HABER MERKEZİ
Türk devletinin İstihbarat Birimi (MİT)
MİT Başkanları MİT içindeki sivillerden seçilmektedir. MİT günümüzde iç ve dış istihbaratla ilgilenmektedir. Türk dış temsilciliklerinde (diplomatik, askeri, ticari, kültürel) çok sayıda MİT mensubu vardır. Esasen her ülkenin diplomatik misyonlarında çok sayıda istihbaratçı bulunur.
Türk devletinde MİT, Genelkurmay, Emniyet Genel Müdürlüğü, Dışişleri Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Milli Güvenlik Kurulu’nun istihbarat organizasyonu vardır. MİT’ ten sonraki en büyük istihbarat şebekesi Genelkurmay bünyesinde örgütlendirilmiştir. Genelkurmay istihbaratı yalnız askeri istihbarat toplamamakta, ülkenin nabzını elinde tutmak için mütemadiyen iç istihbarat yürütmektedir. Ayrıca Özel Kuvvetler Komutanlığının kendi zemininde istihbarat örgütlenmesi vardır. Kuvvet Komutanlıkları da aşağıya doğru istihbarat dairelerine sahiptirler. Bu örgütler düzenli olarak istihbarat paylaşımı yapmaktadırlar ama kaynakları, kadroları ve çalışma ilkeleri farklılıklar gösterir. Bazen operasyonlarının basın bültenlerinde “MİT ve polisin yaptığı ortak istihbarat çalışması neticesinde…” diye başlayan cümlelere rastlarsınız. Bu, MİT’in polisle bir istihbaratı paylaştığı anlamına gelir.
Türk Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bağlı İstihbarat Daire Başkanlığı kapsamlı sayıdaki kadrodan oluşmaktadır. Yasasında bu konuda bir açıklık olmamasına rağman MİT her zaman operasyonel faaliyet sürdürmüştür. Yani MİT mensupları ülke içinde ve dışında aktif olarak operasyon yapmışlardır. MİT mensupları çok sayıda önemi devrimcinin sorgularına girmiş, işkencelere katılmış ve operasyonlara katılmışlardır. Ünlü MİT’çi Mehmet Eymür anılarında Kızıldere’yi anlatır.
Bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve kuruluşları milli güvenlik konusunda elde ettikleri haber ve istihbaratı anında MİT’e ulaştırmak, ayrıca MİT’in isteyeceği haber ve istihbarata ulaşma çabası yürütmek zorundadır. MİT, bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının arşivlerinden, elektronik bilgi sistem merkezlerinden kendi görev sahasına giren konularda yararlanma hakkına sahiptir. Türkiye’de kamu kuruluşu olmasa da MİT’e yardımcı olmayacak özel sektör kuruluşu da bulunmamaktadır. MİT her zaman psikolojik harekâtlar içinde de olmuştur. Bu da istihbarat örgütlerinin evrensel karakteridir…
Unutulmasın ki, MİT kadroları batılı tarzda iyi eğitilmişlerdir ve birçoğu masonlik bağlantılar içindedir. Mason olmayan birisinin MİT’e Başkan olması dahi düşünülemez.
MİT’in kurulduğu dönem, Türk devletinin NATO ülkesi olması nedeniyle ABD’nin tam denetimine girdiği dönemdi. MİT, CIA’ ye bağlı olarak örgütlenmiştir. 1977 yılında MİT İstihbarat Dairesi Başkan Yardımcısı’yken CIA hesabına casusluk yaptığı gerekçesiyle tutuklanan Sabahattin Savaşman’ın bu konuda söyledikleri gerçekleri birçok yönüyle ortaya koymaktadır: “CIA’in MİT’le işbirliği yapan, MİT içinde üst organ misyonu taşıyan en az 20 kişilik bir heyeti vardır. Bunlar hem istihbarat alışverişi sağlamakta, hem de ülke içindeki ve dışındaki müşterek operasyonlara katılmaktadırlar. Hiçbir önemli istihbarat CIA’nin katkısı ya da bilgisi olmadan elde edilmemiştir.
