HABER MERKEZİ
Post-modern dönemde moderniteyle faşizm, soykırım, totalitarizm, otoriterizm, toplumsal cinsiyetçilik, milliyetçilik, endüstriyalizm, iklim değişikliği ve her tür çevre yıkımı, iktidarın azamileşmesi, toplumun karılaştırılması, metalaştırılması, dağıtılması, tarımın yıkılması, maskeli kral tanrıların yerine çıplak ve maskesiz birey-tanrıların alması, yaşamın büyüsünü yitirmesi, kadının soyluluğunu ve güzelliğini yitirmesi, ahlak yerine tecavüzcülüğün egemen olması, politikanın bitimi ve yerine iktidarın ikamesi vb. binlerce olumsuzluk arasındaki ilişkileri çözümlemek daha kolaylaşmakta ve olasılık dahiline girmektedir. Post-modernite kendi başına devrim değildir. Ama modernitenin katı dinsel kalıplarını kırılgan hale getirmekte, ortamı yumuşatmaktadır. Anti-modernite devrimi; açık ki bütünlük içinde parçalılık, evrensellik içinde yerellik, uzun süre içinde anlık yaklaşımı içinde; anti-kapitalist, anti-ulusdevletçilik ve anti-endüstricilik temelinde; sosyalist, demokrasist ve ekolojist amaç etrafında; farklı yapılanmaların öz savunma ve kendiliklerini anlamlandırma ve hakikatleştirmesi olacaktır.
Oryantalizmi dar anlamda Avrupalı düşünürlerin Ortadoğu uygarlıklarına ve toplumlarına ilişkin düşünceleri anlamında değerlendirmemek gerekir. Toplumsal Doğa’larına ilişkin bilimsel düşünceyi geliştirmek, kendi aydınlanmalarını sağlamak yerine; modernitenin ideolojik hegemonyasına bağlanmak, bilim yapılanmasını esas almak geniş anlamda oryantalizmdir. Son iki yüz yılda kapitalist modernitenin fethi sadece maddi kültür alanlarında değil, manevi kültür alanında daha çok geçerli olmuştur. Ortaya çıkan ideolojik akımlar, politik hareketler ve devrimler Avrupa’daki gerçekleşmelerin silik bir kopyasıdır. Bu nedenle toplum üzerinde etkileri yüzeysel kalmıştır. Gelenek ve modernite arasında sıkışan toplum, sürekli bir gerginlik, kendini yenileyememe sonucu sürekli kriz durumunu yaşamaktadır.
Anti-Oryantalist olmak anti-modernist olmakla mümkündür. Siyasi, radikal İslamcılığı oryantalizmin bağlamında ve modernizmin oryantal biçimi olarak değerlendirmek mümkündür. Kesinlikle alternatif oluşturma değerleri yoktur. Laik milliyetçiliğe tepki olarak dinci milliyetçilik argümanını kullanmaktan öteye gitmezler. Arap, Türk ve Acem devrimleri tipik oryantalist devrimlerdir. Dinci ve soycu milliyetçiliği ayrı veya iç içe kullanarak modern ulus-devletler kurmayı ilk hedef belirlemişlerdir. Bunu devlet kapitalizmi ve endüstriyalizmiyle bütünleştirerek misyonlarını tamamlayacaklarını sanırlar. Birkaç yüzyıl Avrupa’yı geriden takip etmek kaderlerinde yazılıdır. Her bakımdan Avrupaî değerlere erişmek bir saplantı halindedir.
Ortadoğu toplumunun kapitalist moderniteyle ilişkisini doğru okumak, alternatif çıkış için belirleyici önem taşır. Öncelikle kapitalist modernitenin yerel bir olgu haline geldiğini anlamak gerekir. Dış değil, iç olgudur. Fakat Avrupa’dakinden farklıdır. Küresel kapitalizmin en zayıf halkasıdır. Bu durumda iki temel yanlışa düşmemek gerekir. Birincisi sanki başka bir dünya, uygarlık mümkün değilmiş gibi, seküler din gibi benimsemek, tapınmak; ikincisi topyekûn karşısına alarak sahte selefi İslam gibi reddetmek. Her iki tutum da sonuçta kapitalist modernitenin daha çok yerelleşmesine hizmet eder.
