HABER MERKEZİ- PKK Merkez Komite Üyesi Helin Ümit, gazeteci Deniz Zagros’un sorularını yanıtladı. Helin Ümit röportajında Kürdistan ve Türkiyedeki son gelişmeleri değerlendirerek ayrıca Yurtsever Gençliğin gelişen savaş politikalarına karşı rol ve misyonu ve son olarak da Komalên Ciwan’ın başlatmış olduğu “Cenga Azadiyê Serbixin” hamlesini değerlendirerek, “Eylemsel yoğunlaşmaları merkeze alarak hamleyi örgütlemek önemlidir, bu temelde Yurtsever Gençlik kendini donatarak hamleyi başarıya götürmelidir “dedi.
Röportajın İçeriği Şu Şekilde:
Deniz Zagros: Kürdistan’da yıllardır zorlu bir savaş yürütülüyor. Bu çerçevede Kürdistan ve Türkiye’deki mevcut durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Helin Ümit: Aslında Kürdistan’da son birkaç on yıl değil, en az 100 yıldır soykırımcı-sömürgeci devletin yürüttüğü bir savaş var. Önder Apo, faşizmi, ulus-devletin toplumla sürekli savaş hali olarak tanımladı. Faşizmin bu yüzü, sömürgeleştirilmiş ülke ve sömürge toplumlar söz konusu olduğunda, insanlık-dışılıkta sınır tanımaksızın görünürlük kazanıyor. Kürdistan’da yürütülen savaşın hem geçmişini hem de bugününü değerlendirirken konuya bu perspektiften yaklaşmak bizi daha doğru sonuçlara götürecektir. Neden bu tespit önemli? Çünkü soykırımcı-sömürgeci Türk devleti, Anadolu ve Kürdistan’da birçok yerli halkı öyle ciddi bir kurtuluş hareketi ve önderliği ortada yok iken imha etmeye kalkıştı. Ermeniler, Süryaniler, Rumlar bu şekilde ya katledilerek ya da kendi topraklarından sürülerek tasfiye edildiler. Aynı durum Kürtler için de bir yere kadar geçerliydi. Mesela Kürt soykırımına gerekçe yapılan Şeyh Sait İsyanı ve Dersim’deki ‘’isyan’’ bu gerçekliği tüm netliğiyle ortaya koyan iki örnektir. Bu iki olay incelenirse, devletin soykırıma bahane yaratmak adına geliştirdiği provokasyonlar ve kendi varlığını savunmak için Kürt halkının can havliyle geliştirdiği direniş sonucu yaşandığı görülecektir. 1938 ile 1978 arası 40 yıllık dönemin büyük bir sömürgeci baskı, inkâr ve asimilasyon politikaları ve buna dayalı olarak gelişen toplumsal sindirilme ile karakterize olduğunu biliyoruz. Önder Apo önderliğinde gelişen özgürlük hareketi ve bu hareketin öncü partisi PKK ile savunmasız Kürt halkına yönelik yürütülen soykırım ve asimilasyona karşı bilinçli, programlı ve bilimsel sosyalizm ideolojisine dayalı olarak devrimci bir tepki geliştirildi. Sömürgeci Türk devletinin Kürdistan’da yürüttüğü soykırımcılığa karşı 1973’ten itibaren örgütlü ve özgür önderliğe sahip bir hareketle karşılık verilmeye başlandı. Son yarım asırlık süreç boyunca bazı kesimler savaşın bu tarihsel arka planı ve kapsamını göz ardı ederek, PKK’yi yaşanan savaşın sebeplerinden biri olarak göstermeye çalıştı, çalışıyor. Hatta bazıları Kürt halkının yaşadığı ‘’trajedi’’nin ‘’PKK’nin devleti kışkırtması’’ sebebiyle geliştiğini dillendirecek kadar kendini kaybedebilmektedir. Bir defa, 50 yıldır yürütülen mücadele Kürdistan’da yaşananları trajedi olmaktan çıkarmıştır. Trajedi esas olarak saldırılar karşısında savunmasız kalmaktır. Önder Apo Kürdistan trajedisine son veren Önderlik gerçeğinin ifadesidir. Ülke dışarıdan gelen güçlerin işgali altındayken yaşamı olağan akışı içerisinde sürdürmek imkansızdır. Yine işgalciliğin yarattığı sosyoloji de yani Kürt toplumsal gerçekliği de deyim yerindeyse ayakta duramayacak kadar hastalıklı bir düzeyde kendi değerlerine yabancılaşmış karakterdedir. Bu koşullar altında doğallığı, öz değerleri ve buna dayalı olarak sağlıklı bir gelişme durumunu yaratmanın tek yolu düşmanla göze göz dişe diş savaşmaktan geçmektedir. İşte asıl trajedi bu hakikate uygun tutum geliştirememektir.
