HABER MERKEZİ
Modernist ve oryantalist ideolojik hegemonyayı eleştirirken temel parametreleri esas almak şarttır. Üçlü sacayaklarını temel parametreler olarak kabul ettiğimizde konunun önemi daha iyi anlaşılır. En radikal eleştirinin bu temellerde geliştirilebileceği, seçeneklerin de ancak bu temeller üzerinde üretilmesi gerektiği tutarlılık açısından önemle belirtilebilir. Eleştirinin kendisi bütünsellik ve yapısal süreleri esas almak durumundadır. Sadece kısa süreli olay ve siyasi süreçler, kişisel rollerin eleştirisi hakikatin açığa çıkartılması için yeterli değildir. Bütünsellik burada süre kavramıyla birlikte eleştirinin temeline oturtulmadıkça ortaya çıkacak sonuçlar parçalı, zamansız dolayısıyla anlamsız olmak, hakikati ifade edememek gibi ağır kusurlar, yanlışlıklar içerecektir. Neyi eleştiriyorsak mutlaka bütünselliklerini ve süreliliklerini doğru belirlemeliyiz.
Söz konusu modernite olunca en az üç sacayağı temelinde bir bütünlük teşkil ettiği ve süre olarak 500 yıllık uzun, yapısal, sistematik bir zamanı içerdiğini temel almak gerekecektir. Başta Marksistler olmak üzere sistem karşıtlarının en temel hatası uzun süreli ve üç sacayaklı bir sistemi kısa süreler içinde hatta bazen süre’yi göz ardı ederek tek boyutu içinde örneğin yalnız kapitalizm boyutuyla eleştiriye almalarıdır. Halbuki savunmada kabaca geliştirilen çözümlemeler kapitalizmin anlaşılabilmesi için mutlaka merkezi uygarlık sistemiyle bağı, uzun süreli yükseliş trendi ve diğer temel iki boyut olan ulus-devlet ve endüstriyalizm olgusuyla birlikte eleştiriye alınması gerekir. Ortadoğu, hatta Çin ve Amerika uygarlıkları göz önüne alınmadan 16. Yüzyılda çıkış yapan kapitalizm anlaşılamaz. Avrupa’nın iç potansiyeli kapitalizm için kesinlikle yeterli değildir. Keza ulus-devlet inşası olmadan kapitalist sistem kuruluşu mümkün olmaz. İktidarsız ve devletsiz hiçbir sömürü sistemi mümkün değildir.
Kapitalizm için sadece iktidar ve devlet değil, iktidarın azamisi ve devletin ulus-devleti oluşmadan kar ve sermaye birikimi gerçekleştirilemez. Sistemin hegemonik zaferi için ayrıca endüstri devriminin tekeline geçirilmesi ve endüstriyalizm olarak ideolojikleştirilmesiyle (milliyetçilik) iç içe olması gerekir. Bu olguların aralarında sıkı bütünlük içinde ve uzun süre kapsamında moderniteyi egemen kıldıkları açıktır. Eleştirel geçinen tüm düşünce ekollerine baktığımızda modernitenin uzun süre ve bütünsellik içinde ele alınmadığı bölük-pörçük, çoğunlukla süre kavramından habersiz, birkaç özelliğe (örneğin emek, ücret, kar, sermaye, devlet, sömürgecilik, emperyalizm, kişiler, olaylar) yüklenerek sonuçlar alınmaya çalışılmıştır. Yöntem bu olunca ortaya çıkacak sonuç da Fil’i kıllarıyla tarif etmeye benzeyecektir. Şüphesiz bu yaklaşımın sosyal temeli vardır. Modernitenin ulus-devlet ve endüstriyalizm ayağını liberalizmin bile çok ötesinde kullanmanın devrimcilik değil, diktatörlük hatta faşizm türeteceğini iyi bilmek gerekir. Reel-Sosyalist ülke deneyimleri (daha çok da ulusal kurtuluşçu devletler) bu yönüyle hayli öğreticidir. İyi niyetli olmak Lenin’in de dediği gibi cehenneme gitmeyi engellemez, bilakis kolaylaştırır bazen. Ekim Devrimi, anti-kapitalizmde yetersiz olduğu için başarısızlığa uğramadı, anti-kapitalizmde başarılıydı. Fakat anti-modernist, dolayısıyla anti-ulusdevlet ve anti-endüstriyalist olamadığı için, anti-kapitalistliği diğer iki modernite ayağıyla aşamadığı için yapısal süreyi değil, kısa sürelerle sadece hareket ettiği için yenildi. Yaşanılan pratikler bu eleştiriyi doğrulamaktadır.
Son 500 yılda demokratik ve eşitçi amaçlar taşıyan devrimlerin ideolojik akım ve hareketlerin sistematik bir başarıya, demokratik uygarlık olarak da yorumlayabileceğimiz farklı bir dünya-sisteme erişemeyişlerinde temel eksiklik tutarlı, bütünsellik taşıyan ve süre kavramını içeren eleştirel pratiklerden yoksun olmalarıdır. Yani Fil’i hep bir yönüyle tarif ederek tanım yapmak durumunda kalmışlardır. Bu durumda ne Fil’den yararlanılır ne de kurtulunur. Marksistler kapitalizmi eleştirip aşmak isterken ulus-devlet merkeziyetçiliğini ve endüstriyalizmi faşizme ve çevre yıkıcılığına taşırdıklarının farkına bile varamamışlardır. Ulusal kurtuluşçu akım ve hareketlerin modernite karşıtı tutumları çok daha muğlaktır. Anti-emperyalizm ve anti-kapitalistlikleri ulus-devlet haline gelmelerinde ve bazı sanayi kollarında kalkınmaya başladıklarında yerini en aşırı modernizm taraftarlığına bırakır. Hatta modernist ideolojileri (liberalizm, milliyetçilik, reel-sosyalizm) din haline getirmede sınır tanımazlar.
Şunu söylemek istiyorum: Günümüz kapitalizminin küresel finans krizinde yılda 600 trilyon dolar değerinde sanal vurgun gerçekleştirirken herhalde bunda kapitalist modernitenin bütünsel ve yapısal eleştirisinin geliştirilemeyişinin ve alternatifi bir sistemin üretilememesinin belirleyici payı vardır. Kapitalizmin moderniteyle bağını kuramayan tüm akım, hareket ve devrimler modernite içinde erimekten kurtulamazlar. Anti-kapitalizmi, anti-modernizme vardıramayan tüm ideolojik akımlar, politik hareketler ve her renkten devrimler modernite tarafından fethedilmekten kurtulamazlar.
Anti-kapitalizm, anti-modernizm olmadığı gibi, anti-modernist olmadan tutarlı bir anti-kapitalist olunamaz. Ekolojist, feminist, kültüralist, radikal dincilik akım ve hareketlerinin temel yanılgısı modernitenin bütünsel yapısını hedeflemeden başarılı olabileceklerini sanmalarıdır.
Tümüyle inkarcı yaklaşmıyorum. Parçalı ve sistemsiz de olsa modernitenin 500 yıllık eleştirisi zayıf da olsa son yarım yüz yıl içinde post-modernist düşünceyi doğurabilmiştir. Post-modernizm; çözümlemeye çalıştığım modernite eleştirisini karşılamaktan uzak olmasına karşın sistemin düştüğü krizi ve kaotik durumunu yansıtması açısından önemli bir gelişmedir.
Ortadoğu’da Uygarlık Krizi ve Demokratik Uygarlık Çözümü kitabından alınmıştır