HABER MERKEZİ– Jineolojî, kadın bilimi olarak henüz yeni adlandırılan bir bilim felsefesi. Henüz ilk adımlarını atmakta. Jineolojî, kadın bilinci olan, kadın olduğu için erkeğin zulmüne maruz kalmış, zincirlerinden kurtulmak isteyen tüm kadınlar için heyecan verici bir başlangıç. Adının henüz konmuş olması bile etrafında kadınların toplanmaya başlamasını sağladı. Nasıl soğuk havada ya da karanlık bir gecede görülen bir ateş ışığı herkesi kendine çekerse jineolojî de kadınlar için böyle bir anlam ifade ediyor. Merkezi hegemonyanın kadına biçtiği kara yazıya, çağın soğuk karakterine karşın, jineolojî içimizi ısıtacak bilim ışığımız olacak, yolumuzu aydınlatacak yaşam felsefemiz olacak.
Jineolojî isim olarak yeni adlandırılsa da, tarihten günümüze birikmiş bir miras üzerinden inşa edilecek. Belki tarihsel süreç boyunca kadınlar bilimsel alandan uzak tutulmuş, kadına dair bilimsel çalışmalar çok sınırlı olmuş, fakat yine de kadınlar bilimden, bilgiden tamamen kopartılamamışlardır. Bunun nedeni ise kadının özüyle ilgilidir. İnsanı diğer canlılardan ayıran bilgiyi kullanma yeteneğinin öncüsü kadındır ve yaşama dair tüm bilgiler hala kadınlarda saklıdır. Tarihte ilk defa, yaşadığı tecrübeyi analiz eden, sonuç çıkaran ve bu sonuçla yaşamsal ihtiyaçları oluşturan kadındır. Bunlar etrafında tüm insanları toplayan, insanları edindiği ve biriktirdiği bilgileriyle koruyan, besleyen ve varlığını idame ettiren kadındır.
Jineolojîye göre sosyal bilim, merkezi hegemonik sistem ve erkek egemen zihniyetin karşıt kutbundadır. Amacı bilimi onların tekelinden kurtarmaktır. Jineolojî verili bilime ve sisteme karşı direniş cephesindedir. Teorik düzey ortaya çıkarmak kadar, bunun pratikleşmesinin öncülerini de yetiştirir. O zaman öncelikle mevcut sosyal bilimin durumuna, krizine ve sorunları ele alış tarzına bakmalıyız.
Sosyal bilimin, bugünkü sorunlu yapısının temelini ilk doğuş karakterine bakarak anlayabiliriz. Çünkü her şey ilk doğuşunda karakter alır. Sağlam temel atılmışsa sağlam inşa olur, temelde çürük varsa o inşa yıkılmaya mahkumdur. Jineolojî sosyal bilimin doğuşundaki hataları çözmek ve sosyal bilimi yeniden inşa etme iddiasındadır.
Sosyal Bilimin Gelişimini Doğru Okumak
Sosyoloji nasıl doğdu? Bu soruya cevap aramaya çalışalım önce. Sosyolojiyi tanım olarak ilk dile getiren Auguste Comte’dir. Comte kendisinden önceki filozof ve aydınları metafizikle uğ- raştıkları için yıkıcı olarak ele alır. Yapıcı olmak adına felsefesine pozitivizm adını verir. Peki, bu nasıl bir yapıcılıktır. Felsefeden metafiziği atarak salt olguları felsefe konusu yapmayı esas alır. Metafizik düşünceyi ret ederek yerine bilimci yaklaşımı esas alır. Fakat Ona göre olgular açıklanamaz, sadece tasvir edilebilirler. Bilim ne ruhu ne de maddeyi inceleyebilir, çünkü bunlar bilinmezler. Sonuç olarak hem idealizmi hem materyalizmi ret edip üçüncü bir felsefe kurmak ister. Felsefenin ve bilimin temel soruları konu dışı kaldığına göre geriye tarih ve toplum kalır. Comte’nin pozitivist felsefesi tarih ve toplumla uğraşır.
Comte’a göre tüm bilimler, insan düşüncesi ve felsefe gibi önce tanrıbilimci, sonra metafizikçi, olgunluğunda ise fizikçi mantıkta olur. Ona göre en altta, en genel bilim matematik bulunur, en tepede ise en özel bilim olan sosyoloji vardır. Comte’un kendi çağında toplum bilimin henüz metafizik aşamada olduğunu ve pozitivizmin onu pozitif duruma getireceğini iddia eder. Pozitivizm eleştiriye ve yoruma kapalıdır, çünkü bilim yasalarla işler ve yasalar tartışılmaz.
