Stêrk TV’de yayınlanan Özel Program’a katılan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik gerçekleştirilen 9 Ekim Komplosunu ve ‘Öcalan’a Özgürlük, Kürt Sorununa Demokratik Çözüm’ hamlesine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
9 Ekim 1998 yılında gerçekleşen komplonun Amerika, İsrail ile İngiltere öncülüğünde yapıldığını belirten Hozat, KDP ve Barzanilerin de komploda çok aktif bir şekilde yer aldığını hatırlattı. Kürt Halk Önderi Öcalan, PKK, Kürt halkı ve dostlarının geliştirdiği mücadele sonucu komplonun o dönem boşa çıkarıldığını vurgulayan Besê Hozat, “Komplocu güçler en fazla 2 yıl içinde Rêber Apo’yu fiziki olarak imha edip, PKK’yi de tasfiye etmeyi planladılar. Fakat geliştirilen mücadele sonucu Rêber Apo’yu fiziki olarak imha edemediler, günümüze kadar PKK’yi tasfiye edemediler, özgür Kürdün iradesini kıramadılar, teslim alamadılar. Halkımız çok büyük bir mücadele yürüttü bu yüzden komplo amacına ulaşamadı” diye konuştu.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat’ın 9 Ekim Komplosu ve ‘Öcalan’a Özgürlük, Kürt Sorununa Demokratik Çözüm’ hamlesine ilişkin değerlendirmeleri şöyle:
9 Ekim Komplosu 26 yılı geride bıraktı. Rêber Apo ve Kürt halkına yönelik gerçekleşen bu komplo hala devam ediyor. Komplonun amacı neydi ve bugün hangi tarzla devam ediyor?
Komplonun 27. yılına giriyoruz, öncelikle komplocu güçleri şiddetle kınıyor ve lanetliyorum. Tüm özgürlük şehitlerini saygıyla anıyorum. 26 yıldır komploya karşı verilen mücadelede birçok değerli arkadaşımız, halkımız, dostlarımız bedel ödedi, şehadetler yaşandı, on binlerce insan cezaevine girdi. Çok büyük acılar yaşandı. Tabi sonucunda komplo amacına ulaşamadı. Bu çok önemlidir. Komplonun amacını birçok kez değerlendirdik. En geniş değerlendirmeyi de Rêber Apo Savunmalarında yaptı. Elbette komplo ile 3. Dünya savaşı da başladı. Uluslararası güçler Amerika öncülüğünde Ortadoğu’ya geniş bir şekilde müdahale etmek istediler. Rêber Apo ve PKK’yi bu müdahalenin karşısında büyük bir engel olarak gördüler. Neden? Çünkü Rêber Apo, Kürt halkı üzerinde çok büyük bir etki yaratmıştı. Kürt halkında büyük değişim dönüşümler yaşandı. Merkezi Kurdistan olan bir özgürlük mücadelesi başlatmıştı.
Uluslararası güçler PKK gibi bir aydınlık hareketini kendileri için bir tehdit olarak gördüler. Etkisiz kılmak istediler. Bu yüzden Amerika, İngiltere ve İsrail öncülüğünde Rêber Apo’ya karşı bir komplo geliştirdiler. Birçok güç de bu komploda yer aldı. Yunanistan, başta Almanya olmak üzere tüm Avrupa Birliği ülkeleri bu komploda yer aldı. Önderlik Avrupa’ya gittiğinde siyasi iltica hakkı vermediler. Önderlik yargılanmak istedi, yargılamadılar. Çünkü yargılasaydılar Kürt sorunu Avrupa’nın da, uluslararası kamuoyunun da gündemine girecekti. Önderliğin siyası iltica hakkını ve yargılanmasını engelleyerek adeta imhasına yol açtılar. İtalya’ya baskı yaptılar, Önderlik İtalya’dan da çıkmak zorunda kaldı. Bölgesel güçler de komploda yer aldı. Mısır komploda yer aldı, İran belki bir sınırda rol oynadı, Rusya komploda yer aldı. Rêber Apo ve PKK etkisizleştirilmediği taktirde Ortadoğu’ya müdahale edemeyeceklerini gördüler.
