Kuruluş aşamasında zayıf olan ittifaklar, iktidar koltuğunu elde edinceye kadar gayet uzlaşmacı bir dil kullanır ve uzlaşma yaklaşımı içinde olurken, politik yaklaşımları da esnek olur. Kendini bu yöntemle organize eden iktidar, zirveye çıkıncaya kadar uzlaşıcı ve esnek yaklaşımlarını devam ettirir. Bu güçlerin en büyük başarısı umut tacirliği ve umut üzerinden yaptıkları beklentidir. Zirveye ulaşmak için geniş kitleleri bir araya getirmek ve halkta umut yaratma ya da umudu iktidara taşımak için araç haline getirme konusunda tüm hünerlerini sergilemekten geri durmazlar. Geniş bir yelpaze ile iktidara gelen bu kesim zirveye ulaştıktan sonra, kısa geçen lale devrini atlattığında iç çatışma başlar. Çünkü iktidarların şirk kabul etmeyen özelliği ve sürekli düşman üreten karakterleri zamanla kendi içine döner ve kendi içindekini düşman görmeye başlar ve iç çatışma kaçınılmaz hal alır. Bu çatışmalar bir grubun genel ittifaka galip gelmesi ile sonuçlanırken, daha sonra bireyin gruba galibiyeti ile yeni bir evre kazanır. Bu aşamadan sonra iktidar savaşında galip gelen kişi bu yönetimi kendi tekeline alırken, bir süre sonra iktidara ailesinin özel mülkü gibi yaklaşır ve bunu miras olarak bırakmak ister. Bu gibi kişiler bir kere zirveye tırmandıktan sonra orada kalmak için her şeyi pazarlık konusu yapar ve tüketmeyeceği hiçbir değer, yapmayacağı hiçbir vahşet yoktur. Mutlak gücü yakaladıkça güçlü ve muktedir görünürler ancak gücün esiri olduğu için korkak ruh hali içinde her şeyden ve herkesten şüphelenirler. Yanındaki herkesi rakip gördükleri için, onlar için herkes potansiyel düşmandır ve harekete geçme zamanını beklerler. Çünkü aynı yöntemi ve politikayı kendileri yürütmüşlerdir.
Yakın tarihte Kürdistan’da iktidar olmuş güçlerin özelliklerine baktığımızda aynı yöntem uygulanmıştır. Hafız Esat ailesi darbe ile iktidara gelmiş olsa bile sayesinde iktidara geldiği ittifakı korumak için yoğun çaba harcamak zorunda kalmıştır. Bu ittifakı devlet bürokrasi içinde tutarken, halklara daha iyi gelecek umudunu en fazla zinde tutan iktidar olmuştur. İktidarını sağlamlaştıran ve zirveye çıkan Hafız Esad zirvede iken ilk sürgüne gönderdiği kişi kardeşi Rıfat Esad olmuştur. Oysaki Hama katliamı ile Hafız Esad’ı zirveye taşıyan kardeşi olmasına rağmen zirveden sonra ilk tasfiye olan kişi Rıfat Esad olurken, daha sonra diğer ittifak güçlerini tasfiye etmiştir. Tasfiye operasyonlarında sıra Kürtlere 2003’teki Qamışlo katliamın da gelmiştir. Bu gibi tasfiye operasyonları sırayla gelişirken zamanla iktidar kendini tüketen bir noktaya gelmiştir.
İktidarın kendini örgütleme yöntemi hemen her yerde aynı yöntemle olurken, İran ve Doğu Kürdistan da yine aynı oyunu görmek mümkün. Molla rejimi veya İran devrimi olarak bilinen hareket, İranlı tüm muhalif güçlerin batı yanlısı şaha karşı geliştirdiği ortak bir hareketti. Gelişen bu hareket İran halklarının, devrimcilerinin, liberal demokratlarının ve mollalarının ortak başarısıydı. Bu ittifakın başarısı kesinlikle bir gücün başarısı değil ittifakların başarısı idi. İran halkları arasın da açığa çıkan ittifakın ortak amacı despotikleşen ve lüks içinde yaşayan şahı devirmekti. Demokratik yönü olup, gelişime açık ve ülkeyi halkın çıkarları temelinde yeniden inşa hedefliydi. Ancak asıl iktidar hedefi güden ve ittifakın için de örgütlenen fitne ittifakı olan yobaz mollalar çok kısa bir sürede kendini örgütlemiş ve dini duygular üzerinden devrimci ve sosyalistleri hedef alarak tasfiye etmiştir. Tasfiyeye laikçi kesimle devam ederken, zamanla liberal muhafazakarları da tasfiye ederek gittikçe daha yobaz bir hale gelmiştir. İktidarın zirvesine idamlar ve infazlar ile çıkmayı başarmıştır. Günümüz de ise iç tasfiye içinde olan rejim kendi kendini tüketirken, iç ve dış baskı altında zorlanan bir noktaya gelmiş ve gittikçe daha fazla dağılma aşamasına gelmiştir. Özellikle içerde sıkışan faşizan iktidar ittifakı daha fazla tasfiye yöntemine başvururken yeni güçlü ittifakların zemini doğmaktadır.
Irak’ta Şah’ın devrilmesinden sonra üst üste yaşanan askeri darbeden sonra en son Saddam’ın da içinde bulunduğu parti yönetimin ilk zamanlarında IKP ve KDP ittifakına ihtiyacı vardı. Saddam büyük bir sabırla ve teker teker ittifak yaptığı güçleri tasfiye etmiştir. Bu operasyonları yaparken ittifakın diğer güçlerini güvenceye alarak yapmıştır. İlk operasyonu Irak Komünist partisi kadrolarına yaparken, KDP’nin desteğini almış ve Kürdistan’daki kadroları KDP eliyle katletmiştir. Kürt güçlerini ise teker teker hedef alırken Mola Mustafa ile özel ilgilenmiş sürekli diyalog içinde olmuştur. KDP’nin politbüro üyeleri partinin örgütleme gücü olduğu gibi partinin en aktif üyeleri idi. Bunlar Mola Mustafa ve Saddam’ın ayrı operasyonları ile tasfiye edildikten sonra KDP zayıf düşmüş, 1975’teki Aş betal teslimiyeti gelişmiştir. IKP’nin başına gelen KDP’nin de başına gelmiştir. Çünkü iktidar olgusunda ne dostluk ne de sadakat olgusu vardır. Çıkar ve menfaat ilişkileri kişinin mutlak zaferi ile sonuçlanıncaya kadar devam eder, bu süreç bittikten sonra tasfiye kaçınılmaz olur. İktidar olgusunun en vahşi yüzünü Halepçe katliamın da görmek mümkündür. Bu katliamı yapan kişi ise komünistlerin ve Kürtlerin desteği ile ayakta duran Saddam’ın kendisi olmuştur.
Bakur’da yaşanan durumlar tarihin tekerrür olduğunu bize göstermiştir. Kürtler başta olmak üzere tüm Anadolu halklarının ortak başarısı olan Türkiye cumhuriyeti kesinlikle bir halklar cumhuriyeti olarak kurulmuştur. Bu ittifak olmasaydı Anadolu’da en fazla yok olma tehlikesi içinde olan Türkler idi. Ancak ortak tarih, ortak kültür ve ortak inanç anlayışında olan halklar coğrafyamızın daha fazla zarar görmemesi için ittifak kararı almışlardır. İlk kongreden, ilk meclise kadar bu hassasiyet ve duyarlılık ile hareket eden bu ittifak büyük imkânsızlıklara rağmen emperyalist güçleri yenebilmiştir. Ancak bu büyük ittifak içinde yer alan, İttihat-ı Terakki zihniyetindeki bir grup, İngilizler ile ittifak içine girerek, yüzyıla yakın sürecek bir sömürü sistemi oluşturdular. Yeni ittifak hem iç hem dış ayağı olan güçlü ve uluslararası bir ittifaktır. Bu ittifakın yerel ayağına verilen rol ise, uluslararası konseptin bekçiliğini yapma görevi olmuştur. Gelişen sosyalist hareketi durdurma, Türkiye’yi yeni dinin -laiklik- Ortadoğu temsilcisi yapabilmek için Müslüman kesimin irtica tehlikesi adı ile bastırılması, oluşturulan yeni Ortadoğu devletlerini hem koruma hem denetimde tutmak için Kürt halkının bölücülük yaftası ile bitirilmesi yeni ittifakın temel hedefleri olmuştur. Belirttiğimiz gibi yeni ittifak küresel güçlere ait olup, içerdeki faşist iktidara verilen sadece karakol bekçiliği idi. İçte yaşanan birçok çalkantı ve yaşanan iktidar değişimine rağmen bu ittifakın dış ayağı ve stratejisi değişmedi. Bu konsept Kürt isyanları ile sürekli darbelenmiş ve içte sistemin oturması konusunda zorlayıcı rol oynamıştır. Ancak Kürtlerin her isyanın da bu rejimcikler sisteme daha fazla bağımlı getirmiştir. Çünkü oluşturulan çarkın bu sonuçları doğurması kaçınılmazdı. Uluslararası güçler, Kürtlerin ülkelerinin parçalanmasını kabul etmeyeceği ve isyan edeceklerini biliyordu. Her isyanı bahane ederek bölgeye daha fazla müdahale etmişlerdir. Tavşan tazı politikası üzerinden bölgemiz de ve ülkemizde sayısız kirli ittifaklar ve iktidarlar kurulmuştur. Bunların en sonu olan ve günümüz de başarısızlığı yaşayan AKP ittifakı da aynı konseptin bir ittifakı olup, zemini 12 Eylül darbesinde hazırlanmış, 99 komplosu ile pişirilip, 2001 de piyasaya sunulmuş bir ittifaktır. Yeni ittifakın kodları, iç- dış ittifakı ve amaçları kapsamlı değerlendirmek gerekir, çünkü yeni ittifak kesinlikle bir proje olup ısmarlama bir ittifaktır, diğer ittifaklar gibi iç çelişki ya da konjonktür sonucu açığa çıkmamıştır. İç çalkantıların veya toplumsal değişimden dinamiğini almamaktadır.
Dünya sistemindeki iki kutuplu sistem karakter değişimine uğramış, ‘komünizm’ tehlike olmaktan çıkmış, ABD’nin ve ittifakı olan Batı’nın hakimiyeti tartışmasız bir konuma gelmiştir. Sistem bu hakimiyet durumunun verdiği özgüven üzerinden Ortadoğu’yu yeniden dizayn operasyonları başlatmıştır. Bölge halklarına giydirilen deli gömleği olan ulus devlet ile çelişkileri devam ederken, bölge halkı için yeni operasyonlar daha fazla tepki anlamına gelecekti. Birçok farklı direniş yöntemi ile bölge halkı sisteme cevap vermiştir. Kültürel, ulusal, etnik, mezhepsel, bölgesel direnişler geliştirilmiştir. Bu direniş gruplarına sistemin eski ittifak gücü olan, komünizme karşı kalkan görevi gören radikal dinci gruplar da katılmıştır. Halklara rağmen gelişen bu durumda birçok nokta da çatışmalara da neden olmuştur. Bunun en iyi örneği Suriye de halkların devrim gücü ile DAİŞ savaşıdır; ancak tüm kirli ittifaklarına rağmen büyük bir aymazlıkla kendilerini Batı karşıtı bir konumda olduğunu lanse etmişlerdir. Bu gruplar Batı karşıtı olduklarını iddia etseler de batıya yönelik ciddi bir direnişte yer almamışlardır. Genel duruşları, yönelimleri ve eylemleri hep bölge halkına olmuştur. Yeni dizayn da koç başı görevi gören bu güçler, aynı zaman da yeni müdahalelerin gerekçesi konumuna da gelmişlerdir. Ortadoğu’da radikal dinci gericilik ve diktatörlere karşı ‘Avrupa demokrasisinin’ bölge de tesis edilmesi adı altın da yeni gasp rejimleri kurulurken, yeni talanın kisvesi demokrasi olmuştur. Ancak bu demokrasiye kılıf uydurmak ve yerel ajanlarını-model- da örgütlemek gerekmektedir. Bunun için yeni yönelimin kılıfı-ideolojisi ılımlı İslam olurken, yeni halife Erdoğan ve yeni hareket AKP olmuştur.
