HABER MERKEZİ – Bir Ortadoğu devleti olarak Libya, bölgenin temel özelliklerini taşımaktadır. Ülkede aşiret yapısı hakimdir. Aşiretlerin bazıları devlet içinde daha etkin konum elde etmişlerdir. Ayrıca Libya, Ortadoğu’nun en kıymetli petrol bölgelerinden birine sahiptir. Libya petrolleri, Batılı güçler için de stratejik önem atfedilen bir ekonomik kaynaktır. En nihayetinde Libya’nın coğrafi konumu, bir taraftan özellikle İtalya üzerinden Avrupa’ya diğer taraftan Afrika’ya insan ve mal geçişini kolaylaştırmaktadır. Bütün bu özellikler Libya’yı adeta hedef haline getirmiştir. Bu unsurlar Libya için bir taraftan fırsatlar diğer taraftan tehditler kaynağıdır. Libya’nın özellikle Avrupa’ya yakın olması, Avrupa ile Afrika arasında bir geçiş noktasında bulunması stratejik önemini artırmaktadır.
Libya, coğrafi konumu nedeniyle bazı fırsat ve tehditlerle yüzleşmektedir. Libya’nın konumunun Batı için ekonomik, sosyal, politik ve güvenlik boyutu bulunmaktadır. Küreselleşen dünyanın en büyük sorunlarından biri, enerji ihtiyacıdır. Libya, zengin petrol yataklarına sahiptir. Yüksek kalitede petrolün ucuz bir şekilde elde edilmesi Libya’yı önemli kılmaktadır. Bölge petrolünün Batıya sorunsuz aktarımı Batı için “yaşamsal” önem taşımaktadır. Bu bakımdan Batı, Libya’daki gelişmelere karşı büyük bir hassasiyete sahiptir. Nitekim Kaddafi dönemi ve Arap Baharı sürecinde yaşananlar bunu doğrular niteliktedir.
Libya’da kim kiminle savaşıyor?
Arap Baharı olarak tanımlanan kitlesel halk hareketinin rejim karşıtı çatışmalara dönüştüğü ve Muammer Kaddafi’yi koltuğundan ettiği 2011 yılından bu yana siyasi istikrarın bir türlü sağlanamadığı Kuzey Afrika ülkesi Libya’da birden fazla yönetim bulunuyor.
Libya, 2014 seçimlerinin ardından siyaseten ikiye bölündü.
Bunlardan birisi ülkenin doğusunda, Mısır sınırına yakın Tobruk’ta bulunan Temsilciler Meclisi ve diğeri de Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti.
Öte yandan IŞİD’in 2015’te varlığını hissettirdiği ülkede, örgüte bağlı savaşçılar Kaddafi’nin doğum yeri olan Sirte kentini ele geçirdi. Ancak Türkiye’nin de desteklediği Misratalı güçler, IŞİD’i aynı yıl içerisinde ortadan kaldırdı.
Merkezi Trablus’ta bulunan Ulusal Mutabakat Hükümeti, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere Türkiye, İtalya, İngiltere, Avrupa Birliği ve uluslararası kurumlarca meşru kabul ediliyor ve destekleniyor.
Tobruk merkezli Hafter güçlerinin kontrolünde olan Temsilciler Meclisi’ni ise Mısır, ABD, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Fransa ve Rusya’dan destek buluyor.
Libya’daki durum Suriye üzerinden belirginleşen bloklaşmadan farklılıklar taşıyor. Türkiye ile Rusya karşı taraflarda bulunuyor. Türkiye ile ABD aynı tarafta görünürken, Suriye’de ABD ile birlikte olan Fransa karşı tarafta yer alıyor. Ancak buradaki bloklaşma Suriye kadar keskin ya da belirgin değil.
BM destekli UMH’yi destekleyen güçlerin bir kısmı Hafter’e karşı da ‘boş’ değil. Yani Libya’daki gelişmelere bağlı olarak yarın ABD’nin Hafter’i desteklemeye başlaması şaşırtıcı olmaz. Hafter’in ABD’nin bölgesel müttefikleri Mısır, BAE ve Suudi Arabistan tarafından destekleniyor olması, bu olasılığı güçlendiriyor.
Öne çıkanlar gruplar
Akdeniz’e kıyısı bulunan 6,5 milyon nüfuslu petrol ülkesi Libya’da Kaddafi’nin devrilmesinin ardından yüzlerce irili ufaklı silahlı grup faaliyet göstermeye başladı.
BM tarafından tanınan başkent Trablus dahil ülke topraklarının yüzde 30’unu elinde bulunduran Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne (UMH) bağlı birlikler. BM tarafından tanınıyor olsa da yasal olarak kurulmamış bir devlettir.
Kaddafi’nin devrilmesinde en büyük paya sahip Misrata merkezli güçler. Ki bu güce en büyük desteği veren ülkelerden biri de Türk devleti olmuştur.
Körfez ülkeleri ile Mısır’ın desteklediği Tobruk merkezli General Halife Hafter’e bağlı Libya Ulusal Ordusu. Siyasi satatü açısından BM nezdinde tanınmıyor olsa da birçok devlet ve yerel kabileler tarafından desteklenmektedir.
Ülkenin batısında, Tunus sınırına yakın Zintan merkezli güçler.
Devletlerin Libya’daki çıkarları neler?
Libya iç savaşı, bölgesel ve küresel muhtelif devlet ve devlet-dışı aktörlerin müdahaleleri doğrultusunda evrilmekte. Çeşitli çıkar tanımlamaları temelinde, Libya’daki iç istikrarsızlığın gidişatını etkileme çabasındaki bu aktörlerden birisi de Libya’nın en uzun kara sınırlarını paylaştığı Mısırdır.
Mısır yönetimi, Libya’daki gelişmeleri çok boyutlu çıkarları çerçevesinde değerlendirmekte ve bu değerlendirmeler temelinde iç savaşa yönelik yaklaşımını belirlemekte. Öncelikli olarak Libya ile olan sınır ortaklığı Libya’da gelişecek savaşın kendi güvenliğini tehlikeye atmasına karşı tedbirli olmaya çalışmakta. Mısır’dan Libya’ya gerçekleşen ihracat hacminde iç savaş öncesi döneme göre yüzde 75 düşüş gerçekleşmiş durumda. 2018 itibarıyla, Libya Mısır’ın ancak 14. büyük ihracat ortağı.
ABD olayın başlarında sessiz kalmayı tercih ederken daha sonra pastan payını almak için sessizliğini bozarak alttan alttan Hafter güçlerini destekleyen açıklamalarda bulundu. Bunun başat nedeni de petrol alanlarının çoğunluğunun Hafter güçleri denetiminde olmasından kaynaklanmaktadır. Avrupa ve Batı ülkelerinin enerji açısından kendisine olan bağımlığı devam ettirmek için Libya’da gelişecek savaşla bu devletlerin güçlenmesinin önünü almak istemektedir.
Libya ithalatının yarısı İtalya ile yapılmakatadır. Diğer bütün ülkelere göre ikili ticarette en fazla pay İtalya’ya düşmektedir. Bu da İtalya’nın sahadaki gelişmelere dahil olmasına neden olmuştur. Ayrıca Greenstream boru hattının kurulmasından sonra Libya’daki doğalgazın önemi Avrupalı devletler için daha fazla önem kazanmıştır. Bu da sahada Fransa, Almanya, ingiltere hatta Çinin bile pastadan pay alma peşine düşmesini açıklamaktadır.
Rusya çok açıktan oynamıyor ama Libya sahasında Rusya var, bunu herkes biliyor. Hafter güçlerini destekleyen askeri kanalları var ki Kremlin’den habersiz bunların gerçekleşmesi imkansız. Bir yandan da Türkiye’nin desteklediği UMH ile ticari ilişkileri var. Anlayacağınız Rusya bölgede ikili oynuyor. Bunun da temel sebebi şu; Libya’daki durum kritik olduğu için ve hala belirsiz olduğu için tarafını muğlak bırakmak çıkarlarına daha uygun.
Kaddafi döneminde Libya’da çok sayıda Türk firması faaliyet gösteriyordu. Yaşanan iç savaş ise Türkiye’nin ekonomik anlamda burada ciddi bir kayıp yaşamasına neden oldu. Ayrıca Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki güç mücadelesinde, enerji oyununda kendi yanındaki müttefiklere ihtiyacı var. Libya’yı da bir müttefik olarak koruma çabası içindedir.
Türkiye’nin bölgeye müdahalesi güç dengelerini nasıl etkileyecek?
Türkiye’nin bölgeye müdahalesi yeni değil 2014 yılından beri örtülü fakat kendini ele vermiş bir müdahalesi söz konusudur. 2014’ten beri de bir vekalet savaşına dönüşmüştür. Şimdiye kadar yürüttüğü ve başarısız olduğu siyaste yön vermek amacıyla bu müdahaleyi gerçekleştirmek istediğini söyleyebiliriz. Suriye’de büyük bir tıkanma yaşayan ve istediğini elde edemeyen Türk devleti bunu aşmak için daha savaşçı daha müdahaleci bir yaklaşım sergilemektedir. Libya’da büyük çıkarları olan Türk devleti önce Libya müdahalesine büyük bir tepki gösterdi. Kaddafinin gidici olduğunu gördüğü zaman yeni gelenlere yatırım yapmaya başladı. Katarla birlikte Müslüman kardeşlerin destekleyicisi, finansörü, ve koruyucusu durumuna geldi. Türkiye’nin savaşa doğrudan müdahil olması, Arap Birliği, Afrika Birliği, Avrupa Birliği ve Rusya ile ilişkileri daha fazla çalkantılı süreçlere sokabilir. Hafter’e destek veren güçlerden Arap dünyası, Kuzey Afrika ve Avrupa’daki platformlarda Türkiye’yi zora sokacak hamleler gelebilir. Dengeleri etkileyen ama sınırlı kalan bir müdahale Suriye’de örneğindeki gibi Rusya ile Türkiye arasında ‘çatışma içinde ortaklığa’ da yol açabilir.
Ayrıca çevresel koşullara bakıldığında böyle bir müdahale işi daha karşmaşık hale getirecektir. Türkiye her ne kadar bölgede nufüzunun olduğunu iddia etse de etki alanı oldukça zayıf. Deniz aşırı bir müdahale, olaya karışan diğer devletleri de karşısına aldığı anlamına gelir bu da Ortadoğu’da fiili bir dünya savaşının Libya’da olmasına neden olacaktır.
Militan RÊHAT
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi