BEHDİNAN – Halkların Birleşik Devrim Hareketi(HBDH) Yürütme Komite üyesi Ferzad Can Mayıs ayı, 68 Gençlik hareketini ve günümüz gençliğini üzerine Nuçe Ciwan Haber Ajansına dğerlendirmelerlede bulundu.
Ferzad Can: “Devrimci-yurtsever gençlik kimseyi beklememelidir. İnsiyatifli olmalıdır. Faşizme karşı ortak mücadele vermek her devrimcinin temel görevidir” dedi.
Bilindiği gibi Mayıs ayı içerisinde onlarca gençlik önderi faşist rejim tarafından katledildi. Bu mayıs ayıyla beraber yine birçok alanda Devrimci Önder Kahramanlar çeşitli etkinliklerle anıldılar. Sizler bu devrimci mirasın takipçileri olarak bu yılki anmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ferzad CAN:. Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu önderleri olan Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın Ankara’da, 12 Mart faşist askeri rejimi tarafından 6 Mayıs 1972’de idam edildiler. 30 Mart 1972’de Kızıldere’de Mahir Çayan ve arkadaşlarının, tüm bu şahadetleri engellemek üzere geliştirdikleri eylem içerisinde katledildiklerini görüyoruz. 31 Mayıs 1972’de Sinan Cemgil ve arkadaşlarının da Nurhaklarda, faşist orduyla girdikleri çatışmada kahramanca şehit düştüler. Yine 18 Mayıs 1973’te TKP-ML önderi İbrahim Kaypakkaya’nın Dersim’de yaralı yakalandıktan sonra Diyarbakır işkencehanesinde işkenceyle katledildiğini çok iyi biliyoruz.
13 Mayıs 1974’te Saddam Hüseyin diktatörlüğünün Güney Kürdistan’da yiğit devrimci Leyla Kasım ve dört arkadaşını, tıpkı 12 Mart faşist askeri darbesinin THKO önderlerine yönelik geliştirdiği katliam gibi idam etmiştir.
Haki Karer yoldaş, Türk Kontrgerillasının planlı ve örgütlü bir saldırısı ile 18 Mayıs 1977’de Antep’te şehit olmuştur. 17 Mayıs 1982 dörtlerin eylemi olarak tanımladığımız Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin, ve Necmi Öner yoldaşlar Amed zındanında T.C faşizmine karşı direnerek şehit olmuşlardır.
9 Mayıs 2017 günü, Rojava’da DAİŞ faşizmine karşı geliştirilen Rakka’yı özgürleştirme hamlesi içerisinde DKP-BÖG’ün önder militanlarından Ulaş Bayraktaroğlu yoldaşın şehit düştüğünü biliyoruz.
Mayıs ayı Türkiyeli ve Kurdistanlı devrimciler için şehitler ayıdır, direniş ve mücadele ayıdır. İsmini andığımız değerli devrimci yoldaşlar dışında faşizme, sömürgeciliğe, baskı ve zulme karşı direnerek şehit düşen bir çok devrimci vardır. Denizlerin, Mahirlerin, İbrahimlerin şahsında tüm mayıs şehitlerini saygıyla anıyorum. Hepsini büyük bir minnet ve saygı ile anıyoruz. Devrimci değerlerine ve mücadele mirasına sahip çıkacağımızı belirtiyorum.
Deniz’i İbrahim’i Mahir’i anlamak ve anmak nedir? Nedir bu devrimcileri insanlığın ve devrimciliğin yüz akı yapan? “Denizleri anlamak, yaşamak ve yaşatmak” dendiğinde bize neyi çağrıştırması, nasıl bir ruh hali oluşturması, içinin tarafımızdan nasıl doldurulması gerekir? Bugünün devrimci kuşağının yanıtlaması gereken en önemli sorulardan biridir bu. Bugün, reformistler olsun devrimciler olsun Deniz’leri, Mahir’leri, İbrahim Kaypakkaya yoldaşları, Cheleri anıyor, tartışıyor, sloganlaştırıyorlar. Tabi ki bunu önemsiyor ve de anlamlı buluyoruz. Fakat esas olan özünde Deniz ,Mahir, İbrahim olunabiliyor mu? Cheleşebiliniyor mu? Bu sorularla her devrimcinin yüzleşmesi gerekiyor. Deniz gibi, Mahir gibi İbrahim gibi ve de Che gibi yaşamayan bir devrimcinin onları anladığından, onları yaşattığından bahsedebilir miyiz?
Denizleri, İbrahimleri, Mahirleri devrimcileştiren ve insanlaştıran uğruna savaştıkları mücadelenin diğer bir ifadeyle ideolojilerinin bilimselliğine duydukları sonsuz inanç ve bu inancın gereklerini yerine getirmede gösterdikleri kararlılıklarıydı. Onlarda teori, bilgi olmaktan çıkmış bir silaha dönüşmüştür. Adını andığımız devrimcileri birer öndere dönüştüren, düzen muhalifi olmakla yetinmeyip iktidarı hedeflemeleri, kapitalizmi devirmenin zor’u gerektirdiğinin bilincine varmaları ve bu zorun gereği olarak düzene karşı silah kuşanmaları oldu.
Önderleşen bütün devrimcilerde tutarlılık esastır. Hesaplaşma keskindir. Düzenden kopuş nettir. Bu da hem devrimci yaşamlarına hem de politikayla ilişkileniş biçimlerine doğrudan yansımıştır. ‘71 devrimci önderlerinin ve devrimci kuşağının en ayırt edici özelliği, devrimci pratiğin de en önünde olmalarıdır. Buna rağmen teori ile kurdukları ilişki bir o kadar da gelişkindir. Düzenden kopuş net ve hızlıdır. Cesaret, cüret, fethetme ruhu pratiklerinin aynasıdır. İktidar bilincinin, eylemlerinin ruhuna yansımasıdır. Her şeye olurundan bakmaları, yoktan var etmeleri, diğerlerinin hayal bile edemeyecekleri şeyleri pratiğe geçirmeleridir. Bu anlamıyla ”maceracıdırlar, çılgındırlar”. Yüzlerindeki çocuk masumiyeti bundandır. Bundan dolayıdır ki ütopyayla gerçeği harmanlayıp yollara, dağlara, sevdalara düşmüşlerdir. Tutkuludurlar. Bu tutkuları, sonsuz cesaret ve bağlılıkla birleşince iki çakaralmaz tüfekle dağlara vurmuşlardır yüreklerini. Onları anmak, anlamak onların cesaret, cüret ve fethetme ruhunu kuşanmaktır. Demek ki Denizleri, Mahirleri, İbrahimleri anlamak, yaşamak ve yaşatmak parti ve devrim stratejisinin ihtiyaçlarına yanıt olacak planlara sahip olmak, bu ihtiyaçları gözeten pratik adımlar atmakla özdeştir bugün. Devrimci düşünüş ve kopuş, devrimin güncelliği içinde kendine bir rol biçmek, gelişim stratejisini buna göre kurmaktır.
Sorunu bu biçimiyle ortaya koyduğumuzda tabi ki bu yıl ki anmalar geçen yıla göre daha yaygın ve daha kitlesel olsa da yeterli bulmadığımızı söyleyebilirim. Mayıs ayında şehit düşen devrimci yoldaşları salt belirli günlerde anmak elbette ki yetmez. Önemli olan bu öncü şehitlerimizi mücadele içinde yaşatmak, onların sahip olduğu ruhu, atılganlığı devrimci pratikte ortaya koymaktır. Mayıs ruhunu güncellemek önemlidir. Bu anlamda her devrimcinin kendini mayıs şehitleri ve devrimci önderler şahsında sorgulaması, eylem ve örgüt pratiğini bu yoldaşlar ölçü alarak değerlendirmesi gerekir. Yapılamayan, başarılamayan görevler varsa dönüp tekrar tekrar mayıs şehitlerimize bakmalıyız. Yaklaşımımız böyle olmalıdır.
68 Gençlik kuşağının Türkiye’de ve Kürdistan’da da belirleyici etkileri oldu. 68 Kuşağının yaratmış olduğu havayla üniversiteler başta olmak üzere liseler ve yerellerde de güçlü ideolojik tartışmaların olduğu biliniyor. Bununla beraber üniversitelerde iki kutup belirleyicidir. Birincisi ve baskın olan Devrimci sosyalist gençliğin görüşleri diğeri ise iktidar destekli faşist görüşlerdir. Devrimci sosyalist gençliğin görüşlerinin toplum nezdinde kabul görmesinin sebebi nedir? Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ferzad Can: Türkiye ve Kürdistan devrimci gençlik hareketinin tarihi akademik-demokratik mücadelenin sınırlarından kopularak, politik bir hareketin kuruculuğunu üstlenmenin ve kendisini yeni duruma göre örgütlemenin başarılı örnekleriyle doludur. ‘71 devrimci atılımının simgeselleştiği örgütler olan THKO, THKP/C, TKP/ML devrimci bir stratejinin yokluğunda bu kurucu misyonu gerçekleştirme iradesinin somutlaştığı örgütleri oluştururken, Kürt ulusal özgürlük hareketi de Kürdistan gençlik hareketinin kendisini program, strateji ve taktik düzeyde örgütlemesinin ifadesi olmuştur. Dünya devrimci hareketinin deneyimleri de bu tanımlamayı doğrular niteliktedir. Almanya’da RAF, İtalya’da Kızıl Tugaylar, Yunanistan’da 17 Kasım Örgütü, ABD’de Kara Panterler ve daha birçok devrimci örgüt, gençlik hareketinin devrimci mücadelenin genel ihtiyaçlarına yanıt üretmede sınırlı kaldığının farkındalığıyla politik mücadeleye atılmıştır. Bu örgütlerin kurucu kadrolarını da gençlik hareketi içerisinde yetişen önderler meydana getirmektedir.
Tarihsel deneyimler göstermiştir ki, gençlik hareketinin kendisini programatik görüşlere ve stratejik hedeflere bağlama ihtiyacı, faşist saldırganlığın arttığı dönemlerde daha belirgin biçimde açığa çıkmıştır, bu durum bugün için de böyledir. Elbette bunda anlaşılmaz bir yanda yoktur. Akademik-demokratik mücadele kanallarının daraltıldığı, demokratik hak ve özgürlüklerin budandığı faşizm koşullarında, dar bir çerçeveye hapsolmuş mücadele araç ve biçimlerinin yeterli etkiyi üretemediği, her türden karşı devrimci saldırının toplumsal mücadelenin öznelerine yöneltildiği böylesi kesitler, gençlik hareketi ve onun özneleri için yeni bir yol ayrımına gelindiğine işaret etmektedir. Bu yollar içerisinde devrimci olan seçenek, gençlik hareketinin kendisini devrimci bir program, taktik ve stratejinin bayrağı altında yeniden örgütlemesi ve de emperyalizme, faşizme, sömürgeciliğe, cins ayrımcılığına karşı yürütmüş olduğu mücadelede üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmesidir. Denizlerin, Mahirlerin, İbrahimlerin yaptığı da tam da buydu. 71 devrimci atılımının yaratmış olduğu kopuş ve açığa çıkarmış olduğu devrimci potansiyel toplumsal ve siyasal çelişkilerin varlığı ile birleşerek çok hızlı biçimde politik kuvvete dönüşür. Denizlerin, Mahirlerin, İbrahimlerin simgeleşen örgütsel ve siyasal çizgilerin arkasında kitleselleşmeye başlar. Bu aynı zamanda yeni bir mücadele döneminin başlangıcıdır. Devrimci gençlik hareketi üniversitelerden taşarak, alanlara, fabrikalara, mahallelere, köylere daha geniş bir ifadeyle tüm toplumsal kesimlere doğru yaygınlık kazanır. Milyonlar şu ya da bu nedenle devrimci-demokratik mücadelenin parçası olur. Stratejik görüşleri ve politik nitelikleri bir tarafa, devrimci gençlik örgütleri silahlı devrimci mücadele yürüten örgütlere dönüşerek kitlesel bir karakter kazanmıştır.
Sosyalist devrimci gençliğin toplum tarafından kabul görmesi, desteklenmesi onların halkın yaşadığı ekonomik, siyasi ve toplumsal sorunları zamanında fark etmeleri ve doğru tahlil etmeleriyle bağlantılıdır. Devrimci gençliğin mahareti halkın ihtiyaçlarını ve taleplerini doğru tespit etmek, doğru okumakla gelişiyor. Dönemin devrimci sosyalist gençliği toplumun içindedir, sorunlarına duyarlıdır. Özellikle yoksul emekçi toplum kesimleri ile bir bütünleşme vardır. Yani toplumun dışında ve toplumdan kopuk bir durum yoktur. Toplumun sistemle yaşadığı çelişkileri fark etmek kadar topluma öncülük etme, ona mücadele yol ve yöntemini gösterme, halkla birlikte yaşama durumu söz konusudur. Kampüslere tıkanıp kalan, akademik taleplerle sınırlı bir mücadele yoktur. Mücadele perspektifleri oldukça geniştir. Nerede sisteme karşı bir direniş, nerede bir baskı ve zulüm varsa, nerede işçiler, öğrenciler, köylüler demokratik hak talep ediyorlarsa orada sosyalist devrimci gençlik mutlaka hazır olmuştur, en önde bu mücadeleye katkı sunmuştur. Toplumu mücadele bilinci verme, toplumu aydınlatmada gençlik rol oynamıştır. Denilebilir ki konformizme düşmemişlerdir. Bu da halk tarafından kabul görmelerine, değer görmelerine, sahip çıkılıp desteklenmelerine neden olmuştur. Günümüz açısından bu çalışma ve mücadele biçiminden çıkarılması gereken çok sonuç vardır: Halklaşırsan, toplumun içinde olursan kazanırsın, büyürsün, faşizmi yenersin.
Yine devrimci sosyalist gençlik içerisinde de her ne kadar ideolojik farklılıklar olsa da eylem hattında bir şekilde ortaklaşa biliniyordu? Bunun somut örneğini Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının kurtarılması için eylem yapan Mahir Çayanların pratiğinden görebiliyoruz. O zamanın ruhu ve devrimci duygularının bu kadar güçlü olmasını siz neye bağlıyorsunuz?
Ferzad CAN: 71’devrimciliği reformizmden, revizyonizmden kopuşun adı olduğu kadar, aynı zamanda güçlü siper yoldaşlığının da adıdır. Bu güçlü siper yoldaşlığını yaratan temel etken ise stratejik görüşleri, politik nitelikleri farklı olsa da hedefleri, amaçları aynı olmasıdır. Bunu tek bir cümleyle ifade edersek sınıfsız, sömürüsüz ve cins ayrımsız bir dünya kurmaktır. THKO da THKP/C de TKP/ML de diğer bir ifadeyle bu partilerin kurucuları olan Denizler, Mahirler, İbrahimler aynı amaçlar uğruna savaşıyorlardı. Emperyalizme, faşizme, sömürgeciliğe ve de erkek egemen düzene karşı mücadele yürütüyorlardı. Denizlerin idam edilmesi sadece THKO’nun tasfiye edilme isteği değildi. Sömürgeci faşist diktatörlük, Denizleri idam ederek başta devrimciler olmak üzere bir bütün olarak halklarımıza, ezilenlere bir mesaj vermek istiyordu. Kurulu faşist düzene karşı çıkarsanız bunu değiştirmeye kalkarsanız sonunuz darağacı olur, zindan olur, işkencede katletme olur demek istiyorlardı.
