BEHDİNAN – Halk Savunma Merkezi Karargâh Komutanlarından Dr. Bahoz Erdal Dengê Welat Radyosunda katıldığı özel programda gazeteci Arjîn Ferat’ın sorularını yanıtladı.
Türk ordusu gerillaya karşı sonbaharda farklı farklı isimlerle bazı operasyonlar gerçekleştirdi. Havuz medyalarında bu operasyonları her gün çok başarılı geçmiş gibi gösteriyorlar. Gerçekten bu operasyonların sonuçları nedir?
Sorunuz cevap vermeden önce içinde bulunduğumuz Aralık ayında şahadete ulaşan değerli komutanlarımızı anmak istiyorum. 4 Aralık günü birçok değerli yoldaşımız ve kahraman komutanlarımızın şahadet günüdür. Mıhyeddin, Adıl, Gülbahar ve Rüstem Zeydan arkadaşların şehit düştüğü gündür. 4 Aralık 1989 yılında bir grup arkadaş Önderliğin talimatını ülkeye ulaştırmak, Hogır unsurunun yürüttüğü çetevari pratiğine müdahale etmek, bu tasfiyeci pratiğin önünü almak ve Partinin, devrimin çizgisini hakim kılmak için Önderlik sahasındaki Mahsum Korkmaz Akademisi’nden Önderliğin talimatıyla Botan’a ulaşmak için harekete geçtiler. Fakat düşman Botan’da yürütülen tasfiyeci pratiğe Önderliğin müdahalesini engellemek için, sınır hattında yani Ava Mezin üzerinde yoğun şekilde tedbir almıştı. Çünkü Hogır unsurunun yürüttüğü pratik tasfiyecilikti ve direkt olarak düşmana hizmet ediyordu. Burada Önderliğin talimatını ülkeye ulaştırmak için Ava Mezın üzerinden geçmeye çalışan bir grup arkadaş pusuya girdi ve çok çetin bir çatışma yaşandı. Bu çatışmada Mıhyeddin, Ehmed, Zinar ve Zozan arkadaşlar şehit düştü. Çatışmanın ertesi günü Cudi’ye yakın bir yerde 9 arkadaş daha şahadete ulaştı. Kalan diğer arkadaşlar kendilerini Cudi’ye ulaştırmayı başardılar. Ama tüm bu engelleri aşarak ve kendilerini feda ederek Önderliğin talimatını ülkeye ulaştırabildiler. Yani Önderliğin talimatını ülkeye, içerideki arkadaşlara ulaştırmak için 13 şehit verildi.
Mıhyeddin arkadaş öncülüğünde gelişen bu kahramanca direniş, yöre halkı üzerinde çok büyük bir etki yarattı. Mıhyeddin arkadaş, Rojava’nın Derik şehrindendi ve o yörenin en önde gelen gençlerinden biriydi. Önderliği tanıdı PKK’nin hakikatini anladı, Amed zindanındaki direnişi yakından tanıdıktan sonra devrim saflarına katıldı. Kendisi okumuş, aydın, bilinçli ve çalışkan bir yoldaş olmakla birlikte, bir o kadar da yüksek disiplinli askeri ruha sahipti. Biz de o zaman çalışmaların içerisindeydik. Mıhyeddin arkadaş örnek aldığımız arkadaşlardan biriydi. Onun duruşu bizleri etkiliyordu. Ve gerçekten Ava Mezin’ın hemen kıyısında gelişen destansı direniş, bu yörede adeta bir sembol haline geldi. Mıhyeddin arkadaş ve yanındaki arkadaşlar sınırdan geçirmek istedikleri grubun kurtulması için düşmana kurşun sıkarak, dikkati kendi üzerlerine çekmiş ve ellerindeki ferdi silahlarla sabaha kadar düşmanla çatışmıştılar. Mıhyeddin arkadaş, büyük bir kahramanlık örneği ve destansı bir direniş geliştirip Ehmed, Zinar ve Zozan yoldaşlarıyla birlikte şehit düştü. İşte bu destansı kahramanlıklarından dolayı Mıhyeddin arkadaş şahsında bu yoldaşlar Rojava’nın binlerce genci için, bir sembol haline geldiler. Biz de Ş. Mıhyeddin, Ehmed, Zinar ve Zozan yoldaşlarımızın şahsında tüm devrim şehitlerimizi anıyor ve anılarına bağlılık sözümüzü yineliyoruz.
Yine aynı şekilde 2007 yılında Adıl Bilikî ve Gülbahar yoldaş da bir grup arkadaşla birlikte Gabar’da şahadete ulaştılar. Adıl arkadaş, Cudi’nin Bilika köyündendi ve genç yaşta gerilla saflarına katılmıştı. Gerçekten de gerillanın en zor koşullarında büyüdü. En zor koşul ve şartlarda yaşamı tanıdı ve böyle olgunlaştı. Küçük yaşta imkansızlıkların ve savaşın içinde büyüdüğü için, güçlü, kararlı ve iradeli bir kişiliği vardı. Adıl yoldaşın en belirgin özelliği, çelikten iradenin yanında düşmana olan hırs ve öfkesiydi. Adıl arkadaş, Botan halkımızın umudunu, yıllarca yaşadığı acıları ve düşmana olan kin ve öfkesinin tümünü yüreğinde toplamıştı. İşte bu öfke hırs ve intikam duygusuyla düşmana yöneliyordu. Katıldığı günden şahadet gününe kadar her zaman örnek bir gerillaydı. Zaten Adıl arkadaş, savaşçılığı ve düşmana vuruşuyla adını en çok duyuran Botan komutanlarındandı. 1990-1999 yılları arasında Botan’da yürütülen çetin savaşta belirgin şekilde yerini almıştı. Özellikle de geniş çaplı düşmanı sarsan büyük ve etkili eylemlerde en önde rol almıştı. Bu anlamda eylemselliğin ve saldırının komutanıydı. Yine Zagros’ta düşmana vurduğu darbenin izleri hâlâ vardır. Aslında Adıl arkadaşı en çok düşman tanıdı. Çünkü Adıl arkadaşın vuruş tarzından nasıl darbeler yediğini en çok düşmanın kendisi bilir. Gerçekten Önderlik felsefesi üzerinde büyümüş ve yaşamını düşmana hesap sorma üzerine kurmuştu. Düşmana vuruş tarzı çok güçlü ve keskindi. Yani Adıl arkadaş, düşmana etkili vurmanın yanı sıra amansız bir saldırı ruhunu taşıyan öncü komutandı. Nerde düşmanı görürse veya bir saldırı pozisyonundaysa avını gören bir aslan gibi kesilirdi. Düşmana saldırmak için böyle sabırlıydı. Düşmanla herhangi bir karşılaşma durumunda ‘kendimizi nasıl koruruz ya da geri çekiliriz’ diye değil de ‘düşmana nasıl saldırabilir ve imha ederiz’ diye düşünürdü. Ve hemen tedbir alıp saldırının planını yapardı. Bu münasebetle Mahsum Korkmaz yoldaşın tarzı üzerine kendini emek, cesaret ve büyük bir fedakarlıkla oluşturmuş olan büyük komutan Adıl yoldaşı saygıyla anıyoruz.
Adıl yoldaşla birlikte şahadete ulaşan Gülbahar yoldaş da öncü kadın komutanlarımızdandı. Çok değerli ve güçlü bir Kürt kadınıydı. O da genç yaşta gerilla saflarına katılmış ve küçük yaşına rağmen en zor koşullarda ve hep savaşın yoğunlukta olduğu sahalarda kalmıştı. Gülbahar arkadaş da savaşın içinde büyüyüp olgunlaşan ve adeta tırnaklarıyla kazarcasına yoğun emek ve büyük bir fedakarlıkla öncü bir komutan olmuştu. Hem yaşam tarzı ve yoldaşlık ilişkisiyle hem de gerillacılık ve komutanlığıyla hepimiz için, örnek bir arkadaştı. AKP hükümetinin gerillayı tasfiye etme konseptine karşı 2004’deki 1 Haziran Hamlesi çerçevesinde en başta kendini Kuzey’e öneren ve Kuzey’e geçmek için çok ciddi ısrar eden Gülbahar arkadaştı. Bu hamleye her açıdan öncülük yaptı. Zaten 2007’deki direniş hamlesine Gabar öncülük yapmıştı. Ve bu hamlede Gülbahar arkadaş, Adıl arkadaşla birlikte direniş hamlesinin öncülüğünü yaptı. Gülbahar yoldaş şahsında, tüm YJA-STAR şehitlerini saygıyla anıyoruz.
Yine 4 Aralık tarihinde Rüstem Zeydan arkadaş da Kandil’de bir grup yoldaşla birlikte şehit düştü. Rüstem arkadaş, düşman siyasetinin etkisinde olan koruculuk yapan bir ailenin çocuğuydu. Rüstem arkadaş bu sisteme karşı isyan etti. Düşmanla iş birliği içinde olan ailesinin durumuna karşı tavır koydu. Ailenin zengin olmasına rağmen, Rüstem arkadaş içinde bulunduğu durumu reddederek, gerilla saflarına katıldı. İşte bu duruş, yurtseverlik ruhunun toprağına bağlılığın bir örneği bir sembolüdür. Ve Rüstem arkadaş hep bu ruh üzerinden yürüdü. Gerilla içerisinde verdiği emek, yoldaşlık ilişkileri ve yaşam duruşuyla tam bir proleter gibi yaşadı. Savaşa katılımıyla da örnek teşkil eden ve tüm yoldaşlarının sevgisini kazanabilen bir komutandı. Ağırlıklı olarak Zagros ve Botan sahalarında pratik yürüttü. Önderliğimize karşı geliştirilen uluslararası komplodan sonra partimize yönelik geliştirilmek istenen tasfiye konseptine karşı, büyük bir direniş içinde oldu ve verdiği direniş sonucunda o da bir grup yoldaşla birlikte şahadete ulaştı. Biz Rüstem Zeydan arkadaş şahsında tüm devrim şehitlerini anıyor, Kürdistan Özgürlük Gerillası adına intikam sözümüzü yineliyor, zafer çizgisi üzerinde her zamankinden daha kararlı ve güçlü bir şekilde yürüyeceğimizin sözünü veriyoruz.
SONBAHARDAKİ OPERASYONLAR SONUÇSUZ KALDI
Sorunuza cevaben, düşman hem Kuzey Kürdistan’da hem de Medya Savunma alanlarında bazı operasyonlar yapıyor. Bu operasyonları hem nokta operasyonu hem de genel bir operasyon şeklinde yapıyor. Ve bununla da öyle bir kara propaganda ve psikolojik savaş yürütüyor ki dersin sanki nereyi fetih etmiş. Türk devleti bu içi boş propaganda yapma maharetiyle çok meşhurdur. Bu operasyonlar sonrası yalan rakamlar veriyorlar. Örneğin Serhat’ta 2 gün içerisinde 15 arkadaşın şahadetinden bahsettiler, halbuki böyle bir şey yoktu ve külliyen yalandı. Orada 2 arkadaşımız kahramanca savaşarak şahadete ulaştı. Yine Botan için çok yüksek rakamlar verip aynı şekilde yalan söylediler. Orada da öyle bir şey yoktu. Cudi’de Andok ve Adıl yoldaşlar son mermilerine kadar kahramanca çatışıp şehit düştüler. Ama orada düşmanın da kayıpları oldu. Fakat bundan hiç bahsetmiyorlar. Onun dışında bu sonbahardaki operasyonları sonuçsuz kaldı. Bu açığı kapatmak için çok fazla propaganda yapıp, hem gerillanın morali üzerinde etki yaratıp hareketini sınırlamak, hem de asıl olarak özel savaş medyasıyla yürüttüğü psikolojik savaşla toplumu, halkımızı etkilemeye çalışıyorlar.