Komplodan sonra 2001 yılında El-Kaide Amerika’ya saldırdı, daha sonra Amerika bunu kendisine gerekçe yaparak Afganistan’a müdahale etti. 2003 yılının Mart ayında ise Amerika Irak’a müdahale ettiler. Saddam tasfiye edildi, Irak’ta iç savaş başladı. Adım adım Başûrê Kurdistan’da da federasyon oluşturuldu. Başûrê Kurdistan’ı da KDP ile işbirlikçi, ihanetçi çizgisine getirmek istediler. Bu şekilde her şeyi kontrolleri altına almayı hedeflediler. Zaten KDP-Barzaniler komploda da çok aktif bir şekilde yer aldı. PKK Ortadoğu’da çok güçlü devrimci, demokratik, sosyalist, halklara öncülük yapan bir hareket. Ortadoğu’da oluşabilecek bir kaostan fırsatlar da doğacaktı, PKK’nin bundan faydalanacağını, daha da büyüyeceğini, Kürtlerin özgürlüğünü kalıcı hale getireceğini, Kurdistan’ın özgürlüğü PKK öncülüğünde kaçınılmaz olacağını hesapladılar. Hem Kurdistan’da devrim olacaktı, hem de Ortadoğu’da demokratik bir devrim olacaktı, bunlar olduğu zamanda komplocuların hesapları, planları, konseptleri boşa çıkacaktı. Çünkü halk dışarıdan bir müdahaleyi istemiyor, buna karşı başkaldıracaktır, hegemonik, işgalci güçleri kabul etmeyecektir. Bunun önünü almak için de komployu gerçekleştirdiler.
ÖNDERLİĞİ FİZİKİ OLARAK İMHA ETMEYE CESARET EDEMEDİLER
Bu da önemli, o süreçte Önderlik ateşkes ilan etmişti. 1998 yılında Önderlik Suriye’den çıkmadan önce ateşkes ilan etmişti. Önderlik Kürt sorununu siyasi ve demokratik bir şekilde çözmek istiyordu. Bu temelde Türk devletine çağrı yaparak demokratik bir müzakere istedi. Hegemonik güçler bunu da kendileri için bir tehdit olarak gördüler. Kürt sorunu bu şekilde çözüldüğü zaman Türk devletini de çıkarlarına göre kullanamayacaklardı. Bu yüzden komplo ile Önderliğin demokratik, siyasi çözümüne de müdahale ettiler ve önünü kestiler. Komplo Önderlik şahsında Kürt halkına, Ortadoğu halklarına, kadınlara karşı yapılmış bir komplodur. Rêber Apo, Kürt halkının, Ortadoğu halklarının, kadınların özgürlüğünü temsil ediyor bu yüzden Önderlik şahsında Kürtleri, Ortadoğu halklarını ve kadınları hedeflediler. Tabi Rêber Apo sergilediği duruşla, kendisine karşı olan saldırıları, tuzakları tek tek boşa çıkardı. Halkımız da hakikati çabuk gördü, ayağa kalktı, 4 parça Kurdistan’da, yurtdışında milyonlarca insan ayaklandı.
Halkımız, dostlarımız, demokratik güçler, komplo ile tehlikeyi gören herkes ayaklandı, özellikle Kürt kadınları ayaklandı. Çok fazla fedai eylemler oldu, yoldaşımız, yurtsever halkımız, kendini yaktı, canlı bomba oldu. Halkımız tarafından, gerilla tarafından, kadınlar tarafında çok büyük tepki ile karşılandı komplo. Bu durum komplocu güçler üzerinde çok büyük bir etki yarattı. Bu yüzden Önderliği fiziki olarak imha etmeye cesaret edemediler. Önderlik de tedbirlerini aldı, stratejik bir politikayı esas aldı bu da komployu boşa çıkardı. Komplocu güçler Önderliği fiziki olarak imha edemeyince komployu tecrit yöntemi ile devam ettiriyorlar. Tecrit ile Önderliği etkisiz kılmak, dışarıyla bağını kopartmak, sesinin halklara ulaşmasını engellemek istediler. 26 yıldır Önderliğe yönelik bir tecrit var. Dönem dönem mücadele çok kitlesel bir şekilde yürütüldü, her dönem, her yıl hamle oldu. Mesela Êdî Bese hamlesi çok büyük bir etki yarattı. Bu yüzden düşman çok büyük baskı altında kalınca tecridi bazen hafifleştiriyordu. Bazen de kendi çıkarları gereği bunu yaptılar.
