HABER MERKEZİ – Kaderin karar anlarında belirlendiğini söylüyor filozof. Kaderimizi elimize alarak aydınlık geleceğe yelken açmak istiyorsak, o zaman karar anını gerektirdiği karar anında vermemiz gerekiyor. Aksi taktirde, karar anı geçip gittiğinde verilecek her karar, sonuç itibariyle sonuç getirmeyeceği için geç alınmış bir karar olacaktır.
Bugün Kürtler son derece büyük tehlikelerle karşı karşıyadırlar. Ortadoğu’da 3. Dünya Savaşı dedikleri gerçeklik yıllardır bu coğrafyada en kanlı bir şekilde sürüyor. Bedelinin coğrafyamız için ne kadar ağır olduğunu hepimiz bir şekilde yaşayarak görüyoruz. Değişim ve dönüşüm adına, birileri bir yerlerde zil oynatarak coğrafyamızı kan gölüne çevirmesi halen devam ediyor.
Değişim dönüşümün coğrafyamızda oysa ki mutlaka yaşanması gerekiyor. Çünkü örülen zincirler halkları, inançları, renkleri tutsak almış durumda. Ulus Devlet modeli herkesi birbirine düşman kılmış, karşıtlaştırmış, yaşamı ise yaşanmaz kılmıştır. Halklar ve renkler bu zincirlerden kurtulmak isterlerken, başkaları bu zincirlerin daha da kırılamaz hale getirilmesi için özel uğraş içerisinde. Coğrafyamızda bunlar olup biterken, bu ortamın toz ve dumanında kendilerine pay çıkartarak, hasım bellediklerine en büyük ölüm makinalarıyla saldırıyor ve yok etmek için ne güçleri varsa ortaya seriyorlar, inşa ettikleri ölüm makinaları ile halklara hava atıyorlar. Günlük olarak bunların reklamlarını yaparak halkların yüreklerine korku salıyorlar.
3. Dünya Savaşı dedikleri gerçekliğin kendisi zaten tam da budur. Toz ve duman olmuş olan bir coğrafyada birileri kölelik zincirini kırıp kendisi olmak isterken, birileri de zincirlerin daha da ağır ve kırılamaz hale getirilmesi için özel uğraşıyor. Ancak öyle görülüyor ki 3. Dünya Savaşı giderek sona doğru gidiyor. Sona doğru giderken şiddet sarmalı daha da artıyor. Düşmanlıklar daha da keskinleşiyor. Vahşet sarmalının dozajı kaldırılamaz düzeye çıkıyor.
İşte tam da böylesine bir zamanda Kürtler de birçok farklı renk gibi kendileri olmak, kendilerinin olmak için mücadele ediyorlar. Ancak Kürtleri bugüne kadar boyunduruk altında tutanlar ise buna karşı Kürtleri daha da derin bir kölelik altında tutmak için akıl almaz bir şekilde her yönde, tüm ölüm teknikleriyle aynen zamanının Leviathan’ı gibi Kürtlere karşı saldırıya geçmişlerdir. Kürtlere her cephede ölüm saçmak için ellerini ve kollarını sıvamışlardır. Bu Leviathan üstelik daha büyük Leviathanlarla işbirliği içerisinde, ittifak halindedir. Öyle ki kimi zaman Kürtlerin kendileri olma çabalarına daha büyük olan Leviathanların engel oluşturduklarına en son ABD’nin Savunma Bakanı Esper’in ağzından duyduk. Esper’in hiçbir utanma duygusuna kapılmadan çok açık bir şekilde dile getirdikleri; “Kürtlere özerklik verme ve onları sonsuza kadar savunma sözü vermedik…Suriyeli Kürtlere asla sizi 70 yıldır NATO müttefiki olan Türkiye’nin saldırılarına karşı koruyacağız diye de söz vermedik” sözleri, esasta Kürtlerin sömürgeci ve katliamcı bir güce nasıl peşkeş çekildiklerini delilleyen bir belge olması itibariyle son derece öğreticidir. Rusların ABD’den çok büyük bir farklarının olmadığını bizler Afrin’de gördük. Üstelik Afrin’de her gün kıyımlar yaşanırken, “dediğimizi yapmadınız bakın Afrin’in başına neler geldi” pişkinliğini de günlük olarak söyleyerek.
Uzatmayacağız, Kürtler gerçekten de tarihi bir eşikte durmaktadırlar. Bu eşiği ya yüz yıl öncesi gibi parçalı durarak, birleşmeyip tek kalarak onca direnişe ve kan ve can vermeye rağmen köle statüsünü yaşamaya daha kötü bir tarzda yaşamaya devam edecekler, ya da bu kez bu tarihi karar anında, bu sefer Ortaklaşmaya, Birleşmeye, Bir olmaya, Kader Birliği deyip Ulusal düzeyde Birlik olmaya aynı kader için karar kılacaklar.
Karar anı dediğimiz gerçekliğin kendisi budur. Verilecek olan karar Kürtlerin kaderini belirleyecektir. Çünkü tarihi karar anları nazik süreçleri ifade eder. Bunun için cesaretli adımlara ihtiyaç vardır. Bir yazarın ifade ettiği gibi; “Cesaret hiç korkmamak değil, korkuya rağmen bir şeyler yapabilmektir.” Şimdi Kürdistan’da bir şey yapmanın zamanıdır.
Bilelim ki; Cesaretli olmak özü itibariyle çoğunluk olmak demektir. Bizler Kürtlerin büyük soykırım tehlikesiyle karşı karşı olduğuna inanıyorsak, o zaman bizim yapmamız gerekli olan tek şey, sözün tam manasıyla bu kez büyük bir cesaretle birlik olmaya adım atmak olmalıdır.
Er ve kadın meydanında Kürtler canını verirlerken cesaret sorunları yoktur. Bu cesaretli duruşlarıyla sadece son on yıllarda on binlerce Kürt kız ve oğulu gözünü kırpmadan Kürdistan’ın özgürlüğü için canını verdi. Benzer bir durumu Güney Kürdistan’da, Doğu Kürdistan’da ve en son olarak ta Batı Kürdistan’da yani Rojava’da gözlerimizle cengâver kız ve oğulların, bölgenin halklarıyla kardeşlik temelinde nasıl direndiklerini, direnerek gelecek aydın günler için nasıl canlarını ortaya koyduklarını gördük. Tüm dünya Rojava’da Kürt kadınının DAİŞ çetelerine ve insanlık dışı uygulamalarına hangi insan üstü cesaretle karşı koyduğunu da dünya gözleriyle gördü.
Evet, Kürtler er ve kız meydanında canlarını vermekten çekinmiyorlar, geçmişte de çekinmemişlerdi. Ancak Kürtler birlik olmak meselesinde her zaman korkak ve ikircikli olmuşlardır. Özelde de kader anlarında kader birliği yapmamışlardır. Burada genişçe izah etmenin gereği yoktur, onca görkemli direnişler ihanetlerle, iç çekişme ve didişmelerle heba edilmişlerdir. Görkemli direnilmiş ancak görkemli bir şekilde Kürtler için verilen onca ağır bedele rağmen Özgürlükle taçlandırılmamıştır.
Şimdi belki de ilk kez bu düzeyde hem Kürtlerin topyekûn daha büyük soykırımlarla yüz yüze kalacakları bir tarihi eşikteyiz, hem de ilk kez bu düzeyde Kürtlerin bir olarak bu kez Özgürlüklerini büyük bir birlik temelinde elde edeceklerinin eşiğindeyiz.
Karar bizim. Konfüçyüs’ün da dile getirdiği gibi böylesine karanlık ve tehlikeli bir ortamda; “Karanlığa küfredeceğine bir mum yak!..” diyerek ULUSAL BİRLİK ile özgürlüğe, kaderimizi büyük bir kararlılıkla tayin edeceğimiz tarihi bir an’da olduğumuzun bilinciyle, tüm varlığımız ve benliğimizle Ulusal Birlik diyerek, mücadele.
Kasım ENGİN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi