HABER MERKEZİ
Şehit Sema Yüce’nin 21 Mart 1998 günü Çanakkale Cezaevin de fedai eylem gerçekleştirmeden önce kaleme aldığı mektup.
Bağımızın Sosyal Mücadeleler Öğretisinin Yaratıcısı Parti Genel Başkanımız,
Ulusal Önderimiz Başkan APO’ya!
1971 Ağrı doğumluyum. Parti içinde Leyla ve Serhildan kod isimlerini kullandım. Geçmişte Kürt feodalitesi içinde belli bir yeri olan, ancak TC tarihi boyunca ne tam anlamda rejimle buluşan, ne de Kürt kimliğini korumaya dönük ciddi bir öncülük yaratan, giderek sistem içinde eriyen, maddi olduğu kadar, manevi olarak da zayıf düşen bir ailenin çocuğuyum. Ailem, belli bir bölge insanları içinde dini vasıfları nedeniyle ve şeyhlik kurumuna dayanarak moral merkez rolünü oynamışsa da, günümüzde toplumsal bir iddiaya sahip olmayan, vasatlaşan bir ailedir. Bu aile içinde yetişen altı çocuktan biriyim. Ailemde belli bir yurtseverliğin olması, medrese eğitiminin aile içindeki uzantıları, aile içinde büyük amcamın bana Leyla Qasım diye hitap edişi, ’70’li yılların belleğimde sınırlı kalan, ancak derin izleri beni mücadeleyle, ’90’lı yılların kitleselliğiyle buluşturdu.
Küçüklüğümden bugüne kadar ailemin şahsında şahit olduğum Kürt gerçekliğinin tüm çatışmalarını, çelişkilerini yaşadım. Son olarak Kemalizm’in eğitim kurumlarında gördüğüm eğitim ile bu daha da boyutlandı. Özellikle de üniversitede emperyalist kültür ve onun kadına sunduğu seçeneklerin üzerimdeki etkileri sonucu, çocukluk hayallerime karşıt yaşam arayışının içine girdim. Kendimi doğru temellerde örgütlemediğim, Önderlik kavrayış düzeyimi zamana ve mekana uyarlamadığım için kişiliğimdeki gerilikleri aşamadım. Aynı zamanda toplumda, mücadele saflarında köleliğe karşı büyük öfkeme, inadıma rağmen, erkek egemen toplumun dayatmalarına karşı güçlü bir duruşu sergileyemedim. İsyan adına attığım her adımda bağımlılık duruşuna yol açtım. Bir anlamda bu toplumla bütünleşen ve onun üreticisi olan bir konuma geldim.
1988’de üniversitede mücadeleyle tanıştım. Bu on yıllık mücadele yürüyüşümde yukarıda özetlemeye çalıştığım kişilik duruşumun tüm ayrıntıları söz konusudur. Geriye dönüp baktığımda bir Kürt kızı olarak, özgürleşme yoluna giren her Kürt insanının ve kadınının, hatta her insanın yaşayabileceği bir çok beşeri zaafı, kişilik sorunlarını, siyasal ve örgütsel eksiklikleri yaşamış olduğumu görüyorum. Fakat asla yerinde saymadım. Başkan APO ve O’nun önderliğinde gelişen özgürlük öğretisi, beni hep ayakta tutan bir güç kaynağı oldu. Gelinen noktada kişiliğimde Kürt toplumunun ve yine Kürt egemen sınıflarının tüm çelişkilerinin bir kadın kişiliğinde ulaşabileceği son noktaya geldiğini ve bunun aynı zamanda aşma noktası olduğunu görüyorum. Mübalağasız, kişiliğimde yaşanan çatışma düzeyinde bin yılların bir çatışmasını hissediyor, duyumsuyorum. Bu, aynı zamanda kendimi aştığım AN’ı ifade ediyor. Bunun tesadüf olmadığını biliyorum. Bu durum Başkan APO şahsında Kürt gerçekliği içinde verilen insanlaşma, sosyalleşme ve özgürleşme mücadelesini, “Savaşta Zafer, Yaşamda Özgürlük” aşamasına gelmesiyle yakından ilişkilidir. Mücadelenin geldiği düzey, bunun alanımızda yürütülen Partileşme çalışmalarında bulduğu ifade sonucu şu gerçeği daha iyi kavrıyorum: Nasıl ki gökyüzünde iki güneş yoksa ve olmayacaksa, bir insan için, özgürleşmek isteyen bir kadın için, iki yaşam seçeneği, iki moral merkez olamaz. Bu satırları yazdığım AN, kendimde düşünsel, moral ve yaşamsal açıdan Başkan APO’yu tek merkez haline getirdiğim, kendimdeki tüm iç engelleri aştığım AN’dır.
