HABER MERKEZİ –
Yaşamın sonsuz döngüsünde, an’da tarihin yaşandığı zamanları tüm yüreğinde, beyninde yaşayan insanlar vardır. Ve bunu en fazla yaşayanlar devrimcilerdir, özgürlük savaşçılarıdır. Büyük hissedişler, düşünüşler, büyük ütopyalar verili olan yaşamı kabul etmemeyi ve daha iyiye, güzele ve en anlamlı yaşama kulaç atmayı getirir.
Zemheri karanlığın aydınlığa, sonbahar sarısının bahar yeşiline ve büyük kopuşların büyük buluşmalara yol açtığının bilincine ulaşanlar özgür yaşamın fedaisi almasını da bilirler elbette.
Milyonlarca yıl süren insanlaşma serüveni, Zagros-Toros eteklerinde ana-kadın çevresinde toplumsallaşmaya adım attığında, yaşam bayram sevinciyle karşılanmıştır. Ananın şefkat ve yaratıcılığı alabildiğine çekiciyken, emekle yarattığı değerlere saygı esastı. İnanna’nın me’leriyle anlamlaşan tanrıça kültürü, Zagros’un heybetli doruklarının minnetvari bakışlarıyla silsilerce uzanıp Toroslara ulaşıyordu. Bu coğrafyaya altın hilal denmesi bereketinin zirveleşmesindendi. Ana kadındaki sezgisel ve bilge güç, yaratılan değerlerin emek değerini en iyi bilen ve koruyandı. Çünkü bilirdi bir tohumun çiçeklenme sancılarını, bilirdi suya, güneşe ulaşmanın toprağa kök salmanın sevinci ve zorlanmalarını… Bundandı korumacılığı, bundandı kucaklayışı… Hele bir de saldırı varsa, tüm gücünü gösterir, aşkla, sevgiyle saklardı yaratımlarını.
Zagros- Toros kardeş gibidir… Vadileri, suları, hayvanları, bitkileri ahenkle beşiklik ederler komünleşen insanlığa. Verimli hilal denmesi de bundandır. Meyvelerinin, çiçeklerinin renkleri yansır Mezopotamya insan siluetlerine… Doğa anaya bağlılıkları, kendi analarına bağlılıkları gibidir. Değerlerine bağlılık varlık gerekçeleridir çünkü. Ta ki kem gözlerin karanlık emelleri tarihin çarkını ters çevirene dek böyle devam etmiştir. Meltemlerin kasırgalara dönüştüğü bu demlerde Zagros- Toros şaşkın ve öfkelidir. Gönlü böylesi fütursuzluklara, nankörlüklere tahammül edemez, kendisine sığınan analar ve hayırlı evlatlarından esirgemezler merhametlerini. Çünkü bilirler tarihin en kadim halkı olan Kürtler, me’leri icat eden kadınlarıyla, klamlarıyla, özgür yaşam sevdalısıydılar. Kadınların teşisi döndüğü müddetçe özgür yaşamın bedelleri ağır oluyor, döngüsü de dönüyordu boyuna. Zagros-Toroslar binlerce sessiz ve dem dem sesli isyanların tanığıdır. Bu dağlar büyük çıkışlara, peygamberlere, filozoflara, fedailere, savaşlara tanık olmuştur. Bu dağlar bilirler öz evlatlarını, yaman savaşçılarını… Kendisi için yaşamayan, insanlığa adanmış yaşamlarıyla nefes alıp veren güzide evlatlarını tanır, bilir bu dağlar.
Bunlardan en nadidesi, adanmışlığın zirvesidir Rêber Apo… İğneyle kuyu kazan, gerçek aşk işçisi, Kürdün açığa çıkmamış özünü açığa çıkaran, kadının gerçek dostu, yoldaşıdır Rêber Apo. Kadına, Kürde, halklara uzanan kirli elleri gören, sömürgeciliği yürek acısıyla hisseden, parçalanmış kadın bütünselliğini kendi şahsında yaratandır Rêber Apo… Rêber Apo yarattığı özgür kadın kimliğiyle kadın için adeta bin yıllardır beklenen bir kılavuz niteliğinde olduğunu göstermiştir. Onu bekleyenlerden birisi de Berwar yoldaştır.