Savunmamın Özgürlük Sosyolojisi bölümünde anti-modernizmin alternatifi olarak demokratik modernizmi sunmaya çalışmıştım. Oradaki tezleri olduğu gibi bu bölüme almak yerine bölgesel uyarlamasını denemeye çalışacağım. Sistem eleştirileri aşılması gereken ile yeniden yapılanması gerekeni anlamlandırmayı amaçlamaktadır. Demokratik modernizmi; modernitenin bir kez daha tanımlanması ve üçlü sacayağı üzerinde değerlendirmenin doğru bir yöntem olduğu kanısındayım.
Moderniteyi bir kez daha yaşanılan çağ olarak değerlendirmek mümkündür. Yapılanmış her uygarlık aşılıncaya kadar kendi döneminin modernitesidir. Uygarlıklar için merkezi olan ve olmayan ayrımı da öğreticidir. Merkezi uygarlık kavramı ana-nehir uygarlığı olanı, merkez de sürekli yaşayan bütünsel yapıları tavsif eder. Dünya-sistem olarak da adlandırılabilir. Merkez dışında da pek çok uygarlık olabilir. Çin, Hint, Amerika uygarlık olmuşlardır. Ama merkez olamamışlardır. Ortadoğu uygarlıkları merkezi bir zincir teşkil ederler. M.Ö. 3500-M.S. 1500 döneminde yaklaşık 5000 yıllık merkezi uygarlık zincirlenmesi yaşanmıştır. Değişik adlar verilmiştir. Hanedan ve din adları çoğunluktadır. Sümer, Mısır, Roma, Bizans-Hıristiyan, Arap-İslam, Türk-İslam hemen akla gelenlerdir. Adları ve içerikleri ne kadar değişiklik arz etse de tanımlarına uygun bir iç bütünlük ve yapısallık taşırlar. Hegemoniktirler. Merkez-çevre alanları vardır. Dönemsel buhranlar ve kaotik durumlar yaşarlar. Fakat boşluk kabul etmeyen zincirleme iktidar yapılanmaları olarak süreklilik arz ederler.
Kapitalist modernite halen içinde yaşadığımız bir dünya-sistemdir. Ortadoğu’dan Avrupa’ya kaydırılmış hegemonik merkezi bir uygarlık olarak yaklaşık 500 yıldır (16. Yüzyıldan beri) varlığını sürdürmektedir. Demokratik uygarlık kavramını ise; kent-sınıf-devlet sistemi olarak uygarlığa karşı içte kölecil sınıflaştırmaya karşı, dıştan kabile, kavim kimliklerine yönelik baskı, talan ve köleleştirmelere karşı daimi direniş halinde olan kent içi emekçi özgürlükçü güçlerle, kırsal komünal güçlerin oluşturduğu dünyayı tanımlamak için seçtik.
Demokratik uygarlık kavramını güncel somut duruma uyarladığımızda kapitalist modernitenin karşıtlığını içerecek biçimde demokratik modernite olarak belirlemek mümkündür. Kavramın ad olarak kendisinden ziyade kapsamını göz önünde bulundurmak gerekir. Ad değiştirilse bile kapsam kalıcılığını korur. Savunma boyunca resmi, klasik anlatılarla dile getirilen uygarlıklara daha çok değindik. Demokratik uygarlık fenomenlerine daha az yer verdik. Bunun nedeni tarihe bakış açımızın yeniliği ve eldeki malzemenin yeterince işlenmemesidir. Ortadoğu toplumunun güncel değerlendirmesi ve sorunlarına çözüm yaklaşımlarını bu bölümde netleştirmeye çalışacağım. Demokratik modernite, kapitalist modernitenin çıkışı, gelişimi, yapısal krizi ve aşılması temelinde hep alternatif DİYALEKTİK ANTİTEZİ OLARAK çözümleme konusu olacaktır. Marksizm’in tarihi yanlışlıklarına düşülmeyecektir. Özellikle temel çelişkinin burjuva-işçi sınıfı gibi içeriği sürekli değişen bir olguya bağlanma tuzağına düşülmeyecektir. Diyalektik mantığın Hegel’den beri ilk defa başarılı bir uygulanışı Ortadoğu toplumsal doğasına uyarlanmaya çalışırken bu deneyimin daha başarılı sonuçlar ürettiği görülecektir. K. Marks’ın söyleyip de başaramadığı “Diyalektiği ayakları üstüne dikmek” deyimine daha anlamlı bir yaklaşım sergilenecektir.
Ortadoğu’da Uygarlık Krizi ve Demokratik Uygarlık Çözümü kitabından alınmıştır