24 Temmuz 2015’ten bu yana yürürlükte olan imha planı ve bu sürecin en son halkası olarak 24 Nisan 2021’de Medya Savunma Alanlarına yönelik işgal ile başlayan savaşı da belirtilen tarihsel bütünlük içerisinde değerlendirmek gerekir. Durum değerlendirmesi yapılırken dikkat edilmesi gereken esaslardan biri bu oluyor. Bu perspektiften günceli değerlendirmek gerekirse, var olan tabloya ilişkin şunlar belirtilebilir: Soykırımcı-sömürgeci devletin AKP-MHP faşist iktidarı eliyle yürüttüğü kirli savaş ülkeyi hiçbir dönemle kıyaslanamayacak bir ekonomik krize sokmuştur. Bu kriz siyasal anlamda yaşanan iflasın sonucu oluyor. Türkiye, tam bir vurguncular düzenine dönüştü. Ve bu iflasın en önemli göstergesi de Erdoğan’ın devlet haline gelmesi oluyor. Bu öyle Erdoğan’ın vasıflarından kaynaklanan bir şey değil. Soykırım temeli üzerine kurulan devletin tarihsel gerçekler ve özellikle de Kürt halk gerçekliği karşısında yaşadığı korku Türk devletini Erdoğan’a mahkum etti. Son dönemlerde basına yansıyan görüntüler ortada; Erdoğan yürümekte bile zorlanıyor. Devleti yönetmeye ne kadar ehil olduğu tartışmalı bir figüre dönüştü. Ama buna rağmen Erdoğan’da ısrar eden çokça iddia edildiği gibi halkın iradesi değil, devlet aklı da diyebileceğimiz bu gerçekliktir. Savaş politikası, savaşla birlikte en üst düzeye çıkan hukuksuzluk ve iktidarın yanında toplum değerlerine çöken eyyamcı rant grupları, yaşanan iflası görünür kılmakla birlikte var olan ekonomik krizin de sebebi oluyor. Tek adam rejimi Türkiye’yi, dünyada ekonomik krizi bu şekilde yaşayan tek ülke haline getirmiş durumda. Sistem-içi muhalefetin durumunu da tüm bunlardan bağımsız değerlendiremeyiz. Siyasal alanda yaşanan iflas ve dejenerasyonun diğer bir göstergesi CHP, İYİP gibi ‘’muhalefet’’ partileri şahsında yaşanan ikiyüzlülük olmaktadır. Kürtler söz konusu olduğunda, iktidar-muhalefet ayrımına bakmaksızın soykırım ortak paydasında uzlaşan Türk siyasal sistemi açısından içinde bulunduğumuz dönem bunun en hayasızca yaşandığı dönem olmaktadır. Soykırımcı sistemin iflas içinde bulunduğu bir dönemde sistem-içi muhalefet esas çelişkiyi AKP-MHP faşizmiyle değil Türkiye ve Kürdistan halklarıyla yaşadığı için çürüme bu düzeyde gerçekleşiyor. Halkların demokrasi istemi ve bu kapsamda sahip olduğu mücadele potansiyelleri iktidar kadar muhalefetin de kâbusu olmaktadır.
