HABER MERKEZİ –
Doğru yaşamın yolu ideolojidir
‘Nasıl yaşamalı?’ Sorusuna verilen cevaba ideoloji diyoruz. O nedenle temel çizgilerden söz edildiğinde teorik çizgi demiyoruz, ‘teorik analiz’ diyoruz ama ‘ideolojik çizgi’ bir de ‘stratejik çizgi’ diyoruz. Mücadelenin yol yönteminin, ilkelerinin belirlenmesi stratejik çizgi; yaşamın yolunun, ilkelerinin belirlenmesi, ilke ve ölçülerinin belirlenmesi ise ideolojik çizgidir. İdeolojiyi bu biçimlerde tanımlayabiliriz.
İdeolojiyi söyle de tanımlayabiliriz: İdeoloji, yaşamın ilke ve ölçüleri olarak da tanımlanabilir. Daraltıldı mı yaşam tarzı olarak ifade edilebilir. Yaşam tarzı ideolojinin esaslarından birisidir ama daraltılmış halidir. Sadece öyle olamaz. Evet yaşamın ilke ve ölçüleri ama gerçekleşen değildir ‘ideolojik plan, ideolojik karar, ideolojik devrim’ diyoruz. Yaşam tarzı denilince sadece var olanı ifade ediyor ama bir de hedeflenen de var, programlanan da var, onunla da politikaya yakındır, politika da planlanıyor, programlanıyor, ideoloji de planlanıp programlanıyor, evet bir mevcut ilke ve ölçüler var ama bir de yanlışları var, düzeltilmesi, doğruya çekilmesi gereken ilke ve ölçüler var. İdeolojik mücadele onun içindir. İdeolojik planlama, programlama bu çerçevede oluyor. ‘İdeolojik amaçlar’ diyoruz, işte ideolojik amaçlar böyle oluşuyor. İdeolojiyi sadece yaşam tarzı olarak tanımlarsak o zaman ideolojik amaçlar olmaz, yaşam tarzı zaten somutlaşmıştır ve amaca ulaşmışsın demektir oysa ideoloji amacı da içeriyor, amaçlananı da var, o bakımdan dar anlamda evet ideoloji yaşam tarzı ama esas olarak yaşamın yolu, yaşamın ilke ve ölçüleri de var. Teori pratiğe geçerken aldığı biçim, ilke ve ölçülerde somutlaşmasıdır.
Bunu şöyle anlamamız lazım: İdeoloji bir biçimidir ama ideoloji de pratiğe geçerken plan oluyor, politika oluyor, ideolojinin de politikayla öyle ilişkisi var. İdeolojik ilkeleri, amaçları, ölçüleri, amaçlananı uygulayacaksın, bunu planla, programla, politikayla, örgütle, eylemle pratikleşmesi olacak. Demek ki teori pratiğe geçerken sadece ideolojik aşaması olmuyor bir de politika aşaması var, ideolojinin bu anlamda politikayla bağı var, politika ideolojik ilke ve ölçülerin pratikleşir düzeyde planlanması ve programlanması olarak tanımlanabilir. İdeolojik ilke ve ölçülerin pratikleşebilir düzeyde tarz kazanması düzeyinde planlanması ve programlanmasına da politika diyebiliriz. Onu da hayata geçirirken pratik ilke ve ölçüler gündeme geliyor, ona da tarz, üslup, tempo diyoruz, pratiğe geçişi sağlayanlar da onlardır. Teoriden başlayıp ideoloji, politika, tarz, üslup, tempo oluyorlar, böyle birbirini tamamlayan süreçler oluyorlar.
Evet her yaşamın bir ideolojik yanı var ama hepsine ideoloji denilmez, ideoloji olabilmesi için politikaya dönüşmesi lazım, planla, örgütle, tarz ile birleşmesi lazım. Verili olarak tekrarlayıcı bir biçimde sürmemesi gerekiyor, onun için her yaşam tarzının, yaşam ilke ve ölçülerinin ideoloji olabilmesi için politikaya dönüşebilmesi, değişken olabilmesi, örgüt ve eyleme dönüşebilmesi lazım; bu da politikayla, bilinçle olur, o halde bilinci zayıf olan politika üretemeyen varlıkların yaşam yoluna ideoloji diyemeyiz. Ancak bilinç, eylem katanlara ideoloji deriz. Dolayısıyla daha çok toplumla, insanla, bireyle ilgilidir. Diğer canlıların yaşamına ilişkin ideolojiyi kullanamayız, onlar için daha çok varoluş ilkeleri kullanılıyor. Hayvanların bilinçleri sınırlıdır, refleksler yön veriyor, demek ki ideoloji ve politika duygusal ve analitik zekayla ilgilidir. Duygusal ve analitik zekayı geliştirenler ideoloji ve politikayı uygulayabilirler, onların yaşam tarzına, yaşam yoluna ideoloji diyebiliriz. Çünkü teoriyle de bağlantılı olacak, dolayısıyla düşünce gücüyle bağlantılı, zihniyetle bağlantılıdır. Onlar olmadan olmaz. O halde ideoloji toplumla, bireyle bağlantılıdır. Her yaşam tarzına, her yaşam yoluna ideoloji demiyoruz. Birey ve toplumun yaşam tarzına ideoloji diyoruz.
O halde şöyle de tanımlayabiliriz: İdeolojisiz insan ve toplum olmaz. İdeolojisiz insanlar, dejenere olmuş yapılardır, o da bir ideolojidir. Yozlaşmaya ideolojisizlik denilirse ve her kesi yozlaştırırsan, ideolojiyi yok edersin, aslında liberalizm böyle yapmaya çalışıyor, en ince bir liberal saptırma, saldırı burada ortaya çıkıyor. İdeolojisiz insan ya da toplum varsa o halde ideolojiye, ideolojik mücadeleye gerek yoktur! Liberalizm tarafından ideolojiye karşı saldırı en çok buraya oturtuluyor. Reel sosyalizm, Marksizm biraz buna alet oldu. Öyle kabul ettiler. Postmodernizm alet oldu. Liberalizm öyle diyerek sanki o da bir alanmış gibi birey ve toplumun önüne yeni bir yol koyuyor. Nasıl bir yol? Kendi gerçekliğini kaybettiren bir yol, öyle değil ama öyleymiş gibi gösteriyor ve yanıltıyor. Kendisi kaskatı bir ideolojik duruş ve mücadele içinde oluyor ve karşısını da onun dışına iterek yenilgiye uğratıyor. Kendisine karşı mücadele edemez kılıyor. Ona kesinlikle düşmemeliyiz. Lümpenizmi, yozlaşmayı en kötü ideoloji olarak tanımlamalıyız. Bir ideoloji ama en kötü ideolojidir.
Şunu bir kere daha belirtmek gerekiyor: Kapitalizm; Sovyetler Birliğini siyasi ve askeri mücadeleyle yenmedi. İdeolojik saldırıyla yenmiştir. İdeolojik saldırıyla yendiği yer de burasıdır. Bütün ideolojilerin, ahlakın, yozlaşma olarak aldığı temel duruşu en etkili ideolojik duruş, en temel insan hakkı olarak değerlendirmiş ve komünizmin önüne koymuştur. Bu temelde ideolojik yenilgiyi yaşatmıştır, zaferini kazanmıştır. Günümüzde benzer ideolojik saldırılar çoktur. Kavramların içi boşaltılarak ideolojik saldırı yürütülüyor, bu da liberalizmin ideolojik saldırısının bir boyutu oluyor. Bir de hakikat çarpıtılarak, yaşam çarpıtılarak, yozlaştırılarak doğruymuş gibi kabul ettirilerek ideolojik mücadele yürütülüyor.
‘Ne yapacağız?’ sorusu aslında ‘nasıl yaşamalı?’ sorusuyla bağlantılıdır. ‘Ne yapacağız, ne yapmalıyız, amacımız ne olmalı?’ Bu sorular tamamen ideolojiyi tanımlayan sorular oluyorlar. ‘Nasıl yapılacağı?’ sorusu da mücadele sorusudur. Önderlik ideolojik ilke ve ölçüleri somutlaştırırken ‘ne yapmalı, nasıl yaşamalı?’ sorularını sordu, bunlar da ideolojik netleşmenin, ideolojiyi tanımlamanın soruları oluyorlar.
Belirleyici olan ideoloji ve ideolojik mücadeledir
Bu tanımlamalardan sonra yeniden ifade etmemiz gerekirse, teorinin yaşam bulması, bilgi yığını olmaktan çıkıp pratiğin yol göstericisi, aydınlatıcısı haline gelebilmesi için ideoloji ve politikaya dönüşmesi lazım. Pratikleşebilmek için de politika ve ahlak gereklidir. Önderlik toplumu böyle tanımladı. Politika, pratikte nelerin yapılacağının planlanması, tanımlanmasıdır. Ahlak, nasıl yapılacağıdır. Demek ki politikanın pratikle bağı var. Politik mücadelenin, kazanmanın tarzı, yöntemleri çeşitlidir. Propaganda da diplomasi de savaş da politikanın araçlarıdırlar. Politikanın pratikleşme araçları çeşitlidir. Propaganda da politikayla bağlantılıdır. Örgüt kurmayı, eyleme hazırlanmayı ifade ediyor. Diplomasi de mücadelenin bir aracıdır, savaş da bir aracıdır. O halde ideolojik mücadelenin önemi buradan ortaya çıkıyor. Politikanın savaşla, diplomasiyle her şeyle bağı var. Çünkü teori pratiğe geçerken politika, plan, ahlak, örgüt haline gelmeden önce aldığı biçime, oluşturduğu ilke ve ölçülere ideoloji dedik. Demek ki politika ve ahlak gücü haline gelebilmek, pratikleşebilmek için ideoloji gereklidir. O halde politik-askeri mücadelede, propagandada, diplomaside, sanatta, her şeyde başarılı olabilmek için ideolojik mücadele gereklidir. Bunların hiçbirisi ideolojisiz pratikleşme alını değillerdir. İdeolojisiz sanat olmaz, diplomasi olmaz, edebiyat olmaz, savaş olmaz. O halde ideolojik mücadele olmadan da doğru savaş yapılamaz, doğru diplomasi yapılamaz, doğru söz söylenemez, propaganda yapılamaz, sanat yapılamaz. İdeolojiden kopmuş olarak tanımlanan pratiklerin hepsi yanlıştır, öyle bir pratik, politika ve askerlik yoktur.
