HABER MERKEZİ – Devrimcilik boyun eğmemedir. Bildiğini pratikleştirmek için inanılmaz derecede iradeye yüklenmedir. Öyle ki, iradenin ve azmin yıkamayacağı hiç bir duvarın olmadığına inanmaktır. Ve bu uğurda ise, sonuna kadar gitme cesareti ve yüreğini göstermektir.
”Devrimciler özgür insanlardır, özgür karar verirler, özgür tartışırlar. Kararlaştırdıktan sonra da onu büyük bir disiplinle yürüten” kişiliklerdir.
Ve biliyoruz ki bu yola girenlerin birlikleri; ”Özgür birliktir; özgür birlik, özgür karar vermeyi ve kararlaşmayı getirir.”
Bilelim ki; ”Devrim dalgası acıya, ölüme değil, kurtuluşa götürür.” Yine bilelim ki; ”Alışkanlıklar en büyük karşı direniştir, karşı devrimciliktir.” Ve tabi bilelim ki, ”Devrimci yaşam büyük ustalık işidir.”
Ve daha ileriye götürecek olursak; ”Devrim, insanın kendi içini netleştirme, kendi içindekinin sağlamlılığını geliştirme hareketi”n de tam kendisidir. Sanıldığı gibi; ”Yiğitlik zayıflıklara sarılarak, onu maskeleyerek kendini başka türlü göstermek değildir; yiğitlik, düşman karşısında dayanma gücü ve devrimin dirayetini gösterme” işidir.
Ve tüm dünya devrimlerinden biliyoruz ki; ”Devrimciler onurludur, başkalarının itibarlarını kırmamak için, çok zorunlu olmadıkça tek acı bir söz bile söylemezler.” Bu bağlamda devrimcilik bir tutku işidir. Büyük bir tutkuyla her türlü boyun eğişe, sömürüye ve de köleleştirmeye karşı büyük bir öfke ile intikam almanın da adıdır.
Ve biz biliyoruz ki, ”Eğer kişi devrimcileşirse, devrim için her şeye cevap verebilecek bir nitelikte olmayı” başarır. Bu ise komple kişilik demektir.
Evet, devrimcilik budur.
Devrim ise bizden yani halklarımızdan alınmış olan daha doğrusu çalınmış olan tüm değerleri-oraya buraya çekmeden-geri alma eylemidir. Bunun çok ciddi bir anlamla yapılabileceği ise aşikardır.
”Devrim; hırs, öfke, yaklaşım keskinliği, yeterli çaba ve alt-üst oluşla birlikte, düzen ve bütün bunlara komple karşılık vermeyi ustaca bilmenin” de tam da kendisidir.
Bunun da yolu büyük ve inanılmaz yoğunlukta bir öfke ve intikama sahip olmayı gerektirir. Ve bu intikamı biz sadece: ”Karşımızdaki barbar düşmandan almakla yerine getiremeyiz. İntikamın en büyüğü kendi zincirlerimizi parçalamakla gerçekleştirilecek” olandan başlatmakla olur.
Evet bunun için diyoruz ki; ”İliklerine kadar düşmanın sürüklediği, kendine göre her türlü şekle soktuğu yaşanılamaz, kabul edilemez toplumsal-ulusal veya ondan uzaklaşmış özellikler toplamını ifade eden kişiliklerinizi doğru yola koymak devrimci bir tavırdır.”
Düşman iliklerimize kadar atomize ederek param parça etmiştir. Devrimin kendisi bir nevi bizi moleküle, molekülden yeni bir maddi toplumsal şekillenişe dönüştürmenin de adı olduğu için, korkunç zorluklarla geçiyor. Bilelim ki, kişiliklerini oluşturamayanlar, devrimci olamaz. Devrimci olmayanların ise her zaman başlarının eğileceği ihtimal dahilindedir. Boyunları bükük, iradeleri kırılmış, param parça edilmiş kişiliklere ise, zorbacı güçler her türlü hakareti yapma gücü ve kudretini kendilerinde görürler.
Evet bilelim ki, eğer boyun eğdirenler zorbacılar ise boyun eğmeye yol açanların bizatihi kendileri bizleriz, bizim alışkanlıklarımız, bizim kendimizi yaratamayışımız, eksik ele alışımız, iradeli kılmamamız derken, kendimizi ezilmeye ve horlanmaya açık bırakışımızdır.
Boşuna denilmiyor ki, ¨Sen Hindistan olursan birisi de gelir İngilistan olur.”
Türk sömürgeciliği ve faşizmi bizi ısrarla bizden almak istiyor. Kendimiz olmamız için ellerinde ne geliyorsa, onu yapıyor. İnsanlıktan çıkarmak için her türlü hakareti yağdırıyor.
Bununla yetinmiyor, günlük olarak yalan üreterek kendisini ayakta tutmaya çalışıyor. Saldırdığı halde, saldırıya uğradığını ifade ediyor. Çaldığı halde çalındığını bağırıyor. Ezdiği halde ezildiğini söylüyor. Sömürdüğü halde, sömürüldüğünü belirtiyor. İşgal ettiği halde işgale uğradığının yalanını yayıyor. Vurduğu halde vurulduğunu işliyor.
Soysuz ismindeki kişi aynen Sahte Müslüman olan Erdoğan gibi, yaptıklarını hep başkalarına yığma yöntemini tercih ediyor. Öyle ki, Türkiye’de hiç kimse de irade bırakmamaya yeminli oldukları halde, iradelerini kırmak isteyenlerin varlığından söz ediyorlar. Boynu eğilmemiş bir baş bırakmamaya yeminli oldukları halde, ”BİZİ MAHÇUP ETMEYİN BUNLARIN ÖNÜNDE BOYNUMUZU EĞMEYİN” diyerek yapmak istediklerinin üstünü örtmeye çalışıyorlar.
Bu kadar yalana ve dolana psikolojik hastalığa panzehir bilelim ki, devrimin intikam yürüyüşüdür. İnadına yaşamadır, hem de dik duruştan tek bir milim geri adım atmadan bunu sağlamaktır.
Bilinsin ki, bizler asla ama asla birilerinin boynunu önümüzde eğmesi için mücadeleye girişmedik. Boyun eğmeler işgalcilere, sömürgecilere, faşistlere ve de sadistlere ait özeliklerdir.
Ancak biz, halklarımızın boynunu eğdirtmekle meşgul olan kişi ve yapılara karşı sonuna kadar mücadele edeceğimizden yeminliyiz. Sadece yeminli de değiliz, halklarımıza boyun eğdirtenlerden halklarımızı kurtarmak, azade etmek, boynumuzun borcudur.
Biz bizlerden çalınan tüm güzellikleri, tüm sevgileri, tüm güzel insanları geri almak için yeminliyiz. Bizlerden alınıpta kaybedilmiş olan yaşamı bulmak için de yeminliyiz.
Ve yeminimiz öyle büyüktür ki, cümle cemaat sömürgecileri, işgalcileri ve de faşistleri, mutlaka ama mutlaka ülkemizden söküp atana kadar bu sürecektir. Bu boynumuzun borcu olsun!
Şairin:
”…
Yasamızda
Kilit vurulmuş
yasak kapıları
kırmak yok
Açmak var
Suları
gürül gürül
akıtmak var
Ve tüm insanları
İnsanca yaşatmak var.
Yasamızda
Kan
barut
ateş
ölüm
Yok
O l m a y a c a k
Özgürlük ve kardeşlik var” dediği gibi diyerek, mücadele saflarına…
KASIM ENGİN