Hozat: Talepler karşılanmayana kadar direnişten vazgeçilmeyecek

Hozat: Önder Apo ile hukuksal tüm hakları için açık, resmi, yazılı ve güvenceli bir biçimde tecridi tümden ortadan kaldıran bir protokol ilgili uluslararası kurumların şahitliğinde imzalanmadan ve bu kamuoyuna deklare edilmedikçe bu direniş sürecektir.’

HABER MERKEZİ – KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, “Direnişçiler talepleri karşılanmayana kadar bu direnişten vazgeçmeyeceklerini açıkladılar. Bunun anlamı büyüktür. Bu açıklamadan anlaşılan şudur; devlet, Önder Apo ile hukuksal tüm hakları için açık, resmi, yazılı ve güvenceli bir biçimde tecridi tümden ortadan kaldıran bir protokol ilgili uluslararası kurumların şahitliğinde imzalanmadan ve bu kamuoyuna açıkça deklare edilmedikçe bu direniş sürecektir. Haftalık avukat, vasi ve aile görüşmeleri düzenli yapılmadan, mektuplaşma, haber alma, dışarıyla iletişim kurma hakları her bakımdan açık ve resmi biçimde güvenceye alınmadan bu direniş devam edecektir” dedi.

KCK Yürütme Konseyi Hozat ANF’nin sorularını şöyle yanıtladı:

15 Şubat 1999’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik gerçekleştirilen uluslararası komplonun 21. yılına giriyoruz. Bu 20 yıl içerisinde uluslararası komployu gerçekleştiren güçlerin konumunda birçok değişiklik oldu. Kürt halkının başından itibaren komploya karşı büyük bir mücadelesi oldu. Komplodan bugüne yaşanan bu değişiklikleri ve gelişmeleri ve komplonun amacına ulaşmamasının nedenlerini ortaya koyabilir misiniz?

15 Şubat uluslararası komplosunun 21. yılına giriyoruz. Öncelikle komplocu güçleri nefretle kınıyorum. 9 Ekim 1998 yılından bu yana komploya karşı ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ şiarıyla yüzlerce değerli yoldaş, yurtsever ve dost insan canlarını feda etti. Bu onurlu özgürlük fedailerini sevgi, saygı ve minnetle anıyorum. Anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Yine 20 yıldır kutsal bir direniş ve mücadele içerisinde olan halkımızı saygıyla selamlıyorum. ‘‘Güneşimizi Karartamazsınız’’ sloganıyla başlayan bu direniş bugün de Leyla Güven ve yüzlerce yoldaşın öncülüğünde büyük halk direnişine dönüşerek görkemli bir biçimde sürüyor.

Uluslararası komployu yapan güçler Önder Apo şahsında Kürtlerin özgürlük iradesini tasfiye etmeyi amaçladı. Onlarca devrimci ve yurtsever insanın gözünü kırpmadan canını ortaya koyması, milyonların direnişe geçmesi komplonun başarıya ulaşmasını engelledi. 20 yıldır kesintisiz bir biçimde süren bu direniş birçok kirli planı ve politikayı boşa çıkardı. Fakat komplocu güçler Kürtlerin ve halkların direniş iradesini kırmaktan ve teslim almaktan vazgeçmedi. Bu açıdan Önder Apo’yu İmralı’da mutlak bir tecridin, psikolojik işkence sisteminin içerisine koydular. Dışarıyla tüm ilişkisini keserek Özgürlük Hareketi ve halk üzerindeki etkisini kırmaya çalıştılar. Öcalan’sız bir PKK ve halk gerçeği yaratmak istediler. Kürt halk önderini etkisizleştirerek Kürtleri kontrolleri altına alabileceklerini, özgürlük mücadelesiyle ortaya çıkan değerleri kendi çıkarları temelinde kullanabileceklerini düşündüler. Ancak başarılı olamadılar. 20 yıldır Önderlik üzerinde tecrit var ve 20 yıldır da tecride karşı kesintisiz ve amansız bir mücadele var.

Komplocu güçlerin başını çeken ABD, İngiltere ve İsrail; Türk-Kürt savaşı yaratarak bir yüzyıl daha çatışmalardan ve kaostan yararlanmak istedi. Komplo aslında gerçekten Önder Apo şahsında Kürtlere olduğu kadar Türkiye halklarına karşı da bir komploydu. Komplo doğrudan Türkiye halklarının birliğini, halkların demokratik değerlerini ve olası demokratik çözüm ve barış umutlarını hedefliyordu. Bunun yanı sıra tüm toplumu etkisi altına alan, toplumda demokrasi, adalet, barış, özgürlük ve eşitlik değerlerini hakim kılmaya çalışan Kadın Özgürlük Mücadelesini bitirmeyi amaçlıyordu. Önder Apo benzerine pek rastlanmayan sezgi ve yaratıcılığa dayanan direnişçi tutumuyla, demokratik ulus çözüm projesiyle ve ortaya koyduğu çözüm iradesiyle komplocu güçlerin bu kirli oyunlarını bozdu. Özgürlük Hareketi’ni düşünce ve irade gücüyle mücadelesiz duruma düşmekten kurtarıp yeni bir mücadele süreci içerisine çekti ve toplumu daha güçlü bir biçimde ayağa kaldırdı.

Uluslararası komployla tasfiye edilmek istenen PKK, hesap edilenin aksine bir gelişim seyri izleyerek büyüdü ve güçlendi. Bölge halkını ve dünya toplumunu derinden etkileyen, ayağa kaldıran, devrimci, demokratik ve özgürlükçü bir hareket haline geldi. Halkların demokratik konfederal sisteminin öncü gücü oldu. Onlarca yıllık görkemli bir mücadelenin sonucu olarak Kürtler ve Kuzey Suriye halkları Önder Apo’nun demokratik ulus paradigmasına dayanarak tüm halklara ilham kaynağı olacak demokratik ve kadın özgürlükçü bir devrim yaptı. Bu devrimin etkisi çapını kat be kat aşarak bölgeyi ve dünyayı etkiledi. DAİŞ çeteleri Rojava Devrimini ve bu devrimin bölgede-dünyada yarattığı etkiyi kırmak için kullanıldı. Komplocu güçler bu saldırıdan da sonuç alamayınca devrimci demokratik güçlerle taktik ilişki ve ittifak geliştirmek zorunda kaldılar. Bu durum aslında komploya karşı mücadelede yeni bir süreci ifade ediyordu. Özgürlük Hareketini ve Kürt halkını tasfiye edemeyen komplocu güçler bir bakıma hareketin gücünü görerek farklı bir yolla ilişki halinde Hareketin devrimci özünü saptırmayı amaç edinen bir politik ve pratik tutum içerisine girdiler. Bu amaçlarına ulaşmak için de Önder Apo üzerindeki tecridi tüm evrensel hukuk kurallarını bir tarafa bırakarak mutlak tecride dönüştürdüler.

20 yıl boyunca kesintisiz bir biçimde verilen mücadele komplocu güçler arasında çelişki ve parçalanma yaratıp komplocu güçleri zayıflattı. Bugün komplo güncellenerek devam ettirilmek istense de artık komplocu güçler eski gücünde değildir ve Türk devletine destek de sınırsız değildir. Faşist Türk devletinin soykırım politikalarına artık ABD başta olmak üzere diğer komplocu güçler kendi çıkarları ekseninde Ortadoğu’da temel bir denge unsuru haline gelen Kürt halkını hesaba katarak ilişkileniyorlar. Böyle olunca Türkiye istediği biçimde sınırsız bir destek bulamıyor. Bu sonucun ortaya çıkmasında 20 yıllık Önderlik ve halk direnişinin rolü belirleyicidir. Kuşkusuz bu da önemli bir başarıdır.

Öcalan İmralı zindanında 20 yıldır ağır bir psikolojik ve fiziki baskı altında tutuluyor. Bu ağır baskı altında Kürt halkının ve Türkiye halklarının özgürlüğü için yürüttüğü mücadeleci tutumu neyi ifade etmektedir ve nasıl sonuçlar açığa çıkarmıştır?

İmralı’da Dünya’da eşine benzerine pek rastlanmayan bir işkence sistemi kurulmuştur. İmralı zindanı özel-psikolojik savaş yasalarıyla yönetiliyor. Faşizmin her türlü yöntemi burada pratiğe geçirilerek tüm Kürdistan’a ve Türkiye’ye yaydırılıyor. İmralı’da ne ulusal ne de uluslararası hukuk ve sözleşmeler geçerli oluyor. Tüm ulusal ve evrensel hukuk kuralları bir tarafa bırakılarak hegemonik, sömürgeci ve soykırımcı sistemin kirli çıkarlar hukuku uygulanıyor. 20 yıldır bir halkın önderi her türlü insani haktan ve hukuktan yoksun bırakılarak, dışarıyla ilişkisi tümden kesilerek ölüme mahkum edilmiştir. Bu, Önder Apo şahsında Kürt halkına bir soykırım yaklaşımıdır. Önderliği şahsında bir halk soykırımdan geçirilmek, özgürlük değerleri ortadan kaldırılarak yok edilmek isteniyor.