Dolayısıyla tekrar baştaki ölçüye geliyoruz: Ne kadar sağlam ideolojik duruş o kadar siyasi-askeri, sanatsal, kültürel, propaganda duruşu, ne kadar ideolojik mücadele o kadar diğer alanlardaki çalışma ve mücadele. İdeolojik mücadelede başarının ölçütü diğer alanlarda başarıyı belirliyor. İdeolojik mücadele olmadan diğer alanlarda mücadele etmek ve başarmak mümkün olmuyor. İdeolojik mücadelesiz siyaset, diplomasi, sanat, askerlik tanımlamalarının hepsi bir çarpıtma ve yalandır. Gerçeği ters yüz etme ve yanıltma durumudur. Bunu da liberalizm yapıyor. Neden yapıyor? Diplomatik, siyasi, sanatsal, propaganda, askeri mücadelelerde başarılı olabilmek için yapıyor. Bunların başarısını ideoloji belirliyor. İdeolojiden ve ideolojik mücadeleden bunları koparırsan, öyle bir bilinçten, planlamadan kopuk ele alırsan hiçbir zaman doğru ve yeterli propaganda yapamaz, sanat yapamaz, askerlik yapamazsın. Dolayısıyla da başarılı olunamaz. Demek ki pratikte siyasi, askeri, sanatsal, kültürel, propaganda vb. eğitim alanlarında karşıtını başarısız kılabilmek için onu ideolojik mücadeleden koparmak gerekiyor. En kolay yenilgiye uğratmanın yöntemi budur. İdeolojik mücadeleden kopardın mı daha kolay yenilgiye uğratıyorsun, başarı sağlıyorsun. Kapitalist modernite onun için toplumu bu kadar ideolojisiz kılınmaya çalışıyor.
Liberalizm bu noktada her şeyi çarpıtıyor. Toplumları ideolojisiz kılarsa, ideolojik mücadeleden ve duruştan koparırsa o zaman başı kesilmiş gövde gibi oluyor. O gövdeyi etkisiz kılmakta siyasi-askeri başarı kazanmaktan başka bir şey olmuyor, bu tür başarılar kazanmak zor olmuyor. İdeolojinin ve ideolojik mücadelenin de önemi burada ortaya çıkıyor. Önder Apo hep vurgu yaptı ve “savaşta değil yaşamda kaybediyorsunuz” dedi. Bu da siyasi ve askerlikte değil ideolojide kaybediyorsunuz demektir. Savaş alanına, siyaset alanına doğru çıkabilmek, onu başarılı kılabilmek için doğru bir ideolojik duruşa, başarılı bir ideolojik mücadeleye ihtiyaç var. Önce yaşamda kazanacaksın ki sonra pratikte, mücadelede kazanabilesin. ‘Ne yapmalı, nasıl yaşamalı?’ sorularına doğru cevap vereceksin ki, nasıl yapmalıyı başarabilesin.
‘Nasıl yapmalı?’ sorusu pratikle ilgilidir. Ama ne yapacağını bilemezsen, ‘nasıl yaşamalı?’ sorusuna doğru cevap veremezsen öbüründe yapamazsın. Ne yapmalı, nasıl yaşamalıya doğru cevap vermek doğru ideolojik duruş ve mücadele oluyor. Oraya ideoloji diyoruz. Dolayısıyla temel olan, önce gelen, belirleyici olan ideoloji ve ideolojik mücadeledir. Önemi buradadır. Bunsuz başarı yoktur. Yaşamda kazanacağız ki siyasette ve savaşta kazanabilelim. Yaşamda kazanamazsan siyaset ve savaşta kazanamazsın. Aslında savaşın ve siyasetin hazırlık döneminde kazanılması da bu anlama geliyor. Hazırlık dönemi ideolojik mücadele dönemidir. Evet maddi hazırlıklar da gereklidir ama belirleyici olan savaşçının hazırlanmasıdır. Savaşçının hazırlanması da ideolojik olarak savaşı kazanmasıdır. Savaş yapmaya hazır olması, savaşa her şeyiyle kendisini vererek kazanmaya, başarmaya inanması, kilitlenmesi, başaracak inancı, iradeyi ortaya çıkartması demektir. Bu da hazırlık dönemi dediğimiz ideolojik mücadele dönemidir. İdeolojik kazanma dönemidir. Başka herhangi bir dönem değildir.
Duran Kalkan