68’in devrimci önderleri devrimin ve örgütlü mücadelenin ihtiyaçlarından bağımsız hareket etmemişlerdir. Onlar kendilerine halkların, emekçilerin, işçilerin ve partilerinin ihtiyaçlarından bağımsız gelişim stratejisi çizmemişlerdir. 68’in devrimci önderleri kendilerine döneminin ihtiyaçlarından bağımsız gelişim stratejisi belirleseydi devrimci önderler olamazlardı. Mahirler, Denizler, İbrahimler hiç bir dönem dar grupçu yaklaşım içerisinde olmamışlardır. Devrimin çıkarlarını her şeyin üstünde tutmuşlardır. Siper yoldaşlığı gelişkindir. Devrimci örgütlerden her hangi birine yapılan saldırıyı kendi örgütüne yapılmış bir saldırı olarak görmüşlerdir, böyle gördükleri içindir ki faşist rejimin her saldırısına kendi cephelerinden yanıt olmaya çalışmışlardır. Mahirlerin, Denizlerin idamlarını durdurmak için Kızıldere’de ölümsüzleşmesini, Sinanları ihbar eden muhtarın İbrahim yoldaş tarafından cezalandırılmasını da böyle okumak gerekir.
Burada faşizme karşı mücadele bilincinin çok yüksek olduğunu görüyoruz. Devrimciler dostlarını ve düşmanlarını iyi tanımaktadırlar. Devrimci-demokratik eğilimle ile sonuna kadar ortak mücadele ve birlik olmaya çalışmış, faşizme karşı da hem ayrı ayrı hem de birleşik olarak mücadele etmişlerdir. Ortak düşman faşizme karşı bilinçli ve birlikte mücadele etme duygusu o kadar yüksektir ki birbirleri için gözünü hiç kırpmadan şahadete gitmişlerdir. Ayrı örgütlerde yer almaları faşizme karşı mücadelede ayrı düşmelerine neden olmamaktadır. Birbirlerini tamamlayan bir duruşları vardır. Faşizme karşı direnişte ortak ruh ve devrimci sorumluluk her şeyin üstünde tutulmuştur. Faşizm herkese saldırmaktadır. Ona karşı direnen, onu kabul etmeyen her devrimciyi hedeflemektedir. Faşizm zaten kendisi ile uyumlu bir toplum ister, farklılığı kabul etmez, tam biat ister. Tekleşmeye, homojenleştirmeye dayanır. Faşizmin karakteri böyledir. Bu karakterdeki bir rejim dönemin tüm devrimcilerini, sistem eleştirisi olan her kesimi hedeflerken alınması gereken en doğru tutum ortak mücadele, eylem birliğidir. Bu açıdan günümüz için örnek alınması gereken bir devrimci duruş söz konusudur. Bugün de en fazla oluşturulması gereken duruş bu olmaktadır. AKP-MHP ittifakında somutlaşan bir devlet faşizmi vardır. Faşist devlet tüm devrimcileri, demokrat ve yurtseverleri hedeflemektedir. Yapılması gereken AKP-MHP faşizmine karşı devrimci birliği, mücadele birliğini, ortak eylem ve örgütlenmeyi geliştirmektir. Güçlerimizi birleştirme ihtiyacı vardır. Tek başına hiçbirimizin bu faşist teröre karşı durması ve başarı sağlaması mümkün değildir. Dünyadaki deneyimler de bunu kanıtlamaktadır. Musolini, Hitler, Franco ve diğer faşist kesimler partizanların, halkın, gençliğin, gerilla hareketlerinin ortak mücadelesi ile yenildiler, tarihten silindiler. Bugün devrimci gençliğe gerekli olan bu tarihsel deneyimleri doğru anlamak ve gereğini yapmaktır.
68 kuşağının etkileri Türkiye’de ve Kürdistan’da belli bir sinerji yarattığı bir gerçektir. Gençliğin her dönemde faşist yıldırma ve sindirme politikalarıyla yüz yüze kalındığı biliniyor. Tüm bu faşist saldırılara rağmen gençliğin her dönemde 68 devrimci kuşağının bir takipçisi olarak alanlarda görmek mümkündür? Fakat son yıllarda dağınık ve parçalı olduğunu da söyleyebilir miyiz? Ne oldu da Gençlik bu kadar parçalı bir hal aldı bunun nedenlerini siz neye bağlıyorsunuz?
Ferzad can: Esas ağırlığını üniversiteli gençlik hareketinin oluşturduğu Devrimci-demokratik gençlik hareketi, tarihsel olarak her daim toplumsal muhalefetin ve de emekçi sol hareketin buz kıranı, yol açanı olmuştur. Dayandığı güçlü zemine, tarihsel geleneklerine ve bütün devrimci potansiyeline rağmen gençlik hareketinin bugün parçalı ve dağınık bir durum sergilediği doğrudur. Bu durum artık herkes tarafından kabul edilen ve de gençlik kesiminin farklı özneleri tarafından da çeşitli yayın organlarında dile getirilen bir gerçekliktir. Gençlik hareketindeki bu dağınıklığın ağırlığı her geçen gün daha fazla hissedilmektedir. Politik ataklık ve üretkenlik sergileyen, sömürgeciliğe, faşizme, cins ayrımcılığına, akademik ve demokratik taleplerle egemen sınıflarla, faşist diktatörlükle karşı karşıya gelerek gündem oluşturan sayısız sokak çatışması örgütleyen gençlik hareketinin son yıllarda aynı politik canlılığı sergileyemediğini de söyleyebiliriz.
