HABER MERKEZİ – Kendi yaşam kültüründe ısrar etmek, kendi doğasına ait olmayana kendini kapatmaktır direniş. Tüm olguların özünde vardır direniş, kendisi gibi kalmakta ısrardır bir yerde direnmek. Direnişin gündemleştiği zaman ve mekan ihtiyaçtan doğan değişim ve dönüşümün doğallığının aksine doğal olmayan bir durumun varlığını gösterir, yani toplumsal doğaya ve onun dokusuna aykırı bir durumun varlığı ortamında direniş gelir gündeme. Yoksa doğanın ve zamanın ihtiyaçlarına uyum göstererek dönüşmek, ilerlemek, gelişmek, farklılaşmak tüm canlılara özgü bir özelliktir ve ihtiyaçlar ölçüsünde değişim ve dönüşüm kaçınılmazdır ve doğaldır. Bu yaşamın doğal gelişim seyrinin olduğu durumlar için geçerlidir. Bu tür dönemlerde toplum ayakta kalma, yaşamını sürdürme ihtiyacı doğrultusunda doğanın kendisine sunduğu nimetlerle kendi yaratıcılığını birleştirerek yaşam standartlarını yükseltir, kültürleşir. Bu durum iktidarın, dayatmanın ve zorun olmadığı bir düzlemde gerçekleşebilir. İşte direnişin gündeme geldiği zaman iktidarın ve zorun gündeme geldiği zamandır. Tıpkı eşitsizlik, adaletsizlik ortamında demokrasinin gündeme gelişi gibi. Bu anlamda iktidarın olmadığı yerde direniş de yoktur. Toplumun hayatta kalma, neslini sürdürme, ihtiyaçlarını karşılama anlamında bir çabası vardır ve kendi doğal gelişim minvalinde ilerleyen bir akışı ifade eder. Bu hal insanlığın en sağlıklı olduğu haldir. Doğal olan sağlıklı olandır.
“Bir toplumun ayakta kalabilmesi için bir başka toplumu ortadan kaldırmak gibi bir gerekliliği yoktur”
Bu anlamda doğallığın ortadan kalkması insanın doğadan kopuşuyla başlar. Doğadan kopuşla birlikte artık hastalıklar kaçınılmazdır. Hastalık bu anlamda iktidara özgü bir olgudur. İktidarın olduğu koşullarda ortaya çıkan bir durumdur elem. İktidar bu anlamda çok yönlü incelenmesi gereken bir olgudur. Kendisi başlı başına bir hastalıktır ve tüm hastalıklar onun yalnızca birer türevidir. Bu olgu tıpkı insan biyolojisinde ortaya çıkan birtakım anormalliklere benzer. İnsanın biyolojik evrimi içerisinde böylesi durumlar ender rastlanan nitelikte olup, iki kafalı, altı parmaklı doğma vb. daha birçok çeşitli biçimde kendisini gösterir. Ve buna literatürde sakatlık denir. Çünkü insan türünün bilinen biçimine aykırı, anormal bir durum söz konusudur ve bu çerçevede ortaya çıkan bu durumun sebeplerine ilişkin araştırma gereği ortaya çıkar. Böylesi durumlar şaşkınlık vericidir ve genel olmasa da kaygı vericidir. İşte iktidar dediğimiz olgu da doğa içerisinde insana özgü bir biçimde gelişen bir hastalık, bir sakatlık durumudur. İktidar toplumsallığı parçalayan, lime lime eden, toplumun hücrelerine varana dek sinsice sızan bir elemdir. İnsanın insan olma koşulu olan toplumsallığına yönelik gizli-açık bir tehdittir. Doğal olana aykırıdır. Doğanın ve insanın karakterine aykırıdır. Çünkü doğa bir aradalık ve bütünlüğün ifadesi olan eşsiz bir uyumdur. Bu uyum içerisinde farklılıklar, negatif ve pozitif yükler vardır, fakat esas olan birlik ilkesidir. Bir aradalık ve bütünlüğe dayalıdır evrenin karakteri, dolayısıyla evrenin bir parçası olan insanın da var olma biçimidir bir arada oluş ve bütünlük. İnsanın geçmişten bu güne varlık olarak anlam bulması bu evrensel ilkeye dayanır ve toplumsallık olarak somutluk kazanmıştır bu ilke insan yaşamında. Bu evrensel ilkeye, birlik ilkesine dayalı gelişmiştir kültür ve toplumsallık. Yani insanın ilk zihniyet hali bu ilkeye göre biçimlenmiştir. Her şey iç içedir ve bir bütünlük arz eder evrende, çeşitlilik, farklılık, uyum temel karakteridir hayatın. Birbirine benzemezlik, karşıtlık bir uyumsuzluk değil tersinden uyumu ortaya çıkaran temel koşuldur. İnsan doğanın parçası olan bir varlık olarak bu bütünü algıladığı, sezdiği, hissettiği ve anladığı oranda yorumlama yetisine sahip bir varlıktır. İşte iktidar bu bütünlük algısının koptuğu yerde başlamıştır. Algının koptuğu yer, düşünmenin, sezmenin, anlamanın aracı olan zihindir. Düşünme, sezme, kaydetme, algılama insan beyninde gerçekleşen süreçlerdir. Anlam arayışı insanın bu temel yetilerinden doğmuş, yaratıcılığa yol açan da budur. Anlam arayışı felsefedir.
