HABER MERKEZİ –
Seni bir nefeste, birkaç sözle, birkaç anımsama ile anlatamam ki. Bütün hayatını, bütün anlarını, bütün düşlerini, düş kırıklıklarını belki, hepsinden önce başka biri olma, kendi olma hikayeni anlatmalıyım diyorum. Ama nasıl anlatacağımı bilemedim. Hangi sözcükle, hangi anlamla, hangi duyguyla hiç bilemedim. Bilemezsin bu yazıyı ne kadar zorlanarak yazdığımı. Her satır, her sözcük bir sancı olup vuruyor kalbime. “O bu kadar az değildi” diyorum yazarken.
Sahi, sen ne çok şeydin öyle. Mahcubiyet duyuyorum söz bulamazken. Hem insan mahcubiyetlerinden de öğrenirmiş. Belki vesile olursun yine öğrenmeme. Sanırım insanları yaşamayı daha iyi beceriyorum. Yazmak her zaman zor geldi, zor geliyor. Hem acın bu kadar tazeyken, daha kanıyorken, kabullenmemişken daha ilk andan beri, yazabilir miyim seni, sensizliği…
Hatırlar mısın, “yaşamak” demiştim son sohbetimizde “yaşamak insanları, onları hissetmek güzel bir şey, harika bir şey ama zaman ayrıntıları siliyor, kaba hatlar kalıyor” demiştim. Sende “ayrıntılar orada duruyor aslında, geri gelmek için sadece senin adım atıp yazıya dökmeni bekliyorlar” demiştin. Belki de haklısın, ancak yine de bilirsin dil duygudan da, düşünceden de geridir. Hiçbir zaman yetmiyor anlatmaya. Sessizlik daha mı çok şey anlatır bazen? İçimden geçen çok cümle var sana dair, iç kanaması gibi derinlerde şimdilik.
Sen ‘kendi olmanın’ bedelini fazlasıyla ödedin
“Hem kendi olmak hem kadın olmak. Asıl gerçekçi olup imkansızı istemek budur.” Sana hep farklı, başka türlü hitap etmek istedim. Bendeki sana değen bir şey, bendeki seni anlatan sözcük, bir sıfat, bir ad ama ne? Sana “güzel yoldaşım” ya da sizin oralarda çokça kullanılan “asi yoldaşım” diye hitap etmemi bekliyordun eminim. Evet güzeldin, yüreğinin güzelliği yüzüne yansıyandın. Evet asiydin, kaç kıyımdan geçmiş ama yine de bereketini kaybetmemiş toprağının sana bulaştırdığı bir direngenlik, ele avuca sığmaz bir asilik vardı kanında. Ama benim için hep daha başkaydın, daha fazlası, daha farklı olanı. Sana en çok farklılığı yakıştırırdım. Sen kendi olmanın bedelini fazlasıyla ödedin bu hayatta. Ve bu hayat seni hiç mahcup etmedi o deli cesaretinden dolayı. Kendin de oldun, kadın da. Devrimcilik tam da bu değil midir zaten?
Büyümeyi kabul etmemiş mutlu bir çocuktun
Nasıl anlatmalı seni, o en sade, o en doğal halini kelimeleri süslemeden, afili sözlere gerek duymadan, heyecanını, yağmur sonrası ciğerlerine çektiğin toprak kokusunun gözlerinde yarattığı yaşam aşkını şairlere bırakmalı belki de. Ressamlar çizebilir mutlaka, tüm renkleriyle gülüşünü. Farklıydın evet, birçoğumuza benzemiyordun; yıllar, zorlu yaşam, yollar birçoğumuzdan aldığı birçok özelliği senden almayı başaramamıştı. “Büyü artık” dayatması altında gizli gizli haylazca çocukluğunu yaşayan, büyümeyi kabul etmemiş mutlu bir çocuktun sen. Doğada fark edilmesi çok zor minicik bir böceğin, parmaklarının arasından kayan bir avuç toprağın, zirvede ıslık çalan sert bir rüzgârın melodisinin, sıradan bir sevgi sözcüğünün mutlu ettiği, heyecanlandırdığı insanlardandın sen. Asla fazlasına tamah etmedin. Farklıydın işte. Gözlerinde sönmeyen pırıltıyla, dudağının kıvrımına yerleşen o masum tebessümünle yaşamayı bildin ve sevdin.
Evet, yüreğindeki pozitif enerjinin farkındalık yarattığı çocuk gülüşlü qilêrînimdin sen. Qilêrîn… ne çok gülmüştük seneler önce ilk bu kelimeyi kullandığında. “Kirli, pasaklı” anlamında bir şeyler demiştin anlamına ilişkin. “Sen büyük, ben de küçük qilêrînsin” demiştin kahkahalarla. Hep öyle kalmıştık seneler boyunca birbirimiz için ve hep öyle kalacağız küçük qilêrînim…
Seni yaşamaktan hiç çekinmedim
“Nereye” diyemedim son görüşmemizde? “Nedir bu telaşın, bu hızın, nefes nefese kalmışsın, dur biraz” diyemedim. Birkaç günlük ömrünü alelacele yaşamaya çalışan bir kelebeğin telaşı vardı adımlarında. Sesinde ise, gördüklerinin hazzını yansıtan mutluluk tınısı. “Kalk haydi dinlen” dediğimde, “ne dinlenmesi, yıllar sonra seni bulmuşken neme lazım başka şey” derken ki yumuşayan sesin, gözlerinde beliren özlemin asılı kaldı gözlerimde. Şimdi nereye baksam, kime dönsem o anki görüntünü ararken buluyorum kendimi. Hafıza unutmaktan çok hatırlamak içindir, biliyorsun.
Biz hayatı keşkeler, yarım kalmış yaşanmışlıklarla dolu bir nesiliz. Sevmeyiz keşkeleri ve yarım kalmışlıkları, ama yine de böyle yaşamaktan kurtulamayız. Sen bil istiyorum; sana dair keşkelerim çok az güzel yoldaşım. Ben seni yaşamaktan hiç çekinmedim, seninle yaşamaktan da hiç vazgeçmeyeceğim. ‘Ayrılığı taşımak, insanların asaletlerini en zor korudukları alanlardan biridir’ derler. Ayrılığını taşımak zor ama ben seni yaşadım küçük qilêrînim, ben seni yaşıyorum. İnsan insanı nasıl yaşar, bunu en incelikli sen bilirsin. Çünkü sen doğayı da, insanı da, kavgayı da en güzel yaşamayı bilenlerdendin.
Eylem Deniz