Gençlik üzerinde artan faşist baskılar, gözaltı ve tutuklamalar, üniversitelerden uzaklaştırma ve atılmalar, AKP-MHP faşizmi tarafından tırmandırılan milliyetçi ve ırkçı politikalar, reformist yaklaşımlar, kimi devrimci gençlik örgütlerinde yaşanan iddia kayıpları, Kürt yurtsever gençliğiyle bir arada bulunmaktan kaynaklı kaygılar, en geniş gençlik kesiminin taleplerini savunan, onların yaşam biçimlerini ve özgürlüklerini koruyan bir çizgi üzerinde hareket tarzını açığa çıkarılamaması, tutkulu bir mücadele pratiğinin sürdürülememesi, düzenden yeterince kopmama, bir kısım gençlik örgütlerinin kendilerini üniversite kampüslerine hapsetmeleri, devrimci algılarda yaşanan darlıklar, ‘az olsun benim olsun’ tarzı grupçu yaklaşımların, bu dağınıklığın ve parçalı durumun nedenleri olarak sıralayabiliriz.
Tüm bu parçalılığı ve dağınıklığı gidermek için HBDH örgütlendirilmesine gidildi. HBDH ilanıyla beraber örgütler arası bu parçalılığı ve dağınıklığı kısa zamanda bir toparlamaya gidildiğini görebiliyoruz. Peki, bu Gençlik Örgütleri arasında nasıl olacaktır. Gençliğin tekrardan eylem hattında birleşmesi nasıl olacaktır buna dair görüşleriniz nelerdir?
Ferzad CAN: HBDH da somutlaşan birleşik devrim çizgimizin dinamik temel güçleri gençlik ve kadınlardır. Kadınların, gençlerin birleşik devrim çizgisinde kendi özgün örgütlülüklerini geliştirerek bu öncü görev ve sorumluluklarının gereğini yerine getirmesi gerekiyor. Birleşik devrimci gençlik hareketinin hala kendi örgütlülüğünü oluşturmamış olmasını büyük bir eksiklik olarak gördüğümüzü belirtmek istiyoruz. Bazı adımların atıldığını ve de belli çabaların olduğunu biliyoruz. Fakat içerisinden geçtiğimiz tarihsel süreci ve de böylesi bir süreçte gençliğin oynaması gereken rolü oynayamaması birleşik devrimimiz bakımından büyük bir kayıp oluşturmaktadır. Birleşik devrimci gençlik hareketimiz acilen bu dağınık ve parçalı durumuna bir son verilmelidir. Hem faşizme karşı mücadelede öncülük edecek birleşik bir gençlik örgütlenmesinin yaratılması hem de faşist baskılara karşı ortak eylemlerin geliştirilmesi, eylem birliğinin sağlanması konusunda HBDH olarak gerekli çağrıları fazlasıyla yaptık. Bu konuda çaba gösterdiğimiz de bilinmektedir. Bilinmelidir ki en fazla önemsediğimiz ve değer verdiğimiz faşizme karşı birleşik bir gençlik örgütlenmesi ve mücadele anlayışının yaratılmasıdır. Zira gençlik olmadan faşizme karşı mücadele olmaz. Olsa da zayıf kalır. Gençliğin mücadele ve eylem birliği olmadan faşizme karşı toplumsal, siyasi ve askeri birlik çalışmaları da zayıf kalır. Bir kere bunu böyle açıkça tespit etmek gerekir.
Gençlik örgütlerinde tutuculuk çok fazladır. Kendi gündemleri içinde tıkanan bir durum vardır. Dar sorumluluk baskın gelmektedir. Birlikte çalışma, bir birinin farklılığını kabul etme yanı zayıftır. Faşizm bu kadar azgın bir şekilde saldırmaktayken neden gençlikte birleşik bir mücadele anlayışını sağlayamıyoruz? Biz gerçekten bunu anlamakta çok zorlanmaktayız. Biz HBDH’ı oluştururken en rahat ve en kolay bir birleşik mücadeleyi gençlik cephesinden geliştirebileceğimizi düşünüyorduk. Bu konuda kısa zamanda çok sonuç almayı umuyorduk. Fakat umduğumuz gibi olmadı. Gençlik çok tutucu ve dar yaklaştı. Kendi gündeminin dışına çıkamadı, bu da bizi epey zorladı. Gençlik örgütlerine eleştirilerimizi çeşitli platformlarda dile getirdik. Bu konudaki eksikliklere ilişkin söylenebilecek çok şey vardır, ama yeterince eleştirdik, yeterince tartışıp değerlendirdik. Artık söz söyleme dönemi geçmiştir. Pratikleşme, eyleme geçme dönemidir.
Bu eleştiri ve değerlendirmelerimiz gençlikten umudu kestiğimiz biçiminde anlaşılmamalıdır. Bu kadar değerlendirmek, eleştirmek tam tersi umutlu olduğumuzu, beklenti içinde olduğumuzu ve birleşik bir gençlik için daha fazla inat ve ısrarla çaba göstereceğimiz anlamındadır. Biz gençliğe inanmaktayız. Gençlik cephesinden sağlanacak bir eylemsel birliğin faşizmi yerle bir edeceğine, topluma ruh vereceğine, faşizme karşı mücadeleye ivme kazandıracağına inanıyoruz.