Bir bakıyorsun düşman, arkadaşlarımızın 5-6 yıl önce kışın kullandıkları bir kampa girip öyle bir propaganda yapıyorlar ki dersin ne bulmuşlar. Halbuki kampta sadece arkadaşların çöpleri var. Çöpü yakıp onun üzerinden propaganda yapıyorlar. Bunun için her gün ‘şurada şu kadar şey bulduk, falan yerde bu kadar malzeme bulduk, şu kadar kamp imha ettik’ diye avaz avaz bağırıyorlar. Bahsettikleri o kampların çoğu arkadaşların eski kamplarıdır. Kaç yıl önce arkadaşların arkalarında bıraktıkları çöpler üzerinden kendilerini başarılı sanıyorlar. Yani gerillanın kaç yıllık çöplüğü üzerine kurulu bir başarıdır. Aslında yıl içinde önlerine koydukları amaca ulaşamadıkları için bu kadar yalan söylemeye ihtiyaç duyuyorlar. Ve bunun için de çöplük üzerinden yaptıkları operasyonları çok büyük bir başarıymış gibi göstermeye ihtiyaç duyuyorlar. Kısaca sonbaharda elde ettikleri başarı, çöpten ibarettir ve bu da Türk ordusunun gerillanın yeni tarzı karşısında düştüğü durumu açıkça göstermektedir.
Gerilla bu sonbaharda ispatladı ki hareket tarzında bazı değişiklikleri pratikleştirmiştir. Artık Kürdistan Özgürlük Gerillası izini kaybettirme aşamasına gelmiştir. Bunun için Türk ordusu ve istihbaratı büyük bir zorluk yaşayıp bu operasyonları gerçekleştirme gereğini duyuyorlar. Çünkü artık gerillanın izine rastlayamıyorlar. Gerilla nerde, nereye gidiyor bunlar üzerine fazla bilgi alamıyorlar. Türk işgalci ordusunun gerillanın izini kaybetmesi üzerinde denetim kuramaması onu gerilla karşısında büyük bir boşluğa düşürüyor bu da gerillanın başarısı, Türk ordusunun da yenilgisi anlamına geliyor.
Erdoğan her zaman olduğu gibi bu yılın başında da ‘Cudi’de Gabar’da Tendürek’te onları tasfiye edeceğiz’ demişti. Ama bu yıl bitmek üzere ve gerillanın eylemsellikleri hem bu yerlerde hem de genel olarak devam ediyor. Bu yılın sonuçlarını genel olarak nasıl değerlendirebilirsiniz?
Yılın başında AKP hükümetinin planı şuydu: Yerel seçimleri kazanıp iktidarını sağlamlaştırmak istiyorlardı. Yani tüm planları Kürt halkına karşı savaşma üzerine kuruluydu. Bu savaşta ne kadar sonuç alabilirse, iktidarının ömrünü o kadar uzatabileceğini düşünüyor. Onun için baharda yerel seçim sürecinde Kürdistan ve Türkiye’de şehir şehir dolaşıp her yerde “Cudi’de, Gabar’da ve Tendürek’te onları gömeceğiz” deyip duruyordu. Bu şekilde bunu seçim sloganı haline getirdiler. Düşman baharda Erdoğan’ın bu sözünü yerine getirebilmek için Cudi, Gabar ve Tendürek başta olmak üzere Kuzey Kürdistan’ın tümünde operasyonlar gerçekleştirdi. Bu operasyonları hem sonuçsuz kaldı hem de gerilla Türk ordusuna çok büyük darbeler indirdi. Bizim bahardaki operasyonlarda Mayıs ayına kadar hemen hemen hiç kaybımız yoktu. Düşman da çıktığı her operasyonda gerilladan ciddi darbeler yedi. Yani bahar sürecindeki o operasyonlar tamamen gerillanın inisiyatif ve denetimindeydi. Bu şekilde özelde gerillayı Kuzey’de tasfiye etme konseptleri sonuçsuz kalmış oldu.
Daha sonra operasyonlara değişik isimler vererek, Xakurkê’ye saldırdılar. Burada da yine her zaman yaptıkları gibi öyle bir yalan propaganda geliştirdiler ki, dersin ne yapmışlar. Bu şekilde Xakurkê’ye yönelik operasyon süreci başladı. Fakat bu operasyonun faturası onlar için ağır oldu. Yine sonbaharda Heftanin’e yönelik kısmi bir operasyon geliştirdiler. Tabi ki Medya Savunma Alanlarına dönük geliştikleri bu operasyonlar kendileri için de öyle kolay değildi. Evet, oraya gelme kararı onlara ait olabilir ama orada kalmak onlar için öyle kolay olmadı. Bundan sonra da öyle kolay olmayacaktır. Şu anda Xakurkê ve Heftanin’de bulunan T.C komutan ve askerlerine sorarsan, tek bir tek kişi bile orada kalmak istemez. Onlara kalsa hepsi kaçar gider. Çünkü gerillanın baskısı altında ve her gün gerilladan darbe yiyorlar. Fakat siyasi bir kararla, zorunlu olarak gelip oraya yerleşmişler. Erdoğan kendi iktidarının ömrünü uzatmak için, her gün birkaç Türk askerini feda edebilir. Bu Erdoğan için hiç de öyle önemli bir şey değil.
DÜŞMAN AMACINA ULAŞAMADI
Medya Savunma Alanlarına dönük gerçekleşen operasyonlar için yoğun bir özel savaş geliştirip kıyamet kopardılar ama pratik sonuçları hiç de öyle olmadı. Gerillaya ciddi bir darbe vurulması ya da gerillanın hareket alanını sınırlama gibi bir durum yaşanmadı. Evet, bir savaş yaşandı. Bu savaşta şahadetlerimiz oldu. Ama düşman amacına ulaşamadı. Yaz aylarında düşman operasyonları gelişti fakat buna karşı ciddi bir gerilla eylemselliği de vardı. Düşmanın yıl içinde önüne koymuş olduğu ‘gerillayı Kuzey’de tümden tasfiye etme ve Medya Savunma Alanlarında da örgütsel sistemimizi işlemez hale getirme konseptinin’ sonbahara geldiğimizde artık sonuçsuz kaldığı ortaya çıktı. Bunun için dikkat edilirse, sonbaharda Kuzey’de adını ‘Kıran’ koydukları operasyonlarla daha çok propaganda yapmaya çalıştılar. Bunun yanında Medya Savunma Alanlarında da hava saldırılarına ağırlık verdiler. Yani bahar ve yaz aylarındaki başarısızlıklarını telafi etmek için, sonbaharda bu yönteme başvurdular. Fakat sonbahardaki operasyonlar gerçekten sonuçsuz bırakıldı.
KÜRDİSTAN ÖZGÜRLÜK GERİLLASI TARİHİ DİRENİŞLE CEVAP VERDİ
Düşman her gün bu kadar kayıp verdiğimizi iddia ediyor. Bu iddialarını desteklemek için, Jandarma Genel Komutanı olan kişi de bu operasyonlara katıldı. Ve bu komutan Colemêrg’in arkasına gelip, diğer gün kameralar karşısına geçip ‘gidip bölgeyi temizledik’ diye açıklamada bulundu. Halbuki herhangi bir çatışma durumu dahi yaşanmadı. Bilakis arkadaşlar bir eylem gerçekleştirdi. Bu nasıl operasyon ve ne biçim temizlemedir? Buradan da anlaşılıyor ki, söyledikleri külliyen yalan ve tamamen reklam amaçlıdır. Düşman diğer yerlerde de böyle şov yapmak istedi. Bunun için Cudi’nin eteklerine gelip, operasyon yapmak istediler. Yine Jandarma Genel Komutanı olan unsur Girê Çolya’ya gelip orada da şov yapmak istedi. Tam da o saatte Cudi’deki arkadaşlar Şehit Adıl ve Şehit Serhat öncülüğünde gündüz vakti onlara yönelik eylem gerçekleştirdi. Ve arkadaşlar mevzilerine girip, silah kaldırıp, düşmana büyük darbe vurdu. Düşman orada şok oldu. O Jandarma Komutanı orada şov yapmak istedi ama kendi canını zar zor kurtarıp, soluğu ancak Silopi’de aldı.
Yine Bagok’ta da düşman operasyona çıktı. Ve biliyoruz orda da düşman ağır kayıplar verdi. Yani burda da düşman sonuçsuz kaldı. Eğer yılın tümünü değerlendirecek olursak ; evet, işgalci Türk devletinin Kuzey’de ve Medya Savunma Alanlarına dönük operasyonları oldu, özellikle de Medya Savunma Alanlarına dönük hava saldırıları aralıksız devam etti. Fakat bu saldırılara karşı Kürdistan Özgürlük Gerillası, tarihi bir direnişle cevap verdi. Ve birçok yoldaşımız kahramanlık destanları yaratarak şahadete ulaştı. Değerli komutanımız Çiçek Kurtulan arkadaş Dersim’de şehit düştü. Gerillanın Botan’dan Garzan’a, Amed’den Erzurum’a, Serhat’tan Amanos’a kadar geliştirdiği direnişte kahramanlık destanları yaratıldı. Bu direnişlerde verdiğimiz bu kahraman şehitlerimiz sayesinde Erdoğan’ın ve Türk işgalci devletinin bu konsepti boşa çıkarıldı ve sonuçsuz bırakıldı. Bunun için bu yıla Şehit Çiçek Kurtalan yoldaş öncülüğünde gelişen gerillanın kahramanlık direnişi, yıla damgasını vurdu.
GERİLLA SAVAŞTA YENİLMEYEN BİR GÜÇTÜR
Evet, düşman operasyon geliştirebilir, saldırılar da gerçekleştirebilir, bu savaşta kayıplarımız da olabilir fakat Kürdistan Özgürlük Gerillasının yenilmeyeceği bir kez daha ispatlandı. İşte gerilla bir kez daha bu dersi düşmana verdi. Çünkü gerilla savaşta yenilmeyen bir güçtür. Türk ordusunun yenilgisi bunun en büyük ispatıdır. Çünkü Kürdistan gerillası var olmaya devam ettiği müddetçe Türk ordusu yenilgiye mahkumdur. Ve işgalci Türk devletinin soykırıma dayalı konsept ve siyasetinin hiçbir şekilde gerilla karşısında kazanma şansı yoktur. Kürdistan gerillası dağlarda olduğu müddetçe, Türk işgalci ordusu yenilgiye mahkumdur. 2019 yılının pratiği bu gerçekliği bir kez daha ispatladı. Gerillanın bu amansız mücadelesinin yanında halkımızın bahar sürecinde Önderlik üzerindeki tecrite karşı duruşu, yerel seçimlerdeki tavrı, bunun sonucunda belediyelerin gaspına karşı direniş ve duruşu düşmanın tüm umutlarını kırdı.