Devlet cephesindeki gerçeklik buyken halklar daha farklı bir düzlemde konumlanmaktadır. Tüm özel savaş politikalarına rağmen ne Kürt halkı boyun eğmiştir ne de Türkiye halkları faşizmin kışkırtıcılığına itibar etmiştir. Türkiye halkları açısından da iktidarın kirli savaş unsurlarıyla irtibatlı küçük bir kesim dışında şovenizme meyletme durumunun olduğu söylenemez. Baskın olan, toplumsal ahlaka dayalı insani reflekslerdir. Pazarcık-Elbistan depreminde gelişen dayanışma bunun somut göstergesidir. Hem Kürdistan’da hem de Türkiye’de toplumun değerlerine karşı saygısızlık ve bu değerlere hakaret üzerinden toplumsal psikolojiyi hedef alma girişimleri yalnızca devlet tarafından planlanıp yürütülür haldedir. Toplum belki bu devlet lümpenliğine karşı net bir tavır geliştirememektedir. Ama kabul de etmemektedir. Kaldı ki ‘’devletin savaş politikalarına hiç itiraz gelişmiyor’’ da denemez. Savaşta ölen bazı askerlerin aileleri örgütlü bir mücadele yürütmeye çalışmaktadır. Askere gönderdikleri, yine savaşa gönderilen çocuklarının akıbetinin ne olduğunu araştırıp tüm engellere rağmen ulaştıkları bilgileri kamuoyunun bilgisine sunarak soykırımcı devlet ve ordusunun suçlarını ortaya dökmektedirler. Çünkü savaşta yaşanan kaybı maskelemek adına geliştirilen sözleşmeli askerlik uygulamasıyla, harcadığı hayatları bir hiçe indirgeyen devlet, bu ailelerin devlete ve orduya olan inancını da sarsmış durumdadır. Ağır bir savaş konjonktüründe Türkiye toplumunda gelişen bu sorgulayıcılığın da önemsenmesi gerekmektedir. Tüm bu verilere bakıldığında iflas ve çürümenin devlette yaşandığını belirtmek mümkündür. Kürdistan’da halk, mücadele değerlerine sarılarak ahlaki özünü korumaktadır. Türkiye’de ise hem zihniyet hem de politik örgütlenme ve mücadele açısından devletten bağımsızlaşmanın emarelerine sahip bir halk gerçekliği vardır.
Belirtilenlerin yanı sıra, faşizme karşı yürütülen mücadeleyi sonuca ulaştırmak gibi bir görevin olduğu da akıldan çıkarılmamalıdır. Bu kapsamda aşılması gereken sorunların varlığından söz etmek mümkündür. En önemlisi Devrimci Halk Savaşı stratejisine halkın daha güçlü katılımının sağlanması gerekmektedir. Bunu mümkün kılacak bir örgütlenme, eğitim, propaganda ve eylem çalışması toplumun içerisinde, toplumla birlikte geliştirilebilmelidir. Bu anlamda aşılması gereken sorunların olduğu açıktır. Önder Apo üzerindeki tecritten özgürlük gerillalarına karşı yasaklanmış kimyasal silahların kullanımına birçok konuda dünya ölçeğinde bir tepki gelişirken Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de gerçekleştirilen eylemlerin hem kitlesellik bakımından dar kalması hem de nitelik bakımından Devrimci Halk Savaşı kapsamında ilan edilen hamlelerin gerektirdiği düzeyi karşılayamaması aşılması gereken bir sorunu ifade etmektedir. Evet toplum faşizme teslim olmuş değil; ama faşizmi alaşağı edebilecek örgütlülüğe de sahip olduğu söylenemez. Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de Apocu yurtsever gençlik ve kadının bu sorunu aşmaya dönük belli bir çabasının olduğu görülüyor. Ama daha etkili kılmak gerekli. Meşruiyet bakımından hiçbir dönemde olmadığı kadar dibe vurmuş bir devlet gerçekliğine karşı daha etkili örgütlü mücadeleyi oluşturmak gerekli. Bunun imkanları her zamankinden daha fazla vardır. Esas güç kendini mutlak muktedir gören müflis tek adam rejiminin temsilci ve yardakçılarında değil, haklı olan ve haklılık durumunu örgütlenerek güce dönüştürecek olan Kürt halkı başta olmak üzere tüm Kürdistan ve Türkiye halklarındadır.
Deniz Zagros:Türk devleti çeşitli yol ve yöntemlerle topluma, kadına ve gençlere saldırıyor. Size göre, yurtsever gençler ne yapmalı, kendilerini nasıl savunmalı?
