HABER MERKEZİ
15 Ağustos 1984 tarihinden bu yana Özgürlük Gerillalarının işgalcilere karşı gerçekleştirdiği sayısız eylemlerde birçok defa askerler gerillalarca esir alındı. Amacının özgürlük olduğunu her defasında dile getiren gerillanın , Kurdistanda TC faşizmi tarafından yürütülen vahşi saldırılara rağmen insancıl davranarak birçok defa gruplar halinde bu esirleri teslim etmiştir.
Askerliğin bir kuralı olarak kabul edilen ; bağlılık ve önem vermek , mesele TC olunca pek de öyle olmamaktadır. Esir düşen askerleri redden – inkar eden devlet bu pratiği ile bir gerçekliği de ifade eden durumu ortaya koymaktadır. Nedir bu gerçeklik ?; Asker, Polis ve Mit’çilerin devlet nezlinde bir değerlerinin olmadığıdır.
Hatırlanırsa 2008 yılında gerillanın tarihi OREMAR EYLEM’inde onlarca işgalci asker öldürülmüş, onlarcası da yaralanırken, 8 asker ise gerillalar tarafından mevziilerinden sağ bir şekilde esir alınmıştı. Olay ın ardından sessizliğe gömülen Türk devleti , direkt olarak olayı nasıl ters yüz ederim arayışında iken, gerillanın esir aldığı askerlerin görüntüleri, basında yer almaya başlamıştı. Bu arada asker ailelerine çocuklarının öldüğü haberini veren devletin yalanı kısa sürede ortaya çıkmıştı. Ancak bu durum bile devlet nezdinde bu askerlerin durumunun ne anlama geldiğinin bir işareti idi.
O askerler artık devlet için; bir önemi olmayan, gereksiz, önemsiz birkaç “ ihanetçi , vatan haini ” idi. Ve yaşıyor olmaları bir anlam ifade etmiyordu. Ölmeleri gerekiyordu. Ölmedikleri için hep ihanetçi ve haindiler. Devletin bakış açısı bu olmasına rağmen gerilla tarafından esir alınan askerlerin tedavileri gerilla tarafından yapılmış , ihtiyaçları karşılanmış ve hatta gerilla komutanları ile satranç oynayan askerlerin görüntüleri basına yansımıştı.
Bir asker olarak değer görmeyen askerlere, her ne kadar işgalci ordunun üyeleri olsalar da savaş kuralı gereği esir oldukları için, oldukça iyi davranılmış ve 14 gün gibi kısa bir süre içerisinde esirlikleri sonlandırılarak sağsalim bir şekilde resmi ailelerine teslim edilmek üzere serbest bırakılmışlardı.
Serbest bırakılan askerlerin ailelerine kavuşması beklenirken hepsi vatana ihanetten tutuklanmıştı. Zindanlara atılan askerlerin üzerine atılan kimi iddialarla devletin bozulan prestiji giderilmek istenmiştir. Bu kapsamda HPG tarafından serbest bırakılan askerler Erler Ramazan Yüce (Mersin), İrfan Beyaz (Gaziantep), Nihat Başova Konya/Cihanbeyli), İlhami Demir (Ağrı/Patnos), Fatih Atakul (Denizli), Özhan Şabanoğlu (Hatay), Çavuş Mehmet Şenkul (Niğde), Uzman Çavuş Halis Çağan (Adana/Tufanbeyli) tutuklanmış ve ağır ceza mahkemelerinde yargılanmışlardır.
Özellikle hedef gösterilen Er Ramazan Yüce – ki kendisinin aslen merdin li oluşu yani kürt oluşu bunun dile getirilmeyen sebebi idi – 6 ayrı suçtan ömür boyu hapisle yargılanmıştı. O dönem basında sıkça işlenen haberlerden bir kesiti olduğu gibi paylaşmak daha doğru olacaktır. “ Soruşturmayı yürüten Askeri Savcı Yarbay Hakan İleri’nin hazırlamış olduğu 19 sayfalık iddianamesinde 8 asker arasında bulunan Mardinli er Ramazan Yüce için “Suç ve suçluyu alenen övme, büyük zararlar doğuran emre itaatsizlikte ısrar, devletin birliğine ve bütünlüğünü bozmak suçuna yardım etmek, yurt dışına firar, zincirleme olarak basın ve yayın yolu ile bölücü terör örgütünün propagandasını yapmak’ basın yayın yoluyla halkı askerlikten soğutacak beyanlarda ve telkinlerde bulunmak ve propaganda yapmak” suçlarından ömür boyu hapisle dava açıldı.”
HPG tarafından esir alınan 8 asker, 14 gün içinde serbest bırakılırken, mensubu oldukları ordu tarafından vatana ihanetten tutuklanmıştı.
Aynı olayda yine ailesine öldüğü haberi verilen Uzman Çavuş Halis Çağan’ın ise durumu da pek farksız değildi. Fiziken ölmeyen bu askerin sistematik bir şekilde öldürülmesi uygun görülmüştü ve yaşamda uygulanan psikolojik harekatlarla yaşamdan bezdirilmişti. Para için savaşan biri olmanın bir sonucu olarak önemsiz olduğu gerçekliği ile karşı karşıya gelen Çağan sözleşmesinin bitmesi ile askerlikle ilişkisi kesilmiş ve toplumda iş bulamaz bir konuma gelmişti.