Bu dönemin bir emridir. Bu dönem, mücadelenin geldiği bu aşama, tükenmiş bir toplumun tüm öfkelerini, inadını, sabrını ve acısını kendinde biriktiren, büyük intikam savaşını, peygamberlerde dahi görülmemiş bir sabırla yürüten Başkan APO’nun emeklerinin bir ürünüdür. Gelinen aşamada düşman, büyük insanlık yürüyüşümüzü durdurmak istemektedir. Türk Genel Kurmaylığı bir süredir mücadelemize “Marjinalleştirme” adı altında tasfiyeyi dayatmaktadır. Bu plan emperyalist merkezlerde hazırlanmış, bölge gericiliğini yanına almış ve Türk sömürgeciliği eliyle uygulanan, uygulanırken de iç ihanete dayanan bir plandır. Kürt işbirlikçiliğini ve onun mücadelemiz içindeki uzantılarını, kendisi için sosyal zemin kabul eden bu planın özü, insanlığın beşiği Mezopotamya’dan başlayan çağdaş insanlaşma yürüyüşünü Kürdistan’da, hatta Kürdistan içinde de dağlarda, tek tek şehirlerde, insan beyni ve yüreklerinde sınırlandırma, daraltma, içten içe çürüterek düşürme planıdır. Bu planın temel zemini köle Kürt gerçeği, onun sosyalite düzeyidir. Düşman, Kürtler’i çağın Lut kavmi haline getirmek, onları açlıkla, cinsellikle teslim alarak tüketmek istemektedir. Bunun için ülkeyi insansızlaştırmakta, gemilerle kendi merkezlerine taşıdığı sürgün Kürtler’den, kendi Kürt gettolarını oluşturmakta, bu gettolara topladığı Kürtler’in kişiliğinde özgür yaşam seçeneğini boğmak istemektedir. Köylerini yaktığı insanlarımızı metropol varoşlarında çöplüklerden ekmek toplar hale getirerek, açlıkla terbiye etmek istemekte, buralarda biriken gençleri yaşam sınırlarında tüketmektedir.
Partimizin Zap’ta, Etruş’ta, Ninova’da yaşama geçirmeye çalıştığı özgür yaşam seçeneğini tecrit ederek, imha ederek Kürtler’e tek tercih olarak düşkün bir yaşamı sunmaktadır. Emperyalist istihbarat birimlerinde üretilen bin bir planla özgürlüğün teminatı olan gerilla, kitleden kopartılmak … öncülüğü düşürmek için her türlü politika ve imkan devreye sokulmakta, gerillayı karşıtına dönüştürerek, özgürlüğü değil düşkünlüğü … getirme hesapları güdülmektedir. Ulusal iktidarlaşmanın yolu işbirlikçi Kürt güçleri olan başta KDP ve onun uzantılarıyla kapatılarak, kendi denetimlerinde bir Kürt bölgesi yaratılarak, bölge halklarının kurtuluş umudu olan çağdaş MED hareketi boğulmak istenmektedir. Güney Kürdistan’da başlayan iktidarlaşma hamlemiz ile, Anadolu dağlarında başlatılan kardeşleşme, halklarla, kültürlerle buluşma, devrim ateşini yaygınlaştırma hamlemiz kirli politikalarla boğulmaya çalışılmaktadır.