KOMPLO KURDİSTAN’A YÖNELİK SOYKIRIM SALDIRILARIYLA DEVAM ETTİ
Dönem dönem Önderliğin Avukatları görüşmeye gidiyordu, 2014 yılından Nisan 2015 yılına kadar HDP heyetleri gidiyordu. Devlet kendi çıkarları için bir taktik yürüttü. Dediğim gibi bazen tecrit hafifletiliyordu ama esas olarak 26 yıldır Önderlik tecrit altındadır. Çoğu zaman koster bozuk, birçok kez hava muhalefeti bahanesini öne sürdüler, bu şekilde tecridi sürdürdüler. 5 yıldan fazla bir süredir de disiplin cezasını gerekçe yapıyorlar. Fakat esas olarak bir konsept yürütüyorlar. Bu komplocuların konseptidir. Tecrit ile birlikte Kürt halkına karşı çok büyük bir soykırım siyaseti de yürütüyorlar. Kürt halkının iradesini de bu şekilde kırmak, teslim almak istiyorlar. Komployu bu şekilde amacına ulaştırmayı hedefliyorlar. Bu yüzden 26 yıldır merkezi İmralı olmak üzere çok büyük bir savaş yürütüldü.
Bakûrê Kurdistan’da her gün aralıksız bir şekilde askeri bir savaş var, operasyon var, kültürel, doğa soykırımı var. Rojava Devrimi’ni tasfiye etmek için her gün saldırılarda bulunuyorlar. DAİŞ eliyle, El-Nusra eliyle büyük bir savaş yürüttüler. Kobanê savaşı bunun bir parçasıydı, Efrîn işgali bunun bir parçasıydı. DAİŞ’i aktif bir şekilde kullanamayınca bu sefer on binlerce çete artıklarını Kürt halkına karşı kullanmaya başladılar. Efrîn’e, Serêkaniyê’ye, Girê Spî’ye saldırdılar, DAİŞ eliyle Şengal’e, Maxmûr’a saldırdılar. 4-5 yıldır Başûr’da işgal saldırıları var. Misakı Milli planları var. Savaş hiç durmadı. Komplo her zaman devam etti. Bu saldırılar komplonun devamıydı. Komploda yer alan uluslararası güçler de bu saldırılarda yer alıyorlar, Türk devletine destek veriyorlar.
Türk devleti NATO’dan, Amerika’dan destek alıyor. Günümüzde de bu saldırılar hiç durmadı, devam ediyor. Mesela Bakûr’da, Başûr’da, Rojava’da savaş devam ediyor. Türk devleti bu savaşta, savaş suçu, insanlık suçu işliyor ama kimse ses çıkarmıyor, hatta destekliyorlar. Şuan İsrail devletinin Filistin halkına, Lübnan halkına karşı yönelik soykırım siyaseti yürütüyor, Türk devleti bunu 100 yıldır yapıyor. Özellik son 10 yılda bu savaşı çok daha şiddetli sürdürüyor. İsrail bu saldırılarda Türk devletini örnek alıyor. Aynı zihniyet, aynı anlayıştalar ve aynı politikayı yürütüyorlar.
Siz de bahsettiniz; Rêber Apo, Kürt halkı, gerilla, Kürt halkının dostları komploya teslim olmadılar ve komploya karşı sürekli bir mücadele yürüttüler. Komploya karşı devam eden mücadeleyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
26 yıldır Türk devleti Rêber Apo’ya, Kürt halkına karşı hala bir savaş yürütüyorsa bunun nedeni 9 Ekim 1998 yılında başlayan komplonun sonuç almamasıdır. Komplonun daha ilk yılında Rêber Apo’yu fiziki olarak yok etmek ve PKK’yi tasfiye etmek istediler. Bu şekilde soykırım konseptini sonuca ulaştırmayı hedeflediler. En fazla 2 yılda sonuç almayı hedeflediler. Amaçlarına ulaşamadılar çünkü komploya karşı çok büyük bir direniş sergilendi. Halkımız her alanda her daim direniş halindeydi. Bu yüzden komplo sonuç almadı. Mesela Rêber Apo’yu fiziki olarak imha edemediler, günümüze kadar PKK’yi tefsiye edemediler, özgür Kürdün iradesini kıramadılar, teslim alamadılar. Halkımız çok büyük bir mücadele yürüttü bu yüzden komplo amacına ulaşamadı. Bu 26 yılı değerlendirdiğimizde; özellikle Rêber Apo’nun İmralı’da geliştirdiği direniş Kürt halkı ve bölge halkları üzerinde çok büyük bir etki yarattı.
