HABER MERKEZİ
22 Mayıs itibariyle 2 Mayıs günü görüşme yapmış olan avukatların tekrar İmralı’ya giderek görüşme yapıp dönmüş oldukları basına yansımış bulunuyor. Bu satırlar yazılırken, söz konusu görüşmeye dair bunun dışında herhangi bir bilgimiz yoktur. Örneğin avukatlar Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile ne kadar görüşmüşler ve neleri konuşmuşlardır? İmralı’da tutulan diğer müvekkilleri ile de görüşme yapabilmişler midir? Önder Abdullah Öcalan ve diğer devrimci tutsaklar hangi mesajları vermişlerdir? Bunların hiçbirini bilmiyoruz. Biz bunları yazarken bu konuları bilemiyoruz, ancak sizler okurken çok büyük olasılıkla önemli bilgilere sahip olacaksınız. Dolayısıyla bu durumu dikkate alma temelinde bazı genel doğrulara dikkat çekmeye çalışacağız.
Öyle anlaşılıyor ki, Tayyip Erdoğan Yönetimi önümüzdeki süreçte ara ara avukat (ve belki aile de) görüşünü İmralı’da yaptıracaktır. En azından 23 Haziran İstanbul belediye seçimleri yapılana kadar bu böyle olacaktır. Çünkü Tayyip Erdoğan Yönetimi içte ve dışta çok sıkışmıştır ve İstanbul seçimini kazanabilmesinin de başka şansı yoktur. Çünkü seçim sonuçlarını belirleyen en kritik oyun Kürtlerin oyu olduğu artık net bir biçimde açığa çıkmıştır. Tabi İmralı’da görüşme yaptırmanın faşist AKP-MHP Yönetimine kazandıracağı da tam ve kesin olarak belli değildir. İmralı kapılarını direnişin aralattığını iyi gören Kürtlerin, edindikleri bu ders temelinde direnişi daha fazla yükseltmeleri de ciddi bir olasılıktır.
Her ne olursa olsun, Mayıs ayında iki kez yapılmış olan İmralı görüşmelerinin yaşanan siyası süreci daha da hızlandırmış olduğu açıktır. Bunun dışında da siyasi-askeri süreç zaten son derece yoğun ve hızlıydı. Gittikçe gerginleşen ABD-İran ilişkileri AKP-MHP Yönetimini iyice zorluyordu. Yine zorunlu olarak korunan TC-Rusya ilişkileri Tayyip Erdoğan Yönetiminin ABD ile olan ilişkilerini iyice geriyordu. Sürekli derinleşen ekonomik kriz, işsiz insanları bedenini ateşe vererek yakacak düzeyde etkiler hale geliyordu.
Tabi bunlara bir de Kürt halkının ve dostlarının Tecridi Kıralım ve Faşizmi Yıkalım direniş hamlesi temelinde geliştirdiği eylemlerin etkilerini eklemek gerekiyor. Zindanlardaki ölüm orucu direnişi yirmi beşinci gününü geride bırakıyor. Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı ve HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in 8 Kasım 2018’de başlattığı süresiz-dönüşümsüz açlık grevi yedinci ayını doldurmaya yaklaşıyor. TC zindanlarında binlerce tutsak altı aydır açlık grevinde. Dört parça Kürdistan’da ve dünyanın dört bir yanında İmralı tecrit ve işkence sistemine karşı altı aydır açlık grevi eylemleri yapılıyor. Bu eylemlerin de etkisiyle dört parça Kürdistan’da ve yurtdışında Kürt halkı ve dostları ayakta, her gün onlarca protesto eylemi oluyor. Tutsak anaları yirmi dört saat Kürdistan ve Türkiye kentlerinde sokakları terk etmiyor. Baharla birlikte istikrarlı bir gelişim gösteren gerilla eylemleri giderek her alana yayılmış bulunuyor. Dünyanın dört bir yanından demokratik güçlerin ve siyasi çevrelerin İmralı tecridine karşı Tayyip Erdoğan Yönetimini uyaran açıklamaları yükseliyor.
Söz konusu bu direniş hamlesinin 31 Mart yerel seçiminde Tayyip Erdoğan Yönetimine iktidardan düşürücü bir yenilgi yaşatmış olduğu herkes tarafından biliniyor. Bu durumu hafifletebilmek ve yenilgiyi tersine çevirebilmek için Tayyip Erdoğan Yönetiminin YSK marifetiyle İstanbul seçimini yeniletme sürecini geliştirdiği açık. Yani 31 Mart ardından “Dört buçuk yıl daha seçim yok” diyen Tayyip Erdoğan, daha üç ay geçmeden yeni bir seçimi gündeme getirmiş bulunuyor. Söz konusu İstanbul seçiminin ise siyasi tansiyonu çok daha fazla yükselttiği görülüyor.