Düşmanın bu politikasının zindan ayağı, rehabilitasyondur. Zindanda “Marjinalleştirme”, Mazlumlar’ın, Hayriler’in, Kemaller’in ve Dörtler’in yaktığı yaşam ateşini söndürmek, tek tek bireylerin beyninde ve yüreğinde duvarlar örerek dağların doruklarında yanan mücadele ateşiyle buluşmasını engellemek, Partimizin çözümleme silahını, düşmanın ideolojik, kültürel kuşatmasını tersine çevirmek, atomlarına dek çözerek düşkünleştirmektir. Zindanlarda birikmiş olan on binleri, kendi kendini içten içe tüketen bir yapı haline getirerek, tüm moral değerlerimizden kopartma ve kendi işbirlikçi seçeneklerini sosyal dayanağı haline getirmektir.
“Marjinalleştirme” politikasının her alandaki değişmez silahı, geleneksel kadın ve erkek egemen kişilik yapılarıdır. Bu silah kaba cins eğilimlerinden, egemen örgüt ve politika anlayışlarına dek her açıdan kullanılan bir malzemedir. Sömürgecilik bitip tükenmek üzereyken, tek dayanağı yarattığı insan tipi kalmıştır. Başkan APO öncülüğünde yürütülen mücadelemiz, şehitler ordumuz, bu politikayı erkenden fark etmiş, çözümlenmesini gerçekleştirmiş ve yurtsever halkımıza mal etmiştir. MED TV ekranlarında yayınlanan Parti içi tartışmalar, bu süreci halkımıza kavratmıştır. Bu açıklık politikası güncel olarak düşmanı püskürttüğü kadar, gelecek toplumun inşası açısından da önemli bir dinamik olarak gündeme gelmiştir. Parti Önderliği’nin anlık çabalarıyla bu süreç tersine çevrilmiştir. Gerillanın Güney’de ve Anadolu dağlarındaki hamleleri kadar emperyalizmin merkezlerinde yürütülen devrimci diplomasi, Erzurum odaklı zindan direnişleri ve son olarak 8 Mart ve 21 Mart kitlesel kutlamaları bunun ispatıdır.
Mevcut durumda düşman politikalarında sonuca ulaşmak için son bir hamle hazırlığındadır. Türk Genel Kurmaylığı’nın son hareketliliği bunu ifade ediyor. Açık ki yine kirli politikalarının merkezinde Başkan APO’yu etkisiz kılma, sınırlandırma, O’nun politik çizgisini O’na rağmen işlevsiz kılma vardır. Bu politikalarındaki ısrarlarının nedeni, yine Parti içinde bir türlü özgür yaşam seçeneğine, doğru bir merkezileşme ve kurumlaşmaya gelmeyen erkek ve kadın kişiliklerine duyulan güven vardır.
Ancak Kürt kadını Başkan APO’nun emrini almıştır. Kendini düşmana, onun kirli emellerine alet etmeyeceğini göstermiştir. Başkan APO’nun 8 Mart’ta tüm kadınlara seslendiği konuşmasında ifade ettiği “kadın eksenli bir kurtuluş ideolojisi”nin geliştirilmesi gerektiği, böylesi bir öğretinin savaş sorunlarından kalıcı bir barışa özgür insana kadar bir çok soruna çözüm olacağı temelindeki açıklamalarını Kürt kadını kavramıştır. 8 Mart’la başlayıp 21 Mart’ta doruğa çıkan eylemli yürüyüşünde bunu ispatlamıştır.
Başkanım!