Rêber Apo İmralı’da işkence ve tecrit koşullarında demokratik ulusa paradigmasını geliştirdi. Her anlamda Kürt halkının, kadınların, ezilen halkların hakkını savunan, insanlık değerlerini savunan 5 kitap yazdı. Önderlik Kürt halkının özgürlüğü için, halkların, kadınların özgürlüğü için geliştirdiği paradigmanın ideolojik, felsefik, teorik yönlerini ortaya koydu. Savunmaları Kürt halkı, hareket, dostlarımız okudu, değerlendirdi, bu çok büyük bir bilinç yarattı. Bu yüzden demokratik ulus paradigması Uluslararası Komployu boşa çıkardı. Çünkü komplonun amacı Kürtler ve Türkler arasında bitmeyen bir savaş çıkarmaktı, Kürt halkıyla Arap halkı arasında, Kürt halkı ile Fars halkı arasında savaş çıkarmaktı. Yani tüm bölgede halkların ırkçılık üzerinden, dincilik üzerinden birbirine düşman olmasını, daimi savaş içinde olmasını istediler.
Komplo halklara böyle bir tuzak kurmuştu. Demokratik ulus paradigması bu komployu çürüttü. Demokratik ulus paradigması tüm halkların kardeşçe, özgür ve demokratik bir sistemde birlikte yaşamasını esas aldı. Ulus devlet sistemi böl-parçala-yönet tarzıyla iktidarını daimi olarak devam ettiriyor. Rêber Apo demokratik ulus paradigmasıyla bunu deşifre etti. Halkımız da demokratik ulus paradigması çerçevesinde bir mücadele yürüttü. Bölgede de bu temelde bir devrim yaptılar. Zihniyette çok büyük değişimler yarattı, halklarda çok büyük bir değişim dönüşüm yarattı. Rojava Devrimi de bunun sonucudur. Rojava Devrimi tüm dünyada halklar üzerinde çok büyük bir etki yarattı. Bu çok önemlidir. Ulus devlet sisteminde çok büyük bir kaos yarattı. Sistemi zayıflattı, halklara özgür, demokratik ve eşit bir yaşam yarattı.
HALKIMIZ KOMPLONUN SONUÇ ALMASINA MÜSAADE ETMEYECEKTİR
Halkımızın bu eksende bir mücadele yürütmesi Ortadoğu’da devrim yarattı. Kürt halkının mücadelesi bugün Ortadoğu halkları üzerinde de çok büyük bir etki yaratmış durumda. Ortadoğu’nun demokratikleşmesi için çok büyük bir zemin hazırladı. Bu eksende direni devam ediyor. Bundan dolayı saldırılar da devam ediyor. Bu direnişi tehlike olarak görüyorlar çünkü. Bu yüzden tecridi sürdürüyorlar. Çünkü komplocuların planları sonuç almıyor, Önderlik hepsini deşifre etti. Halkımız direnişiyle hepsini boşa çıkardı. Bu yüzden komplocu güçler ne yaptılarsa da komplo amacına ulaşamadı. Her dönem komplo boşa çıkarıldı. Bugün demokratik ulus paradigması, demokratik konfederal sistem Kürt halkı için de, bölge halkı için de, tüm halklar için de özgür yaşam alternatifi olmuş durumda.
26 yıldır Rêber Apo’nun, halkımızın, dostlarımızın yürüttüğü mücadele Türk devletinin de, kapitalist modernite güçlerinin de maskesini düşürdü, gerçek yüzlerini ortaya çıkardı. Bu yüzden çıldırmışlar, büyük bir kine kapılmışlar. Bu kinle Önderliğin üzerine gidiyorlar, mutlak tecrit yürütüyorlar. Önderliğe, özgür Kürtlere, harekete, Kurdistan’a düşmanlık yapıyorlar. Komplocu güçler bu yüzden Türk devletine destek veriyorlar. Ama direniş de devam ediyor. Ne yaparlarsa yapsınlar sonuç alamazlar. 26 yıldır halkımız, dostlarımız, kadınlar direndi, komployu boşa çıkardılar, komplonu amacına ulaşmasına engel oldular. Rêber Apo’nun halklar üzerindeki etkisi bugün her zamankinden daha fazla.
Rêber Apo artık halkların lideri olmuş durumda, etkisi tüm dünyaya yayıldı. Özgürlük hareketi tüm gücüyle ayaktadır, canla başla mücadele ediyor, halkımız ayaktadır, mücadele yürütüyor. Komplocu güçler kaybetti, özgürlükçü güçler, direnişçi halklar kazandı. Israrla komployu devam ettirseler de, bugün direniş hala devam ediyor, Önderliğin direnişi devam ediyor. Sonuç olarak bu komplo boşa çıktı. Bunun üstünü ne kadar örtmek isteseler de başaramıyorlar. Komplo bugüne kadar sonuç almadı bundan sonra da almayacaktır. Halkımız da, halklar da komplonun sonuç almasına müsaade etmeyecektir.