MİT Teşkilatı 1950’lerden itibaren Amerikan servisiyle birlikte çalışmaktadır. Yani isim değiştirmeden önce mevcut olan durum, isim değiştirdikten sonra aynen süregelmiştir. Teşkilatın kullandığı bütün teknik malzemeler CIA tarafından temin edilmiştir. Birçok personel Amerikalılar tarafından yurtdışındaki kurslarda eğitilmiş, teşkilat binası CIA tarafından kurulmuş, eğitmenleri CIA sağlamıştır. Yakından bildiğim ve içinde yaşadığım sorgu odalarındaki teçhizat, en basitinden en modernine kadar CIA tarafından verilmiştir. Her türlü bilgi alışverişi yapılmış, bunlar karşılığında senede milyonlarca dolar akıtılmıştır. Personel senelerden beri CIA ajanları gibi çalışmakta, Amerikan servisi hesabına görev yapmakta, yurtiçi ve yurtdışı operasyonlarda ücret kabul etmektedir. Teşkilat her zaman ABD, İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, İsrail ve yıkılışına kadar İran (SAVAK) gizli servislerine ‘top secret’ olanlar dahil, çok gizli belgeler vermiştir. Yabancı servislerle ilgili vazifemiz sadece istihbarat alışverişinden ibaret değil. İran’da şahlık rejimi mevcutken, birkaç ayda bir SAVAK ve MOSSAD’la periyodik buluşmalar yapmaktaydık. Bu görüşmelerde sadece uluslararası konular değil, ulusal konular da ele alınır. Her ülkede sol faaliyetler, milli azınlıkların faaliyetleri, Filistin’e karşı önlemler, yıkıcı diğer faaliyetler, anarşi hakkında ikili üçlü temaslar kurulur. Bu görüşmelerde genellikle yol gösterici, üstün tekniğiyle MOSSAD’tır. MOSSAD’ın memleketimizde hayli geniş imkanları bulunmaktadır.”
Kürt halkının davasına karşı yalnızca MİT görev almamakta, dünyanın en gelişmiş istihabarat örgütlerinin de bu mücadelede Kürt karşıtlığı içerisindedirler. MOSSAD’ın ve MİT’in işbirliği ile Kürt halkının kutsal davasına düşmanlık etmede nasıl işbirliği içerisinde olduklarına bir kanıt:
İsrail Gizli Servisi MOSSAD Başkanı Efraim Halevy’in kitabından Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yakalanıp Türkiye’ye iade edilişi…
“Görevimin ilk dönemlerinde kararlılık ve sağduyulu değerlendirme yeteneklerimi sınayan bir ikinci olay gerçekleşti. Güneşli bir sabah, 19 Şubat 1999 tarihinde Türk basını, Türkiye’deki Kürtlerin lideri Abdullah Öcalan’ın Kenya’nın başkenti Nairobi’de yakalanıp yargılanmak üzere Türkiye’ye götürüldüğünü duyuran manşetler atmıştı. Türkiye’nin başkenti Ankara’daki en yüksek yönetim makamları, Öcalan’ın yakalanmasının CIA ile Mossad’ın sağladığı bilgiler sayesinde gerçekleştiğini öne sürüyordu. Birkaç gün sonra, Türkiye Kürtleri, Avrupa başkentlerinde şiddetli gösteriler sahnelediler. Gösteriler, bir grup insanın İsrail’in Berlin başkonsolosluğuna hücum etmeye kalkışmasıyla doruğa çıkmıştı. Çıkan arbedede saldırganlarla güvenlik görevlileri arasında çatışma yaşanmış ve güvenlik görevlileri binaya girmeyi başaran saldırganları püskürtmüştü. O gün üç Kürt gösterici öldürülmüştü.
Türk basınında çıkan haberlerin asılsız olduğu gerçeğinin hızla değişen durum içerisinde önemsiz olduğunun farkındaydım. Avrupa’daki Kürtlerin söylenenlerin gerçekten de doğru olduğuna inanmayı sürdürmeleri durumunda Avrupa topraklarında, uğratıldığına inandığı büyük ihanetin intikamını almaya çalışmakla kalmayıp, zor görevlerimizi daha da tehlikeli hale getirecek bir düşmanla karşı karşıya geleceğimizden endişeleniyordum. Bu şartlar altında Kürtlere, liderlerinin yakalanmasıyla Mossad’ın uzaktan yakından alakası olmadığına dair açık ve net bir sinyal göndermek şart olmuştu. Görünüşe bakılırsa siyasi otorite tarafından yapılacak resmi bir yalanlamadan daha iyi bir yol olabilir miydi? Ne var ki böyle bir yöntem kuşku uyandıracak ve son tahlilde güvenilirlikten yoksun olacaktı. Şartlı refleks olarak sürekli yayınlanan türden sıradan bir yalanlama olarak görülecekti. Konuyu başbakanla görüşecek olursam onun derhal bir yalanlama yayınlanmasına karar vereceğini biliyordum. Başbakanla, onun adına yapılacak bir açıklamanın inandırıcı olmayacağını tartışacak durumda değildim.