Yapılması gereken, sokaktan başlamaktır ve dalgalar arasında savrulmadan suyun akışına yön vermektir. Günün politik ihtiyaçlarına devrimci bir cevap olabilmek için yola düşmek ve yürürken öğrenmektir. Gençlik, yarattığı bu birleşik mücadele zeminini güçlendirmenin yol ve yöntemlerini aramalı, açığa çıkardığı enerjiyi gelecek dönem yaslanacağı bir dayanak haline getirmeli ve faşizme karşı cepheleşmenin geliştirilmesinde daha fazla sorumluluk almalıdır. Devrimci-yurtsever gençlik kimseyi beklememelidir. İnsiyatifli olmalıdır. Faşizme karşı ortak mücadele vermek her devrimcinin temel görevidir. Bunun için bir yerlerden perspektif beklemeye gerek yoktur. Yapılması gereken bellidir. Eylem yapmaktır. Birleşik bir örgütlenmeye gitmektir. Faşizme karşı örgütlenme ve propagandayı kesintisiz sürdürmektir. Bunun için illa merkezi örgütlenmelerin gelişmesini beklemek de gerekmiyor. Faşizm koşullarında en doğrusu yerelden başlayarak ortak örgütlenme ve eyleme geçmektir. Güçlerimizi yerelde birleştirmek, en yakın devrimci-yurtsever potansiyel ile hemen ilişkilenmek, ortak hareket etmektir.
HBDH ne yapmalı sorusuna cevap vermiştir. Şimdi gündeminde olan nasıl yapmalıdır sorusudur. Gençlik faşizme karşı en etkili mücadeleyi nasıl verecek? Gençlik birleşik mücadeleyi nasıl geliştirecek? Gündem bu olmalıdır. Çaba ve arayış buna göre olmalıdır.
AKP-MHP rejimi faşist saldırılarını her geçen gün gençlik ve halklar üzerinde gittikçe ağırlaştırmaktadır. Her ne kadar bu faşist saldırılara karşı eylemsellikler olsa da zayıf olduğu görülüyor. Bu saldırılara karşı gençliğin eylem hattı nasıl olmalıdır?
Ferzad CAN: Faşist rejim zindanlardan toplumun geniş kesimlerine uzanan tecrit saldırısıyla başta özgürlük ve sosyalizm güçlerinin iradesini kırmak, öncü güçler üzerinden halklarımızın birleşik devrimci geleceğini ve iradesini teslim almayı hedeflediğini belirtmemiz gerekiyor. Kürt halk önderi Öcalan üzerindeki tecritte ısrar Kürt halkına karşı boyutlandırılan inkâr ve imha saldırında ısrardır. Halklarımıza, ezilenlere, işçi ve emekçilere, kadın ve gençlere karşı uygulanan tecrit politikası ile Kürt halkı üzerindeki tecrit ve saldırı politikası bir ve aynıdır.
Tam da bu nedenle tecride karşı mücadelenin aynı zamanda, savaşa, katliamlara ve bölgesel saldırganlığa, hak gasplarına, antidemokratik uygulamalara karşı özgürlük mücadelesi olduğunu unutmamamız gerekiyor. Maalesef kendine sol-sosyalist diyen kimi örgüt ve partilerin bu gerçekliği yeterince kavradığı söylenemez. 6 ayı bulan Süresiz açlık grevi ve ölüm orucu eylemleri karşısında ki sessizlikleri bunun açık bir göstergesidir. Gençlik hareketi tecrit saldırısının ne anlama geldiğini en geniş gençlik kitlesine kavratmalı ve onları tecride karşı harekete geçirmelidir. Sürmekte olan süresiz dönüşümsüz açlık grevi ve Ölüm orucu eyleminin salt dayanışmacı unsuru olmaktan çıkıp içsel gücü olarak direnişin zaferi için somut adımlar atması gerekir. Direnişin üniversitelerde ki liselerde ki semtlerde ki genç kadınlar arasında ki sesi soluğu olmalıdır.
Halklarımızın, işçi ve emekçilerin, kadınların ve gençlerin bu eyleme omuz verecek bir kararlılığa yöneltmek, öncülerin kararlılığının yol açıcı iradesi dışında olanaklı değildir. Dönem, bedelsiz tek bir adımla bile ilerlemenin mümkün olmadığı bir dönemdir. Yerinde çakılmak, hareket cesaretini yitirmek, kitle dayanışmasını geliştirmek için bir yol bulmaya veya bir yol açmaya çalışmamak, yalnızca daha büyük bedelleri gerektirecek koşulların oluşmasının yolunu açacaktır.
Analarımız sokaklarda, alanlarda direnişin sesi soluğu olmaya çalışıyor. Analarımızın mücadelesi faşist rejimi zorluyor. Analarımız bir anlamıyla da yol gösterici oluyor. Devrimci gençlik hareketi, barışçıl mücadele metotlarıyla AKP-MHP faşizminin durdurabileceği hayaline kapılmadan her türlü mücadele araç ve biçimleri devreye sokarak direnişin başarısı için tüm enerjisini kullanmalıdır. Tecride ve faşizme karşı esnek örgütlerden daha disiplinli yarı askeri örgütler olmak üzere antifaşist direniş komiteleri oluşturmalıdır. Faşizme karşı biriken öfke ve mücadele istemi örgütlü bir güce dönüştürülmelidir. Devrimci-ilerici-demokrat gençlik örgütleri zaman kaybetmeksizin bir araya gelip faşist saldırıları nasıl geri püskürtebileceğini kararlaştırıp harekete geçmelidir. Biraz öncede belirtiğimiz gibi dönem bedelsiz tek bir adımla bile ilerlenemeyeceğimiz bir dönemdir. Faşizme karşı sonuç alıcı bir başarı ancak ve ancak öncülerin yol açıcı iradesiyle mümkün olacağı unutulmamalıdır. Türkiye ve Kürdistan devriminin ilk elde çözmesi gereken temel sorun politik özgürlüğün kazanılmasıdır. Politik özgürlüğün önündeki başlıca engel sömürgeci faşist diktatörlüktür. Bunun bugünkü somut karşılığı AKP-MHP faşist diktatörlüğüdür. Politik iktidarın kazanılması sorunu, sömürgeci faşist diktatörlüğün yıkılması ve devrimci-demokratik iktidarın kurulması ile çözülebilir. Ancak şunun altını kalın çizgilerle çizmek gerekiyor: Politik özgürlüğün kazanılması mücadelesi ile demokratik hak ve özgürlüklerin elde edilmesi mücadelesi aynı şeyler değildir. İlki faşist diktatörlüğün yıkılması sorunu iken, ikincisi burjuva demokratik çerçevenin genişletilmesi ile çözülebilir. Birinde faşizmin yıkımı, diğerinde geriletilmesi hedeflenir. Bu kavramsal tanımlamadan yola çıkarak, demokratik hak ve özgürlükler için mücadelenin önemsiz olduğu sonucu çıkarılmamalıdır.
Son olarak Gençliğin parçalı ve dağınık olsa da eylemselliklerini basından takip edebiliyoruz. Bundan sonrası için Gençlik nasıl bir araya gelebilir ve bu faşist saldırıları nasıl kırabilir? Daha Örgütlü ve eylemde birleşen Gençlik Halklar üzerindeki tecriti kırabilme gücünü gösterebilecek mi? Ve gençliğe son olarak çağrınız nedir?
Ferzad CAN: Gençlik hareketinin, ayaklarını sağlam basarak ileriye doğru atılımlar yapabileceği çok güçlü bir zemin mevcuttur. Gençlik hareketinin devrimci durumun gereklerine göre gençliği örgütleyebilmesi ve gençlik hareketini ileriye sıçratması ancak, yeni durumun gereklerini bilince çıkartması, bu bilincin gereği olarak önüne politik hedefler yerleştirmesi ve o hedefe tereddütsüzce yürümesiyle olanaklıdır. Özellikle de faşist rejimin zor ve şiddet araçlarıyla hayata geçirilmeye çalışıldığı böylesi bir politik uğrakta gençlik hareketinin en önemli direniş güçlerinden bir tanesi olacağı şimdiden herkesin kabulü. Gerek durumun taşıdığı devrimci karakter gerekse de sertleşen politik iklim ancak devrimci olanın göğüsleyebileceği bir politik gerçeklik sunmaktadır. Devrimci gençliğin anti-faşist savaşımında başarması gereken en önemli görevlerden biri, kitlelerin mücadeleye kazanılmasıdır. Bunun ön koşulu ise, yeni ve zorlu bir mücadele döneminin içinde bulunulduğunun bilinciyle, hazırlığını ve örgütsel yapısını buna uygun hale getirmelidir. Süreç örgütsüzlüğü, dağınıklığı kaldırmayacak kadar hassas bir süreçtir. Öncelikle bu dağınık ve parçalı duruma bir son verilmelidir. Akademik-demokratik mücadelenin alanlarından, kültür sanat alanına, sokak eylemliliklerinden öz savunma pratiklerine kadar en esnek biçimlerinden en disiplinli biçimlerine kadar her yerde örgütler kurulması zorunludur. Gençlik hareketi, direniş-devrimci şiddet-öz savunma konularında kendisini yetkinleştirmeli, profesyonelleşmelidir. Artık kabul etmek gerekir ki her demokratik faaliyet, ‘askeri’ bir hesap yapmayı ve askeri bakış açısını da zorunlu kılmaktadır.
Gençliğin kentlerde faşist unsurlara ve iktidarın ekonomik-siyasi dayanaklarına yönelik eylemlerini takip etmekteyiz. Bu eylemleri olumlu görüyoruz, değer biçiyoruz. Gençlik eylemlerinin yaygınlaştırılması ve çoğaltılması gerekmektedir. Örneğin Türkiye ve Kurdistanda örgütlü olunan her yerde eş zamanlı eylemler yapılabilir. Eylemde dar kalmamak, tutucu olmamak gerekir. Koşullar ve imkanlar neye el veriyorsa onu yapmak gerekir. AKP-MHP’li faşist unsurlara, faşizmin destekçisi burjuvazinin ekonomik dayanaklarına, devlet kurumlarına, onun askeri yapılanmalarına karşı eylemler yapılabilir. Bunun dışında kitle şiddetine dayalı korsanlar yerelde sürekli yapılabilir. Kitlesel eylemler propaganda ve faşizme karşı mücadele bilincini geliştirmede değerlendirilebilir. Demokratik alan eylemleri olarak ifade edilebilecek açık eylemler kadar kapalı alanı ifade eden eylemler de yapılmalı. Burada önemli olan eylemde yaygınlık ve sürekliliktir. Süreklilik ve yaygınlık ise eylem tarzında zenginlikle sağlanır. Gençlik potansiyelini örgütlülük düzeyine, niteliğine, kararlılık ve mücadele bilincine göre en azami şekilde değerlendirmek gerekir. Büyük-küçük, zayıf-güçlü demeden hangi genç hangi eylemi yapabiliyorsa o eylemde değerlendirmek gerekir. Aslolan eylemdir. Zaten eylem süreci her bireyde bir bilinçlenme ve örgütlenme sürecini geliştirecektir.