Berwar yoldaş Zagros’un eteklerinde, Çelê (Çukurca) ilçesinde, yurtsever bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Liseyi bitirene kadar Çelê’de kalır. Daha sonra Amed’de üniversiteye kaydolur. İnsanın kişilik şekillenmesi, kültürleşmesi bulunulan coğrafya ve mekandan kopuk değildir. Bu anlamda toplumsallaşmanın, insanlaşmanın, tanrıçalaşmanın beşiği olan bu coğrafyada büyüyen Berwar yoldaşın da tüm bunları toplumsal genlerle alması anlaşılırdır, hem de en sade ve en doğal biçimiyle. 1990’lı yıllar ulusal kurtuluş mücadelesinin yoğun yaşandığı yıllar olup öncelikle Kürt gençleri üzerinde etkili oluyordu. Ya sistem ve düşmanın yarattığı kişiliksizleştirme politikalarına alet olunacak ya da PKK önderliğinde yakılan özgürlük ateşinde bir kıvılcım olunacaktı. PKK’nin yürüttüğü ulusal kurtuluş mücadelesinin etkilemediği hiçbir toplumsal kesim yok gibiydi. Geçmişteki serhıldan ve katliamlardan sonra ilk defa yeniden ve daha güçlü bir kalkış söz konusuydu. Gerek Çelê’de milis olarak, kadro düzeyinde rol oynayan ve daha sonra düşman tarafından katledilen şehit Sadi arkadaşın etkisi ve gerekse Amed’in siyasal anlamda her zaman kaynayan bir volkan gibi olması itibariyle Berwar yoldaş da bir grup gençle özgürlük dağlarına yöneldiler. Sistemin göz boyayan sahteliklerine alet olunmamıştı. Adını, kimliğini yeniden kazanmanın, özüne dönüşün adımlarıydı atılan. Bu gelişle yaşanan moral ve coşku sonsuzluğa gittiği 1998 yılına kadar da devam etti…
Berwar yoldaş, ağırlıkta Zagros’un değişik alanlarında, Güney’de ve Önderlik sahasında kaldı. Bulunduğu her ortamda kendini hissettiren, kabul ret ölçülerinde net bir üslubun sahibi olan Berwar arkadaşın en belirgin özelliği de Rêber Apo’ya bağlılığıydı. Önderlik gerçeği tüm hakikatlerin bileşimiydi onun için, özgür yaşam kılavuzuydu. Bu nedenle hiçbir zaman Önderlik çözümlemeleri elinden düşmezdi. Savaşın ve yaşamın en çetin koşullarında dahi mutlaka çözümlemeleri okuyacak bir arkadaş grubu, tartışacak yoldaşları vardı. Adeta hiç doymamacasına içerdi bu özgür yaşam ırmağından. Onun için çözümsüzlük, çaresizlik yoktu, hep ilerleme, gelişmeydi esas olan. Bunun için de Önderliğin sözleri, davranışları, duruşu yeterliydi. Önderlik özgür yaşamın merkeziydi, onsuz yaşamak kıraç topraklarda susuz kalmak, nefessiz kalmak, kurumak, solmaktı.
Yoldaşlığında insan sıcağıydı Berwar yoldaş. Bir köz başında güler yüzle çayını yoldaşının eline verecek, yol yürüyüşünde yorulan bir arkadaşa avucuyla su içirecek kadar mütevazi ve sevgi doluydu. Empati gücü yüksek, kadın-cins sevgisi alabildiğine derindi. Erkek egemenlikli, geri, dışlayıcı, geleneksel yaklaşımlara karşı radikal ve keskin olduğu kadar, kendi cinsi açısından da geleneksel duruşları kabul etmezdi. Öfkesinde ve sevgisinde belirgindi davranışları. Sohbetleri derin, esprileriyle de yaşam doluydu, anlatımları yaşamı alabildiğine hissettiğini gösterir nitelikteydi. Güçlü ideolojik tartışmalar kadar, ezgileriyle gerilla romantizmini de yaşayabilen zihinsel bir esnekliğe sahipti. Konuştuğunda güler yüzlü, sevgi dolu bakışlarıyla karşısındaki insanda mutlaka duygusal titreşimler yaratırdı. Hele bir de konuştuğu kişi gelişimine tanık olduğu kendi cinsiyse. Kadın renginde bir başarıyla, gelişmeyle karşılaştığında mutluluk gülücükleri saçarken, geleneksel duruşlar olduğunda da alabildiğine keskin, tavır sahibiydi. Zaman zaman sessiz bir olgunlukla ortamı dinler, anlamaya çalışırdı. Bilge kadının ermişliğiyle gençlik coşkusu birleşirdir Berwar yoldaşta. Zor anların yoldaşıydı. Onun yanındayken kendini güvende hissederdi insan. Yani denebilir ki, fedai eylemine gitmeden de özünde fedaiydi Berwar yoldaş.