O güne kadar kullanılmamış bir yöntem seçtim. Mossad’ın bütün faal çalışanlarına, Mossad’ın olayla alakası olmadığını belirten bir mektup gönderdim ve bu mesajın bir şekilde basına sızmasını sağladım. Bildiğim kadarıyla daha önce böyle bir şey yaşanmamıştı ve asıl niyetimin gizli tutulması için elimden geleni yaptım. İsrail’in kusursuz bir üne sahip önde gelen gazetecilerinden biri, bütün bir makalesini yazdığım mektupla üstü kapalı olarak başbakanı savunmamı eleştirmeye ayırmıştı. Bu gazeteci, başbakanı kurtarmak için mesleki güvenilirliğimi kötüye kullandığımı iddia ediyor ve beni ucuz bir siyasi hile yapmakla suçluyordu. Belli ki mesajımın ana noktasını gözden kaçırmıştı ve ben de suçu üstlenmeyi ve gerçek amaçlarımı açığa çıkarmamayı tercih ettim. Beni ilgilendirdiği kadarıyla başlıca sorumluluğum, Kürtleri bizim olayla alakamız olmadığına inandırmaktı. Kürtlerin Avrupa’daki Mossad ajanlarına yönelik saldırılar başlatmalarının, bunun sonucunda ajanlarımızın ülkeye ceset torbaları içerisinde dönmelerinin önüne geçilmeliydi. Bu benim için her şeyden önce gelen en büyük görevimdi. Bu, yalnızca benim alabileceğim türden bir karardı. Otorite zinciri içerisinde sorumluluk bana düşmüştü ve benim üstüm devre dışıydı ve öyle de kalması gerekiyordu. Son tahlilde, amacıma ulaştım. Türkiye Kürtleri peşimize düşüp görev başındaki adamlarımızın yaşamlarını tehlikeye sokmadılar. Bana göre bu, polis ve güvenlik güçlerinin tehditlerine maruz kalan ve Arap ve Müslüman dünyasındaki saldırgan düşmanlarımızın doğal avları olan yabancı ülkelerde görev yapan bütün adamlarımıza karşı temel sorumluluğumdu. Yüklerini hafifletmek ve yaşamlarını daha güvenli kılmak benim birinci önceliğimdi. Bu son olay, bir servis şefinin astlarının her biriyle ilişkisinde taşıdığı eşsiz ve şahsi sorumluluğun altını çiziyordu. Bu, doğrudan ve şahsi bir sorumluluktu ve İsviçreli yetkililerin elinde tutulan bir ajanla ilgilendiğim olayda kendisini oldukça uç bir noktada göstermişti.”
İşte İstihbaratçıların ajanlaştırma faaliyetlerini yürütürken hedefledikleri insana karşı yaklaşımları bu şekilde oluyor. Genellikle zaaflar üzerinden insan düşürmeyi tercih ediyorlar. Bir bakımdan şantajlarla insan düşürmeye daha ağırlık veriyorlar. Çünkü elinde karşı tarafı tehdit edecek bir kozu olduğundan hedeflediği kişinin kabul etmeme şansı en az seviyede kalıyor. Son zamanlarda Kürdistan’da ajanlaştırmayı kadınlar üzerinden de devam ettirmektedir. Çünkü Kürtlerde var olan geleneksellik kadından zarar gelmez anlayışını barındırıyor. İnsani olan bir duygunun ne kadar suistimal edildiği ortadadır.
İstihbaratçıların, insan düşürebilmek için denedikleri çeşitli yol yöntemleri vardır. Bu tür yöntemler genel olarak insan ahlakının dışındadır. Günümüzde ajanların, karşı taraftan bir insanı düşürebilmek için de yapmadıkları ahlaksızlık yoktur. Bütün insani değerleri ayaklar altına alarak bu yöntemleri hayata geçiriyorlar.
Söz konusu Kürdistan olunca bu istihbaratçıların, ajanların ya da casusların yönelimi daha sık ve daha ahlaksızca oluyor. Kürt gençlerinin özgürlük hareketi ile birlikte olmalarını engellemek için her türlü yola başvuruyorlar. Şantaj, tehdit, para, zaaflar üzerinden Kürdistan’da özellikle gençler olmak üzere her birey hedef haline geldi. MİT’in bu yönelimleri Kürtlere karşı olan “hile yoluyla savaş”ın en önemli ayağı olarak durmaktadır.
Eskiden de olduğu gibi MİT, özellikle son beş yılda yönelimini arttırmaya başladı. Kürdistan’daki bireyi tüm değer yargılarına karşı kullanmaya başladı. En büyük değer yargılarından biri olmaları sebebiyle özellikle şehit ailelerine yönelmeye başladı. Şehit abilerine, ablalarına, kardeşlerine; anne ve babalarına yönelmeye başladı.
Genel olarak yöneldiği şekiller borç altında bırakarak, şantajlar yoluyla, tehdit ederek ya da (en sık kullandıkları) zaafını yani bir zayıflığını, açığını yakalayarak düşürürler. Bu zayıflığını kullanarak, özgürlük hareketine, ailesine, toplumuna, kutsal davası yolunda bulunan tüm değerlerine karşı düşman haline getirir. Tek amacı var; “kendisine çalışmasın benim hizmetimde olsun”. Hatta kendisi olması yolundan çıkarması için uyuşturucuyu daha uygun görüyor. Amacı aslında “kendisi olmasın da ne oluyorsa olsun”dur.
Bu istihbaratçılar; genel olarak Kürdistan’da her kılığa bürünebiliyorlar. İlkokul öğretmeninden kafeteryada bir müşteriye, kuran kursu hocalarından erkek veya kız arkadaşa kadar her şekle bürünerek faaliyet yürütüyorlar. Dini dersler almak için gittiğiniz kuran kurslarında istihbaratçı hocanız olabilir. Bir gün kafe’de çay içerken kapıda size “yanlışlıkla” çarpan kişi de bir istihbaratçı olabilir. Daha öncesinde belirtmiştik, bunlar genelde “tesadüfen” karşılaşırlar. Ardından size özür mahiyetinde bir çay ikram etmek isteyebilir. Ve düşürmeye başlar.
Bir örnek verecek olursak; Van’da bir istihbaratçı bir kafede yurtsever bir ailenin kızı ile tanışıyor. Bir süre sonra erkek arkadaşı oluyor. Bu kadını kendine bağlıyor. Uzun bir süre yaşadıkları ilişkiden sonra birden bire ortadan kayboluyor. Bu adamın arkadaşları PKK’nin adamı öldürdüklerini söylüyorlar. Bu kadın da PKK’ye karşı öfkeleniyor ve içlerine ajan olarak sızmayı tercih ediyor. Bu ve bunun gibi birçok örnek vardır. Kamera görüntüleri alınarak şantaj yoluyla Kürt kızlarını düşürmek isteyebilirler. Çokça masum bilinen cafeler aslında zehir saçıyor. İnsanlarımızı ajanlık denen lanete sürüklüyor.
Ya da ailenin küçük çocuğunun okul öğretmeni olabilir. Çocuğu istismar ederek aileye yaklaşır. Sürekli ilişkiye geçer.
Son süreçte Kürdistan’da gözaltına alınmalar çok fazla yaşanıyor. Kürdistan’da her aileden en az bir kişi gözaltına alınma ile karşı karşıya kalmıştır. Burada da yine MİT devreye giriyor. Gözaltı sürecinde MİT gözaltına alınan kişileri ailesi ile tehdit ederek, arkadaşlarının onun üzerine ifade verdiğini söyleyerek, kız kardeşine veya ablasına karşı tecavüz şantajıyla ajanlığa zorluyor. Kürt erkeklerine karşı da genel olarak kadına karşı duygusal veya cinsel yönden zaafları bulunanları tespit edip düşürmeye çalışıyorlar.
Sorgu
Sorgulama, somut bilgi almak, analiz etmek, politik ve örgütsel olarak düşürmek ya da cezalandırmak amacıyla yapılan, içinde zorun da yoğun olarak kullanıldığı bir bilgi edinme operasyonudur.
Sorgulamada genelikle şu yöntemler uygulanır.
Temel ihtiyaçlardan yoksun bırakma: Sorgulama amacıyla gözaltına alınan kişi günlerce sistemli bir şekilde temel ihtiyaçlardan yoksun bırakılır. Gözleri bağlı tutulan kişinin uyumasına, istediği gibi oturup kalkmasına, gezmesine izin verilmez. Yemek, su, sigara, çay ve temiz hava vs. gibi şeylerden yoksun tutulur. Temel ihtiyaçlardan yoksun bırakılan kişinin ihtiyaçlarını karşılama istemi giderek artan bir yoğunluk kazanır. Bu durum, sorgusu yapılan kişiyi, ihtiyaçlarını karşılamak için ajanlığa zorlar.
Küçük düşürme: Sorgusu yapılan kişiyi küçük düşürmek için kişiden kişiye değişen çok çeşitli yöntemler kullanılır. Sorgulama boyunca küfür etme, alaya alma, çırılçıplak soyma, ırza geçme tehdidi, arkadaşı arkadaşa küfür etmeye, tokatlamaya, işkenceye, tecavüze zorlama gibi şeyler yapılır. Tutukluyu küçük düşürme, alaya alma ve onuruyla oynamadaki amaç, tutuklunun moralini bozmak, irade ile değil tepkisel davranışa itmek ve direnme gücünü kırarak istenilen doğrultuda hareket etmesini sağlamaktır. İsrail timleri sorguladıkları kişilerin ellerini, gözlerini bağlayıp bir sandalyeye oturttuktan sonra, cinsel organını pantolonun dışına çıkartıp sorguya öyle başlarlar.
İyi polis – kötü polis: Dünyanın en eski polis numarasıdır. Herkse tarafından bilinir, polisiye komedi filmlerinin değişmez temasıdır. Mesele, bu basit numaraya aldanmak değil, sorgudaki psikolojinin gerçekten bu taktiğe zemin hazırlayacak duruma gelmemesine çalışmaktır. Kötü polis her zaman iyi polis için çalışır, sorgulananın psikolojisi her zaman iyi polise ihtiyaç duyar. Numara bu yüzden eski ama halen kullanımdadır.
İlaç vererek vücut direncini düşürme: Bu yöntem yaygın olarak kullanılmaktadır. CIA icadıdır. İlaçlar vücut direncini ve sinir sistemini zayıflatarak sorgudaki kişiyi etkilere açık hale getirmektedir. Dirençli olunması durumunda etkisi bulunmaz.
Kişisel zaaflardan yararlanma: Sorgulamada ilk hedef, ruhsal ve bedensel zaafları tespittir. Sorguya alınan kişinin özgeçmişi de dahil, hakkındaki tüm bilgiler değerlendirilir ve zaafları belirlenir. Bunun için sorgusu yapılanın bedensel arıza ve rahatsızlıklarının olup olmadığı, bencillik, can kaygısı, halkı ve davasıyla çelişkisi, teorik zayıflık, utangaçlık, kararsızlık, gevezelik, feodal anlayış, düşmanı abartma ve küçümseme, zorluğa dayanamama gibi psikolojilerinin olup olmadığı araştırılır.
Tahrik etme (provokasyon): Sorgu yapılırken çok çeşitli tahrik etme taktiklerine başvurulur. Sahte belgeleri, ihanet etmiş kişilerin ifadelerini öne sürerek veya zaafiyet gösteren kişilerle yüzleştirerek suçu kabule zorlamaya çalışır.
Güvence verme: Güvence verme, sorgulama boyunca ihanete zorlanan her kişi için kullanılır. Güvence vermek bir nevi satın almak demektir. Zira her ihanetin bir bedeli vardır. Bu bedel, canını bağışlama, suçunu hafifletme, para verme olabileceği gibi, kişinin içine düştüğü zaaf, teslimiyet ve ihaneti gizlemek de olabilir.
Telkinde bulunma: Sorgulama esnasında polis sorgusu yapılan kişiye sürekli olarak telkinde bulunur. Bunda amaç kişiyi kendisine inandırmak ve adeta kendisinin uydusu haline getirmektir. “Seni kandırıyorlar”, “Aslında sen bu hallere düşecek adam değildin”, “Sen filanca adamdan daha bilinçli, daha kültürlüsün” diyerek kişinin inancını sarmaya çalışırlar. Şayet kişide harekete en ufak bir güvensizlik varsa, bu duygu harekete geçer ve giderek teslimiyet ve ihanete dönüşür.
Korkutma: Ani hareketlerle kişide korku ya da korku beklentisi yaratılır. Gözü bağlı yürütülürken kafası kasten duvara vurdurulur, kafasına tetik düşürülür, yüksek yerden atıyormuş gibi davranılır, aniden sese mariz bırakılır, erkekliğinin öldürüleceği söylenir, kadınsa tecavüzle tehdit edilir, acaip sesler, dinletilir, işkence yapılan salonda tutularak, başkasının işkencede çıkardığı çığlıkları duyması sağlanır, hücrenin kapısı çeşitli aralıklarla açılıp kapatılarak sanki kendisinin her an yeniden sorguya götürüleceği, dövüleceği hissi yaratılır.
Şaşkınlık yaratma: Şaşkınlık, sorguya alınan kişinin ne yapacağını bilmemesi halidir. Sorgulamanın kişi üzerinde bıraktığı etkiler, sorgucular tarafından saptanan ve ard arda yöneltilen çeşitli sorular neticesinde kişi, ne tür cevap verilmesi gerektiğini kestiremez. Verdiği basit, sıradan cevaplarda bile bir tehlikeli itiraf ya da ipucu gizli olabilir. Hatta sorulara düşünmeksizin verilen cevaplar gerçeğin kendisi olabilir. Pek çok konuda yalan-yanlış şeyler söylerler. Yalnız yaptıkları şeyleri değil, yapmadıklarını da yapmış gibi kabul ederler.
Kürt halkının ekonomisi sömürgeci Türk devleti tarafından elinden alınmış ve yoksullaştırılmış bir halk haline getirilmiştir. Türk devleti sistemli bir şekilde Kürt halkını yoksullaştırarak kendine bağımlı haline getirmeye çalışmıştır. Yoksullaştırılan Kürt halkı üzerine ekonomik ambargo uygulayan, faşist Türk devleti ekonomik ambargoyu bir fırsata dönüştürmeye başlamıştır. Özellikle yoksul kesimi kendine bir araç olarak kullanmaya başlayan Türk devleti, Yoksul kesimlerin bireylerine para ve iş teklifi ile ajanlığa ve ihanete götürmeye yönelik çalışmalar yürütmektedır. MİT’in istihbaratçıları Kürdistan’ın her yerinde Kürdü düşürmeye yönelik faliyetlerini sürdürmektedır. Sadece ekonomik değil, bunun yanında ahlaki, kültürel, soysal alanlarda da aynı faliyetleri yürütüğü bilinmelidir.
MİT’in istihbaratçıları (ajanları ya da casusları) görüldüğü gibi bir seferberlik halinde Kürdistan’a karşı ahlaksızca bir savaş yürütüyor. Bu MİT’i gözümüzde çok büyüteceğimiz anlamına gelmemelidir. Kürt halkının 40 yıldır her türlü saldırıya karşı nasıl dimdik ayakta durduğuna bütün dünya şahittir. Bütün emperyalist ve hegemon güçlere karşı direnen Kürt halkının MİT’e karşı direnemeyeceğini ve onu alt edemeyeceğini kimse iddia edemez. Kürt halkında oluşmuş devrimci, yurtsever ve politik duyguları yaşamında ona bir duruş sağlamıştır. Bunu Türk devleti dahi söylemek zorunda kalıyor. Özde MİT’çi olan sözde gazeteci ve yazarlar dahi Kürt halkının ne kadar politik ve bağlı olduğunu söylüyorlar. Onlara bunu söyleten ise Kürt halkının yıllardır gösterdiği duruştur.
Böylesi bir toplum, düşürülmek istenen bireylerine sahip çıkacak kadar bilinçli ve sağduyuludur. Ajan bireyleri ise kendi yaşamında kabul edemeyecek, onu dışlayıp teşhir edecek kadar da örgütlüdür.
https://www.nuceciwan49.com/2020/07/03/istihbarat-birimlerinin-yuruttugu-calisma-teknikleri/