HABER MERKEZİ
İktidar önce bir fikir olarak insan zihninde tasavvur etmiştir. Bu fikre yol açan da temelde insanın güdüleridir. Salt güdüleriyle hareket eden insan yıkıcı ve hayvanidir ki ona insan demek de mümkün değildir. İnsan güdüler toplamından öte bir varlıktır. Düşünen, planlayan, hafızaya kaydeden, kavrayan özellikte bir oluşumdur. İnsanın insan olmaya başladığı nokta, güdülerini denetim altına alma gücünü ortaya çıkardığı alan olan toplumsallıktır. Ahlak, kültür, düşüncenin gelişimi toplumsallıkla başlar. Toplumsallık dediğimiz düzlemde güdülerden önce, bir aradalığı mümkün kılan fikirler, davranışlar hakimdir. Bu durum insanın evriminde çok görkemli bir aşamadır, bir zihniyet durumudur. İktidar insan olmanın koşulu olan bu zihniyet durumuna karşı direnen bir dayatmadır. Emek vermeden, çaba harcamadan, hazıra konma fikrine dayalı açlığını giderme tarzıdır. Güdülerini denetim altına almamış, toplumsallaşmamış ve dolayısıyla insanlaşmamış yaratığın, insana karşı geliştirdiği bir saldırı halidir. Saldırganlık bir davranış biçimi olarak aynı zamanda bir zihniyet durumundan doğar. Zihniyet durumu beynin gelişmişlik ölçüsüyle paraleldir. İlk beyinsel gelişim evresi sürüngenlere özgü beyin yapısıdır. Sürüngenlik bir biyolojik olgudur doğada. Ve sürüngenlerin davranış biçimleri gözlemlendiğinde genelde saldırganlık ve savunma yönü ön plandadır. Fakat bu doğanın bir parçası olarak doğada yıkıma neden olmayan bir negatif yönü ifade eder. Hiçbir sürüngen türü diğer canlıların tümden yok edilmesine yol açacak bir davranış sergilemez, tersine doğada bir denge unsuru olarak vardır. Bu anlamda her bir sürüngen kendi içgüdüsel kodları doğrultusunda hareket eder. dinozor, timsah, yılan vb. bunlara birer örnektir.
Hiçbir insani ve ahlaki değer tanımayan bir tüketici yaratıkla karşı karşıyayız
Bugün ulaşılan bilimsel düzey hala doğa içerisinde dinozor neslinin nasıl ortadan kalktığı konusunda tatmin edici bir açıklama ortaya koyamamaktadır. Bu dev cüsseli hayvanların akibeti düşündürücüdür. Evrim süreci içerisinde giderek kertenkele boyutunda canlılara dönüşümlerini doğanın kendi içerisinde bir savunma mekanizması olarak algılamak mümkündür. Ve bugün doğada dinozor ebadın da bir canlı türü yoktur. Belki de bir zamana kadar tabiatın bütünlüğüne uygun davranışlar sergilemiş, sonrasında da aşırı tüketim durumuna geldiği için hastalıklı, sakat bir hal alan bir oluşum olarak artık tabiat bu canlı türünün ihtiyaçlarını karşılayamadığından bir tükenişi yaşamıştır. Evet dinozorlar da bir dönem bu doğanın birer parçası olmuş canlılardır. Fakat tam olarak tespit edilemeyen bir nedenden dolayı yeryüzü dinozor mezarlığına dönüşmüştür. Tabiatın bir parçası olarak sürüngenler de kendi doğasına ve beynine uygun davranışlar sergilerler. Bu canlılarda hafıza gelişkin değildir. Dolayısıyla bizim duyumsadığımız bir tarzda bir zaman algısına da sahip değiller. Biyolojik evrimde beynin katmanlarından ilki işte bu sürüngen katmandır. Sonrasında canlılık çeşitlendikçe memelilere özgü beyinde yeni bir katman gelişir. Bu beynin daha gelişkin halidir. Doğal olarak yeni bir zihniyet durumunu ifade eder. bu biyolojik yelpaze içerisinde birçok hayvan ve insan bu beyin yapısına sahiptir. Hafıza da buna paralel gelişir. Bu bio varlık durumu kendi içinde bir denge ve bütünlüğü barındıran yaşam gerçeği olarak doğanın evriminin bir parçasıdır. Buraya kadar her şey normal ve doğaldır, herhangi hastalıklı bir durum, bir sakatlık durumu yoktur ortada. İnsan evrim halkasının bir parçası olarak doğa içerisinde diğer canlılardan giderek farklılaşan bir sürece girdiğinde doğaya özgü olan bu iki yönlü süreç, yani yıkıcılık ve yapıcılık doğanın bir parçası olan insanda yeni bir boyut olarak belirmeye başlamıştır.
İnsanda ulaşılan evrimsel aşama iki yönlü bir gelişmenin zemini olarak ortaya çıkmıştır. Doğanın bir parçası olduğunun sezgisi ve bilinciyle hareket etme eğiliminden doğan doğal ve özgür yaşam formları yanında bu gücü gösteremeyen insan tipinde yaşanan durum. Yani doğanın insana bahşettiği zekanın, insanın güdülerinin denetiminde biçimlenerek yıkıcı bir zihniyet durumuna yol açması hali. Beynin sürüngen katmanının kodlarıyla ki bir katman olarak insan beyninde de mevcuttur, analiz etme, hafıza, çözümleme yetilerinin birleşmesinden doğan bir zihni hastalık. İktidarın mayalandığı zihinsel düzlemi böyle ifade etmek mümkün. Bir tarafta kendisine bahşedilen yetileri gelişkin zihin yapısıyla kullanarak yaratıcılık temelinde hayatta kalma becerisi gösteren toplumlar, diğer tarafta da henüz toplumsallaşma aşamasını tamamlayamamış, tıpkı iki kafalı doğan bir bebek misali ortaya çıkan, sürekli hazırla beslenme eğilimine sahip topluluklar. Bu ikincisine toplum diyemiyoruz çünkü toplumsallaşmanın koşullarını karşılayan bir tanımı karşılamıyorlar. Doğada sürgit bir hayatta kalma çabasıyla oradan oraya sürüklenen, av hayvanlarını takip ederek mekan değiştiren bir oluşumdan bahsediyoruz. Bu durum da bir yere kadar anlaşılabilirdir ve doğaldır da aslında.
Topluluk hayatta kalabilmek için kendi ihtiyacı oranında doğal yaşamın sunduklarından yararlanmaktadır. Fakat bu hazırla beslenme eğilimi bir yerden sonra evrilerek insan yaratıcılığı ve zekasıyla üretmeye, emeğe dayalı bir yaşam formuna yol açmıştır. Fakat bu dönüşüm tüm topluluklarda eş zamanlı yaşanmamış, negatif ve tüketime dayalı olan eğilim de bir şekilde varlığını sürdürmüştür. Başlangıçta çok da zararlı bir konum arz etmeyen bu durum, giderek bir yaşam felsefesine dönüşerek, iktidar odaklı yaşam formlarına yol açma niteliğinde bir sapmaya varmıştır. Bu öyle çok yaygın ve genel bir eğilim değildir ilk başlarda. Fakat bu yönlü bir eğilim giderek doğal toplumsallık karşısında örgütlenerek büyümüş, başlangıçta küçük gibi görünen bir sapma giderek derinleşmiştir. İşte devletin ve iktidarın mayalandığı zihni ve maddi zemin budur. Her zihniyetin ve maddi düzenlenişin bir ana fikri, teması, ön kabulü vardır. İktidarcı zihniyetin ana fikri ve ön kabulü de hayatta kalmak için tüm zenginliklere el koyulabilir, öldürülebilir, tecavüz edilebilir felsefesidir. İktidar insanın hayvanla insan arasında geçiş yapmaya çalıştığı bir aşamada yaşadığı bir akıl tutulmasıdır, bir akıl hastalığıdır. Bugün iktidar ve devlet olgusu toplum üzerinde adeta doğayı sömüren ve doymak bilmeyen bir canavara dönüşmüş, aç kalmamak için çalan, ölmemek için öldüren, zorla ele geçirmeyi en meşru bir hakmış gibi, tecavüzü yaşamın tüm alanlarında olağan bir durummuş gibi dayatmaktadır. Hiçbir insani ve ahlaki değer tanımayan bir tüketici yaratıkla karşı karşıyayız. Bu kendisini sistemleştirmiş bir toplum karşıtı zihniyet olup, tamamen insanın hastalıklı, hazırcı, emeksiz vb. negatif yanlarının zirvede olduğu kendi insan tipini de yaratmıştır. Bu hastalık kapitalist sistemle zirveye ulaşmış, artık ölümcül ve dermansız halini yaşamaktadır. Giderek tüm uzuvlarıyla çürüme, yozlaşma ve aşınma belirtileriyle kıyamet alametleri senaryolarıyla, dökülmekte olan bir yapılanmayla karşı karşıyayız.
Devletin ve uygarlığın olduğu her yerde iktidar ve buna paralel sakatlık mevcuttur
Bu hastalıklı hal dikkat edilirse hem ruhsal hem de biyolojik boyutlarıyla insanlarda da yansımasını bulmakta, artık adları sayılamayacak denli çeşitli hastalıklardan oluşan bir repertuara sahip başta tıp olmak üzere, tüm bilimleriyle kendi ürettiği hastalıklara sözde çareler aranmakta ve dolayısıyla üretilen her sözde ilaç yeni bir hastalığa yol açmaktadır. Çünkü sakatlık bu zihniyetin mayasında vardır ve dolayısıyla geliştirdiğini iddia ettiği her çözüm, özünde çözümsüzlüktür. İktidarın kendisi doğanın ve insan toplumunun görmüş olduğu gelmiş geçmiş en dermansız derttir. Devletin ve uygarlığın olduğu her yerde iktidar ve buna paralel sakatlık mevcuttur. İktidarın olduğu yerde insan yoktur. İnsanımsı bir canlıdan söz edilebilir ancak. Oysa direnişin olduğu her mekan ve zamanda insan vardır. O nedenle Ortadoğu coğrafyası iktidar yapılarıyla insanlıktan düşüşün, direniş odaklarıyla da insan kalmakta ısrarın aynı anda ve iç içe yaşandığı kadim bir coğrafyadır. Bugün Ortadoğuda dökülen kanın sebebi, adına iktidar denilen hastalık olurken, artık dinozorlar gibi miadını dolduran statükolar ölümün pençesinde can çekişmektedir. Direniş de tıpkı Ortadoğu’nun en coşkun akan ırmakları olan Dicle, Fırat ve Nil gibi akıp giden ve sele dönüşen bir insanlık devrimiyle giderek büyümektedir.
BİTTİ…