HABER MERKEZİ
Kadınların kamusal alanda fikirlerini açıkça ifade edebilmeleri uzun soluklu ve ısrarlı bir mücadelenin ardından kabul edilmiştir. Kadınlar kitaplar, mektuplar yazarak sa- dece eğitim hakkı gaspına karşı değil köleliğe, emek sömürüsüne karşı eylem içinde olmuşlardır. Ve sadece yazdıklarıyla değil, yaşamlarıyla kendilerinden beklenen iyi kadın rollerini delip aşağılanmayı, alaya alınmayı göze almışlardır. Adını bildiklerimizden biri Francis’tir. Kadın ve işçi haklarının savunucusu, köleciliğe karşı çıkan, kızlar da dahil tüm çocuklar için kamusal eğitimi açıkça savunan Francis Wright, istenmeyen kadın ilan edilmeyi göze alarak yaşamış bir kadın olarak yerini almıştır kolektif direniş hafızasında. Adları bilinen kadın ve erkeklerin ötesinde, bu hikayede adı anılmayan sıradan insanların ödediği bedelleri tahmin edebiliriz. Kendi kitaplarını, kimliklerini gizleyerek yayınlamak zorunda kalan, camiada kabul edilmek için erkek gibi olmak zorunda kalan ya da ahlaksız damgasını yiyerek alternatif yaşamlar arayan kadınlar, duvarları dele dele yol açmışlardır. Flora Tristan’ın “Neredeyse tüm dünyayı karşıma aldım. Erkekler kadınların özgürlüğünü, işverenlerse ücretlilerin kurtuluşunu istediğim için bana karşı.”23 cümleleri bu mücadelede kadınların göze aldıklarının sade bir ifadesi.
19. yüzyılda kadınların hak savunuşunu dönemin ağır toplumsal sorunlarına karşı mücadeleyle birlikte yürütmesi önemli bir yöndür. Siyahların köleliği, emek sömürüsü, yoksulların yaşam koşulları kadınların hak mücadelesiyle iç içe geçen, birbirini besleyen gündemler olmuştur. Eğitimin ırk, sınıf ve cinsiyetin kesişiminde bir mücadele alanı olarak belirginleşmesi yüzyılın toplumsal hareketlenmelerin, isyanların yüzyılı olmasıyla bağlantılı ele alınabilir. Bu dönemde kadınların yürüttükleri çok yönlü mücadeleyi birkaç isim hatırlatarak analım. Sarah Grimke, Lucy Stone gibi kadınlar 1800’lerde, eğitimde eşitlik, eşit işe eşit ücret taleplerini kadınların ve kölelerin yaşadıkları arasında benzerlik kurarak dile getirmişlerdir. Kadınların eğitimi ve oy hakkı için olduğu kadar köleliğin lağvedilmesi için mücadele etmişlerdir. Yine Flora Tristan, kadınların bu uğurda yürüttükleri sınırlar aşan müca- delenin bir simgesi olarak anılabilir.
Ne var ki kadınlar arasında eşitlik ve özgürlük bilinciyle kenetlenmenin olmaması kadınların yaşamını daha da zorlaştırmıştır. Eğitim hakkı çerçevesinde de sadece er- keklere karşı değil, boyunduruklarını kendi varlıkları olarak gören kadınlara karşı da mücadele edildiğini unutmamak gerekiyor. Wollstonecraft, sadece kadının yaşamdaki amacını erkeği memnun etmek olarak tanımlayan o büyük Aydınlanma düşünürü Rousseau’yu değil, kızlarına erkeğe itaat etmeyi öğreten kadınları da eleştirmiştir.
Rousseau gibi özgürlükçü düşüncelerin “babası” olarak bilinen daha pek çok erkeğin sıra kadınlara geldiğinde ne kadar dogmatik, cinsiyetçi olduğunu biliyoruz. Ama kadınları alaya alan, aşağılayan erkeklerin karşısında kadın haklarını savunan erkeklerin varlığını ve katkısını da belirtmek gerek. Feminizm’i kavram olarak ilk kullanan kişi olarak bilinen Charles Frouier, bunlardan biridir. 1841’de yazdığı Dört Akım kitabındaki “Kadınların özgürlük derecesi, tüm insanların özgürlüğünün doğal ölçüsüdür.”24 belirlemesi, dönemin kadın sorunu tartışmasında geleneksel, dogmatik düşünceler karşısında özgürlükçü düşüncelerin savunusunda erkeklerin konumunu gösteriyor. Tabi bu erkeklerin yaşamlarında hangi başarılı kadınların önüne geçtiklerini hatırda tutalım, unutmayalım…
Zilan Narin