Türkiye’nin tüm sorunlarını çözecekmiş gibi kendini lanse eden, alternatifmiş gibi hareket eden, yüzyıllık sorunlara farklı bir bakış açısı içindeymiş gibiyaklaşan, Ortadoğu toplumuna yeni bir sistem sunuyormuş gibi hareket eden bu yapı aslında zirveye çıkmak isteyen diğer iktidarlar gibi umut tacirliği yapmıştır. MİŞ GİBİ hareket eden AKP rejim, belirtiğimiz iktidar evrelerinin hepsini yaşadı ve kaçınılmaz sona doğru ilerlemektedir. Ilımlı İslam’ın Mısır’daki başarısız pratiği, AKP’nin radikal dinci gruplar ile akrabalığından kaynaklı içine girdiği kirli pratikler tüm dünyaya ılımlı İslam projesinin çöktüğünü, yakın akrabası ve ideolojik ortağı olan radikal gruplar ile hareket etme eğiliminin daha fazla olduğunu göstermiştir. Gazali’nin temel perspektifini oluşturduğu günümüz İslam doktrinin, H.z Muhammedin İslam anlayışından farklı olduğu ve günümüz İslam çizgisini belirlediği görülmektedir. Bu paradigmayı esnetmek çıkış olmayacağı gibi sorunları daha fazla derinleştirmiştir. Erdoğan’ın halifeliği de, hareketinin öncülüğü de, ılımlı İslam’ı da bunun pratik örneği olurken, çöküş aşaması yaşamaktadır. Kuruluşunda etkili olan Batı’nın desteğini kaybetmesinin sebebi, içine girdikleri kirli politikalar yada kendi deyimleri ile 7 haziran ve 1 kasım arası politikalar neden olmuştur. Bölgenin en büyük sorunu haline gelen bu proje tüm destekleri kaybederken, daha fazla saldırgan bir hal almıştır. Kürt halkına, demokrasi güçlerine, aydınlar ve akademisyenlere, kendinden olmayan herkese saldırmış ve tasfiye etmek istemiştir. İktidar ortağı olan Gülencileri tasfiye ederken, içinde bulunduğu gurubun tasfiyesine Davutoğlu ile başlayan, kendi grubunda olan belediye başkanları ile devam eden ve gittikçe aile iktidarına dönüşen bir yapı haline gelmiştir. Bununla hızını almayan bu yapı içinde çıktığı gurubu da tasfiye ederek aile hanedanına dönüşmüş ve bu hanedanlığı koruma derdine düşmüştür. Bir iktidar aile iktidarına dönüştüğü anda kendini tüketmeye başlamış ve bitişinin başlangıcını yaşattığı andır. 2001 de AKP ile hareket eden grup ve kişilerin çoğu korku içinde olup, gelecek kaygısı içine girmişler. Türkiye ve Kürdistan da bu talan ve yalan güruhu ile hareket eden yapılar sıranın kendilerine ne zaman geleceğini beklerken, konumu garanti içinde olan tek kişi Beratcık olmuştur. iktidarın kamburu olan MHP ve Ergenekon ise asıl belirleyici özne olmuşlardır. Bir muhtar kadar oy alamayan Perinçek strateji belirlerken, SADAT adındaki örgüt karanlık güçlerle iktidarı korumak için çetelerden güç devşiren yapı olurken, bu güçlerin komutanı ise Sedat Peker adındaki sosyopata verilmiştir. Büyük projenin büyük aktörlerinin geldiği son durum bu olurken, şimdiden bu iktidara alternatif çıkışlar devre girmiş bulunmaktadır. Kaçınılmaz son bu kirli ittifakı da vuracağı günler çok yakın olacak, bunu görmek için çok beklemeyeceğimiz kesin.
Baran ŞAHİN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi