KOBANÊ
Kobanê’den Fırat’ın kıyısındaki bir grup genç kadınla buluşmak için yola koyuluyoruz. Kürdü, Arabı… Ortadoğu kadınlarını içinde barındıran, Kürdistan coğrafyasında yaşatılan bir bilim ve yaşam. Kürdistan’ın her zerresini bereketle, emekle ve her şeyden önemlisi dünyaya kafa tutarak geliştiren bu kadınlar,toplanmış ve kadın bilimi olarak tanınan Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın önerisi ile geliştiren Jineoloji kampında eğitim görüyor, erkek egemen zihniyetinin onlara yaşattığı ne varsa burada geri kazanıyor ve özlerine, doğalarına geri dönerek umuda dair ne varsa yeniden yeşertiyorlar.
Mavinin yeşille buluştuğu bu eşsiz kampta genç kadınlar yeni bir yaşamı inşa ederken, aynı zamanda kaybolan benliklerini de bulma arayışı içindeler.
Bizde bir gün bu kadınların yanında kalarak yaşamlarına şahitlik ettik. Akşamüzeri gittiğimiz kampta genç kadınlar eğitim görmekte idi. Eğitimden çıktıklarında bütün sıcaklıklarıyla bizi kucaklayıp, odunlarla yaktıkları ateşte yemek yapmaya başladılar. Her dakikası ile bize doğal yaşamı hatırlatan bu kampta her iş kollektif yapılmakta ve genç kadın ruhu bir kez daha kendini hissetirmekte idi.
Hep birlikte yemek yedikten sonra gece yürüyüşe çıkıyoruz. Normalde bir saatten sonra dışarı çıkması devlet ve aile taradından yasaklanan bu kadınlarla birlikte tepelere tırmanıp, Fırat suyunun kenarında sohbet ederek bir yürüyüş gerçekleştiriyoruz. Yürüyüşten sonra gece eğitimi zamanı geliyor. Seminer konuları ‘Kadın Yoldaşlığı’. Kapitalizmin birbirine karşı dedikodu ve kıskançlık ruh haline sokarak yok etmeye çalıştığı bu duygu ve hissiyat bu kadınlar tarafından kabul edilmemekte. En büyük yoldaşlık ve dostluk bağını hissedebiliyorsun. Eğitimden sonra bütün komünler çadırlarına geçti. Fırat suyunun kenarında ve şehirlerin gürültüsünden uzak, temiz ve sadece yıldızların aydınlattığı bu gece de en çokta doğayı hissediyor insan. Doğa ile kadının tek vücut haline geldiği bu gecede en güzeli de yoldaşlık ve kadının dünyayı değitirecek olan sevgi ve mücadelesini hissetmek oluyor.
Sabah 6’da birbirine ‘Günaydın’ diyerek ve gülüşleri sabah güneşinden daha aydınlatıcı olan bu kadınların sesiyle uyanıyoruz. Bugün tarihi yerleri gezecek ve çocuk gelinlere dikkat çekmek amacıyla yollarda arabaları durdurup sticker dağıtılacak.
Tarih hep erkek eliyle yazılmış, kadın yok sayılmış ve tarihin dışında görülmüştür. Çünkü sisteme göre tarih erkek işi, kadının ‘elini hamuruyla’ uzak durması gereken bir alan. Var olan tarihin asıl yaratıcısı kadın tarihten uzak tutulmak istenmiş, tarihin dışında görülmüşse de özünü ve hakikatini arayan kadını tarihten uzak tutamayacaklardır. Tebqa yolunun üzerinde eski bir kale. Bu kalede kalan Arap bir aile var. Bizlere kaleyi tanıtıyor. DAİŞ işgali sırasında bu kale DAİŞ’liler tarafından kullanılmış. Bilindiği üzere DAİŞ işgali sırasında ve en son da Efrîn işgali sürecinde bir çok tarihi eser tahrip edilmişti. Kale ise hala ayakta durmakta. Kale’nin yakın tarihine bakacak olursak, Suriye savaşının ortaya çıkmasıyla birlikte 2011’de çete grupları kalenin içinde bulunan bölgeyi işgal etmiş ve kalede bulunan birçok tarihi kalıntıyı çalmıştı. DAİŞ çetelerinin bölgeyi işgal etmesinin ardından kalenin kapıları çeteler tarafından tarihi eser kaçakçılarına açılmış ve birçok tarihi parça talan edilmişti.
DAİŞ çeteleri Caber Kalesi’ni bir süre askeri üs olarak kullandı. Bu dönemde QSD savaşçıları, Reqa’nın kuzey ve batısını kurtarmak için Fırat’ın Gazabı Hamlesi’ni başlattı.
2017 yılının başlarında QSD savaşçıları kalenin bulunduğu tepeyi çetelerden temizlemişti.
Caber Kalesi’de Rojava Kürdistan’ı ve Kuzey Suriye’deki birçok tarihi yer gibi barbarlığa ve sömürülmeye şahitlik etmişti. DAİŞ’in aslında yok etmek istediği tarihte yaşananlardı tarihte var olan hakikat ve insanlık gerçkeliğiydi.
Caber Kalesi, Kobanê kadar büyük bir direnişe şahitlik etmiş ve onlarca özgürlük savaşçısı bu uğurda şahadete ulaşmıştır.
Bu kale’de Jineloji eğitim grubunun ziyareti ise daha anlamlı oldu. Kale’nin tarihine baktığımızda bir çok iktidara ev sahipliği yapmış, bir çok zorbalığa ve zulme şahitlik etmiştir. Ortadoğu’da hüküm sürmüş başlıca güçlerden Emevilere, Abasilere, Selçuklulara, Eyyübilere, Memlüklülere, Osmanlı ve benzerlerine ev sahipliği yapmış. Bazıları için zafer ve kudretin simgesi olurken, bazıları için ise yenilgi ve tükenişin simgesi olmuş. Bazılarına yazlık, bazılarına kışlık ve mutluluğun simgesi olmuşken, bazılarına ise yarım kalmış yaşamların, tükenmiş umutların gömüldüğü mezarlık olmuştur.
Şimdi ise dünyaya adını duyuran Rojava devrimi içerisinde, özgürlük savaşçıları tarafından korunan, umudun, yaşamın, devrimin simgesini yaşatmaktadır. Bundandır işte genç kadınlarla yaptığımız kale ziyareti bir o kadar anlamlı ve tarihseldi, kadına düşman iktidar ve DAİŞ elinden, savaşın ve umudun tanrıçaları tarihlerini ve insanlık miraslarını alıp, kadın devrimi olan Rojava devrimine emanet etti. Caber kalesi, iktidarın ve terörün değil, umudun ve özgürlüğün kalesi olarak yeniden yazıldı tarihe.
Kale gezisinden sonra, yollara koyuluyoruz trafiğin olduğu her yerde durup farkındalık uyandırmak adına sticker dağıtılıyor. Dün kampta elleriyle hazırladıkları pankartları açmış ‘çocuk gelinleri’ kabul etmediklerini tepkileriyle bir kez daha gösteriyorlar. Genç kadınlar her şeye rağmen toplumu değiştirmek adına Arapça ve Kürtçe yazlan bu stickerları her yere dağıtıyor ve asıyor.
Dolu dolu geçen bir günün ardından, kampa doğru yola koyuluyoruz. Güzel bir doğa ve bütün heyecanlarıyla genç kadınlar özgürlük şarkıları söyleyerek kampa geri dönüyor.
Yanlarında geçirdiğimiz bu güzel günün ardından Fırat suyunun kenarında kollektif bir şekilde doğal toplumu anımsatan yaşamlarıyla Jineoloji eğitimi devam ediyor. Gün geçtikçe büyüyen kadın mücadelesinin dünya halkları tarafından kabul edilen Jineoloji bilimi mücadele içinde her geçen gün kendini ve kitlesini büyütüyor. Jineloji yeni bir yaşamın kapılarını kadınlara açarak, insanlığın özüne uygun bir yaşam sürmesinde bir adım daha ileri götürüyor. Umudun mavi ve yeşille harmanlandığı Rojava sahasında, umudun ve özgürlüğün savaşçısı, arayışçısı bu genç kadınlardan hatır isteyerek yanlarından ayrılıyoruz.
Devrim alanında güneşin daha özgür doğduğunu ve doğurucusunun da kadınlar olduğuna bir kez daha şahitlik etmek, yeni bir umut daha doğuruyor içimize.