Arkadaşlar arasında sınıfsal, bölgesel veya herhangi bir nedene dayalı ayrımcı bir yaklaşımı görülmez, her arkadaş katıldığı oranda değer kazanırdı onun gözünde. Yaşayıp büyüdüğü bölgeden olan arkadaşlar için “Çelê’li arkadaşlar anlayış olarak Çelê’den çıkmalıdırlar, sınırları aşmalıdırlar” dediği söylenir. Aslında bu yaklaşımlarıyla insanlığın ilk toplumsallaştığı bu coğrafyanın çocuklarını kendi özüyle buluşturmak ister gibiydi. Bu ifadelerinde bir Kürt aydınının ulaşması gereken düzeyi görmek mümkündür. Berwar arkadaşta Kürdistani değerlerin tüm motiflerini görmek mümkündü. Bunun yanı sıra diğer kültürleri de yadsımayan, hoş görülü bir yaklaşımı söz konusuydu.
Savaşmak, mücadele etmek bir tutkuydu Berwar yoldaş için. ‘95 yılında Zap’ta kurumlar basın birimindeyken Önderliğin “Eğer güneydeki koşulları iyi değerlendirirseniz, iki ayda devrim olur” perspektifi geliştiğinde hemen silahına koşmuş ve silmeye başlamıştı. Arkadaşlar “ne yapıyorsun?” diye sorduğunda “Heval Önderlik perspektif veriyor, elimizi çabuk tutmalıyız. Bir an önce savaşa katılmalıyım.” diye cevap vermişti. Her şeyde olduğu gibi o zaman da Önderlik gerçeğine koşulsuz bir inancı söz konusuydu. ‘94 yılında kaldığı Zelê alanında aldığı bir darbe sonucunda fiziki olarak zorlanmasına ve bu yönü zaman zaman karşısında kullanılmasına karşın, hiçbir zaman savaşta olan ısrarında zayıflık yaşamadı. Onun için, gerillalaşmak, savaşın yakıcılığında kendini yeniden yaratmak her şeyin önündeydi. Türk üniversitelerinin kaskatı resmi ideolojisine kanmayarak, özgürlük dağlarını, PKK’nin Önderliğini, ideolojisini, yoldaşlığını, koşullarını, yaşamını tercih etmesi ve en zorlu coğrafyalarında savaş ve yaşam koşullarına göğüs germesi onun özgürlük arayışındaki kararlılığının ispatıydı.
‘95 yılında kısa bir süreliğine tedavi amaçlı gittiği Etruş kampında, şehit Jiyan arkadaşla beraber yürüttüğü halk çalışmalarında halkın güvenini ve sevgisini kazanmıştı. Bir Kürt aydınının oynaması gereken rolü militan ölçülerle göstermişti. Berwar yoldaş, parti çalışmaları açısından hiçbir ayrım gözetmeksizin sınırsız bir katılımı esas alırdı. Talimat veya yetkiye takılmaksızın, yapılması gereken ne ise yapmasını bilen ve bunu coşkuyla yapanlardandı. Devrimciliğin doğal sorumluluk anlayışıyla kendini disipline eder, çevresini de komün çalışma tarzına çekerdi. Yazılması gereken bir yazı çalışması varsa kimse bir şey demeden, koltuğunun altında Önderlik çözümlemeleriyle bizlere bakıp “gidelim mi?” demesi yeterliydi. Ya da yapılması gereken herhangi bir pratik işin ona söylenmesi gerekmezdi, emekçi bir duruşu söz konusuydu.
1996 yılında kısa süre Zap-Çiya Reş’te kaldı ve ardından 1. Kadın Konferansı’na katıldıktan sonra Kurojahro’da doçkacı şehit Binevş arkadaşın takımında yer aldı. Buradan özgürlük güneşinin olduğu sahaya geçti. Yıllardır özlemini duyduğu Önderlik gerçeğiyle karşılaşmak, ideolojik anlamda daha da derinleşmesini ve yaşamı daha güçlü anlamlandırmasını ve Önderlik gerçeği, felsefesiyle yoğrulmasını sağladı. 1997’de tekrardan ülke sahasına yöneldiğinde ulaştığı moral ve coşku düzeyi duruşuna ve davranışlarına yansıyordu. 1997 yılı Önderliğimiz tarafından final yılı olarak belirlenmiş, düşmanla kıran kırana geçen bir savaş durumu yaşanmıştı. Düşmana ağır darbeler vurulduğu kadar gerilla nezdinde de zorlayıcı yönler açığa çıkmıştı. Bu yıl boyunca Berwar yoldaş, Çemço ve Miros alanlarında pratik sahada kaldı. ‘97 yılı sonunda güçlerin ağırlıkta Xakurke ve Dola Gadarê’ye geri çekildiği süreçte yaşanan zorlanma ve direnişte O da manga komutanı olarak yerini alıyordu. TC ve KDP güçlerinin ortak operasyonlarının sonbahar sonları ve kışa yakın süreçlere denk düşmesi koşulları oldukça zorlasa da Berwar yoldaşın dirayetli duruşu takdire şayandı. Sırtı sakat olmasına rağmen haddinden fazla yük kaldırması, oturacak yer dahi bulunmayan koşullarda kendi yerini yoldaşlarına verecek kadar düşünceliliği ve her koşulda gülmesini bilmesi, olgunluğu belleklerde bıraktığı unutulmaz anılardır.
‘97-98 kışında, 150-200 kişilik Zagros kadın gücünün, yoğun kış ve operasyon sonrası yıpranma düzeyine karşın kendi başına yaşamını, eğitimini örgütlediği bir yer olması itibariyle Dola Gadarê, oradaki tüm kadın yoldaşlar kadar Berwar yoldaşta da derin izler bıraktı. Zagros’un eteklerinde yaşamı yeniden Rêber Apo’nun çağdaş ideolojisi çerçevesinde yaratmanın sevinci ve coşkusu tüm kadın yoldaşların yüzünden okunabiliyordu. Eğitimin başlangıcında ve 1. Zagros YAJK Konferansı başlangıcında Önderliğin iki defa telefonla arkadaşlara hitap etmesi büyük bir coşku ve moral düzeyi yaratmıştı. Önderliğin tarihten günümüze kadar yaptığı kadın çözümlemeleri ve güncel anlamda Zagros eyaleti kapsamında YAJK gücüne biçtiği misyon her kadın arkadaşta büyük bir kendine güven ve inanç yaratıyordu. Aynı dönemde Sema Yüce yoldaşın Önderliğe yönelik komplonun ayak seslerine ve iç geriliklere cevaben eylemini gerçekleştirmesi, bunun Önderlik nezdinde bizzat kadın gücüne yönelik çözümleme biçiminde ifade edilişi her arkadaşta belli bir yoğunlaşma yaratmıştı. Bu eylem, ideolojik argümanını Önderliğin 8 Martta kadına hediye ettiği Kadın Kurtuluş İdeolojisinden alıyordu. Tüm bunlara en çok anlam verenlerden birisi de Berwar yoldaştı. Hiçbir zaman basit noktalara takılmayan, disiplinli, ciddi, ısrarlı duruşuyla yaşadığı yoğunlaşma düzeyini yansıtıyordu. Aynı kış kampında yer alan ve daha sonra fedai eylem gerçekleştiren Rojbîn, Şaristan ve Dîlan Wan arkadaşlar da aynı düşünsel ve duygusal yoğunluğu yaşıyorlardı.
Konferans sonrası yapılan düzenlemelerle Berwar yoldaş, şehit Rojbîn’in takımında manga komutanı olarak önce Xakurke sonra Şehidan alanına geçti. Şehit Rojbîn’le ortaklaşan özellikleri kadar özgün yönleri de vardı ve ikisinin bulundukları takım içerisinde her zaman bir coşku ve heyecan söz konusuydu. Kadınca ve ahenkli bir komuta tarzıyla yaşamın her anını eğitim konusu yapabiliyorlardı. Şehit Berwar pratik çalışmalar dışındaki saatlerde mutlaka Önderlik çözümlemelerini bir grup arkadaşla okurdu. Erkek egemenlikli yaklaşımların oldukça zorlayıcı olduğu bu dönemlerde en büyük desteği kadın yoldaşlarından alırdı.
1998 yılı, uluslararası komplonun devreye sokulduğu olağan dışı bir yıldır. Parçalı yönelimlerinden sonuç alamayan Leviathanlar bu sefer birleşerek Rêber Apo’ya yöneldiklerinde aynı zamanda özgürlük güneşinden ne kadar korktuklarını da göstermiş oluyorlardı. ‘96 yılındaki 6 Mayıs komplo girişimine Zîlanca, ‘98 yılı başlangıcında da Semaca cevap verilmişti. İhtiyarlamış Avrupa, kapitalist modernitenin yeni yetme Leviathanı ABD, Ortadoğu’daki işbirlikçileri İsrail ve Kürt işbirlikçilerinin onay vermesiyle tarihte bugüne kadar görülmemiş bir saldırı düzeyiyle Rêber Apo’ya yöneldiler. Önderliğimize yönelik gelişen ideolojik, siyasal ve askeri baskılar, etkisizleştirme ve akabinde imhayı amaçlıyordu. Rêber Apo’dan yayılan özgürlük ışığı adeta gözleri kör ediyor, gerçek yüzlerini açığa çıkarıyordu. Kapitalist modernitenin insanlığın en kadim halklarından olan Kürtlere biçtiği rol parçalanmış, ölü, kendisine ait olmayan, sömürüye açık bir halk gerçeği iken Rêber Apo kendi şahsında kader diye bellenen tüm bu verili yaşamı tersine çevirerek, özgür Kürt insanını, kadınını açığa çıkarmıştı. Emperyalizmin düşmanlığı bu nedenleydi. Rêber Apo yüzlerce füzeyi kendisine kilitleyip Ortadoğu’dan zorunlu çıkışa zorlamalarını siyasal bir avantaja dönüştürmeye çalışıyordu. Tüm bu yönelimlere ve saldırılara karşı gerillalar, özgürlük savaşçıları olarak “güneşimizi karartamazsınız” şiarıyla eylemsizlik sürecine girildi.
Ve Önderlik gerçeğine yönelik saldırıların kaygı verici düzeyini kadınca yüreğiyle en derinlerde hissedenlerden birisi de Berwar yoldaştı. Ekim ayının ilk haftasında Zagros YAJK yönetim toplantısında tehlike mesajını alan Berwar arkadaş günlerce gözyaşı dökerek Önderliğe yönelik duygularını dışa vurmuştu. Fedai eylem önerisini, acılarını güce dönüştürmeyi öğrendiği Önderlik gerçeğine layık olmak için aynı dönemlerde yaparak bağlılığının derinliğini göstermiştir. Yapraklar sararmaya yüz tutmuşken, sonbaharın hüzünlü sarı sıcağı Önderliğe olan özlemi anımsatıyordu adeta. Önderlik tehlike altındayken rahat yaşamak, beşeri zaafları hissetmek ve özgür bir gelecekten bahsetmek mümkün müydü? Berwar yoldaş, tehlikenin büyüklüğünü ve bir an önce doğru yoldaşlığın gereği olarak eylem yapmak gerektiğini hissediyordu. Günümüzde İmralı işkence sistemi içerisinde Önderliğimize yönelik gelişen tüm hakaret, izolasyon ve en son neredeyse nefessiz bırakmaya kadar ulaşan fütursuz ve alçakça yaklaşımları o zamandan görür gibiydi. Önderliğin etrafında ateşten bir çember yaratarak hareket sahasını genişletmek ve saldırıları engellemek amacıyla yola çıkan Berwar yoldaş “gerektiğinde emekleyerek de olsa hedefime ulaşacağım” diyordu. Onun öncesinde 17 Kasım’da eylemini yapan Rojbîn yoldaş Önderliğe bağlılığı, fedailiği gösterirken Berwar yoldaşın yapmaması düşünülebilir miydi? Giderken bıraktığı mektuplar ve mesajlar her ne kadar talihsiz nedenlerden dolayı elimize ulaşamasa da yaşam duruşu, netliği, olgunluğu, sözleri, bizim için en temel mesajdır.
Fedailik, zor anların nefes borusu olmayı, kendini hesapsız feda etmeyi gerektirir. Berwar yoldaşın da tanrıça Zilan’ın ardılı olarak 24 Aralık 1998 yılında Van’da gerçekleştirdiği fedai eylemi Kürdistan ve PKK tarihine altın harflerle geçmiş, militanlığın en yüce ifadelerinden olmuştur. Fedailer sadece eylemlerinin askeri yönüyle ele alınamazlar. Bunun arkasında onları fedai eyleme motive eden, götüren fedaice bir yaşam tarzı, militanlığı vardır. Nitekim bunun mayası daha PKK’nin ilk kuruluşundan itibaren şehitlerin duruşu ve canları pahasına atılmıştır. Yaşayan ve yaşatan en büyük fedainin Rêber Apo olduğu tartışmasızdır. Berwar arkadaş da yaşam duruşu ve ilişkileriyle anlam derinliğine ulaşmak için büyük bir nefs savaşı vermiş ve bu büyük eylemle Önderliğe layık bir militan olduğunu göstermiştir. Aynı döneme denk gelen Rojbîn, Şaristan, Dîlan Wan, Binevş Amed, Zin (Meral Mamyak), Felat yoldaşların eylemleri yaşam gerekçemiz olan Rêber Apo’ya uzanan komplocu, kirli ellerin kırılmasına yöneliktir. Önderliğin etrafındaki ateş çemberi yüzlere varan kendini yakma eylemleriyle harlanmaya çalışılmıştır.
İmralı işkence koşullarına 11 yıldır dayanan Önderliğimiz insanüstü bir direniş açığa çıkararak, öncelikle savunmalarıyla, zihinsel ve ideolojik anlamdaki hamleleriyle tarihsel döngüyü barış lehine çevirmek istedi. Fakat klişeleşmiş zihni kalıplarından kurtulamayan devlet yapılanması, hegemonik güçlerin yönlendirmeleriyle Önderliğimizi “ölüm çukuruna” atmışlardır. Eğer bu ölüm çukurlarına Leviathanları gömmek ve Önderliğimizi özgürleştirmek istiyorsak özgürlük savaşçıları olarak Berwarca yani fedaice bir katılımı esas almalıyız. Gün layık olmaya çalışmanın, kendini donatmanın ve fedaice cevap olmanın günüdür. Şehitler ölmez denirken kastedilen de bu gerçektir, yani şehitlerin sergiledikleri fedai ruhu gerektiği zaman gösterebilmektir. Önderliksiz yaşam olmayacağı gerçekliğini en derinden hisseden Berwarların yoldaşı olmak ve Önderliğe sevgimizi, bağlılığımızı, minnettarlığımızı göstermek ancak fedaice bir duruşla, pratikle mümkün olabilir.
Bizler, şehit Berwar’ın yoldaşları olarak; Önderlik çizgisinde şehit Bêrîtan’ın militan kişiliğine ulaşmaya çalışıyoruz. Şehit Berwar kişiliğini örnek alarak ve tarihin “şimdi” olduğu gerçeğine bağlı kalarak, tarihsel ve dönemsel görevlerimize sahip çıkma kararlılığıyla, Aralığın soğuğunda yüreğimizi yoldaşça ısıtan Berwar yoldaşı hayranlık, saygı ve sevgiyle anıyor ve Önderliğe en yoldaşça bağlı olmanın fedaice katılımdan geçtiğinin bilinciyle tüm yüreğimiz ve düşüncemizle katılma sözünü veriyoruz.
Bir dağ rüzgarıdır Berwar,
Çarçêlla’dan Agirî’ye uzanan
Zemheri ayazlarda
meltem yumuşaklığıyla
yürekleri ısıtandır…
Sıcak bir gülümseyiş
bir ateş harıdır…
Delici bakışlarıyla
Vicdan tınılarını sızlatan,
adalete davettir…
Bir deste gül rengiyle sarmalayan
ve aşkla bağlanandır…
Hakikati ararken
yaşam döngüsünün dolambaçlı yollarında,
tökezlerken dahi pes etmeyen
ışığın yılmaz yolcusu
kadın yürekli
kadın sevdalısıdır…
Hakikati Rêber Apo’da bulan
fedai yürekli
kadın yoldaşıdır…
Mücadele Arkadaşları