‘Abdullah Öcalan’a Özgürlük, Kürt Sorununa Demokratik Çözüm’ hamlesi 1 yılı geride bıraktı. Bu 1 yıllık süreçte hamlenin etkisi ve kazanımları ne oldu?
Bu hamle çok önemliydi. 10 Ekim 2023 yılında başladı hamle. Bu 1 yıllık süreçte çok büyük direnişler sergilendi. Bu direnişler başarılı bir şekilde yürütüldü ve önemli sonuçlar yarattı. Hamle dostlarımızın öncülüğünde gerçekleşti. Bu yüzden tüm dünyada güçlü bir etkisi oldu. Tüm dünyada Rêber Apo’nun Savunmaları okundu, bu Rêber Apo hakikatinin, paradigmasının, fikirlerinin anlaşılması için, tanınması için çok önemliydi. Rêber Apo’yu sahiplenme, fiziki özgürlüğünü talep etme konusunda çok büyük sonuçları oldu. Birçok konferans düzenlendi, akademisyenler, sanatçılar, aydınlar, Rêber Apo’nun paradigmasını tartıştı, yazılar yazdı, bunlar da çok etkili oldu. Bu çalışmalar çok önemli. Yine mesela konserler oldu, sanatçılar bu hamleye destek verdi, Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü için seslerini yükselttiler, taleplerini açıkça dile getirdiler. Nobel ödüllü 69 aydın yetkili kurumlara mektup yazdılar, Rêber Apo’nun özgürlüğü için onlar da seslerini yükselttiler.
Yine 1500’den fazla Avukat Rêber Apo için mektup yazdılar, açıklama yaptılar, yetkili kurumlara çağrıda bulundular. CPT birçok kez açıklama yapmak zorunda kaldı, en son Avrupa Konseyi kurumları toplandı, tartışmalar yürüttü, birçok kez açıklama yaptılar. Tüm bunların sebebi de sergilenen direniştir, mücadeledir. Bu da Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü için yürütülen kampanyayı evrenselleştirdi. Bu çok önemliydi. Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü talebiyle başlatılan hamlenin artık Kurdistan sınırlarını aştığını, tüm dünyada kitlesel bir sahiplenme olduğunu söyleyebiliriz. Binlerce üyeleri olan İngiltere, İskoçya sendikaları Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü için açıklama yaptılar. 4 parça Kurdistan’da, özellikle de Bakûr’da, Rojava’da, yurtdışında halkımız da sürekli ayaktaydı.
Halkımız da çok etkili bir mücadele yürüttü. Yıllardır böyle ama özellikle son 1 yılda mücadele daha da büyüdü. Toplumsal mücadele, hukuki mücadele, ideolojik mücadele, paradigmanın yayılması, siyasi, diplomatik mücadele güçlü sonuçlar ortaya çıkardı. Bugün işgalci Türk devleti çok sıkışmış durumda. Bu hamle komplocu güçleri de sıkıştırdı, açıklama üstüne açıklama yapmak zorunda kaldılar. Bu yüzden hamle çok başarılıydı, çok önemliydi, ortaya çıkardığı sonuçlar da çok önemli. Bugün bu sonuçlar üzerinden hamleyi nasıl başarıya ulaştırabiliriz diye hareket etmeliyiz. Hamlenin başarıya ulaşması için her anlamda fırsatlar ve koşullar oluşmuş durumda. Önümüzdeki yıl da sonuç almamız kaçınılmazdır.
Geçtiğimiz ayda Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Umut Hakkı’na ilişkin bir karar aldı. Bakanlar Komitesi’nin Umut Hakkı ihlaline ilişkin kararı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dediğim gibi yürütülen mücadele sonucu böyle bir karar almak zorunda kaldılar. Mesela AİHM 2014 yılında karar almıştı ve yaklaşımını belirlemişti. ‘İmralı’da tecrit ve işkence var bu insan hakları ihlalidir, bu kabul edilemez, suçtur’ demişti. Türk devletinden tecridi, işkenceyi sonlandırmasını istemişti. Fakat daha sonra hiç seslerini çıkarmadılar. 2014 yılından 2024 yılına kadar geçen süreçte hiç seslerini çıkarmadılar. Aradan 10 yıl geçti neden bu kararı uygulamıyorsun, bu tecrit neden hala devam ediyor demediler. Bu hamle başladığında, tüm dünyada mücadele büyüdüğünde, evrenselleştiğinde, uluslararası birçok alanda birçok kişi de tecride tepki gösterince Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi toplanmak ve karar almak zorunda kaldı. Türk devletine 1 yıl içinde tecride son vermen ve sistemi düzeltmen gerekir dediler. Bunun çok büyük bir ikiyüzlülük olarak değerlendiriyoruz. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 10 yıldır neredeydin, 10 yıldır ne yapıyordun? 10 yıldır İmralı’da mutlak tecrit ve işkence sistemi var, neden ses çıkarmıyordun.
Aradan 10 yıl geçmiş daha bugün toplanıyor, böyle bir karar alıyor. Elbette bu çok önemlidir, zaten yürütülen mücadele sonucu böyle bir karar aldılar. Fakat Türk devleti ile bağlantıları var. 10 yıldır Türk devleti Kürt halkına karşı soykırım siyaseti yürütüyor. Her alanda büyük saldırılar var. Uluslararası güçler de bu saldırıların ortağıdır, Türk devletine destek veriyorlar. Öcalan’ı da tamamen etkisiz hale getirebilirsin, özgürlük hareketini de ortadan kaldırabilirsin, tasfiye edebilirsin, Kürt halkına yönelik soykırım konseptini de sonuca ulaştırabilirsin. Sana destek de veriyoruz, göz de yumuyoruz, ses de çıkarmıyoruz dediler. Türk devleti de bundan cesaret alarak 10 yıldır Kürt halkına karşı soykırım konsepti yürütüyor. Tüm dünyada Kürt halkını etkisizleştirmek istiyor. Mesela Paris’te arkadaşlara yönelik 2 katliam oldu. Rêber Apo üzerinde de mutlak tecridi sürdürdüler. Ama sonuç alamadılar. Bugün 3. dünya savaşı da en stratejik aşamaya girmiş durumda. Türk devletinin pozisyonu da Avrupa’nın, Amerika’nın, NATO’nun çıkarlarına zarar veriyor. Şuan yürüttükleri politika çıkarlarını olumsuz etkiliyor.
Önderliği de özgürlük hareketini de, Kürt halkını da etkisizleştiremediklerini, iradesizleştiremediklerini, uluslararası güçlerin konseptini de sonuca ulaştıramadıklarını gördüler. Bu yüzden yaklaşımlarında biraz değişiklikler yaptılar. Tam olarak değil tabi hala Türk devletine şans vermişler. Aslında Türk devletine bizim çıkarlarımıza tam hareket etmek zorunda diyorlar. Aslında bu şantajdır, baskıdır. Türk devlerine eksenini, yüzde yüz Avrupa’ya, Amerika’ya göre düzeltmelisin, yoksa bizim de pozisyonumuz yavaş yavaş değişir diyorlar. Böyle bir mesaj veriyorlar Türk devletine. Aslında bu yüzden 1 yıl daha şans veriyorlar Türk devletine. Artık Avrupa da, Batı Bloğu da böyle bir pozisyonda Türk devletini daha fazla destekleyemezler. Türk devleti artık onlar için büyük bir yüktür yani. Onlar da rezil rüsva oluyorlar. Halkımızın, dostlarımızın yürüttüğü mücadele onları da teşhir ediyor, rezil rüsva ediyor. Hepsi Türk devletinin ortağı çünkü. Herkes hukuklarının, demokrasilerinin sahte olduğunu görüyor.
AVRUPA ARTIK TÜRK DEVLETİNİN SUÇLARINA ORTAK OLMAMALIDIR
Demokrasinin, demokratik hukukun, insan haklarının merkeziyiz diyorlar, Kürt halkı da, bölge halkları, Avrupa halkları da tüm bunların aslında sahte olduğunu, siyaset malzemesi olduğunu, iktidarların kirli çıkarları için olduğunu görüyor. Gerçek yüzleri de teşhir oluyor. Türk devleti de 10 yıldır Avrupa’ya şantaj yapıyor. DAİŞ’i şantaj olarak kullandılar. Yine Suriye halkının tamamını Türkiye’ye çektiler, bugün 4 milyondan fazla Suriyelinin Türkiye’de olduğunu söylüyorlar. Suriyeli mülteciler üzerinden Avrupa Birliği’nden para aldılar. Mültecileri Türkiye’de bırakmak ve Avrupa’ya göndermemek için bunu anlaşmalar yaptılar. Adeta Avrupa’yı rehin aldılar, aynı zamanda onlardan para da aldılar. Bu paraları da yediler, mültecilere zerre faydası olmadı. Artık bu politikaları da iflas etmiş durumda. Avrupa da bu rehinelik pozisyonundan çıkmaya çabalıyor.
