HABER MERKEZİ
Ortadoğu genelinde yaşanan kaos Türkiye’de çok sancılı süreçlerin gelişmesine neden olduğu halde sorunları çözebilecek politik bir akıl gelişmemiş; dar çıkarlar etrafında tekçi, merkeziyetçi eğilim güç kazanmış ve neticede faşist bir rejim hâkim hale gelmiştir. Türkiye içteki çözümsüzlüğü yüzünden uluslararası arenada “esir ve güvenilmez ülke” konumuna gelmiştir. Buna rağmen askeri stratejilerle işin içinden çıkacaklarını düşünecek kadar derin yanılgılara kapılmış ve şimdi uçurumun kıyısına gelip dayanmışlardır.
Rojava’dan Xakurkê’ye dek geliştirdikleri işgal saldırılarıyla politik başarısızlıklarını kamufle etmeye çalışmaktadırlar. Fakat bu durum kendilerine nefes aldırmadığı gibi hiç beklemedikleri bir anda çöküşlerine de sebep olabilir. Bugün dünyanın süper güçleri bile askeri konseptlere fazla bel bağlamazken Türkiye’nin askeri planlamalarla su yüzüne çıkması imkansızdır.
Bu durum karşısında toplumun demokratik seçeneği sahiplenmesi ve bu temelde harekete geçmesi tek çare durumundadır. İmralı’da yapılan avukat görüşmeleri toplumsal demokrasi adına tarihi bir fırsat doğurmuştur. Demokrasi tüm Ortadoğu kaosunu sona erdirecek tek çaredir.
Önder Abdullah Öcalan 3. Dünya savaşının içinden demokratik bir çözüm çıkarmaya dönük fikir ve projelerini avukatları aracılığıyla açıklarken Türk hükümet yetkilileri ilk etapta güncel bazı çıkar hesaplarıyla çeşitli çarpıtma tutumlarına girmiştir. Hatta çeşitli Kürt güçlerini birbirine düşürmeye çalışmıştır. Ne HDP ne hapishanelerdeki temsilciler ne de halkımız bu oyunlara kanmamış ve zerrece değer vermemiştir.
Toplumsal sahiplenme için özgür basının rolü artmıştır
Türkiye’de belki medya organları farklı bir rol oynayabilir, olumlu gelişmelere yol açabilirdi fakat göründüğü kadarıyla faşizmin dümenine girmeyen kalmamış gibidir. İktidarın dili durumuna gelenlerden beklenecek farklı bir şey yok. Yine uluslararası marka oldukları halde ulusal çapta bile ciddiye alınmaz hale düşen NTV, CNN gibi TV kanalları açısından da değişim adına bir belirti görülmemektedir. Bu durumda alternatif olma iddiasındaki özgür basına düşen rol tarihi önem kazanmıştır. Medyanın en az partiler kadar rolü olmaktadır. Daha aktif yön veren, gündem belirleyen konum kazanılması için özgür medyanın içinden geçmekte olduğumuz sürecin ruhuna uygun bir atılımcı, hamleci ruh kazanması gerekmektedir.
Bununla birlikte ülke sorunlarına kısmi de olsa duyarlı olan basın vd. medya kesimleri İmralı kapılarının açılmasına hizmet ederlerse Türkiye demokrasisine ve demokratik çözüme hizmet etmiş olurlar. Fakat mevcut halleriyle özel savaşa alet olmaktan kurtulup kurtulamayacakları meçhuldür. En azından şunu kafalarına iyice sokmaları gerekir: Önder Apo, Kandil, HDP karşı karşıya getirilemez!
Basın üzerinden yalanlarla kafa karıştırmak yerine yüz yılın en büyük sorununa çözüm geliştirmek için kafa yorulmalıdır. İktidar kafa karıştırma işini meslek edinmiş fakat muhalefetin bir kısmı da buna çanak tutmakta hatta İyi Parti MHP’yi köşeye sıkıştırmak adına herhangi olası bir çözüm seçeneğinin altını dinamitlemektedir. CHP’nin ne kadar sorumlu yaklaşacağı belli değildir ki geçmişte elini taşın altına koymamıştır. Geriye toplumsal dayanaklar kalıyor ki toplumsal örgütlenmenin öncülüğünü de ancak HDP yapabilir.
HDP net olarak kendi tutumunu ortaya koymuştur, cepheleşmelerde taraf değil demokraside taraftır.
Demokrasi İttifakı’yla faşizm yıkılabilir
HDP tüm bileşenleriyle birlikte “Demokrasi İttifakı” durumundadır. Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı sadece iktidar yarışlarına girerek Türkiye’deki hiçbir sorunu çözme kabiliyetini göstermemiştir. Buna karşılık HDP’nin temsil ettiği Demokrasi İttifakı gerekli fikir ve politik kabiliyetini çözüm adresi olacak kadar geliştirmek gibi tarihi bir görevle karşı karşıyadır. Kapsamlı tartışmalarla, fikir yoğunlaşmasıyla, halkla birlikte ve eylem gücüyle HDP bu sürece öncülük yapabilir.
HDP açısından etkili politika oluşturma sorunu toplumsal örgütlenmeyle aşılabilir. Sürecin öncülüğünü Önder Apo’nun fikirleri yapmaktadır. Bunu politik arenada temsil etmenin en güçlü yolu toplumsal sahiplenmenin en üst düzeye çıkarılmasıdır. Bunun için ne kadar çalışılsa azdır. Önder Apo’nun mecazi olarak sokaklarda temizlik yapmaktan bahsetmesinin çok değerli bir mesaj olduğu açıktır. Parti, belediye, siyasal-toplumsal tüm çalışma sahaları için hem siyasi, ruhi, zihni temizlik için hem de gerçek bir emek hareketi için bu mesaj ciddi anlamda uyarıcıdır. Emekten ve halktan kopuk her “çalışma” bu süreçte sadece karşı-devrimci bir rol oynar ve tasfiyecilik anlamına gelir. Bu nedenle halkımız hiç kimseye bu fırsatı vermeyecektir. Herkes Önderlik düşüncelerini örgütlemek ve topluma yaymak için seferber olmalıdır.
Sorumlulukların arttığı bu dönemde bazı Kürt kesimleri ise gafletten öte bir tutum içindedir. Bunların her yerde gündem yapılması, teşhir edilmesi, yanlıştan dönmelerinin sağlanması ya da bunlara karşı çok etkili mücadele edilmesi gerekmektedir.
Kürdistan’ın her parçasında demokratik çözüm seçeneğini gündemleştirme zamanıdır. Bunun için direniş güçlerinin birlik olmasını sağlamak gerekiyor. Kimi güçler yönünü sömürgeci-işgalci güçlere dönmüş ve iş birliğiyle Kürt temsilciliği arasında ciddi düzeyde sıkışıp kalmıştır. Kimi güçler ise sırtını dış güçlere yaslama arayışındadır. Bir kısım Kürt gücü ise ulusal demokratik birlikten yanadır fakat bunların da sesi zayıftır. Bu parçalı durumdan kurtulmak için neler yapılabilir ona bakmak gerekir. Parçalılık sürdükçe tüm Kürdistan halkı bundan zarar görecektir.
Sadece bölge devletlerinin değil küresel güçlerin bile demokratik çözüme zorlanması kesinlikle Kürt halkının birliğine ve direniş kabiliyetine bağlıdır. Dış güçlerin rolü de ancak halkımızın birliği sağlanırsa olumlu temelde gelişebilir.
Kürt halkı öz gücünü esas alarak çözümü dayatacaktır
Her büyük gücün Ortadoğu ve Kürt halkı üzerinde hesapları vardır. Bölge halkları ve Kürt halkının ise demokrasi ve özgürlük sorunu vardır. Demokratik kurtuluş için her güçle çalışabilecek diplomatik yeteneği geliştirmek de halklarımızın en doğal hakkıdır. Fakat diyalogda bulunulan hiçbir güç halkımız üzerinde tasarrufta bulunmamalı, açık-kapalı şantaj politikalarına baş vurmamalıdır.
En son olarak ABD Başkanı Trump’ın “Kürtleri koruma” havası veren açıklamalar yapması kendi cephelerinden farklı bir algı yaratmayı amaçlamaktadır. Küresel güçlerin demokratik çözüme katkı sunması ancak Rojava’daki Türk işgalciliğine son verme yönünde ortaya koyacakları iradeyle mümkün olabilir. Bunun dışındaki her yaklaşım ya algı yaratmayla sınırlı kalmakta ya da lafta kalmaktadır. Kürtler bu güçlere düşmanlık yapmadığı gibi kanatlarının altına girecek kadar iradesiz de değildir. Bugün de birçok gücün Kürt halkını Türk sopasıyla yakın mesafede tutmak istedikleri gözleniyor. Kürt halkının farklı güçlere şu-bu mesafede olmaya değil demokratik çözüme ihtiyacı vardır. Halkı ilgilendiren budur. Fakat demokratik çözüm seçeneğine güç vermek yerine sadece bazı uyarılarla yetiniyorlar. Türk işgalciliğine karşı bir bütün olarak tavır almaları gerekirken sadece yeni işgallere karşı bazı uyarılarla yetinmeleri manidardır. Onun da ne kadar etkili olduğu belli değil. Oysa Türkiye Suriye’nin birçok bölgesinde zaten işgalci konumundadır.
Kürt halkı ne ABD, ne Rusya, ne de başka bir dış gücün kontrolüne girmeyeceği gibi bu güçleri karşısına almak gibi bir politika da izlememektedir. Kendi demokratik çizgisinde ısrar eden halkımız her alanda öz gücü ve demokratik çözümü esas almaktadır. Ayrıca Kürt halkının Türkiye ile “doğal” bir düşmanlığı yoktur; demokratik çözümü her parçada savunan bir anlayışı vardır. “Doğal düşmanlık” demek bir yönüyle de Türkiye’nin savaşını meşrulaştırmak anlamına gelir.
Türk devletinin sürdürdüğü kirli savaş karşısında halkımız ve öncü güçleri son derece örgütlü ve bilinçli bir savaş yürütmektedir. Türk halkıyla demokratik birliği esas almaktadır. Öte yandan sorun yine adı konulmamış tarzda esasen Kürt güçleri arasında yaşanmaktadır.
İhanet var!
Bu savaşta Başurê Kurdistan Hükümetinin işgalci güçlerle gizli pazarlıklar yaptığı iddia edilmektedir. PKK ve HPG adına yapılan açıklamalarda ise bazı Kürt güçlerinin ve şahsiyetlerin Kürdistan’a ihanet içinde olduğu anlaşılmaktadır.
İşgalci Türk ordusu Kürt köylülerini katlediyor ve Bölge Hükümeti utanç verici bir açıklama yapıp PKK’yi suçluyor. Hatta “PKK’yi vurabilirsiniz, buna bir şey demiyoruz” anlamına gelen cümleler kullanıyor. Üstelik gerillalar hakkında istihbarat verdikleri kanıtlanmış durumdadır. Bölgede halkın arasında konuşulan bir isim var ki adamlarıyla birlikte işgalcilere açıkça hizmet ediyor. Şex Hüseyin denilen bu zat ve Sidekan kasabasının KDP’li asayiş sorumlusunun bu aralar Türkiye’ye gittiği belirtiliyor. Demek ki onlar da takip ediliyorlar. Türk işgalciler Sidekan’a yerleşmek istiyor. Xakurkê’de ise Şex Hüseyin cahş olarak işgalcilere yol gösteriyor. Bu durumda işbirlikçilik-ihanet açık değil midir? İnsanlarımız katledilirken cellatların köpeği haline gelenlere başka ne denilir?
Kürdistan halkına ihanet ettiği açık hale gelen Güney Kürdistan Hükümeti’nin meşruluğu kalmamıştır. Bu durumda işgalci güçlerle hareket ederek Kürt halkının kanına giren herkes gerillanın ve Başurê Kurdistan gençlerinin yeni kurduğu HPC yani öz savunma güçlerinin hedefi haline gelebilir. Tüm demokratik ulusal Kürt güçlerinin bu gerçeği görmesi ve acilen tutum geliştirmesi gerekir. Sömürgeci işgal güçlerinin bir hedefi de Kürtleri karşı karşıya getirmektir. Bölge Hükümeti’nin olumsuz tutumları tamamen faşizmin Kürtleri karşı karşıya getirme amacına hizmet ediyor.
Birliğe gelmeyenlerin haince hesapları vardır!
PKK bölgedeki KDP, YNK gibi güçlerle özellikle de peşmergeyle savaşmayı değil tam tersine dost olmayı, gerçekten kardeş olmayı, demokratik ulusal birlik anlayışını geliştirmeyi esas almaktadır. Fakat işgalci katillerle iş birliği yaparak Kürt halkının ve gerillanın kanını akıtan kimseleri de kesinlikle affetmeyecektir.
Gerilla güçleri tarafından yapılan son açıklamalardan anlaşılmıştır ki işgal güçlerine kucak açanlarla işgalciler arasına bir fark konulmayacaktır. Gerilla son derece haklı bir tutum takınmıştır. Çünkü Türk işgal güçleri tamamen yerel ihanetçilere ve devşirdiği casuslara dayanarak katliam yapıyor. Bölge Hükümeti bu hainlere karşı önlem alsın diye çağrılar yapıldı fakat sonunda görüldü ki hükümetin kendisi ihanet durumunu yaşamaktadır. Eğer bunun aksini iddia ediyorlarsa o zaman hükümet yetkilileri bunu söz ve pratikleriyle kanıtlamak zorundadır.
Xakurkê işgalcilere cehennem olacaktır
Şurası kesindir ki İstanbul’da kaybedenler ne Rojava ne de Başurê Kurdistan’ı işgal girişimlerinde başarılı olamayacaklardır. Olamadıkları için sivil halkı katletmeye başlamışlardır fakat yurtsever halkımız uzun yıllardır bedel veren ve ne olursa olsun özgürlüğünden taviz vermeyen direngen bir gerçekliğe sahiptir. Halkımızın direngenliği işgal sürülerini döktükleri kanda boğacak kadar büyüktür. Sabırla, akılla, taktik zenginlikle yürütülen direniş mutlaka sonuç alacaktır. Yani çok açık belirtilebilir ki işgalcilerin karşılaşacağı bedel, altından kalkamayacakları kadar çok büyük olacak, adeta cehennem ateşini yaşayacaklardır.
İşgal hareketi sadece askeri sonuçlar doğurmayacak aynı zamanda halkımızın birliğine vesile olacaktır. Kürdistan halk tarihinde yeni bir sayfa açılmaktadır. Başurê Kurdistan Bakurê Kurdistan haline gelmektedir. Hem iki parça hem direniş birleşmektedir.
İşgalcilerin peşinden gidenlerin kirli pazarlık ve çıkarları da tarihe kara leke olarak düşecektir. Yol yakınken bu yanlıştan dönmelidirler. Zaman Kürt halkının demokratik kazanımlarını zafere taşıma zamanıdır. Bunun farkında olmadıkları gibi sömürgeciliğe hizmet edenlerin adı sonsuza dek ihanet sayfasında anılacaktır.
Yeni Özgürlük POLİTİKA/Nurettin DEMİRTAŞ