HABER MERKEZİ
“Var” Olma Savaşı ve Haklar Mücadelesi
Kadın hareketinin evrensel mücadele pratiği, kadınların “var” olduklarını ortaya koyma çabası önceliği etrafında şekillenmiştir. Yok sayılan, görünmezleştirilen, ikincil olduğu her daim hatırlatılan kadınların var olma savaşı neredeyse dünyanın her yerinde benzer nitelikteki aynı itirazı dile getirmiştir: görünmezliğe ve yok sayılmaya karşı meydan okuma.
Bir adalet çağrısı olarak ortaya çıkan bu mücadelenin, soyut, kavramsal tartışmalar çerçevesinde kalarak başarıya ulaşamayacağının farkında olan kadınlar, hayatın her alanında eşitlik talebini dile getirmiş, bunun için örgütlenmiş ve mücadele etmiştir.
Kadın hakları mücadelesinin ilk çerçevesini eşit vatandaşlık talebi oluşturmuştur. Bu kapsamda eğitim hakkı, oy hakkı mücadeleleri kadınların dışlandıkları kamusal dünyaya dahil olma mücadelesidir aynı zamanda.
Kadınların ABD, İngiltere ve diğer Batı’lı ülkelerde mücadelesini verdiği vatandaşlık hakkı, Osmanlı’da da Meşrutiyet dönemi ile birlikte etkisini göstermiş, feminist bir dava sahibi olduklarını rahatlıkla ifade eden kadınların, bizlerin çok sonradan farkına varacağı mücadelesi devam etmiştir. Dönemin koşulları içinde dışarıdaki hareketlerin yansımasının çeşitli milletlerinin örgütlülüğü içindeki kadınların, çıkardıkları veya ailedeki erkekler tarafından çıkarılan dergiler etrafında taleplerini dile getirdiklerini, dernekler kurduklarını görürüz.
Ekonomik ve sosyal olarak üst toplumsal gruplara mensup kadınların etkili olduğu bu mecralarda eğitim ve çalışma talebi üzerinde durulmuş ve eşitlik fikri çok açık biçimde dile getirilmiştir.
Osmanlı kadınlarının kamusal alana dahil olma mücadelesi Cumhuriyet ile birlikte daha geniş bir çerçevede devam etmiştir. Siyasal ve sosyal hak taleplerinin de eklendiği bu dönem, kadınların eğitim hakkından yararlanmasının önünün açılması, Medeni Kanun’un kabulü, kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınması gibi gelişmelerle birlikte anılabilir. Ancak bunların, siyasi iktidar tarafından zaten “verildiğinin” düşünülmesi kadınların bu haklar için verdiği mücadeleyi görünmezleştirmiştir. Ayrıca kazanılacak bir hak kalmadığına inanan Cumhuriyet’in erkek yöneticileri, siyaset yapmamaları şartı ile 1924 yılında kurulmasına izin verdikleri Türk Kadınlar Birliğini 1935’de kapatmıştır.
Ne yazık ki özgürlükçü bir kadın hareketinin önünü almak isteyen bu yaklaşımları destekleyen kadınların da bulunduğunu belirtmek gerekir.
Tanıdığımız Kadınlar, Yeni Sorular, Deneyimin Bilgisi
Dünyada kadın hareketinin yükselmesi genellikle büyük toplumsal dönüşüm ve özgürleşme dönemlerinde ivme kazanmıştır.Kamusal pratiklerinin cinsiyetçi görünümlerine isyan, içinde yer aldıkları hareketlerin kadınları nasıl görmezden geldiğini teşhir, bu dönemlerdeki mücadele biçiminin karakteristik özellikleri arasında sayılabilir.
Ancak bu kurala uymayan bir örnek olarak Türkiye’de kadınların mücadelesi, askeri dar benin ardından 12 Eylül faşizminin olumsuz, yıkıcı, yok edici ortamında yükseldi. Bir tür direnme/dayanışma pratiği olarak da görülmesi gereken bu istisna da, kadınları öncelikle kendilerine dair sorular bir araya getiriyordu. Kurduğu söz ve eylemi ile bir meydan okuma hareketidir 80 sonrası kadın hareketi. 1987 yılında, darbe koşullarında düzenlenmiş ilk miting olan dayağa karşı yürüyüş, bu özellikleri yansıtır. Bu sözün mevcut diktaya karşı bir içeriğe sahip olmadığı düşünülebilir. Ama unutulmamalıdır ki çok daha kadim bir egemenliğe,ataerkiye ilk kez bu kadar kapsamlı bir karşı çıkış gerçekleşmiştir. Bir meydan okuma olarak görülebilecek bu eylemin öncesinde ise Türkiye Devleti tarafından imzalanmış olan CEDAW’ın (Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi) hayata geçirilmesi için yürütülen imza kampanyasını hatırlamak gerekir.
Düşünme ve tartışma sürecini kişisel deneyimler üzerinden başlatmasını, bu dönemin ayırt edici özelliği sayabiliriz.Ne yaşanmıştı? Örgütlerimizde ne yapıyorduk? Eşler ve daha nadir olmak üzere sevgililerle ilişkimiz nasıldı? Evde ne yaşıyorduk? İlk kavramsal tartışmalar da bu dönemde yapıldı.1989’da düzenlenen Feminist Hafta Sonu’nda Kadınların Kurutuluş Bildirgesi yayınlandı. Yine aynı dönemde düzenlenen Kadın Kurultayı’nda ise feministler ve sosyalist kadınlar arasında farklı bakış açıları ve anlayışlar görünür oldu; yeni gruplar, yeni dergiler bu dönemde ortaya çıktı.
Türkiyeli kadınların bir araya gelişleri ve kendi kadınlık deneyimleri üzerinden konuşmaya başlamaları, feminizmin en güçlü yanını oluşturmuştur. Hatta aradan geçen süre zarfında deneyim paylaşımını mümkün kılan bir araya gelişlerden uzaklaşıldığı oranda, feminist kadın hareketinin etkisinin azaldığını söylemek bile mümkün görünmektedir.
Kadınların kendi hayat deneyimi üzerinden konuşmaları bunların politik bir içeriğe ve eyleme dönüşmesi yaygın biçimde oluşturulan bilinç yükseltme grupları ile oldu. Çoğunlukla az sayıda ve çoğu birbirini önceden tanıyan kadınların buldukları her mekandaki, evler de bunlara dahil-bir araya gelmesi, konuşup tartışmaları, çoğu grup için birkaç yıl sonra kurumsal yapılara dönüşmenin ilk adımlarını oluşturdu.
Gülsen Ülker