Önder Apo İmralı’da tam 20 yıldır bu soykırımcı-imhacı politikalara karşı direniyor, büyük bir varlık ve özgürlük mücadelesi yürütüyor. Önder Apo’nun uzun süre kalan insanları çürüten İmralı’da verdiği mücadele Kürt halkının varlık ve özgürlük mücadelesidir. Faşist soykırımcı politikalara karşı halkların demokratik birliğini sağlama ve Türkiye’yi demokratikleştirme ve özgürleştirme mücadelesidir. Bu mücadele uluslararası komployu başarısız kılmada temel bir rol oynadı. Önder Apo’nun İmralı’da geliştirdiği demokratik ulus paradigması, demokratik konfederal sistem projesi ve demokratik-devrimci halk savunma stratejisi komplocuların tasfiye planlarını birçok yönüyle etkisiz hale getirdi. Komployu başarıya götürmelerini engelledi. Kürt halkını, Türkiye ve bölge halklarını ve özelde de kadın özgürlük mücadelesini daha güçlü bir noktaya taşıdı.

Önder Apo’nun geliştirdiği demokratik ulus paradigması Türkiye’de Kürtler ve kadınlar başta olmak üzere tüm ezilen kimliklerin mücadelesini güçlendirdi. Halkların demokratik güç birliğini ortaya çıkardı. Türkiye’nin gündemine gerçek anlamda demokratik muhalefeti ve siyaseti koydu. Halklara nasıl mücadele edileceğini, direnişle yaşamın nasıl yaratılacağını, demokratik ve özgürlükçü siyasetin nasıl yapılacağını öğretti. Soykırımcı sistemin tüm maskelerini düşürerek faşist-katliamcı yüzünü apaçık ortaya serdi. Öte yandan Önder Apo’nun verdiği mücadelenin ve geliştirdiği siyasi-toplumsal çözüm projelerinin en büyük etkisi bir de Kuzey Suriye’de ortaya çıktı ve bu etki tüm bölgeyi ve dünyayı etkileyen Rojava Devrimine yol açtı.

20 yıllık bu ağır tecride rağmen Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fikirleri ve projeleri gün geçtikçe yayılarak önemi daha fazla anlaşılmakta. Rojava’da Demokratik Ulus paradigmasıyla bütün halklara umut vermekte. Ortadoğu’da, İngiltere başta olmak üzere Avrupa ülkelerinde, Latin Amerika’da ve birçok ülkede bunun yansımalarını görebiliyoruz. İngiltere’deki sendikalar Öcalan’ın özgürlüğü için kampanyalar gerçekleştirmektedir. Bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Önder Apo’nun fikirleri ve siyasi-toplumsal çözüm projeleri, dünya sol-sosyalist hareketler, ezilen sınıflar, halklar ve ötekileştirilen tüm toplumsal kesimler açısından özgür ve demokratik yeni bir sistem ve yaşam alternatifidir. Önder Apo’nun kadın özgürlükçü, ekolojik demokratik toplum paradigması tüm insanlar için kurtuluş çağrısı ve mesajıdır. 5 bin yıllık egemenlikçi devletçi sisteme karşı halkların kurtuluş çizgisi ortaya konulmuştur. Ezilenler Önder Apo’nun fikirleriyle, ulus devlete alternatif yaşam projeleriyle tanıştıkça müthiş bir etkilenme ve sahiplenme durumları ortaya çıkıyor. Avrupa’da, Güney Amerika’da Önderlik paradigması halkları, ezilen sınıfları muazzam etkiliyor. Bu alanlarda devrimci demokratik mücadele yeniden nefes alıyor ve dinamizm kazanıyor.

Avrupa’da ve özellikle İngiltere’de yaşanan gelişmeler bununla ilgilidir. İngiltere’de halkların, kadınların ve işçi-emekçi sınıfının uzun yıllara dayanan bir demokrasi ve özgürlük mücadelesi vardır. Bu mücadelenin ortaya çıkardığı ciddi bir demokrasi kültürü ve mirası söz konusudur. Esas olarak sivil toplum örgütlerinin, işçi-emekçi sınıfının örgütlü iradesinin gücü buradan ileri geliyor.  İngiltere toplumu ve emekçileri Önder Apo’nun fikirleriyle tanıştıkça sahiplenmeleri de güçlü gelişiyor. Çünkü bu fikirlerin kendileri açısından anlamını ve değerini iyi biliyorlar. Önder Apo’nun ortaya koyduğu yaşam projesi tüm ezilenler açısından her türlü tıkanmayı aşarak özgür ve demokratik yaşamı önlerine koyuyor. Önder Apo’nun onların da hakları ve özgürlükleri için mücadele ettiğini kavrıyorlar.

Önder Apo İmralı’da insanlık onuru için mücadele ediyor, direniyor. Bu tüm dünya halkları ve ezilenleri adına bir direniştir. Önder Apo’nun kadın özgürlükçü, ekolojik demokratik toplum paradigması ve demokratik ulus teorisine dayalı demokratik konfederal sistem projesi Avrupa toplumu açısından da demokratik ve özgür yaşam projesidir. Avrupa’da sömürülen, ezilen ve kapitalizm tarafından hedeflenen tüm toplumsal kesimler giderek bunun farkına varıyor, farkına vardıkça da Önder Apo’nun ideolojik çizgisine sarılıyor ve Kürtlerin mücadelesinin yanında yer alıyor. Bu bakımdan İngiltere’de Önder Apo’nun özgürlüğü için yürütülen kampanya çalışması çok anlamlı ve değerli bir çalışmadır. İngiltere toplumunun direnişçi tarihine yakışan bir çalışmadır. İngiliz devleti uluslararası komploda çok kötü bir rol oynadı. Komplonun başını çeken ve 1923 Lozan Anlaşması’nın mimarı bir ülkede Önder Apo’ya özgürlük kampanyasının başlatılması ve en büyük işçi sendikalarının bu kampanyayı desteklemesi kuşkusuz tarihi önemi çok büyük olan bir olaydır.

21. yılına girdiğimiz uluslararası komplo yeniden güncellenmek istenmektedir. PKK’nin 3 öncü yöneticisi hakkında ABD’nin aldığı karar, şu andaki ağırlaştırılmış bir tecrit ve Kürt halkına yönelik topyekûn savaş var. Komplonun uluslararası ve bölgesel düzeyde güncellenmek istenmesinin nedenlerini açabilir misiniz?

15 Şubat komplosunu gerçekleştiren güçler Önder Apo’yu etkisizleştirerek PKK’yi tasfiye etmeyi ve Kürtleri teslim almayı hedefledi. Bunu sağlayarak Ortadoğu’ya yapacakları müdahalenin yolunu açmak istediler. Çünkü Ortadoğu müdahalesinde işbirlikçi Kürtlerin ve Türkiye’nin desteğine ihtiyaç duyuyorlardı. Hesaplarınca işbirlikçi Kürtleri güçlendirmek için PKK’nin zayıflatılması, diğer yandan Türkiye’nin desteğini almak için de Önder Apo’yu ve Önder Apo şahsında Özgürlük Hareketini etkisizleştirmeleri gerekiyordu. Komplo onlarca yıla yayılacak bir Türk-Kürt savaşına da yol açabilirdi. Böyle bir iç savaşı da öngörerek, çıkacak bir iç savaştan beslenmeyi düşünerek uluslararası komplonun planlandığı ve uygulamaya konulduğu çok açıktı. Önder Apo Kürt sorununda demokratik ulus çözümünü ortaya koyarak bu oyunu boşa çıkardı. Önderliğin Özerk Kürdistan ve Demokratik Cumhuriyet çözümü komplocu güçlerin Türkiye’de iç savaşı öngören bu kirli planlarını boşa çıkardığı gibi Özgürlük Hareketi’nin de bölge çapında büyümesine ve güçlenmesine yol açtı.

Önder Apo etrafında büyüyen direniş komployla amaçlanan planları bozdu, demokratik güçlerin Kürtlerle ortak mücadelesinin önünü açtı ve Ortadoğu devriminin öncülüğüne aday Rojava Devrimini ortaya çıkardı. Rojava Devrimi komplocu güçlerin hesaplarını ve dengelerini altüst etti. Koalisyon güçlerinin Rojava yönetimiyle geliştirdiği taktik ilişki bu gelişmelerin bir sonucu olarak ortaya çıktı. Kürtlerin öncülüğünde bölgede yükselişe geçen Özgürlük Hareketinin enerjisinden-gücünden yararlanmak amacıyla Rojava Kürtleriyle taktik ilişki içerisine girilirken, İmralı’da ise aynı güçler tarafından tecrit ağırlaştırıldı.

Yani kısaca özetlersek 15 Şubat uluslararası komplosuyla Ortadoğu’ya müdahale eden komplocu güçler, Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmek isterken Önder Apo’nun halkları etkileme gücünden ve Özgürlük Hareketi’nin yakaladığı ivmeden rahatsız oldular. Ortadoğu’nun dizaynında Önder Apo’nun ve Özgürlük Hareketi’nin etkide bulunmasını, demokratik bir Ortadoğu sisteminin kurulmasını istemediler. Bu açıdan Önder Apo üzerinde mutlak bir tecrit uygulayarak dışarıyla tüm ilişkisini kestiler. İmralı’da uygulanan mutlak tecrit uluslararası komplonun güncellenmesidir. 27 Temmuz 2011 yılında komplonun güncellenme adımı olarak avukatla görüşmeleri kesildi. 2011 yılı aynı zamanda Suriye’de iç savaşın başladığı tarihtir. 5 Nisan 2015 tarihinden sonra da komplonun güncellenmesinin ikinci aşaması başladı. Cizre, Sur, Nusaybin ve Şırnak başta olmak üzere Kürt kentlerinin yakılıp yıkılması, 20 Ocak 2018 Efrîn işgali ve 6 Kasım 2018 tarihinde 3 arkadaşımız şahsında PKK’ye ilişkin alınan karar, 27 Temmuz 2011 yılında güncellenen uluslararası komplonun diğer pratik adımlarıydı. Özgürlük Hareketi’nin 3 yöneticisi hakkında alınan kararla Önder Apo’ya yönelik komplo tamamlanmak istenmedir. Böylece yönetim düzeyi felç edilip komplo amacına ulaştırılmak istenmektedir. Ancak Kürt halkı ve Özgürlük Hareketimiz açısından uluslararası komplonun bilince çıkarılması önemli düzeyde güçlenme yaratmıştır. Komplonun bilince çıkarılması temelinde halkımızın ve Özgürlük Hareketimizin yürüttüğü büyük mücadele bu bilinçle yenilenmek istenen komploları da boşa çıkarıp yenilgiye uğratacaktır.

‘Tecridi kıralım, faşizmi yıkalım, Kürdistan’ı özgürleştirelim’ sloganıyla bir mücadele hamlesi yürütülmektedir. Komplonun 21. yılında tecridin kırılması ve halk önderinin özgürlüğü için her kesimin üzerine düşen görev ve sorumluluklar nelerdir?

Tecrit uluslararası komplonun uygulanma biçimidir, komplonun devamıdır. Tecride karşı mücadele uluslararası komploya karşı mücadeledir. Tecrit faşizmdir, soykırım savaşıdır. Tecride karşı mücadele faşizme ve soykırım savaşına karşı mücadeledir. Tecrit kırılır Önder Apo sağlık, güvenlik ve özgür çalışır koşullara kavuşursa faşizm yıkılır ve halklar özgürleşir. Değerli Leyla Güven ve yoldaşları bu gerçeği çok derinliğine kavramış bulunuyorlar.

Bu açıdan herkes tecridin faşizm ve soykırım savaşı olduğunu bilerek tecride karşı mücadele etmelidir. Bulunduğu her yerde direnişe geçmelidir. Türkiye’de ve Bakurê Kürdistan’da halkımız, demokratik Türkiye toplumu ve demokrasi güçleri Leyla Güven ve zindanda haftalardır süresiz-dönüşümsüz açlık grevinde bulunan direnişçilere güçlü biçimde destek vermelidir. Bu yüce direniş etrafında birleşerek direnişin bir parçası olmalıdır. Çünkü Önder Apo üzerindeki tecrit Kürt halkı üzerindeki tecrittir. Bu açıdan Önder Apo ‘sadece ben değil; sizde tecrit altındasınız’ diyerek halkın kendi üzerindeki tecride karşı mücadele vermesi çağrısında bulunmuştur. Kürt halkı ve demokrasi güçlerinin de Türkiye’de ve Bakurê Kurdistan’da bu bilinçle direnişe geçmesi tecridi kıracak ve faşizmi yıkacaktır. Büyük direnişçi değerli Leyla Güven’in dediği gibi ‘‘Direniş büyütür, pasifizm öldürür.’’ Leyla Güven’in eyleminin yarattığı muazzam etki bu gerçeğin somut ifadesidir.

Türkiye’de faşizme karşı olan herkes ve her güç tecride karşı mücadele etmeli, direnişçilerin yanında yer almalıdır. Tecride karşı olmayan bir kişi veya herhangi bir güç-örgüt-parti anti-faşist olamaz. Türkiye’nin gerçek aydınları, siyasetçileri, sivil toplum kurumları, ezilen sınıfları tecride karşı direnişçilerin yanında faşizme karşı mücadele etmelidir. Bilmeliler ki tecrit kırılırsa faşizm yıkılır ve Türkiye’de demokrasinin önü açılır.

Başûrê Kurdistan’da değerli Nasır Yağız ve Fadile Tok öncülüğünde halkımız tecride karşı direniyor. Bu direniş Şêladizê halkımızın direnişçi ruhuyla kat be kat büyümeli ve güçlenmelidir. Halkımızın direnişi Başûrê Kurdistan’ın geneline yayılarak Kürt düşmanı Türk devlet faşizmine ve işgaline en güçlü cevabı vermelidir. Şêladizê halkımızın onurlu duruşu tüm Başur halkımızın duruşu olmalıdır.

Rojava ve Kuzey Suriye halkları tecride karşı büyük bir direniş içerisindedir. Bu direniş büyüyerek kesintisiz sürmeli, soykırımcı Türk devlet işgaline karşı topyekûn seferberlik ruhuyla halkımız devrimci halk savaşına katılmalıdır. Soykırımcı Türk devlet işgaline karşı devrimci halk savaşı tecride karşı en büyük mücadeledir. Çünkü tecrit soykırım savaşıdır.

Avrupa’da süresiz dönüşümsüz açlık grevinde olan değerli direnişçiler öncülüğünde halkımızın ve dostlarımızın direnişi giderek güçleniyor ve büyüyor. Bu direniş demokratik Avrupa kamuoyunu daha fazla içine alarak başarıyla sürmelidir. Onların da ortaya koydukları bu direniş iradesini selamlıyorum. Avrupa’daki halkımız her zaman Önderlik konusunda duyarlı olmuştur. Bugün de bu duyarlılığı en yüksek düzeyde sürdürmektedir.

Uluslararası komplo halkın büyük serhildanları sonucunda istenilen sonucu elde edemedi. Şu an ağır tecride karşı Kürtler bulundukları her yerde ayakta. Bu direniş Leyla Güven’in öncülüğünü yaptığı süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemiyle sürdürülmektedir. Güncellenmek istenen komplo sürecinde böyle bir eylemin Kürt halkı, Türkiye ve Ortadoğu halkları için önemi nedir?

DTK Eşbaşkanı ve HDP milletvekili değerli Leyla Güven öncülüğünde başlayan süresiz dönüşümsüz açlık grevleri, içerisinde bulunduğumuz süreç açısından tarihi bir anlam ve önem taşıyor. Hiç kuşku yok ki bu eylemin sonucu da büyük olacaktır. Önder Apo şahsında Kürt halkı başta olmak üzere Türkiye ve bölge halkları üzerinde topyekûn bir savaş yürütülüyor. Tüm kutsallıkları, kültürel, demokratik özgürlük değerleriyle Kürt varlığı ortadan kaldırılmak istenirken, halkların birliği ve demokratik değerleri de yok edilmek isteniyor. Böylece faşist diktatörlük Kürtlerin imhası ve demokratik değerlerin tasfiyesi üzerinden faşist rejimini sürdürmeye çalışıyor. Leyla Güven öncülüğünde başlayan yüzlerce devrimci ve yurtsever insanın dahil olduğu bu direniş, Önder Apo şahsında soykırım savaşına karşı tarihi bir başkaldırı duruşudur. Kürt halkına ve halklara güçlü bir mücadele ve direniş çağrısıdır.

Önder Apo sadece Kürt halkı adına değil, tüm halklar ve insanlık değerleri adına mücadele ediyor ve direniyor. Halkların özgürlük iradesini temsil ediyor. Önder Apo’nun demokratik ulus, demokratik Konfederalizm çözümü halkların birlikte demokratik ve özgürce yaşam alternatifidir. Dolayısıyla Önder Apo üzerindeki tecrit Kürt halkına olduğu kadar Türkiye ve bölge halklarına karşı bir tecrittir. Bu anlamıyla Leyla Güven öncülüğünde başlayan bu tarihi direniş Kürt halkına, Türkiye ve bölge halklarına karşı uygulanan tecride, topyekûn savaşa ve yok etmeye karşı büyük bir mücadele duruşunu ifade ediyor. Halkların bu direnişi sahiplenmesi demek kendi öz varlığını ve demokratik özgür yaşamını sahiplenmeleri demektir.

Bugün Ortadoğu’da 3. Dünya Savaşı sürmektedir. Bu savaşta Ortadoğu’nun yeni siyasi dengeleri belirlenecektir. Bu açıdan önümüzdeki yıllar halkların yüz yıllık kaderinin belirleneceği yıllardır. Bu açıdan Önder Apo çizgisinde 3. Dünya Savaşı koşullarında yürütülen mücadele tüm halkları ve demokrasi güçlerini ilgilendirmektedir. Tecridi kırmak, faşizmi yıkmak aynı zamanda başta Kürt halkı olmak üzere tüm Ortadoğu halklarını özgür ve demokratik yaşama mücadelesine büyük güç katacaktır. Ortadoğu’da gericiliğin merkezi haline gelen AKP-MHP faşizmi geriletildiğinde tüm Ortadoğu halklarının özgür ve demokratik yaşamının önü açılacaktır. Tecride karşı mücadelenin bu düzeyde önemi vardır. Bu açıdan Kürt halkının, Türkiye toplumunun ve bölge halklarının bu direnişi güçlü sahiplenerek yanında yer alması gerekiyor.

Bu eylem 14 Temmuz eylemiyle karşılaştırılıyor. Ortak yanları için neler söyleyebilirsiniz?

14 Temmuz büyük ölüm orucu direnişi 12 Eylül faşizmine karşı Kürt halkının ve halkların özgürlüğü adına çok tarihi bir direnişti. Sonuçları muazzam gelişmelere yol açtı. Kürtlük ve insanlık adına tüm değerlerin yok edilmek istendiği bir zamanda ortaya konulan bu direniş 12 Eylül faşizmini en başta da ideolojik yenilgiye uğrattı. Teslimiyetin karşısına direnişi çıkararak 12 Eylül karanlığına ışık tuttu, özgür yaşama giden yolu açtı. İçinde bulunduğumuz bu süreçler 12 Eylül sürecine çok benziyor ve hatta bazı yönleriyle aşıyor. AKP-MHP faşist iktidarı 12 Eylül faşizminin çok ilerisinde bir faşizm ve soykırım savaşı yürütüyor. Kürtleri ve Türkiye toplumunu teslim almaya, değerlerini ortadan kaldırmaya ve toplumun tüm direnç noktalarını yok etmeye çalışıyor. Leyla Güven öncülüğünde başlayan bu direnişin büyük anlamı buradan ileri geliyor ve 14 Temmuz direnişinin bir devamı olarak gelişiyor. Leyla Güven 14 Temmuz direnişinde yaşandığı gibi teslimiyetin karşısına direnişi çıkararak AKP-MHP faşist diktatörlüğüne en anlamlı cevabı verdi. ‘Kürt halkını, kadınları ve Türkiye toplumunu yaşamı uğruna ölecek kadar sevenlerin yoldaşıyım’ diyerek teslimiyete, soykırım savaşına karşı direnişe çağırdı. İnanıyorum ki bu direnişin tıpkı 14 Temmuz direnişi gibi yol açacağı sonuçlar da büyük olacaktır.