Auguste Comte sosyolojiyi böyle bir anlayışla kurarken toplumu eskimiş aristokrasi ve anarşik demokrasiden kurtarma iddiasındadır. Yani aslında amacı bilim, ya da toplum bilimi geliştirme değil, yeni bir toplumu yönetme zihniyeti kurmaktır. Sosyal yaşamın konularını olgu düzeyine indirir, yani içi boş, ruhsuz, nesneler olarak ele alır, böylece yönlendirilmeye açık, verili bilgilere göre inşa edilmeye açık bir toplum anlayışı oluşturur. Geriye toplum mühendislerine istedikleri toplumu inşa etmek kalmıştır. İşte kapitalizmin temel dayanağı sosyal bilim böyle inşa edilmiştir. Comte tüm pozitivist yaklaşımına rağmen yine de felsefesini bir din olarak inşa etmek zorunda kalır. Çünkü insanların manevi dünyasız olamayacağını da görür ve bilimcilik kadar dinciliği de kullanarak insanları yönlendirecek toplumsal mühendislik zihniyetini örer. Onun dini pozitif insanlık dinidir. Kadın ise daha özgecil ve sevgiye yatkındır ve bencil erkekler onları beslemelidir. Kadına, sözde övgü yaparken, erkeğin bencilliğini meşrulaştıran ve kadını erkeğin malı gören bir yaklaşımdır bu. Auguste Comte ile sosyoloji toplumlar adına ölü, negatif bir doğuştur. Egemenler için ise bir ideoloji olarak doğmuştur. Liberalizmin ideolojisi olarak doğmuştur.
Batı Sosyolojisinin Temel Yöntemi Toplumu ve Tarihi Parçalamaktır
Batı sosyolojisinin topluma tarih bilinci kazandırma gibi bir sorunu olmadığı gibi toplumu korumak ya da geliştirmek gibi bir gündemi de yoktur.
Asıl sorun, Batı sosyolojisinin topluma tarihini unutturması, toplumu toplum olmaktan çıkarmasıdır. Kapitalist çağın toplum mühendisliğini üstlenmiş olan sosyal bilimin toplum bünyesinde yol açtığı tüm krizlerinin temel nedeni tarihsizleşmiş, dolayısıyla ahlak ve politikadan kopmuş toplum, toplum olmaktan çıkmış toplum gerçeğidir. Batı sosyolojisi topluma tarih- sizliği dayatır. Toplumu incelerken tarihten kopuk olarak ele alıp sadece mevcut koşullarını ele alır. Dil, kültür, ekonomi, politika, ahlak, eğitim, sosyal yaşam, kadınların, gençlerin rol ve misyonu gibi toplum yaşamına dair inceleme alanlarının hepsi tarihten kopuk ele alınır.
Toplumun en küçük birimi olan insan başta olmak üzere, tüm insanı özellik ve kurumlar, tarihsel mirasın izleriyle karakter kazanır. Toplum tarihinin yansımasıdır, ürünüdür. Bireyde somutlaşan algı ve refleksler ise içinde olunan toplumun yansımasıdır. İnsan aslında her anında tarihini yaşar, toplumunu yaşar. Çok katı ve ezbere değil, ama kendi öznel algı ve tecrübesinden süzerek tarihi ve toplumuyla yaşar. Tarih ve toplum, insanın kendine has farklılığının inşa alanıdır. En dar ölçekte insan kendi yaşam tecrübesi, yani bireysel tarihinin derslerine göre geleceğini örer. Tarihimizden süzülen tecrübeler, toplumdan öğrenilen ahlak ve politika kişilik karakterini yaratır.
Modernite, insanları tarihten kopardığı gibi toplumdan da kopardığı için gelinen aşamada insanlar kendi tarihlerini bile hızla unutmakta, kendi yaşam tecrübelerinden bile ders çıkaramaz durumdadırlar.
Ulus devletin halkları asimile merkezi okullarda tarih dersi en önemli derslerden sayılır. Ama toplumun ismi geçmez, anlatılan egemenlerin tarihidir, her ulus devletin kendine göre yonttuğu bir tarihtir. Kahramanlardan oluşan, savaşlarla yaratılan fetihleri anlatan bir savaşa hazırlık tarihidir okulların öğrettiği. Her çocuk o kahraman gibi olmak, fetihler yapmak hayaline motive edilir. Aslında ulus devletin savaşlarla beslenen sistemine uygun zihniyet verilir tarih dersi adına. Okullar sadece sömürge halkları asimile etmezler, tüm topluma ulus devlet zihniyeti bu okullar sayesinde aşılanır. Ya fetheden egemen, ya ezilen sömürülen olunacağı öğretilir.
Tarihten ve toplumsallığından kopmuş birey sisteme körü körüne bağlanmış bireydir. Çünkü tutunacak başka dalı yoktur, yol gösteren aydınlık önünde yoktur. Denize düşen yılana sarılır misali sisteme sarılacaktır. Tarihi unutturan, toplumu dağıtan sistem,yalnız ve kimsesiz bireye kendisini bir kurtarıcı gibi sunar. Ona kendi sömürü sistemini kurtuluş gibi sunar. Bireyi teslim alır. Sistem kendi değirmeninde tüm farklılıkları öğütüp tek tip insan yaratır. Batı sosyolojisi tarihten kopardığı insanı ikinci aşama olarak toplumundan da koparır. Lime lime, bireylere kadar birbirinden koparılmış, insan kalabalığıdır onun ideal toplumu.
En fazla parçalanma ise kadına dayatılmıştır. Kadın toplumunun parçalanıp tek tek evlere hapsedilme tarihi merkezi uygarlık tarihiyle başlar. Bu nedenle en derin kölelik ve ilk kölelik modeli kadına dayatılandır. Batı sosyolojisi bu modeli tüm topluma taşırmıştır. Kadın köleliğini tüm topluma uyarlamıştır. Kadına ise daha derinleşen bir dağılma ve teslimiyet dayatır.
Tarihsizlik ve toplumsuzluk en çok da kadının başına patlamıştır. Kadın bir toplum olarak görülmez. Kadın deyince akla tek tek bireyler gelir. Ama kendine has toplumsal yapısı, kültürü, özellikleri olan bir toplumsal kesim akla gelmez. Oysa kadınlık bir toplumsal yapısallıktır.
Ortak bir tarihin açığa çıkardığı bir yapısallık. Hem de dünyanın bütün kadınlarında ortak özellikler olarak açığa çıkan bir toplumsallık. Ulusal, kültürel yapı kadınlar arasında farklılık yaratsa da tüm kadınların ortaklaştığı temel özellikler aynıdır. Bu nedenle kadınlar ortaklaşmaya, bir- birini anlama ve hissetmeye daha yatkındırlar. Tarihin ilk parçalananı kadın toplumsallığı olsa da toplumsallığı ilk oluşturanlar olarak kadınlar hala komünal ruhludurlar. Erkek egemenliği beş bin yıldır tüm kurumlarıyla örgütlü olduğu halde, komünal değil, sonderece bireycidir. Çünkü egemenlik onların ruhuna işlemiştir. Kadınların tarihten günümüze gelen, eşitlikçi, komünal, adaletçi ve örgütlülüğe açık yapısı erkeklerde yoktur.
Tarih ve toplum insanın öz savunmasıdır. İnsanlık doğada kendini var edebilmek için bir araya gelmiştir. Vahşi hayvanlara yem olmamak kadar ortak ürettikleriyle beslenme ve dayanışma kül- türüyle ilk toplumsallığı geliştirmişlerdir. Geleceği ifade eden çocukları birlikte büyütmüşler, edindikleri tüm bilgileri paylaşarak toplumsal tarihi yaratmışlardır. Ortak akıl ve toplumsal hafıza insanlığın ayakta kalmasının koşulu olduğu kadar, tüm insani gelişimde bunlarla sağlanmıştır. Kapitalizm toplumsal hafızayı silmek, ortak aklı parçalamak, böylece tek tek bireyleri teslim alma peşindedir. Bu nedenle en temel öz savunma toplum olmanın temel özelliği olan toplumsal hafızayı korumak ve ortak aklı geliştirmektir. Jineolojî’nin bilinç anlayışı bilim tekelciliğine karşı ortak aklı oluşturmak, toplumsal hafızayı canlandırmak ve böylece toplumu savunmaktır. Toplumların, ezilenlerin, kadınların tarihi bambaşkadır hakikatte. Tarih ezilenlerin dilinden yazıldığında, bambaşka gerçekleri açığa çıkaracak. Özgürlüğe yürümenin yol aydın- lığı olacak, toplumsal bütünlüğü inşa edecektir.
Devam edecek…
Emine Erciyes