Dikkat edin, artık düşman 2-3 yıl önceki gibi gerillayı bitirmekten bahsedemiyor. Soysuz adında bir unsur var bu unsur son süreçte dengesini tamamen yitirmiş. Gerilla için her gün “hani neredeler, cihaz üzerinden konuşmuyorlar” deyip, bağırıp çağırıyor. Gerilla tarzını artık değiştirdiği için, düşman da şok olmuş durumda. Gerilla artık açık hareket tarzını aşmış, izini kaybettirmiştir. Buna karşı Türk ordusu ciddi zorlanmalar yaşıyor. Çünkü Türk ordusu görünmeyen bir gerilladan korkuyor ve panik içinde. Düşman artık gerillanın gizli hareket tarzından ötürü gerilla hakkında bilgi alamıyor. Bu anlamda Türk ordusu büyük bir boşluğa düşürülmüştür. İşte buradan anlıyoruz ki, eğer arkadaşlar gerçekten hakiki gerillacılığı yaparsa, bu düşmanın yapacağı hiçbir şeyi kalmaz. Bu yıl kısmi olarak bu ispatlanmıştır. Bununla bağlantılı olarak, Türk devletinin Rojava’ya saldırmasının esaslı bir sebebi de Kuzey’e ve Medya Savunma Alanlarına dönük planlarının başarılı olmamasıdır. Erdoğan Kürtlere karşı savaşı yürütmeye devam etmek istiyor. Çünkü bununla iktidarının ömrünü uzatmaya çalışıyor. Bunun için de Türkiye’de şoven ruhu gürleştirip destek alarak, saldırılara devam etmek istemektedir. Bu anlamda 2019 yılı gerilla açısından büyük bir direniş ve kahramanlıkla geçmiştir. Bunun yanında zindanlarda gösterilen direniş ve halkımızın onurlu duruşu sayesinde mücadele belli bir düzeye ulaşmış ve giderek çapını büyüterek yayılmaya devam etmiştir.
Gerilla baharı nasıl karşılamayı planlıyor?
Gerillanın gerçek tarzı 2020 yılında kendini gösterecektir. Ve 2020 yılı gerillanın yılı olacak gerilla bu yılda faşist Türk devletinden hesap soracak ve AKP iktidarına ölümcül darbeyi vuracaktır. Gerillanın yeni yıldaki hedefi özce budur.
Nusaybin davasından yargılanan gençler siyasi savunmalarında “pişman olmadıklarını ve inandıkları davayı savunduklarını” söyleyerek, mahkemede “Bijî Serok Apo ve Bijî Kürdistan” sloganları atarak, bir duruş sergilediler. Bu tutsaklar şahsında tüm siyasi tutsatlar için ne söylemek istersiniz?
Eğer bugün Türk devletinin soykırım eksenli konsepti amacına ulaşmamışsa, bunda direniş kalesi olan zindanların büyük bir rolü vardır. Önderliğe uygulanan tecride karşı yürütülen hamlenin öncülüğünü cezaevindeki arkadaşlar yaptı. Yani zindanlar nasıl ki Mazlum, Hayri ve Kemaller için bir savaş mevziisi olduysa, şimdi de zindanlar aynı ruhu ve kültürü yaşadığını tekrardan ortaya koymuş oldu. Zindandaki yoldaşlar, geliştirdikleri direniş ile düşmanın politikalarına karşı nasıl bir tavır alınması gerektiğini tekrardan herkese gösterdi. Bunun için zindandaki direniş ‘Tecridi kıralım faşizmi yıkalım’ hamlesinde büyük bir rol sahibi oldu ve aslında mücadelenin öncülüğünü yürüttü.
Zindanın bu direnişi gerilla üzerinde de çok büyük bir etki yarattı. Mesela birçok gerilla arkadaşın raporunda “zindandaki direnişe karşı yetersiz kalmanın özeleştirisi ve bu direnişe layık olabilmek için intikam sözü” vardı. Bu çok değerli bir şeydir. İşte bu Apocu kültürdür. Ve bu kültür, her zaman bizleri hakikate götürmektedir. Bu direniş kültürü, düşmanın zindanlarda yaratmak istediği karanlığa karşı Kürdistan Özgürlük Mücadelesinde aydınlatan bir meşale oldu. Bu şekilde herkese ruh ve can verdi.
Bu direniş öyle kolay şartlar altında gelişmedi. Zindanlarda düşmanın estirdiği terör ve tüm baskılara rağmen Zülküf Gezen yoldaş şahsında fedaice bu direnişin öncülüğü yapıldı. Burada Zülküf yoldaş şahsında, zindanda şehit düşen tüm yoldaşlarımızı saygıyla anıyorum.