Helin Ümit: Kürdistan’da yurtseverlik yüksek toplumsal değerler ekseninde gelişim göstermiştir. Mesela devrimcilik Kürdistan yurtseverliğinin esaslarındandır. Kürdistan Yurtseverliği bu yönüyle, kendisini devlet ulusu olarak tanımlayan uluslardan daha farklı bir noktadadır. Söz konusu uluslarda yurtseverlik çoğu zaman milliyetçilikle özdeş bir şekilde tanımlanırken, Kürdistan yurtseverliği enternasyonal birlik ve dayanışma ile kendini tanımlamıştır. Bu tabi ki Kürdistan’daki uluslaşmanın PKK öncülüğünde ve demokratik ulus karakterinde gelişmesinden ötürüdür. Bununla bağlantılı olarak belirtilebilecek bir diğer husus ise Kürdistan yurtseverliğinde mücadele ilkesinin belirleyici bir konumda olmasıdır. Mücadeleden kopuk bir Kürtlük, toplumun değer yargısında yurtsever Kürtlükten ayrı görülmektedir. Yurtsever Kürt denildiğinde herkesin aklına ilk olarak Önder Apo ve PKK’yi siyasi irade olarak kabul eden Kürtler gelmektedir. Soykırımcı sömürgeci devlete karşı Önder Apo çizgisinde bir politik ve ahlaki duruşu esas almanın mücadelesiz mümkün olmadığını son yarım asırlık dönemde yaşananlar objektif olarak ortaya koymuştur. PKK’nin ideolojik karakteri ile birlikte stratejik hedefleri Kürdistan yurtseverliğine bu özellikleri kazandırmıştır. Bugünkü ulus-devletler sistemi ile tanımlanan ülkelerin tamamına yakınında uluslaşma süreci ya tamamen burjuvazi öncülüğünde ya da burjuvazi ile güçlü feodal otoritelerin ittifakıyla sonuca ulaşmıştır. Kürdistan’da ise bu süreç stratejisini işçilere, köylülere, yine gençlik örgütlülüğüne ve kadın özgürlüğüne dayalı olarak oluşturan PKK öncülüğünde gelişmiştir. Kürdistan yurtseverliğinin ahlaki vasıfları, radikalizmi ve iddiasıyla pratiği arasındaki tutarlılık halkı esas alan bir hareketin öncülüğünde gelişmiş olmasındandır. Toplum içerisinde üst sınıfı oluşturan kesimlerin toplumsal çıkarlar ekseninde oluşturulmuş bir programa göre siyaset yapma, halka karşı aleniyeti esas alma, bağlantılı olarak da ilkesel tutarlılığa sahip bir politik çizgi izleme durumu yoktur. Bu nedenle, halkı faydalanılacak bir nesne olarak gören bu kesimler için mücadeleden ziyade işbirlikçiliğin baskın olma durumu söz konusudur. Kürdistan özgünlüğünde bu çizginin en ideal halini KDP ve Barzani ailesi temsil etmektedir. Kürdistan’da geçerli olan yurtseverlik ölçüleri, KDP-Barzani çizgisine karşı Önder Apo ve PKK’de ifadesini bulan esaslara dayalı olarak oluşturulmuştur.
Dolayısıyla, yurtsever gençliğin soykırımcı sistemin özel savaş politikalarına karşı kendini nasıl koruyacağı ve nasıl mücadele yürüteceğinin yanıtı bu yurtseverlik çizgisinde, onun tanımında bulunmaktadır. Daha somut bir şekilde belirtmek gerekirse; gençlik yaşamın her anını mücadele odaklı okumak durumundadır. Yurtsever Kürt gençlerinin tanık olduğu düşman saldırılarından izledikleri filimler kadar her şeye ideolojik mücadele ekseninde sorgulayıcılık, eleştirellik ve etkili bir karşı koyuşla yaklaşmaları gerekiyor. Bununla birlikte böyle bir mücadele anlayışına daha geniş kesimleri dahil edecek yetkin bir örgütlenme düzeyi ile ulaşılması da önemlidir. En önemlisi de toplumsallıktan hiçbir koşul altında uzaklaşmamak ilke düzeyinde ele alınmalıdır.
İdeolojik mücadele ve soykırımcılığa karşı örgütlü bir güç açığa çıkarma görevlerini, gençlik toplumsal öncülük çerçevesinde gerçekleştirebilir. Yani bir yandan tüm şiddeti ile üzerinde uygulanan ‘kendinden kaçış, toplumsallığına ihanet etme’ dayatmalarına karşı yurtsever gençlik çizgisini örgütlerken bunu Kürt toplumsal inşasına her alanda öncülük ederek gerçekleştireceğinin farkında olmalıdır. Yani farklı kesimlerle mücadele birliği oluşturmak önemli olmakla birlikte, kendi asli görevleri ve özgün mücadelede gündeminden asla kopmamak çok gereklidir. Son dönemlerde bu yönlü yansıyan sorunlar vardır. Birleşik mücadele zeminlerinde yer almak sanki Partisini gündemini takip etmesine engelmiş gibi bazı yaklaşımları varlığı söz konusudur. Oysa kendi Parti gerçekliği kapsamında kendini gerçekleştiremeyenler, oluşturulan ortak mücadele zeminlerini de güçlendiremezler. Farklı kesimleri etkilemek etkilemek istediklerimizle benzeşerek gerçekleşemez. Özgünlüklerini, farklılıklarını yitirdikleri için eklemlenirler. Bu nedenle farklı kesimleri ideolojik ilke ve mücadele stratejimizle aramıza mesafe koyarak değil, bu ilke ve stratejiyi yaşamda en yetkin bir şekilde temsil ederek etkileyebiliriz. Son dönemlerde, bu konularda yaşanan yanılgılı yaklaşımlar nedeniyle özel savaş kapsamında yürütülen saldırıların zarar verdiğini belirtmek gerekir. Kürt gençlerine yönelik düşürme politikası, topluma dönük saldırıların pervasızca yürütülür halde olması, bu kapsamda düşmanın değer ailelerimize dahi el atmaktan çekinmemesi, yine toplum içerisinde kendine bağlı ajan birimler oluşturarak lümpenleştirilen kişilikler şahsında toplumun geneline soysuzlaşmanın dayatılması yurtsever Kürdistan gençliğinin üstesinden gelmesi gereken esaslı anlayış sorunlarının varlığına işaret eden veriler olmaktadır. Sorun kavrayışta yaşanıyorsa, kafa karışıklığını gidermeye dönük ideolojik-teorik yoğunlaşmalara ağırlık verilmelidir. Önderliğimizin Savunmaları başta olmak üzere çok güçlü bir birikimi ifade eden sayısız Parti materyalimiz bulunmaktadır. Burada belirtmek istediğimiz kendini sadece teorik okumalarla sınırlamak değildir. Zaten savunmalar ve parti yayınlarımız mücadele pratiklerimizin rafine hale ulaştırılmış sonuçlarıdır. Bu yayınları okuyanların sadece teoriyle sınırlı kalması okuduklarından en iyi tanımlamayla çok az şey aldıkları anlamına gelebilir. Bu temelde ideolojik-teorik, paradigmamızı kavramada güç katacak yayınlar kadar edebi, sanatsal eserlere dönük okumaları da yapmak, kavrayışta yaşanan zorlanmaları asgari düzeye çekebilir. Kavrayışımız ne kadar derin ve güçlü olursa yaşamsal kılma, pratikleştirme yeteneğimiz o kadar güçlenecektir. Mesela 5 kitap olarak yayımlanan ‘’Güneş Ülkesinde Diriliş’’ romanını tüm yurtsever Kürt gençleri ve kadınlar mutlaka okumalıdır. Kavrama gücünü geliştirecek nitelikli bir eser olarak okunması ve okutulması gereken bir edebi çalışma oluyor. Örgütsel, eylemsel hatta yaşanan sorunlar kavrayış düzeyini geliştirecek bu tür okumalarla çözüm yoluna girebilir. Her yurtsever Kürt genci kendini bu temelde geliştirip toplumsal örgütlenme için ihtiyaç duyulan öncülük vasıflarına ulaştıkça devrimci sorumluluklar çerçevesinde toplumsallaşma ve ideolojiyi toplumsal yaşama hâkim kılma durumu açığa çıkacaktır. Toplumsal örgütlenme düzeyi böyle gelişecek, özel savaş kapsamında yöneltilen saldırılara karşı gücüne dayanarak kendini savunan, diğer halklara mücadele inancı aşılayan halk gerçekliği açığa çıkarılacaktır.
Deniz Zagros: Gençlik Hareketi içinde bulunduğumuz dönemde ‘’Özgürlük Savaşı Zafere Ulaşacak’’ hamlesini yürütüyor. Özgürlük savaşının başarısı için gençler neyi hedeflemelidir? Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de -etkili- bir mücadele nasıl geliştirilmelidir?
