İdeolojik hegemonya bu iknayı sağlayarak şiddet hegemonyasından beklenen, belki de daha fazlasını sağlayan birikimlere toplumu açık hale getirir.
Oryantalizm, Avrupa modernitesinin Doğu ve Ortadoğu için geliştirdiği ideolojik hegemonyanın bilimsel ifadesidir. Çok etkili bir düşünce hegemonyası olarak işlevini sürdürmektedir. Modernitenin küreselleşmesi ideolojik küreselleşmeyle iç içedir. Belki de ideolojik hegemonya daha önceliklidir. Zihinlerin fethi kadar etkili başka bir fetih yoktur. Bu satırları yazarken bile oryantalizmi ne kadar aştığımı hep kendime sorarım. Çok iyi biliyorum ki, bu zihniyetle düşünmem beni düşünce köleliğinin fasit dairesinden kurtaramayacaktır. Tersine azap verircesine içinde dönüp dolaştıracaktır. Geleneksel anti-modernistlerden İslamcı olanları İslam’ın bir düşünce tarzının olduğunu, Garba karşı bağımsız düşündüklerini 19. Yüzyıldan beri ısrarla söylemleştirirler. Yanılma payı yüksek olan bir söylemdir İslamcılık. Anti-modernistliği kesinlikle oryantalist tezler üzerinde yürütmektedirler. İslami Kardeşler’den El-Kaide’ye kadar bu böyledir. Keskin solculuk peşindeki akımlar, anarşistler dahil tüm karşı idealarına rağmen genelde modern, Ortadoğu’ya ilişkin ise oryantalizmsiz düşünecek durumda değillerdir. Reel-Sosyalizm en aşırı modernizmdi. Çin modernizmi, oryantalizmin zaferidir. Hindistan gelenekçiliği için de durum farklı değildir.
Anti-oryantalist olmak bana ilginç ve çekici gelir. Bu satırlarda deniyorum. Düşünce özgürlüğü kendi başına anti-oryantalizmi ifade etmez. Oryantalizmi aşmak sanıldığı kadar kolay değildir. Kapitalist moderniteyi üç sacayağı üzerinden anlatımını ret etmek belki anti-modernistlik olabilir. Ama kendi başına modernizmi, oryantalizmi aşma anlamına gelmez. Daha önemli olan reddin yerine neyin konulacağıdır. İslamiyet veya herhangi bir gelenek de moderniteyi ret edebilir. Fakat seçenek olmaya sıra geldiğinde teslim olmaktan başka çareleri olmadığını görürler. Açık veya kapalı teslimiyetin çıkarları gereği olduğunu bilerek tabi olurlar. Reel-Sosyalizmin çöküşü tamamen moderniteyi aşmak şurada kalsın üç sacayağı üzerinden aşırı bağımlısı (özel kapitalizm yerine devlet kapitalizmini uygulamak ret anlamına gelmez) olmasının bir sonucudur. Çin kadar bu yargıyı çarpıcı biçimde doğrulayan başka bir örnek enderdir. Ortadoğu’da gerek Marksizm’in, gerek dinciliğin kalıcı bir sistem geliştiremeyişinde oryantalizmi aşamama, hatta daha aşırı uygulayıcıları olmalarından ileri gelmektedir.
Modernist ve oryantalist düşünce hegemonyası aşılması şurada kalsın çözümlenmesine bile girişilmemiştir. A. Gramsci çözümleme denemesine kalkışmıştır. Fakat denemeden öteye geçememiştir. Anarşist düşünce ekolünden cesur eleştiriler olmasına rağmen alternatif üretmede reel-sosyalistlerden pek farklı değildirler. Teoride aşsalar bile yapısallığı içinde yaşamakla ciddi sorunları olmamıştır. Ortadoğu’da modernist düşünceyle en çok uğraşan İranlı aydınlar, modernist bir Şia’yı inşa etmekten öteye gidememişlerdir. Diğer tüm İslamcılar modernite söylemlerinin hepsinin İslam tarafından çok önceden söylendiğini tekrarlayıp durmaktadırlar. Anti-emperyalist, anti-kapitalist olduğunu ısrarla ileri süren tüm ideolojik akımlar ve iktidar hareketlerinin azami başardıkları liberalizmden, özel kapitalizmden sosyal-demokrasiye, reel sosyalizme ve ulusal kurtuluşçuluğa terfi etmekten veya mezhep değiştirmekten öteye anlam ifade etmez.
Modernist ve oryantalist akım sanıldığından daha çok etkindir. Sadece kültürel düzeyde bir eleştiri, aşılma anlamına gelmez. Sistemin hegemonik güçlerinden birini yenmek, hatta anti-kapitalist devrim yapmak eleştiri ve alternatifininin gerçekleştirilmesini kanıtlamaz. Ekim Devrimi, anti-kapitalistti. Fakat anti-modernist değildi. Tersine modernizmin endüstriyalizminin ve ulus-devletçiliğinin en aşırı uygulayıcılığına yol açmakla küreselleşmesine büyük katkı yaptılar. Çin Devrimi bu konuda daha tipiktir. Modernitenin 19. yüzyıl biçimlerini uygulamakla devrimi sürdürdüğünü sanmaktadır. Fransız Devrimi’nde de benzer yanılmaların etkileri günümüze kadar devam etmektedir.
Ortadoğu’da Uygarlık Krizi ve Demokratik Uygarlık Çözümü kitabından alınmıştır