Bu temelde beynimi, yüreğimi ve bedenimi 8 Mart’tan 21 Mart’a ulaşan ateşten bir köprü yapmak istiyorum. Çağdaş Kawa Mazlum Doğan’ın ve diğer tüm şehitlerimizin iyi bir öğrencisi olabilmek için Zekiye gibi yanmak, Rahşan gibi Newrozlaşmak istiyorum. Diğer Newrozlaşan Berivan, Ronahi, Mirza Mehmet ve Eser yoldaşların izinde kararlıca yürümek istiyorum. Kadının yaşam gücünün, zafer gücünün olduğunu, kadının da yoldaş olabileceğine olan inancımı soylu bir eylemle taçlandırmak isteğimin nedeni; soyluluğu bilinen tüm tanımlarından arındırarak, kendisi basit düşleri büyük insanın erdemi olduğunu haykırmak isteyişimdir.
Öğrencisi olmaya çalıştığım şehitlerimizin eylemleri üstünde çok düşündüm. Her gün, her an devrim ateşinde yürüyerek yanmayı, bunun sırrını kavramayı çok istedim. Gördüm ki bu kendini aşan insan eylemidir. Bu kararı verdikten sonra tekrar tekrar büyük bir iç savaşı yaşadım. Kendimde bütün beşeri zaafların ayartıcı gücünü son bir kez gördüm ve yendim. Özgür yaşam, özgür kadın tutkum bana bunu emrediyor. Başkan APO’ya bağlılık andımın, bu tutkunun ateşinde kül olmak ve bu küllerden yeniden kendini yaratmak olduğunu şimdi daha iyi kavrıyorum.
Kendimde yaşamı yaratmak kararımda en önemli güç kaynaklarımdan biri de kadının Partileşme silahı olan YAJK’tı. YAJK, hem Başkan APO’nun kadınla yoldaş olunabileceğine inancın eseridir, hem de inanıyorum ki Başkan APO öğretisinin kurumlaşmasının, yayılmasının ve derinleşmesinin önemli silahlarından biri olacaktır. Bu yüzden YAJK’ı daha da büyütmek her Kürt kadınının, hatta bölge halklarının kadınlarının asli görevidir.
Başkanım!
Zafer tanrıçamız Zilan yoldaşın vasiyetine bağlılığımla, O’nun görkemli eylemine sadece özüyle değil, biçim itibariyle de cevap olmak isterdim. Fakat zindan koşullarında bu mümkün değil. Bu Newroz’da ayağa kalkan binlerce çocuk yüreğinin masumiyetiyle buluşmak, bu vasiyetin takipçisi olmakla mümkündür. Özgürlük tutkum çok büyük. Bu tutkuyu yaşam gücüne dönüştürebilmek için tek varlığımı, kendimi Başkan APO’ya adıyorum. Kadınlar, küllenen Kürt ateşinin kıvılcımlarıdırlar. Küllerinden yeniden doğmayı başaran bunun kıvılcımı olan her kadın, özgür Kürdistan’ın dokuyucusu olacaktır. Ancak bu bile Başkan APO’ya cevap olmaya yetmez. Cevap olabilmek için karartılan her yüreğin ateşte arınması gerekir. Ben ancak kendi yüreğimi verebilecek güçteyim.
Kendimi Newrozlaştırırken, beynimi ve yüreğimi, bedenimin her hücresini bu öğretinin yoluna adadığımı bir kez daha belirtiyor, bağlılık andımı yineliyorum.
Yurtsever Kürdistan Halkına
Kürdistan tarihini öğrenmek, bu tarihten doğru dersler çıkarmak, bu temelde PKK gerçeğini kavramak, her Kürt bireyinin görevidir. Tarihimize baktığımızda zayıf, parçalı ve örgütsüz olanın direniş bağımsız bir yaşam; güçlü örgütlü olanın ise ihanet olduğunu görüyoruz. Bunun nedeni; Kürtler’in kendi içlerinde birlik olmayışları, hep dışarıdan beklemeleridir. Bu kara tarihi bir tek parçalamayı, tersine çevirmeyi başaran PKK ve onun yaratıcısı Başkan APO’dur.