Bilindik bir söz vardır ; “ yaptıkları yapacaklarının teminatıdır”. Söz konusu AKP/MHP diktatöryası ve yürüttüğü işgal savaşı olunca durum daha da vahim bir hal almaktadır. Tutarsızlıkta ölçü ve sınır tanımayan bu çete yapılanmasının son zamanlarda yaşadığı askeri ve siyasi daralmaları gidermek için içine girdiği arayışlar çerçevesinde, sadece kendi diktatöryasının devam ettirebilmek için kullandığı bazı kişileri , çukur medya da yoğunca işleyip , duygu tüccarlığı – şarlatanlık yaptığı gerçekliği gözler önündedir.
Evlat acısı diye yoğunca işlenen duygu tüccarlığı bir yönde dururken Amedde aynı günlerde daha 7 yaşında olan bir çocuk olan Efe’nin işgalci Türk polisi tarafından evinin önünde öldürüldüğünden bahs bile etmemiş olması olaydaki gerçek niyetlerini bir kez daha ortaya koymaktadır. Kürt ve türk çocuklarının tümünü öldürse bile umrunda olmayan AKP/MHP diktatöryasının kendi çıkarları için öne sürdüğü kişilerin iki yüzlülüğü ise bir başka durumu ifade etmektedir. Evlat acısı çekiyorum diye sağa sola saldırtılanların henüz 7 sinde olan EFE’yi görmeyişi ve Efe nin katili olan Polisleri savunması onlarla birlikte hareket ediyorum deyişini de unutmamak gerekiyor.
Özcesi ile AKP/MHP diktatöryası ve güdümüne girmiş kişilerin tüm çabaları var olan gerçekleri gizlemeye , ters yüz etmeye yetmemekte ve her geçen gün daha da batmakta olan kirli siyasetin son çırpınışları olurken bir kez daha hatırlatmayı insani görev bildiğim kirli politikalardan birkaç örnek daha vermek istiyorum.
9 Temmuz 2011: Astsubay Abdullah Söpçeler, Uzman Çavuş Zihni Koç (Diyarbakır Lice ilçe yakınlarında)
12 Ağustos 2011 : Kaymakam adayı Kenan Erenoğlu (Diyarbakır-Muş karayolunda)
9 Eylül 2011 : Polis memuru Nadir Özgen (Van Çatak ilçesi)
1 Ekim 2011 : Uzman Çavuş Kemal Ekinci (Şırnak)
7 Ağustos 2012 : Hadi Gizli, Ramazan Başaran ve Reşat Çeçan (Diyarbakır-Bingöl karayolundan)
Ağustos 2011 : 1 asker (Şırnak Beytüşşebap) esir alınan asker , polis ve kaymakamı hatırlamak lazım.
Ne oldu onlara diye soranlar için hatırlatmada bulunayım.
HPG nin 2013 yılında serbest bıraktığı grupta yer alan Kenan Erenoğlu nun serbest bırakılması sonrasında o dönem basın yayın yoğunca propagandasını yaptıkları “kahramanlık” senaryosu da zamanı gelince bir kenara bırakılmış ve devlet çıkarına ters düşünce hiçbir değeri olmadığı gerçekliği ile yüzyüze bırakılmıştı. Bu şahsın basın yayın organlarında daha sonra FETÖ gerekçesi ile açığa alındığına dair haberlerin işlenmesine rağmen , görmezlikten gelinip , gündeme bile alınmadığını hatırlatmak lazım.
Son olarak şunu da belirtmek gerekir . Hali Hazırda PKK nin elinde esir olarak bulunan asker , polis ve MİT’çi sayısı 11’dir. Bu MİT’çilerin defalarca basına yansıyan ifadelerine rağmen AKP/MHP çete yapısının bunlar için tek bir kelime etmediği gerçeğini unutmamak gerekiyor. Bu vesile ile PKK’nin elinde bulunan esirlerin isimleri ve görevlerini bir kez daha hatırlatalım.
ESİR ASKER, POLİS VE MİT’ÇİLER
MİT’in Yurtdışı Etnik Bölücü Faaliyetler Başkanı Erhan Pekçetin ile MİT İnsan Kaynakları Yöneticisi Aydın Günel, 4 Ağustos 2017’de Süleymaniye’nin Dokan kasabasında özel bir operasyonla yakalanmışlardı. Bunların dışında hala PKK’nin elinde esir olan 9 asker ve polis de var. İşte o esirler:
Sedat Sorgun: Erzurumlu. Van F Tipi Cezaevi’nde askerlik yapıyordu. 4 yıldır esir.
Ümit Gıcır: Balıkesirli. Çukurca İlçe Jandarma’ya atanmıştı. Üç yıldır esir.
Semih Özbey: Malatyalı. Dersim’den Malatya’ya izne giderken dört yıl önce esir alındı.
Adil Kabaklı: Osmaniyeli. Ankara Etimesgut’ta eğitimin tamamlayıp Dersim’e giderken yolda esir alındı. Dört yıl oldu.
Müslüm Altıntaş: Urfalı. Dört yıl önce askerlik yaptığı Dersim’de esir alındı.
Mevlut Kahveci: Eskişehirli. Çukurca’dan Hakkâri’ye giderken üç buçuk yıl önce esir alındı.
Sedat Yabalak: Mersinli. Urfa’da polisti. Erzurum’dan Urfa’ya giderken Amed-Lice dört yıl önce yolunda alındı.
Süleyman Sungur: Siirtli. Bingöl’de askerdi. Amed-Lice yolunda dört yıl önce alındı.
Hüseyin Sarı: Maraşlı. Sarıkamış’ta uzman çavuştu. Maraş’a giderken 4 yıl önce alındı.
Harun XWEZA