HABER MERKEZİ
Niçin aynı tip yurttaş? Neden toplumsal doğa gibi en karmaşık, çeşitlilik arz eden kültürel bir zenginliği “içi boş tenekeler” gibi ses veren yurttaşa dönüştürelim? Açık ki özel kölelikten devlet köleliğine geçişi ifade ediyor modernite yurttaşlığı. Kapitalizm bu tip modern köleler ordusu olmadan karı gerçekleştiremez. Tüm yurttaş kutsallaştırma deneyimlerine rağmen özde yatan gerçeklik kar üreticisi modern köleliğin inşasıdır. Homojen ulusal toplum; tarihin hiçbir firavun rejiminde gerçekleştirilmesi tahayyül bile edilmeyen “toplumsal mühendislik projesi”nin eseridir. En yapay topluluk biçimidir. Peygamber ümmetleri bile bu denli tek tür olmadılar. Toplumsal mühendisliğin kendisi en gaddar tanrıcılıktan başka anlam ifade etmez. Kaynağını Eflatun’un Demiurg (Mimar Tanrı) adlı tanrısından alır. Onca pozitivizmine rağmen ulus-devlet toplumu en sığ, içi boşaltılmış bir metafizik kurgudur. Böylesi toplumlar yoktur. Oluşturulsa dahi her an bozulmaya mahkûmdur. Faşizmde en olgun halini bulan ulus-devlet toplumu “savaşan toplum” hali olup ikinci en büyük sorun toplumudur. Savaşan toplum, sorunların en vahşisini, soykırımları, toplum-kırımları üreten toplumdur.
Bunlar ağırlıklı olarak okul, kışla, cami ve resmi ritüellerdir. Kapitalizmin, özellikle finans kapitalizmin sınır tanımayan kar, sermaye çoğaltım ihtiraslarını tatmin etmek tüm yurttaşların ancak günlük olarak okulda, kışlada, camide, resmi ritüellerde kimliğini tek tipleştirip amacına uygun tarzda inşa etmekle mümkündür. Eğitimle ulus-devlet inşası ve kar-sermaye arasındaki ilişkiyi kavramadıkça modern toplumu çözümlemek mümkün değildir. Açık ki eğitimle, bu denli sorun üreten kurumlarla inşa edilen toplumların sorunlarla boğuşmaktan başka çaresi yoktur. Boğuşmanın kendisi iflas etmiş bir zihindir. Toplumsal doğadaki anlam derinliğine karşı körleşmiş objektif nesne putçuluğu olarak pozitivizmdir. Ulus-devletin yurttaş eğitimi, tarihin tanık olduğu en kaba nesne putçuluktan öte bir anlam ifade etmez. Bu eğitimle faşizmin soykırımı üretilmiş, çevre yıkılmıştır. Ulus-devlet eğitimi ulusal toplumun sorunsallığını azamileştiren üçüncü büyük etkendir.
Ulus-Devlet bürokrasisi
Avrupa modernitesi tüm toplumsal yapılar içerisinde bürokrasiyi azami büyütme ayrıcalığına sahiptir. Bürokrasi toplumsal doğayı çürüten en yapay unsurdur. Ur gibi toplumun sırtında büyüyen bürokrasi, ulus-devletin olmazsa olmazıdır. Reel-Sosyalizm’de olsun liberalist denilen rejimlerde olsun bürokrasi, sistemi yürüten, üretim, karı sağlayan temel araç rolündedir. Ulus-devlet toplumunun omurgasıdır. Doğal toplumun ise kafesidir.
Kapitalizm bu demir kafesle toplumu ehlileştirip kar-sermaye üretimine koşturmaktadır. Dolayısıyla bürokrasi; ulus devlet-kapitalizm arasındaki ilişkiyi çözümlemeden modern toplumun sorunlarını değil çözmek, tespit etmek bile mümkün değildir. Çözüm araçları olarak toplumsal alanlara monte edilen bürokratik aygıtlar modern toplumun dördüncü büyük sorun kaynaklarıdır.
Geleneksel hiyerarşinin kadın üzerinde geliştirdiği erkek egemenliği uygarlık tarihi boyunca hep yetkinleştirilmiştir. Ulus-devlet formunda azamileşen iktidar bu gücünü büyük oranda yaydığı ve yoğunlaştırdığı cinsiyetçilikten alır. Cinsiyetçilik en az milliyetçilik kadar iktidar ve ulus-devlet üreten bir ideolojidir. Normal bir biyolojik işlev değildir.
Erkek egemen için kadın cinsiyeti; üzerinde her tür ihtirasını gerçekleştirdiği bir obje, nesnedir. Kutsal kitaplardaki “tarlanızdır, istediğiniz gibi sürebilirsiniz” deyimiyle, modernitenin “bir saz gibidir istediğiniz gibi çalabilirsiniz” deyimi bu gerçekliği dile getirir. Ayrıca “sırtında sopa, karnında sıpayı eksik etmeyin” deyişi egemenliğin faşist karakterini yansıtır. Toplumsal cinsiyetçilik en az kapitalizm kadar tehlikeli bir toplumsal canavardır. Ne yazık ki amansız ve kurnaz erkek egemenliği bu olgunun hakikatinin açığa çıkmasını engellemek için gözü kara bir tutum içindedir. Kapitalizm kadar araştırmayı gerektirdiği halde en karanlıkta bırakılan toplumsal alandır. Tüm iktidar ve devlet ideolojileri ilk kaynağını cinsiyetçi tutum ve davranışlardan alırlar. En derin, örtbas edilmiş ve üzerinde her tür kölelik, baskı ve sömürünün gerçekleştiği toplumsal alan, kadın köleliğidir. Tüm iktidar ve devlet biçimlerinin üzerinde denendiği, kaynak bulduğu toplumsal nesnedir.
Kadın köleliğinin bu özelliklerinin derin bilinciyle hareket eden kapitalizm ve ulus-devlet, kadını en geliştirilmiş sermaye ve iktidar aracı olarak kullanmaya büyük özen gösterirler. Çok iyi bilmek gerekir ki kadın köleliği olmadan hiçbir kölelik biçimi gelişme ve yaşama şansına sahip değildir. Kapitalizm ve ulus-devlet en kurumsallaşmış egemen erkeği ifade eder. Daha açıkçası kapitalizm ve ulus-devlet zorba ve sömürgen erkek tekelciliğidir. Belki de bu tekelciliği parçalamak atomu parçalamaktan daha zordur.
Toplumsal cinsiyetçiliğin bir yan kolu olarak demografya, nüfus bilimi; modernite ile birlikte askeri ordu işsizler ordusu, standart ulus toplumu için istatistiği de kullanarak kadın doğumunu ideal ölçülere bağlar. Maltusçuluk denen ideoloji bunu ifade eder. Toplumu ve ekolojiyi tehdit eden insan nüfusu özünde biyolojik bir sorun olmayıp, özünde cinsiyetçi ideolojinin kapitalizm ve ulus-devlet tarafından istismar edilmesinin bir sonucudur. Modern ailecilik de dahil kapitalizm ulus-devletin cinsiyetçilik ideolojisi ve uygulamaları toplum ve çevre için belki de en büyük sorun kaynağıdır. Dolayısıyla toplumsal cinsiyetçiliği ulus-devlet bağlamında beşinci büyük toplumsal sorun kaynağı olarak değerlendirmek gerekir.
Ortadoğu’da Uygarlık Krizi ve Demokratik Uygarlık Çözümü kitabından alınmıştır.