Bugün halk olarak bir kez daha çok kritik bir aşamadan geçiyoruz. Düşman, nasıl ki her Kürt isyanını kendi içinde parçalamış ve çıktığı alanla sınırlamışsa ve nasıl ki her Kürt önderinin en yakınında bir ihanet çıkışı yaratmışsa, bugün PKK öncülüğündeki direnişe de bunu dayatmaktadır. Başta KDP olmak üzere, işbirlikçi Kürtlüğü halkımıza bir seçenek olarak sunmakta, KDP eliyle PKK içinde işbirlikçi güç odakları yaratmak istemektedir. Başkan APO’nun yıllardır uğruna mücadele ettiği Kürdistan’ın ulusal birliğini boğmak için, engellemek için her türlü politikayı dayatmaktadır. Bunu yaparken biz Kürtler’i sürgünle, açlıkla ve daha bir çok yöntemle mücadeleden uzaklaştırmaya çalışmaktadır. Buna karşılık Başkan APO, Barzani ihanetçiliği ve onun uzantılarının tüm engellemelerine rağmen, dünya gericiliğine karşı bizlerin umutlarının, özlemlerinin ve özgürlük arayışlarımızın her açıdan öncülüğünü yapmaktadır.
Bugün her Kürt, içinde geçtiğimiz aşamanın bilincine varmalı ve kendini bu savaşa katmalıdır. Yoksulluk, sürgün, asla engel değildir. Yurtsever Kürdistan Halkı bu Newroz’da gerçekleştirdiği büyük ayağa kalkışla bunu ispatlamıştır. Bu ayağa kalkışı yaşayanlar, emeklerini büyütmeli ve yanı başında sessiz kalan herkesin sesini kendi seslerine katmalıdırlar. Her Kürt ailesi bir gerilla üssü haline gelmelidir.
Unutmamalıyız ki ulus olarak tarihte belki de tek şansımızı yaşıyoruz. Bu şansı iyi değerlendiremezsek, insanlığın serserileri olacağımızdan, oradan oraya herkesin elinde basit bir piyon olacağımızdan kimsenin kuşkusu olmasın. O halde insanlık ailesi içinde onurlu ve şerefli bir yer elde etmek için, yediden yetmişe Başkan APO’nun taşıdığı özgürlük meşalesinin altında toplanalım. Anadolu ve bölge halklarıyla özgürlük kardeşlik temelinde büyük buluşmak için savaşalım ve yurda dönüş seferberliğini kendimizde başlatalım. Buna mahkumuz, başarımızın sırrı budur.
Sömürgeci faşist rejimin baskıları altında soluksuz kalan emekçi Anadolu halkına!
Kemalizm, Anadolu’yu bir halklar mezarlığına çevirmiştir. Bugün Anadolu’da geçmişte büyük uygarlıkları yaratan halkların neredeyse izi bile kalmamıştır. Türk halkı ise, kendi egemenlerinin elinde tüm insani değerlerini yitirmekle yüz yüze kalmıştır. Buna karşılık öfkeler, acılar hep içe gömülmektedir.
1998 yılında Birleşik Halklar Ordusu’nun Karadeniz, Amanos hamlesi Anadolu’da yaşayan tüm halklara, emekçilere Kürdistan devrimiyle, halkıyla buluşma ve kardeşleşme çağrısını yapmıştır. PKK ve DHP’nin ortak yürüyüşünde halklarımız ortak öncülüğüne kavuşmuştur. Şimdi artık Partiniz, cepheniz ve ordunuz vardır. Harekete geçmek için tüm koşullarınız mevcuttur. Şunu bilmelisiniz ki sizlerin kendinize ait hissettiğiniz her şey büyük bir yanılsamadır. Sizler de özünde özgür değilsiniz. Kürt halkı kardeşlik iddiasında samimidir. Elini uzatmış, Anadolu halklarının da elini uzatmasını beklemektedir. Başkan APO en az Kürt halkı kadar Türkiye halklarının da acılarının çözüm gücü olma iddia ve çabası içindedir. Sizler de kendinizi faşist rejimin her türlü etkisinden arındırır ve bu çabaya katarsanız Kürdistan Anadolu Birleşik Devrimi tüm dünya insanlığının umut güneşi haline gelecektir.
