HABER MERKEZİ
HBDH Yürütme Komitesi yaptığı yazılı açıklamada 1970 işçi direnişinde hayatını kaybedenleri andı.
Açıklamada, “İşçi sınıfının, halkların ve ezilenlerin mücadele tarihinde haziran ayının her bir günü büyük ayaklanmalara tanıklık etmiş bir aydır. Sınıf mücadelesinin ve halkların, egemenlere karşı mücadelesinin sıcaklığı 1970 yılında 15-16 Haziran İşçi Direnişi’ni geliştirmiş, yakın tarihimizde ise Gezi Direnişi’ni yaratmıştır. Bu yönüyle, işçi sınıfının ayaklanmalara etkin katılımı onun öncü rolünü sınıf bilincine işlemiş ve tarihler ilerledikçe o bilinci eylemiyle açığa çıkartmıştır. Her bir ayaklanma bu sebeple yeni 15-16 Haziran’ların daha örgütlü olacağının ifadesidir” denildi.
Açıklama şöyle devam etti:
“1970 yılının 10 Haziranı’nda CHP ve AP hükümeti 274 sayılı iş kanunu değiştirme teklifi vermiştir. Bu yasa işçilerin sendika seçme özgürlüğünü kısıtlayacak ve ilerleyen süreçlerde DİSK’in kapatılmasına kadar varılacak olan sürecin ilk adımıydı. Yasa 11 Haziran’da Cevdet Sunay onaylaması ile yürürlüğü sokulmak istenmiştir. Esas olarak, bu yasa bu sebeple bir yandan kazanılmış işçi haklarını hedeflerken diğer yandan sarı sendikacılığı büyütme amacı gütmüştür. Sarı sendikacılık yoluyla işçi sınıfı içerisinde kontra güçler örgütleyen TC, bu yönüyle, bir yönden ’68 kuşağının gelişen örgütlülüğü engellemek istemiştir. 274 sayılı yasa bu yönüyle bir özel savaş yasası olmuştur. Bu yasaya karşı yüzbinlerce işçi-emekçi sokaklara akmış, 15 Haziran günü başlayan eylemler 16 Haziran günü doruğa ulaşmıştır. Asker ve polis barikatları, kelimenin gerçek anlamıyla yıkılarak bu sömürü yasası geri çektirilmiştir. İşçi sınıfının üretimden gelen büyük gücü ve iradesi patronları özel araçlarıyla İstanbul’dan kaçırmış, kaçamayan patronları ise işçi sınıfı fabrikalarda hapsetmiştir. İki gün boyunca İstanbul’da hayat durdurulmuştur. Meclis’te yasa geri çektirilmiş olmasına karşın, Büyük İşçi Direnişi’nin iki günün sonunda burjuvazi tarafından bastırılmasının en genel neticesi ise direnişin diğer büyük kentlere taşınamayarak devrimci zor eylemlerinin düşük düzeyde kalması olmuştur. Bu sebeple hem yeni ayaklanmalar örgütlemek hem de yeni ayaklanmalara hazırlanmak için 15-16 Haziran Direnişi işçi sınıfının birleşik devrim hareketi saflarında örgütlenmesinin gerekliliğini bugün mecbur kılmaktadır.
15-16 Haziran İşçi Direnişi, tam da böylesi bir döneme tarihsel olarak yol göstermektedir. AKP-MHP faşist iktidarı toplumun her kesimine saldırılarına devam ediyor. Giderek artan hak gaspları, emekçiler ve işçiler için ağırlaşan yaşam koşulları, taciz, tecavüz, katliam saldırıları ile kendini yaşatıyor. Toplum açlık, yoksullukla terbiye edilmeye çalışılırken var olan bütün örgütlenmeler dağıtılmaya, baskı altında teslim alınmaya çalışılıyor.
Türkiye egemen sınıfı her yönüyle kapitalizme entegre olmuş, faşizmi en içselleştirmiş biçimi ile bugünlere geldi. Bu içselleştirme hali en somut biçimiyle, AKP-MHP faşizmi oldu. Her geçen gün artan krizler ve temel gıda ürünlerine gelen zamlar neticesinde zaten güvencesiz ve örgütsüz olan emekçilerin saflarında işsizlik ve açlık en üst boyutlarına ulaştı.
AKP-MHP faşist iktidarı her fırsatta direnişle kazanılan hakları gasp etme geleneğini Türk sömürgeci faşizmden aldığı gibi sürdürmektedir. Torba yasalar, KHK’lar bunun en büyük göstergesidir. Üniversitelerden mezun olan gençler ise AKP-MHP kadrolaşması sebebiyle ya iş bulamaz hale geldiler ya da çok düşük ücretlerle bu kriz ortamında çalışmaya zorlandılar.
İşçi cinayetleri de en doruk noktasına ulaştı, sınıfa yönelik katliamlar alabildiğine hızlandı. Soma Maden Katliamı’nda 301 işçi katledildi. Devlet ise katliamın sorumlusu olan şirket yetkililerini korudu, kolladı. Ya da en genel itibariyle AKP’li yıllarda 30.000 işçi katledildi ama her seferinde patronlar ödüllendirildi.
Emek cephesinde grevler, direnişler yaşanıyor. Soma Katliamı’na yönelik gelişen eylemler, madenci yürüyüşleri, atanamayan öğretmenlerin direnişleri yaşanıyor. Tekstil alanından inşaat işçilerine kadar her yerde direnişler gelişiyor. Gençlerden kadınlara toplumu oluşturan bütün kesimlerin geleceksizlik kaygısı her gün kendisini dışa vuruyor. Sistem kendi içerisinde yaşadığı krizi en çok topluma fatura ediyor. Mevcut örgütlenmelerin zayıf ve dağınık oluşu toplumdaki öfkenin giderek kendisini suçlamasına, kendisini yetersiz hissetmesine sebep oluyor. Tüm burjuva partileri ve kurumlarıyla sistem, kendisini bu koşullarda ayakta tutmak için toplumu bireyselleştirmeye, bölmeye çalışmaktadır. Kendi iç çelişkilerini bireyin iç çelişkileriymiş gibi göstermektedir. Yaşanan direnişleri burjuva-liberal sınırlara hapsetmektedir.
Düzeniçi bir hale gelmiş hiçbir parti ve sendika, işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin herhangi bir sorununa çözüm olamadığı gibi kapitalist sistem ne gerekiyorsa onu yapar. Kendi geleceğimiz ve özgürlüğümüz için harekete geçmeliyiz. AKP-MHP faşizminin hiç bir sistemi halka fayda sağlamamaktadır. Çöküş dönemini yaşayan faşizmin sömürü ve işgal sisteminin yıkılmaya yüz tuttuğu aşikardır. Bu çöküşü hızlandıracak ve zaferi kazanacak güç için daha fazla hazırlanmaktayız. Sokaklarda, şehirlerde, dağlarda birleşik devrim ekseninde birleşmeliyiz. 15-16 Haziran Direnişi’nin bize gösterdiği yol, faşist işbirlikçi tüm yasaların sokakta, direnişte, birleşik mücadele ile aşılacağıdır.
Bu temelde, yüzbinlerce işçinin katıldığı 15-16 Haziran Direnişi’nde ölümsüzleşen işçileri saygıyla anıyoruz.
Zaman, yeni 15-16 Haziranların zamanıdır! Kazanma zamanıdır!”