Faşist soykırımcı Türk devleti, Nusaybin davasından yargıladığı gençlere ve yurtsever insanlarımıza ağır müebbet hapis cezaları vermiş. Ama bu Türk devletinin ne kadar büyük olduğu anlamına gelmiyor. Tam tersine bu, faşist Türk devletinin büyüyen ve gelişen direniş ruhuna karşı ne kadar çaresiz kaldığını göstermektedir. Türk devleti verdiği bu kararla çocuklara ve kadınlara karşı ne kadar alçaldığını ve küçüldüğünü gösteriyor. Yine anlaşılan Türk devletinin ‘Nusaybin sendrom’ kompleksi daha geçmemiş. Belki şu anda kimse bu konu hakkında pek konuşamıyor, fakat o gençlerin, Nusaybin’de emniyet, özel harekatçı ve diğer paramiliter güçlerde nasıl bir sendrom yarattığını kendileri çok iyi biliyorlar.
Eskiden Vietnam sendromundan bahsedilirdi. Nusaybin sendromu da yaşandı ve bir hakikattir. Bu sendrom, düşman asker ve polisinde çok derin psikolojik izler bırakan bir sendromdu. En son Mardin’deki arkadaşlarımız Nusaybin’de katliam yapan o alçak özel harekat komutanını cezalandırıp, Nusaybin’de yapılan katliamın intikamını aldılar. Bu açıdan düşman, Nusaybin’de yaşadığı bu sendromun acısını şu an bu gençlere ağır cezalar vererek, çıkarmak istiyor. Bu davadan yargılanan yurtsever dostlar ve militanlar Nusaybin’in değerlerine bağlı yurtsever kimliği temsil ediyorlar. Çünkü Nusaybin serhildanın, yurtseverliğin kimliğidir. Xebatkar yoldaş komutasındaki devrimci gençler, bunların içinde adını çokça duyuran suikastçi Binevş Gabar, yine düşmanın korkulu rüyası olan Kawa yoldaş ve Nusaybin direnişinde onlarca kahramanlık destanı yaratan yoldaşların ruhu, bugün Türk soykırımcı mahkemelerine karşı ortaya konulan tavırda da kendini göstermektedir. İşte bu ruhun sömürgeci Türk devletinin sonunu getireceğine inanıyoruz. Bu ruhtur ki, her geçen gün Türk devletini biraz daha boğuyor.
Evet, işgalci soykırımcı Türk devletinin silahları var, ordusu var insanlarımızı tutuklayabilir ya da şehit düşürebilir ama işte gelişen bu ruh karşısında Türk devleti her zaman çaresiz kalmaya mahkumdur. Sömürgeci soykırımcı faşist Türk devleti cezaevi, asker, polis ve silahlarıyla Nusaybin direnişindeki kahramanlık ruhunu ve çelikten iradeyi yenmeye gücü yetmeyecektir. Bu anlamda zindanlarda gelişen direniş bir kez daha zindan direniş kültürünün gerçekliği ispatladı ve ortaya koydu.
Zindanlardaki direniş süreci birçok farklı yol yöntemlerle devam edebilir. Düşman zindanlarda direnişçilerin maneviyatına, direnişçi ruhuna ve kimliğine pasifize edici etki etmek istiyor. Fakat ortaya konulan direnişle ispatlandı ki, düşman bu kirli yöntemleriyle direnişçilerin iradesini kıramaz ve bu özel savaş yöntemleriyle hiçbir sonuç alamaz.
Zindandaki yoldaşlar bilmeliler ki, gerilla ve zindan arasında ruhsal, duygusal ve ideolojik bir yoldaşlık bağı ve köprüsü vardır. Gerillanın kalbi zindandaki yoldaşları için çarpıyor, onların direnişi karşısında büyük bir moral ve heyecan alıyor. Yani bu anlamda zindandaki direniş ve dağlardaki direniş arasında çok güçlü bir köprü oluşmuştur. Bu esaslar üzerinden zindanda gelişen direnişi Kürdistan özgürlük gerillası adına selamlıyorum.