HABER MERKEZİ- Ronî Med’in Kaleminden
“Yoldaşlık, insanın insana dokunduğu, birlikte yaratıp birlikte var olduğu bir bağdır. Sadece bir ilişki biçimi değil, yeni bir toplumsallığın ruhunu ve özünü taşır. Apocu kültürün temel taşı olan yoldaşlık, bireylerin kendi eksikliklerini tamamlamasını sağlarken, onları özgürlükçü bir anlayışla yeniden inşa eder. Bu kültür, eski toplumun bireyi yalnızlaştıran ve maddi çıkarlarla sınırlayan dar ölçülerini yıkar; yerine sevgi, güven ve fedakârlıkla örülü bir dünyayı koyar.
Yoldaş, bir bireyin zayıf düştüğünde yaslanabileceği bir destek değil, o zayıflığın kaynağını kökünden kurutacak olan bir ruhtur. Acımayı reddeder; çünkü acıma, hareketsiz ve statik bir duygudur. Acımanın olduğu yerde yaratıcılık, değişim ve ilerleme mümkün değildir. Yoldaşlık, bir diğerine acımayı değil, onu dönüştürmeyi ve onunla birlikte kendini de yeniden yaratmayı esas alır. Bu bağlamda yoldaşlık, karşılıklı bir tamamlanma ve gelişim ilişkisidir. Bir yoldaş, kendinde fazla olanı vermekten çekinmez, eksik olanı ise almakta mütevazıdır. Bu, yalnızca maddi bir paylaşımı değil, ruhsal ve düşünsel bir bütünleşmeyi ifade eder.
Apocu kültür, insan ilişkilerindeki eski ölçüleri, yani dostluk, kardeşlik ya da ahbaplık gibi kavramları aşarak, daha kapsayıcı ve devrimci bir bağ geliştirmiştir. Bu bağ, bir insana sadece sevgiyle bağlanmayı değil, o sevgiyi özgürlükçü ve toplumsal bir temele oturtmayı zorunlu kılar. Heval kavramı, işte bu yeni bağın ifadesidir. Heval, eski toplumun dar ve çıkar odaklı ilişkilerinden kurtulmuş, bireyleri ortak bir amaç uğruna bir araya getiren devrimci bir bağdır. Heval, insanın yalnızca bugünkü haliyle değil, gelecekteki potansiyeliyle de ilgilenir.
Yoldaşlık aynı zamanda bir adanma kültürüdür. Ancak bu adanma, bireyin kendini feda etmesi anlamında bir çilecilik değildir. Aksine, kendini var etmek, özgürleştirmek ve yeniyi yaratmak için sistemin dışına çıkma cesareti göstermektir. Kapitalist modernitenin insanı nesneleştirip maddeye tapındıran anlayışına karşı, yoldaşlık insanı özneleştiren bir duruştur. Bu duruş, maddeye bağımlılığı en aza indirerek, insanın kendi emeğiyle ve yaratıcılığıyla var olmasını teşvik eder. İnsan, yoldaşlık ilişkileri içinde kendini aşar ve gerçek anlamda bir değer haline gelir.
Apocu kültürün temelinde yatan bir diğer unsur da öfkedir. Ancak bu öfke, bireyin kendini yok eden bir duygu değil, yanlış olanı düzeltmek ve doğru olanı inşa etmek için bir harekettir. Yoldaşın yanlışına öfke duymak, ona olan sevgiden ve onunla birlikte yaratılan değerlerden kaynaklanır. Bu öfke, yoldaşın hatalarını düzeltme, onu doğruya yöneltme ve toplumsal inşaya katkı sağlama amacı taşır. Bu anlamda yoldaşlık, eski ve yanlış olanı reddetmeyi, yerine yeniyi koymayı zorunlu kılar.
Yoldaşlık ilişkisinde fedakârlık, kendini küçültmek ya da yok saymak değildir. Fedakârlık, yoldaş için her şeyin en iyisini istemek, ama bunun için öncelikle kendini geliştirmek demektir. Bir yoldaş, kendi emeğiyle oluşturduğu değerleri topluma ve yoldaşlarına sunar; çünkü bilir ki toplumsal gelişim, bireysel katkılarla mümkündür. Yoldaşlık, bireyi toplumsal bir varlık haline getirir; bireysel bencillikten sıyrılıp ortak bir amaç uğruna hareket etmeyi öğretir.
Apocu kültürün “hakikat yoldaşlığı” olarak adlandırdığı bu bağ, insanı insan yapan tüm değerleri yeniden tanımlar. İnsan, yalnızca tüketen değil; üreten, düşünen, değiştiren ve dönüştüren bir varlık olarak anlam kazanır. Bu kültür, kapitalist modernitenin dayattığı metalaştırıcı ilişkilere karşı bir başkaldırıdır. Yoldaşlık, insanın hem birey olarak kendini gerçekleştirdiği hem de topluma değer kattığı bir yolculuktur. Bu yolculuk, insanın insanlaşma yolunda attığı en büyük adımlardan biridir.
Yoldaşlık, sadece bir ilişki biçimi değil; özgürlüğün, adaletin ve toplumsallığın yeniden inşasıdır. İnsan, yoldaşlarıyla birlikte hem kendi içinde hem de çevresinde yeni bir dünya yaratır. Bu dünya, sevgi, güven, fedakârlık ve adanmışlıkla inşa edilir.
Yoldaşlık, eski toplumsal bağların yerine, insanı insan yapan tüm değerleri yeniden ve özgürlükçü bir temelde yaratma cesaretidir. Bu cesaret, insanı “hakikat yoldaşı” haline getirir ve onu yaşamın gerçek anlamına ulaştırır.”