HABER MERKEZİ
Ortadoğu toplumları tarih boyunca bunalım ve sorunları en çok yaşayan insanlık parçası olmuştur. Bunun nedeni, şüphesiz 5.000 yılı aşan süre boyunca merkezi uygarlığın olanca baskı ve sömürüsünü sürekli yaşamak zorunda kalmasıdır. Dünyanın başka hiçbir bölgesinde bu denli uzun süreli ve yoğun baskı ve sömürü biçimlerine tanık olunmamıştır.
Tüm sorunların kaynağı kadın sorunu
Toplumda öncelikle kadının yaşadığı sorunları tarihsel-toplumsal boyutları içinde değerlendirmek önem taşır. Tüm sorunların kaynağındaki bir sorundur. Daha sınıflı devletli topluma geçiş olmadan kadın üzerinde sert bir erkek egemen (ataerkil) hiyerarşinin kurumlaştığını görüyoruz. Erkek egemenliğinin gerekçesi için birçok mitolojik ve dinsel söyleme başvurulmuştur. Uruk Tanrıçası İnanna Destanı bu sürecin yansımasıdır. Eski kutsal ana tanrıçaya, doğaya büyük özlem duyulmaktadır. İçine kısıldığı ataerkil hiyerarşi ve devlet düzenindeki egemen erkekliğin hile, kurnazlık ve zorbalığından inlemektedir. Babil Destanı’nda bu yönlü gerçeklik (Babil’in kudretli tanrısı Marduk ve kadın tanrıça Diamat’ın kavgaları) çok daha açık ve çarpıcıdır. Sümer mitolojisinde kadının erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığı söylenir. Simgesel bir ifadedir. Tek tanrılı dinlerde bu yaklaşım sürdürülür. Sümer Ziguratlarına tanrıça olarak giren kadın tapınak fahişesi olarak çıkar. İlk genelev Sümer kentlerinde açılır. Tapınak fahişeliğinden saray cariyeliğine terfi ettirilir. Ticaret pazarlarının vazgeçilmez köle nesnesidir. Greko-Romen uygarlığında sadece ev işlerinin kölesidir. Politikada yeri yoktur. Avrupa uygarlığında erkeğe sözleşme ile bağlanmış cinsel objedir. Kapitalist uygarlıkta genelleşmiş evrensel fahişedir. Tarih erkek egemenle tam bir cinsiyetçi yapı ve anlam kazanmıştır. Artık tarih erkek olarak yürümektedir.
Kadın ne kadar köle ise erkek de o kadar köledir
Kadının karılaşması (kadın köleliği anlamına gelir) ardı sıra toplumun sömürülen, baskı altına alınan erkek nesnelere de olduğu gibi yansıtılır. Toplumun üst siyasi, askeri ve rahip kliği egemen cinsiyet konumuna taşınırken yönetilen alt kesim gittikçe karılaştırılır. Greko-Romen toplumunda gençlikten itibaren yoğun bir cinsiyetçi yaklaşımla erkek eğitilir. Tüm uygarlık çağları boyunca cinsel çarpıklıklar kadına cinsiyetçi yaklaşımın sonucu olarak yaygınca yaşanır. Artık kadın ne kadar köle ise erkek köle de o kadar kadın veya karıdır.
Kadının da insan olduğunun yeni farkına varılmaktadır
Ortadoğu toplumunda günümüzde de bu tarihsel kökenli sorunlara kapitalist baskı ve sömürü aygıtlarından kaynaklananları da eklenince kadın için gerçekten kâbuslu bir yaşam kaçınılmaz olur. Kadın olmak belki de en zorda insan olmak demektir. Toplumun yaşadığı kaba baskı ve sömürünün en katmerlisi kadın bedeni ve emeği üzerinde gerçekleştirilir. Kadının da insan olduğunun yeni farkına varılmaktadır. Katı cinsiyetçi onursuz yaklaşım yerini ihtiyacı duyulan bir dosta ve yoldaşa terk etmek arayışına bırakmak durumuna gelinmiştir. En azından bunun tartışılması yapılmaktadır. Kadınla toplumda doğru yaşamak gerçekleşmedikçe anlamlı bir yaşamın yaşanmayacağı bilinmelidir. En anlamlı ve güzel yaşamın tam onurunu kazanmış özgür kadınla gerçekleştirilebileceğini bilerek söylem ve eylemlerimizi geliştirmeliyiz.
Ortadoğu’da Uygarlık Krizi ve Demokratik Uygarlık Çözümü kitabından alınmıştır.