“İnsanın bilmesinde temel yeti sezgiselliktir”
Felsefik arayışla biçimlenmiştir insan yaşamı. Hayata bakış ve yorumlayış hali, anlam gücüdür felsefe. İnsanın bilebildiği kadardır onun bu bütünlüğe katılımındaki uyum. İnsanın felsefesi neyse, yaşamı da oldur. İnsanın ilk gelişim evrelerinde bu bütünlüğü algılamada öncel olan yanı sezgiselliğidir. İnsanın bilmesinde temel yeti sezgiselliktir. Sistematik tarzda düşünme, hesaplama ve çıkarsamalar yapma yetisi sonradan gelişir ve bu öncülün doğurduğu bir sonuçtur. İnsanda buna yol açan temel mekanizmalardan biri beynin bir özelliği olan hafızadır. Hafıza insanın eylemlerinin, yaşam deneyimlerinin kaydını mümkün kılan bir oluşumdur. İnsan hafıza sayesinde hatırlayan bir canlı olma özelliği kazanmıştır. Bu kaydetme, muhafaza etme halidir muhakeme yetisine yol açan. Hafızanın olmadığını düşünelim bir anlığına. Yaşam bilebildiğimizden epeyce farklı bir şey olurdu muhakkak. Bir yaptığını bir saniye sonra unutan bir insan düşünelim örneğin. Zaman faktörü devreye giriyor burada. Her anını unutmak demek bir şeylerin olup bittiği duygu ve düşüncesinin de olmadığı bir düzleme işaret eder. Ve bu düzlemde zaman algısı yoktur. Bir şeyler geçmiş değildir. Her an bir şeyler yaşanmaktadır ve yaşanan şeylerin bir kaydı olmadığı için bir anlama, bilgiye, algıya dönüşmez. Sürekli yaşamın sunduğu milyarlarca olasılık içerisinde rasgele bir tercih ve sonuçlarından ibaret anlar toplamına dönüşürdü insanın yaşamı. Hafızaya kaydetme yetisi yanında unutma da insana özgü bir yetidir. Hafızaya rağmen unutur insan. Her şeyi hatırlaması mümkün değildir insanın. Günde bilmem kaç milyon bit bilgi işleyen insan beyninin depoladığı her bilgiyi, algıyı, anıyı kaydetme gücü yoktur. Tıpkı evren gibi insan vücudunun da ayrıştırma ve bütünleştirme gibi muazzam bir işleyişi, uyumu vardır. Neyin bir ihtiyaç, neyin öncelik, sonralık olduğuna insanın içerisinde bulunduğu gerçeklikten doğan ihtiyaçlarının yarattığı düşünce durumu karar verir. Her doğal durum bir ihtiyaçtan doğan durumdur. Yaşamı devam ettirme gereksinimidir ihtiyaç. İnsanın yaşamını devam ettirebilmesi için onca imkan sunan mucizevi nitelikteki doğa içerisinde öldürmeden, çalmadan, tecavüz etmeden, zarar vermeden ihtiyaçlarını karşılaması mümkündür. Bir toplumun ayakta kalabilmesi için bir başka toplumu ortadan kaldırmak gibi bir gerekliliği yoktur. Bir insanın karnının doyurmak için başka bir insanın ekmeğini çalmasına gerek yoktur. O insanın yaptığını kendisi de yapabilecek güçtedir. İşte iktidar bunun mümkün olmadığı algısından doğan zihinsel bir hastalıktır, sapmadır. İktidarın olduğu yerde talanın, sömürünün, tecavüzün, yalanın, dolanın, hilenin olması bundandır.