Bu yüzden Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin aldığı bu karar elbette eksik ve çok geç kalınmış bir karardır. Eleştirilecek bir noktadır fakat diyorlar ya zararın neresinden dönersen kardır. Çok yanlış yaptılar, çok kirli bir siyaset yürüttüler, Türk devletinin soykırım konseptine destek verdiler, suç ortaklığı yaptılar. Şimdi ise politikalarında değişiklik yapmak istiyorlar, geç de olsa, eksik de olsa, olumlu bir şeydir. Avrupa’nın artık bu suça ortak olmaması lazım. Kürt halkına yönelik bu zulüm ortadan kaldırılmalıdır. Rêber Apo şahsında Kürt halkına, halklara zulmediyorlar, savaş yürütüyorlar. Bundan dolayı uluslararası hukuk neyi gerektiriyorsa Türk devleti yerine getirmelidir. Tecrit ve işkencenin ortadan kalkması lazım. Rêber Apo’nun umut hakkı var, yeniden yargılanması gerekir. İmralı’daki koşulların değişmesi lazım, bu önemlidir.
Hamle bundan sonra nasıl yol ve yöntemlerle devam etmeli? Özellikle de hamlenin 2. aşamasının başarılı olması için Kurdistan’da ve yurtdışında, siyasi, ideolojik, toplumsal, ahlaki ve hukuki nasıl bir mücadele yürütülmesi gerekir?
Bu önemli bir soru. Hamlenin üzerinden 1 yıl geçti. Önümüzdeki yıl hamlenin başarılı olması bizim için çok önemli. Çünkü şuan bölgede yaşanan 3. Dünya savaşı artık stratejik bir aşamaya geldi. Savaş her geçen gün yayılıyor, İran ve Türkiye’ye de sıçrama ihtimali var. Şuan İsrail’in Lübnan’da, Gazze’de yürüttüğü savaşı sadece Gazze ve Lübnan olarak ele alamayız. Aslında bu savaş bölgesel bir savaştır, merkezi de Kurdistan’dır. On yıllardır Kurdistan’da bu savaş devam ediyor. Dediğim gibi savaş şuan stratejik bir aşamada yürütülüyor. Hamlenin ikinci aşaması da böyle bir aşamada devam edecek. Bu yüzden çok önemlidir. Kürt halkının, Ortadoğu halkının kaderini de bu hamlenin başarısı belirleyecektir. Türk devleti şuan savaşın bu aşamasında soykırım planlarını tamamlamak istiyor.
Bu yüzden Türk devleti soykırım savaşında ısrar edecektir, savaşı da derinleştirecektir. İsrail’in yürüttüğü savaş bugün İran, İsrail, Türkiye savaşına dönüşmüş durumda. Türk devleti de bu savaştan faydalanmak ve soykırım politikasını sonuca götürmek istiyor. Bu yüzden hamlenin ikinci aşaması her alanda topyekun bir direnişle sürdürülmelidir. Doğrudur, geçtiğimiz yıl hamle başarılı bir şekilde yürütüldü, önemli sonuçlar da elde etti fakat yetmiyor. Bugün dünyada yürütülen savaştan kaynaklı bu yöntem yetmiyor. Halkımız üzerinde çok büyük tehlikeler var, Ortadoğu halkı üzerinde çok büyük tehlike var. Eğer her alanda güçlü bir direniş sergilenmezse, güçlü bir mücadele yürütülmezse, böyle bir risk var.
Halkımız da, bölge halkı da çok büyük bir soykırımdan geçer. Kimse böyle bir tehlike yok demesin. Bu yüzden halkımız çok çok dikkatli olmalı. Tüm alanlarda halkımız çok örgütlü olmalı, öz savunma gücünü oluşturmalı, topyekun bir direniş içinde olmalı. Bu çok önemlidir. Bu topyekun direniş içinde Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü de olmalı. Bu hamle ile Rêber Apo’nun, halkımızın ve bölge halkının özgürlüğünü esas almalıyız. Bu mücadelenin başarısını ele almalıyız. Bakûrê Kurdistan’da halkımız üzerinde soykırım saldırıları var. Askeri, ekonomik, kültürel, siyasi her alanda topyekun bir savaş yürütülüyor. Bu savaşın merkezi de İmralı’dır. Halkımız bugüne kadar hep ayaktaydı, büyük direnişler sergiledi ama yetmiyor.