Artık askere değil, gerillaya koşmalı, sokakları, şehirleri, dağları kendi özgür geleceğiniz için fethetmelisiniz. Sizler de Newroz ateşinde kendinizi yeniden yaratmalısınız.
Tüm dünya ilerici insanlığına!
Tarihin görkemli bir aşamasına tanıklık ediyorsunuz. Adını bile bilmediğiniz bir halk kendini küllerinden yaratıyor. Bu görkemli yaratılış destanına sizler de katılmalısınız. Kendi ülkenizde devletlerinizin bu kirli savaşa kattığı desteği protesto etmeli, Kürdistan halkıyla kardeşlik ilanınızı gerçekleştirmeli, Kürdistan’da doğan ve yükselen güneşin ışınlarıyla ülkelerinizi aydınlatmalısınız.
Gözlerinizin önünde cereyan eden sadece bir yükseliş değildir. Yükselişe katıldığınız kadar, Kürt insanı şahsında insanlığa dayatılan büyük düşüşe karşı vicdanlarınızı, beyinlerinizi barikat haline getirmelisiniz. Bu topraklardan yükselen insanlık çığlıklarını duymuyorsanız, durun ve insanlığınızı bir an için sorgulayın. Göreceksiniz ki kaybeden sadece Kürtler değil, bir bütün insanlıktır.
Sizleri bir ahtapot gibi saran medyadan bile baktığınızda ve takip ettiğinizde Newrozlaşan çocukların bedenlerinde patlayan bombaları, umutlarına vurulan cop darbelerini görebilirsiniz. Evinizde bir kuşa verdiğiniz değeri ve karşısında her an işlenen bu insanlık suçuna karşı tavrınızı bir an karşılaştırın ve sorun: Bizim için insan neyi ifade ediyor? Bu soruya kaçmadan, emperyalizmin sunduğu maskeleri kullanmadan cevap verirseniz, büyük insanlık yürüyüşünde buluşacağımız an yakındır demektir.
Kürdistan ve anadolu özgürlük savaşçısı kadın yoldaşlara!
Başkan APO’nun öğretisi ve Zilan yoldaşın vasiyeti bizlere yürümemiz gereken yolu göstermiştir. Bize düşen görev anlamak, kavramak ve uygulamaktır. Bunun yolu günlük Parti içi sınıf mücadelesini yürütmek, kadın savaşçılar olarak bu mücadelenin öznesi haline gelmektir. Bu savaşta temel silahımız YAJK’tır. YAJK’ı büyütmek, kurumlaştırmak için her kadın savaşçı bugüne kadar gelişen deneyimleri iyi özümsemeli, şehitlerin öğrencisi olmalı, günlük yaşam içinde kendini her an yaratmanın savaşımını vermelidir. Kadının öncüleşmesi, cins kurtuluşunun basit bir gerçekleşmesi değildir. Sistem bunun binlerce düşkünleştirici seçeneğini sunmaktadır. Başkan APO, her şeyden önce kadının ve erkeğin hareket ettiği zemini değiştirmek iddiasındadır. Bunun pratik öncülüğünü her an Parti Önderliği’nin şahsında görmek mümkündür. Bu anlamda her YAJK üyesi, Parti zeminini farklı yaşam anlayışlarının, ideolojik politik örgütlenmenin fırsatı olarak gören ve değerlendiren tüm anlayışlar karşısında mücadele etmelidir.
Kadın şehit yoldaşlarımız bunun mümkün olduğunu soylu eylemleriyle ispatlamışlardır. Onlardan öğrenmeyi bilelim, büyük tutkuların savaşçısı olalım!
Özgür kadın; özgür ülke ve özgür insanlık olacaktır!
Yaşasın Başkan APO ve O’nun Özgürlük Öğretisi!
Yaşasın Özgürlük Savaşçısı Kadın Kahramanlarımız!
Kahrolsun Her Türden Egemenlik!