Eylem tarzında zenginlik olmaz, dar ve belirli eylemlerle sınırlı kalınırsa geniş gençlik kesimlerini eyleme çekemeyiz. Salt militan gençlikle sınırlı bir eylem anlayışı yanlıştır. Devrimci, demokratik, yurtsever, ilerici her gencin katılımına, kendisini ifade etmesine ve yansıtmasına uygun eylem tarzları geliştirmeliyiz. Burada ana hedef her genci olanak ve yeteneklerine göre harekete geçirme olmalı, geniş gençlik kesimlerine ulaşma sağlanmalıdır. Öyle olmalıdır ki gençler örgütlü ya da örgütsüz kendiliğinden harekete geçmeli, eylem yapmalıdır. Bunun için devrimci-yurtsever gençliğin örgütlü-bilinçli kadroları rolünü oynamalı, propaganda ve örgütlenmeye ağırlık vermelidir.
Mahkum edilecek olan eylemsizlik hali olmalıdır. HBDH bileşeni örgütlerin gençlik yapılanmaları böyle bir eylemsel sürece öncülük yapmalıdır. Bulundukları yerlerde derhal bir araya gelip, ortak bir tartışma ile eylemsel süreci planlamalıdır. Dağınıklık ve parçalılık ancak pratikte çaba göstererek, eylemde birliği sağlayarak giderilebilir. Doğru bir birleşik mücadele, yoldaşlaşma, ortak devrimci ruh ancak gençliğin eylem alanında pratikleşmesi ile sağlanır. Süreç, artan faşist baskılar bunu gerekli ve zorunlu kılıyor. ‘bekle gör’ duruşu içinde olan, beklentili, aşırı kaygılı, tereddütlü, hesapçı duruş başta gençlik olmak üzere hepimize kaybettirir.
Gençlik kitlelerinin ilerici-devrimci kesimleri devrime ve devrimci olana yüzünü daha fazla dönmelidir. Devrimci gençlik hareketi, faşist saldırılar karşısında en geniş gençlik kesiminin taleplerini savunan, onların yaşam biçimlerini ve özgürlüklerini koruyan bir çizgi üzerinde hareket tarzını oturtmalıdır. Birleşik mücadele çizgisini geliştirmek, şovenizmle mücadele kapsamında zorunlu olduğu kadar anti-faşist mücadelenin zaferi için de kesinkes gereklilik taşımaktadır. Devrimci gençlik hareketi, liseli ve semt gençliğinin anti-faşist potansiyelini kazanmayı da acil bir hedef olarak önüne koymalıdır.
Devrimci gençliğin bir diğer ve en önemli örgütsel görevlerinden bir tanesi ise yüzünü devrime ve devrimcilere dönmüş olan gençlik kitlelerini kapsayabilecek örgütler inşa etmesidir. Gençlik örgütleri yasal mücadele biçimlerinin sınırlarına sıkışırsa pratiğinde de zamanla reformistleşme riski oluşur, iddiasızlaşma ortaya çıkar. Kendisini devrimci olarak tanımlayan gençlik örgütlerinin kadrolarının çoğunluğu devrimci pratiğini yıkıcı güce dönüştürmek zorundadır. Gençliğin enerjisi ve dinamizmi, devrimci şiddet kanallarına akmalıdır. Bir kaç milis grubu kurmak bunun için yeterli değildir. Her devrimci genç yoldaş kendini ne kadar ortaya koyduğuna bakmalıdır. Düzene olan nefretine, ondan kopma düzeyine, onu yıkmak için saldırı hamlelerinin gücüne ve çapına bakmalıdır. Bu anlamıyla pratiklerini Denizleştirmeyenler, Mahirleştirmeyenler, İbrahimleştirmeyenler, Mazlumlaştırmayanlar ne dönemin kadroları olabilirler ne de onları anlayabilirler. Başta devrimci gençlik olmak üzere gençlik AKP-MHP faşizmine karşı direnmek, sokağa çıkmak, harekete geçmesi gerekiyor. ‘Tecridi kıralım, faşizmi yıkalım’ kapsamında gelişen direnişin üniversitelerde ki, liselerde ki, semtlerde ki, sokakta ki sesi soluğu olmalı, tecridin kırılması, faşizmin yıkılması için yapılması gereken ne varsa yapılması gerekiyor.
Sanmayalım ki yayınlarda radikal söylemlere yer vermekle radikal olunuyor. Unutmayalım ki tutarlılık, teori ve pratiğin birliğinden gelir. Pratik devrimci olmadığında kitleler hangi nedenden dolayı sana yüzünü döner, sende umut ışığı görebilir ki. İnsanlar her zaman tutkuyla savaşanların peşinden gitmiştir. Bütün tarih boyunca bu böyle olmuştur. Silahın, zorun gücünü kullanmadan tutkulu bir savaş pratiği ortaya koyabilir miyiz? Bu kalıplaşmış, adeta donmuş, statikleşmiş, protestocu, muhalefetçi tarzla devrimin kadroları olabilir miyiz? Olamayacağımız açık. 71 devrimci hareketi önderlerinin Mahirin, Denizin, İbrahimin devrimci atılım ruhları, devrimi örgütleme görüş açıları, adanmışlıkları, feda ruhları ve ışıltılı devrimci yoldaşlık pratiklerinden öğrenmeyi, devrimi büyütmeyi, devrimci gelenekleri geliştirmemiz gerekiyor. Unutulmamalıdır ki özneleşemezseniz özgürleşemezsiniz /özgürleştiremezsiniz.
NC/Andok ÖZGÜR