Bugün 3. Dünya savaşı gün geçtikçe derinleşiyor, halkımıza yönelik soykırım saldırıları da artacaktır. Bu yüzden Bakûrê Kurdistan’da halkımız topyekun ayaklanmalıdır. Şuan mitingler yapıyorlar bu önemlidir, 13 Ekim’de Amed’de miting yapılacak, İstanbul’da miting yapılacak, bunlar da değerlidir. Faşizme, soykırıma, sisteme karşı olan herkes mitinglerde yerini almalıdır. Yüz binlerce, milyonlarca insan mitinglere katılmalıdır. Fakat her şey bu mitinglerle bitmiyor. Direnişin devam etmesi, daimi olması lazım. Tüm alanlar, sokaklar, meydanlar halkların denizi olmalıdır. Halkımız gerillaya, dile, kültüre, ekolojiye, coğrafyaya yönelik tüm saldırılara karşı halkımız ayakta olmalıdır. Özsavunma halinde olmalı, devrimci halk savaşı vermeli, direniş halinde olmalı. Bu önemlidir. Siyasi alan mesela daha etkili bir politika ve diplomasi yürütmeli. İdeolojik mücadele yürütülmeli.
Aynı şey Rojava için de geçerli. Mesela Rojava’ya yönelik tehlike gün geçtikçe daha da artıyor. Türk devleti iyi bir konjonktürün oluşmasını bekliyor, Rojava’da yeni bir işgal ve soykırım yapmak için. Rojava’nın tamamını işgal etmek için fırsat kolluyor. Bu temelde her alanda diplomasi çalışması yürütüyor. İsrail’in Hizbullah’a, Filistin’e, Lübnan’a, İran’a yönelik yürüttüğü savaştan Türk devleti de faydalanmak istiyor. Esas hedeflerinden biri de Rojava’dır. Rojava halkımız da her anlamda devrimci savaşa hazırlanmalıdır. Savunma güçlerini oluşturmalıdır, sadece yürüyüş yapmak, slogan atmak yeterli değil. Halkımızın tamamı örgütlenmeli, özsavunma gücünü oluşturmalı. Yaşlısından, gencine, kadınına kadar herkes özsavunma temelinde örgütlenmelidir. Herkes QSD, YPG-YPJ üyesi olmalı, ülkesini, değerlerini, özgürlüğünü, varlığını bu temelde savunmalıdır. Başûrê Kurdistan’a yönelik de çok büyük tehlikeler var. Türk devletinin Misakı Mili planları var. Başûrê Kurdistan’da tüm halkımız direniş halinde olmalı.
Rêber Apo’ya yönelik bir savaş var. Ama Önderlik tüm Kurdistan’ı ifade ediyor, tüm Kurdistan halkını ifade ediyor. Rêber Apo’ya yönelik planları, politikaları iyi okuduğunuz zaman Kurdistan’a yönelik nasıl bir politika yürütüldüğünü anlarsınız. Bu yüzden Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü ile Kurdistan’ın özgürlüğünü birbirinden bağımsız bir şekilde ele alamayız. Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü varlığını savunmaktan, ülkeni savunmaktan, toprağını savunmaktan, özgürlüğünü, insanlık değerlerini savunmaktan bağımsız bir şekilde ele alamayız. Bu yüzden tüm dünyada halkımız direniş halinde olmalı. Daimi bir direniş ve mücadele sergilenmelidir. Bu yüzden hamlenin 2. yılını halkımız bu şekilde karşılamalıdır. Tabi mücadelenin hukuki bölümü de çok önemliydi ve olumlu sonuçlar da getirdi. Toplumsal direnişin bir ayağını da tamamlıyor. Önümüzdeki yıl da buna önem vermeliyiz. Bundan dolayı hukuki mücadeleyi de çok etkili bir şekilde yürütmeliyiz.
Rêber Apo’nun fikirlerinin yayılması çok etkili bir şekilde yapılmalıdır. Savunmaların okunmaları, bu temelde konferansların, çalıştayların yapılması, tartışmalar yürütülmesi gerekir. Bu da çok önemlidir. Basında demokratik ulus üzerine çok fazla programlar yapılmalı. Bu alanda da çok etkili ideolojik bir mücadele lazım. Yine önümüzdeki yıl diplomatik, siyasi alanda da daha etkili bir mücadele yürütülmelidir. Bu çok önemlidir. İnanıyorum ki; önümüzdeki yılı Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğünün sağlandığı, Kürt halkının, Kurdistan’ın özgürleştiği yıl olacaktır. Bu temelde her alanda topyekun bir mücadele yürütülmeli.