TECRİDİ KALDIRAN PROTOKOL İMZALANMADIKÇA BU DİRENİŞ SÜRECEKTİR

Direnişçiler talepleri karşılanmayana kadar bu direnişten vazgeçmeyeceklerini açıkladılar. Bunun anlamı büyüktür. Bu açıklamadan anlaşılan şudur; devlet, Önder Apo ile hukuksal tüm hakları için açık, resmi, yazılı ve güvenceli bir biçimde tecridi tümden ortadan kaldıran bir protokol ilgili uluslararası kurumların şahitliğinde imzalanmadan ve bu kamuoyuna açıkça deklare edilmedikçe bu direniş sürecektir. Haftalık avukat, vasi ve aile görüşmeleri düzenli yapılmadan, mektuplaşma, haber alma, dışarıyla iletişim kurma hakları her bakımdan açık ve resmi biçimde güvenceye alınmadan bu direniş devam edecektir. Bu haklar ulusal ve uluslararası hukukta zaten yer almaktadır, Önder Apo’nun en doğal ve meşru haklarıdır.

Bir halkın Önderi 20 yıldır İmralı işkence sisteminde tecrit altında tutuluyor, insanlık-soykırım suçu işleniyor. Önder Apo bir kişi değildir, milyonların iradesini temsil eden bir halkın Önderidir. Bu halk artık bu zulmü kabul etmeyecek uluslararası komployu tümden yenilgiye uğratıncaya kadar kararlı bir biçimde mücadelesini başarıyla sürdürecektir.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan görüşme notlarında ‘kadın çalışmaları benim yarım kalan projemdir’ demektedir. Öcalan’ın fiziki özgürleşme durumu kadınlar ve yarım kaldığı söylenen proje açısından neler ifade etmektedir ve süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemlerine kadınların öncülük düzeyinde katılmalarının Öcalan’ın yarım kalan projesiyle bağını nasıl ortaya koyarsınız?

Kürt kadınının özgürlük mücadelesi Önder Apo’nun büyük emek ve çabaları sonucu bu kadar gelişti ve büyüdü. Kürt kadını, Önder Apo’nun geliştirdiği kadın özgürlük mücadelesiyle özgürlük bilinci ve iradesi kazandı. Kürt kadını, özgürlük bilinci ve iradesi kazandıkça örgütlendi ve güçlendi. Kürt kadınının örgütlenmesine ve güçlenmesine dair tüm projelerin mimarı Önder Apo’dur. Kadın ordulaşması, Kadın partileşmesi, kadının demokratik konfederal sistem projesi, Kadın Kurtuluş İdeolojisi, erkek egemen zihniyet ve sistemden kopuş teorisi ve Jineoloji Önder Apo’nun büyük düşünsel yoğunlaşmalarının ürünüdür. Uluslararası komplo yaşanmamış olsaydı, kadın özgürlük çalışmalarının çok daha ileri bir noktaya taşınacağı ve güçleneceği açıktı.

Bu açıdan uluslararası komplo kadın özgürlüğüne karşı da bir komplo olarak gerçekleşti. Önder Apo’nun kadın özgürlük çalışmaları darbelenmek, Kadın özgürlük mücadelesi etkisizleştirilmek istendi. Önder Apo’nun kadın özgürlük çalışmalarım yarım kaldı, demesinin anlamı burada yatıyor. Önder Apo şahsında komploya uğrayan bir bakıma özgür kadın çalışmaları ve iradesi oldu. Gerçekten komplonun temel bir amacı da toplumsal özgürleşmenin öncüsü ve başat gücü olan Kadın Özgürlük Hareketini tasfiye etmekti. Kadının, Önder Apo’nun özgürlüğünü kendi özgürlüğü olarak görmesi bu gerçeği ifade etmektedir. Özgürleşen Önderlik kadın açısından özgür, eşit ve demokratik yaşamın garantisidir.

Önder Apo’nun egemen erkek ve köle kadın gerçeğine karşı verdiği amansız mücadele Sara, Zilan, Beritan, Sema, Viyan, Arin Mirkan, Şirin Elemhuli ve Leyla Güven gibi yüce kadın direnişçileri ortaya çıkarmıştır. Leyla Güven ve yüzlerce devrimci, yurtsever kadının öncülüğünde sürdürülen bu onurlu direniş Önder Apo’nun üzerindeki işkence sistemini kıracak, faşizmi yıkacak ve halkları özgürleştirecektir. Bu büyük direnişin böyle bir sonucu ortaya çıkaracağına inanıyor, tekrardan Kürdistan’da ve ülke dışında direnen yoldaşları, halkımızı ve dostlarımızı yürekten saygıyla selamlıyorum.

Sonraki Yazı