Helin Ümit: Öncelikle Gençlik Hareketi’nin aldığı bu hamle kararını selamladığımızı, süreci başarıyla yürüteceklerine dönük inancımızın yüksek olduğunu belirtmek istiyorum.
PKK Gençlik Komitesi’nin gerçekleştirdiği konferansı ve aldığı kararları takip ettik. İlan edilen hamlenin hem Apocu gençlik ruhuna denk oluşu bakımından, hem de Devrimci Halk Savaşı’na gençlik cephesinden sunulan katkıyı ifade etmesi bakımından önemli olduğunu belirtmek gerekir öncelikle. Mücadele tarihimizin de gösterdiği üzere, hamleler olağanüstü kararlaşmaları ifade etmektedir. Böylesi hamle süreçlerinde her günü büyük bir mücadele dinamizmiyle değerlendirmek, bunu da sonuç alma hedefiyle güçlü planlamalar temelinde gerçekleştirmek esas oluyor. Devrimci mücadele kapsamında her evre farklı özellikleriyle birbirinden ayrılır. Hamlesel süreçler de bu anlamda kimi özgünlüklere sahiptir. Mesela hamle dendiğinde ilk akla gelen boyut eylem olmaktadır. Hamle süreçlerinde eğitim ve örgütleme faaliyetleri de dahil olmak üzere mücadele açısından ihtiyaç duyulan tüm çalışmalar eylemselliğe dayalı olarak yürütülmek durumundadır. Devrim süreçleri için de aynı şey geçerlidir. Devrimin bir günü hem devrimcilere hem de topluma onlarca kitabın teorik anlamda vereceği bilinçten daha fazlasını verebilir. Devrim zamanlarını da hamlesel süreçleri de bu kadar aydınlatıcı kılan özellik özgürlük ve kurtuluş adına edinilen düşüncelerin anı anına pratiğe, eyleme dökülmesinden kaynaklanmaktadır.
Bu anlamda eylemsel yoğunlaşmaları merkeze alarak hamleyi örgütlemek önemlidir. Bu kapsamda düşman güçleri ve onun yereldeki işbirlikçilerine göz açtırmayacak şekilde belirlenen odakları hedef almak gerekir. Sömürgeci devletin polisi, bekçisi kadar ajanlığı ve topluma karşı ilişki ve pratiği olan kişilikler de yurtsever gençlerin mücadelesinin hedefi olmalıdır. Böyle bir öz-savunma düzeyi açığa çıkarılmadan toplum ve devrim değerlerini savunmak mümkün değildir. Hakeza tüm bu belirtilenler Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlayacak mücadele için de geçerli olmaktadır. Bugün Bakur Kürdistan ve Türkiye’de öz-savunmayı geliştirme noktasında yaşanan yetersizlikler dolayısıyla ilan edilen hamlelere katılımda zayıflıklar yaşanmaktadır. Öz olarak belirtilecek olursa; Önderliği, halkı, ülkeyi ve doğayı korumak için öz-savunmanın geliştirilmesi gerekmektedir. Gençliğin öz-savunmasını kırmaya dönük unsurlar varsa, ki fazlasıyla var, bunların tespit edilip etkisizleştirilmesi bu anlamda atılacak ilk adım olabilir. Toplum içindeki ajan-provokatör unsurların deşifre edilip teşhir edilmesi kadar, sistemin bu amaçla kullandığı tekniği de boşa çıkarmaya dönük planlamalar oluşturulup pratikleştirilebilir. Mesela artık neredeyse tüm sokaklarda bulunan mobese kameraları hedef alınabilir. Ülkeyi kocaman bir hapishaneye dönüştüren bu tekniği sokak sokak, cadde cadde söküp atabiliriz. Bunun yaratacağı psikolojik etki düşman açısından olduğu kadar yurtsever halkımız açısından da çok büyük olur.
