HABER MERKEZİ
Kadın bedeninin metalaştırılması
Genelde devletçi uygarlık, özelde onun kapitalist aşaması kendini sürdürmek için her şeyi metalaştırmakta, ekonomi adı altında her şeyi alım-satım malzemesi yaparak pazara sürmektedir. Böyle ele alış tarzı ekonominin içeriğini boşaltırken, kadını bu sistemin kurbanı yaparak sistemin en ağır yükünü çeken konumuna getirmektedir. Kadın emeğinin sömürülmesi bir yana tüm ruhu ve bedeni parçalara ayrılarak pazara sürülmektedir. Kadını cinsel meta olarak kullanma temelinde toplumun ahlaki değerlerinden uzaklaştırılması, karcılığın yanına hazcılığın yerleştirilmesi ve böylece insanlığın düşüşünün derinleştirilmesi, kadının ekonomiden- ekonominin kadından koparılmasının sonucudur.
Aile içinde evin yasasını oluşturan, ev içerisine huzurlu yaşamı sağlayan kadın, evin dışına çıkarılarak piyasaya sunulan bir meta durumuna getirilmiştir. Kapitalist modernitenin kendinden önceki devletçi uygarlık aşamalarından bir farkı da budur. Ancak bu ekonomiye ve toplumsal yaşama katkı değil, ekonomik ve sosyal sorunların ve bunalımların kriz düzeyine varmasına neden olmuştur.
Kapitalist modernitenin ekonomiyi ele alma yöntemine baktığımızda, kadını başka türlü işlevli hale getiremeyeceğini net olarak görebiliriz. En acı olanı ise kadının tüm bunların farkına varmaması ve sistemin kadın üzerinden kendisini sürdürme oyununa alet olmasıdır. Ekonominin sadece para kazanma olarak anlaşılması, kadının da aile bütçesine katkı sunma amacıyla bu canavarlaşmış ekonomi içinde yer almaya çalışması ekonomiyi yanlış anlamanın sonucudur. Kadın bir nevi kendini ifade etme yöntemi olarak da bu sistemin içine girerken, aslında ne kadar ifadesiz bir konuma düştüğünün farkına varmamaktadır. Ekonomik olarak özgürlüğünü kazanma adı altında kadın köleliği daha kapsamlı yürütülmektedir. Kapitalist modernite çağında, propagandası yapıldığı gibi kadın özgürleşmemiştir. Metalaştırılmıştır. Metalaştırılmayan tek bir hücresi bırakılmamıştır. Derinleştirilmiş bir piyasa köleliğini yaşamaktadır.
Her canlı varlığın doğal hakkı olan beslenme, ekonominin kendisi olurken, kapitalist sistem bu beslenme olanağını insanları kendisine mecbur ve muhtaç hale getirmek için kullanmaktadır. İnsanların temel ihtiyaçları üzerinden iradelerinin kırılması esas alınırken, toplumda bu konuda yaşanan tüm sorunlar karşısında reflekssizlik açığa çıkmaktadır. Burada kapitalist sistem aslında amacına ulaşmış durumdadır. Kendisine köle yapmadığı hiçbir canlı bırakmadığı gibi, sistemine karşı çıkan her kesimi de etkisiz kılmanın çabasını yürütmektedir. Öyle ki insanların en doğal hakkı olan çalışma hakkını bile ellerinden alınmıştır. İşsizler ordusu bilinçli bir biçimde yaratılmıştır. Bu gün işsizlikten kaynaklı bunalımlardan en çok olumsuz etkilenen kesim de yine kadınlar olmaktadır. Artan işsizlik ve yoksulluk karşısında, uygarlık toplumunda gelenekselleşen aile kurumunun maddi koşulları büyük oranda ortadan kalkmaktadır. Evini geçindirmek ve çocuklarına bakmak için birçok kadın bedenini satmaktadır. Kadınların bu kadar çaresiz ve çözümsüz hale getirilmesi kadının ekonomiden koparılmasının sonucudur. Ancak insanın en kutsal eylemi olan ekonominin de ne hale geldiğinin en çarpıcı göstergesidir.
Kadın ekonomi ile nasıl buluşacak?
Ana- kadın değerlerinin tekrardan asıl sahibi olan kadına verilmesi, kadının yaşamın her alanında (demokratik siyasetin aktif öncü gücü olarak) bu değerler temelinde söz-karar ve eylem sahibi olması bu gün yaşadığımız toplumsal sorunları ortadan kaldıracak tek çözüm yoludur. Kadının ekonomide etkin güç konumuna gelmesi de bununla bağlantılıdır. Elbette bu kadınların öncü düzeyde yer alacakları ve yürütecekleri mücadele ile gerçekleşecektir.
Konumuz kadının ekonomiyle tekrardan buluşması olduğundan buna daha fazla değineceğiz. Fakat kadının ekonomi ile buluşmasını, kadın eksenli yaşamın yaratılması mücadelesine kadının öncü düzeyde katılımı sağlayacaktır.
Komünal değerlere sahip çıkmak, zihniyetini güçlü kurmak ve inşasına girişmek kadını ekonomi ile buluşturacaktır. Ekonomiyi evi geçindirme, aile yasası olarak tanımlamak, kadının ekonomiden öncelikli olarak kendisini sorumlu görmesini gerektirir. Kadının kendisini buna göre örgütleyerek çalışmalara katılması son derece önemli olmaktadır. Kadının toplumsallaşmayı oluşturması özünde komünal yaşamının sonucudur. Ana olması bunu daha güçlendirmektedir. Bir ananın adaletsiz olduğunu, çocukları arasında ayrım yaptığını, yaşama karşı duyarsız kaldığını söyleyemeyiz. Özellikle paylaşımcı olması onun komünalliğini simgeler.
Kadının herhangi bir şeye verdiği emek kendisi için değildir. Mutlaka içinde bulunduğu topluma, ailesine karşı sorumluluk temelindedir. Bunu karşılık beklemeden yapar ve çevresindeki insanların mutlu olması onun için yeterlidir. Kadının bu komünal yaşamıyla buluştuğunda ekonomi hayat bulabilir. Kadın ekonominin kurucusu ve asıl sahibi olduğuna göre, kadının ekonomik sorunların ortadan kaldırılmasında da belirleyici bir role sahip olduğunu bilmesi, kedisini bu alanın dışında bırakmaması önemlidir.
Kadının ev içinde yaptığı işlerden tutalım, çocuk büyütmeye kadar, evin geçimini düzenleyen tüm faaliyetlerden kendisinin öncelikli sorumlu olduğunu bilerek yaşama katılması önemlidir elbette. Ancak sadece bunlarla sınırlı kalmak kadının topluma karşı sorumluluğunu yerine getirmesini engeller. Yaşama katılımının bilinçlilik temelinde olması önemli bir konudur. Tarihten günümüze kadın yaşamın huzur içinde yaşanmasında önemli bir rolün sahibi iken, bu hep kadın dışında, erkeğe mal edilen bir rol olarak ele alınmış kadın da böylelikle bu yaşamın dışında bırakılmıştır. Bunun bilincine vararak kadının yaşama katılımı olursa, üstesinden gelinemeyecek sorunlar kalmaz. Bu açıdan yaşamı bilerek yaşamak önemlidir. Bize sunulan yaşamı değil de, özgürce yaşayacağımız yaşamı emeğimize doğru sahip çıkarak inşa edebiliriz.
Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi
Devam edecek…