Kısaca daralan dış ilişkilerin, artan ekonomik krizin, ölüm orucu çizgisinde gelişen Tecridi Kıralım ve Faşizmi Yıkalım direniş hamlesinin, 31 Mart yerel seçim sonuçlarının ve 23 Haziran İstanbul seçiminin iyice hızlandırmış bulunduğu siyasi sürece bir de İmralı görüşmelerinin etkisi eklenmiş bulunuyor ki, böyle bir ortamda doğru yön çizip ayakta kalabilmek ve gelişme sağlayabilmek için her zamankinden fazla yoğun, duyarlı, dikkatli, gerektiği anda atak ve yirmi dört saat sürekliliğe sahip olmak gerekiyor. Bu durum siyasetle uğraşan herkes için gerekli olduğu gibi, siyasetin aktif ögesi olan basın-yayın çevreleri için de gereklidir. Böyle süreçlerde imkânı çok olan değil, siyasi süreci doğru okuyup iyi yönetmesini bilen kazanır.
Yeniden İmralı görüşmesine dönersek, söz konusu görüşmeleri de doğru anlamak ve de anlatmak gerekiyor. Bir kere avukatların İmralı’ya gidip müvekkilleriyle görüşme yapması, bir boyutuyla anayasal ve yasal hukukun gereğinin yerine getirilmesi dışında bir şey değildir. Dolayısıyla bunun altını hep çizmek gerekli ve önemlidir. Yani normal olan, söz konusu görüşmeye hiçbir siyasi anlamın yüklenmemesidir. Yapılan işlem, anayasa ve yasaların belirlediği ve diğer tüm cezaevlerinde uygulanan hukuki işlemdir. Ancak İmralı hukuka uygun kurulan bir yer, orada tutulanlar hukuki bir suçlu değildir, bunları biliyoruz. Yine Tayyip Erdoğan Yönetiminin aşırı pragmatist özelliğiyle her şeyi siyasete alet ettiğini de biliyoruz. Kısaca İmralı’da hukuk ve ahlakın zerresi bile işlemiyor, tersine ahlaksızca bir rehine politikası yürütülüyor. Doğru olan budur ve bu doğruyu her zaman bilmemiz gerekir. Fakat buna rağmen, yine de İmralı görüşmelerinin hukuki hak olma boyutunu öne çıkarmamız, avukat ve aile görüşünü buraya oturtup herhangi bir siyasi anlam yüklenmez hale getirmemiz gerekir. İmralı’da siyaset işleyecekse bunu aile ve avukatlar değil, başka güçler ve kurumlar yapmalıdır.
İkinci olarak, sekiz yıldır anayasal suç işlenerek yaptırılmayan avukat görüşmelerinin bu Mayıs ayında iki kez yaptırılmış olmasının Kürt halkının ve dostlarının direnişi sayesinde, yani Tecridi Kıralım ve Faşizmi Yıkalım direniş hamlesi sonucunda gerçekleştiğini hiç unutmamalı ve her zaman vurgulayıp gündemde tutmalıyız. Çünkü mutlak gerçek budur. Her şey halkın ve gerillanın kahramanlık çizgisindeki direnişi sayesinde elde edilmektedir. Direnişe, direnişçilere, yedi aydır açlık grevinde hücre hücre eriyenlere ve en önemlisi de direnişte can veren kahraman şehitlere saygının gereği budur. Sezar’ın hakkının Sezar’a verilmesi misali, İmralı’daki 2 ve 22 Mayıs görüşmelerini yaratan esas gücün Tecridi Kıralım ve Faşizmi Yıkalım direnişi ve direnişçileri olduğu gerçeğini de teslim etmeliyiz. Bu konuda farklı anlamalara ve saptırmalara asla fırsat vermemeliyiz.
Son olarak, söz konusu görüşmelerin 23 Haziran İstanbul seçimiyle bağını da görmemiz ve buna göre de doğru tutum geliştirmemiz gerekli ve önemlidir. Biz ne kadar İmralı’daki avukat görüşmeleri hukukidir, siyasetle ve seçimle bir ilişkisi yoktur desek de, doğrusu bu olsa da, görüşmeleri yaptırtan Tayyip Erdoğan Yönetimi böyle yaklaşmamakta ve her şeyi siyasete ve seçime alet etmektedir. Bu da Tayyip Erdoğan kişiliğinin ve siyasetinin bir gerçeğidir. Bu anlamda Tayyip Erdoğan Yönetiminin söz konusu görüşmelere İstanbul seçimlerinde Kürt oylarını etkilemek için izin verdiği açık bir gerçektir. Yoksa ortada herhangi bir zihniyet ve siyaset değişimi yoktur. Yani faşist, sömürgeci ve soykırımcı zihniyet ve siyaset devam etmektedir. Bu durumda yapılmak istenen basit bir taktik temelindeki oy avcılığıdır. O halde bu gerçeği de iyi görmeli ve biz de taktik yapmayı bilmeliyiz. 23 Haziran İstanbul seçimini faşist-soykırımcı zihniyet ve siyasetin tümden yıkıldığı bir sonuçla taçlandırmalıyız. Yani siyasete İstanbul’da başlayanları, 23 Haziran İstanbul seçimi ile tarihe gömebilmeliyiz.
SELAHATTİN ERDEM/ Kaynak: Yeni Özgür Politika