Bu belirtilenlerle birlikte yeni eylem alanları elde etmek hedeflenmelidir. Mesela bugün üniversitelerdeki örgütlülükte zayıflıklar bulunmaktadır. Üniversitelerde bulunan Kürt gençleri başta olmak üzere, tüm devrimci gençlikle hamle kapsamında ilişkiler geliştirebilmeyiz. Bu ilişkileri kalıcı örgütlülüğe dönüştürmeyi hedeflemeliyiz. Bunun için ihtiyaç olduğu kadar alt örgüt yada ara kurumlaşmalara gidebiliriz. Bazı dernekler, fikir kulüpleri, spor etkinlikleri, kısa dönem mücadele birlikleri gibi. Ama ne olursa olsun üniversiteleri eylem alanına dönüştürmeyi başarmalıyız. Aynı şekilde emekçi gençliği hamle sürecine katmaya, bu kapsamda gerekirse fabrikalara, atölyelere, şantiyelere kadar girip emekçi gençlikle örgütsel ilişkiler geliştirmeye ihtiyaç vardır. Bu noktada Haki Karer devrimciliği esas alınmalıdır. Her halde durumumuz o dönemlere göre çok daha iyidir ve imkanlar çoktur. Hiçbir ilişkinin olmadığı bir dönemde Haki arkadaşın bir gençlik önderi olarak dilini bile bilmediği bir ülkeye giderek mücadeleyi örgütlemesi, yasaklı ülkenin gençleri açısından tarihi derslerle doludur. Kısacası gençliğin mücadele etmesi için hem yeterince gerekçe hem de imkan vardır. Mücadele bileşenlerinin bu şekilde genişlemesi eylem kapasitesi ve olanakları açısından da olumlu etkiler açığa çıkaracaktır.
Geniş gençlik kitlelerini hamleye dahil etmek için, güncel gerçekliğin toplum adına açığa çıkardığı olumsuz tabloyu çok iyi analiz etmek de gerekir. Mesela 2022 yılında 100 binden fazla öğrenci tercih ettiği üniversitelere yerleştirildiği halde ekonomik sorunlar nedeniyle kayıt yaptıramadı. Bu durum bu sene ağırlaşarak devam etmektedir. Sistem gerçekliğine böylesine çarpıcı bir şekilde tanık olan gençlerin devrimci mücadelenin dışında kalması kabullenilecek bir durum olarak görülmemelidir. Böyle bir kitlenin onda birlik bir kısmı bile örgütlendiğinde büyük bir hamle enerjisi açığa çıkar. Kitlesellik sağlandığı takdirde daha etkili eylemlerin imkânı açığa çıkmış olacaktır. 68 gençlik kuşağını bu kadar cesur ve etkili kılan da ulaşılan kitlesellik düzeyiydi. Üniversiteleri işgal etmek, ABD-NATO askerlerini denize dökmek öyle basit eylemler değildi ve bunları ulaştıkları kitlesellikle sağladı 68 gençlik kuşağı. Bu anlamda, Yurtsever Kürt gençleri kendi Parti esaslarını mutlak surette dikkate almakla birlikte, mümkün olduğunca geniş kesimlere ulaşacak düzeyde kendini donatmalıdır. Bu düzey yakalanırsa, düşmanın pervasızlığından, kendi gücüne duyduğu kof güvenden eser kalmayacaktır. Ve şunu da belirtmek gerekir ki; böyle bir hamleyi, adına ve tarihsel önemine yaraşır şekilde zafere ulaştırmak için koşullar 50-60 sene öncesinden daha elverişlidir. Her ne kadar büyük bir entelektüel düzey ve toplumsal etkiye dayalı olarak gelişmiş olsa da 68 kuşağı açısından birçok önemli konuda ciddi bir muğlaklık söz konusuydu. Bu durum devrim, sosyalizm, demokrasi gibi temel konular için de geçerliydi. Örneğin kadın özgürlüğü meselesi tali planda görülen bir konuydu. Ekoloji ise neredeyse ciddi bir gündem olarak ele alınmamıştı o dönemler. Ama bugün tüm bu konuları sentezleyerek bütünlüklü bir devrim teorisine dönüştüren Önder Apo’nun Savunmaları, gençlik başta olmak üzere, çıkarları devrimden yana olan tüm kesimler için büyük bir bilinçlenme imkânı sunuyor. Doğru değerlendirilebilirse, devrimin öznel koşullarını, yani devrimin yapıcı güçlerini, açığa çıkaracak imkanlar sonuna kadar hazır beklemektedir. Yurtsever Gençlik bu kapsamda kendini donatarak hamleyi başarıya götürebilir. Bu temelde tüm genç yoldaşlarımıza başarı dileklerimi sunuyor, doğru temelde yaklaşıldığı takdirde başarının kesinliğine dönük inancımızın tam olduğunu tekraren belirtmek istiyor, yurtsever gençliğe başarılar diliyoruz.