HABER MERKEZİ – Bir devrimin özgürlük düzeyi, ilişkilerdeki özgürlük düzeyine bağlı olduğu gibi, özgün olarak da kadın-erkek ilişkilerindeki özgürlük düzeyiyle oldukça bağlantılıdır.
Özgürleşme, bir anlamda bireyler arası ilişkileri özgürce tartışma, kararlaştırma ve yürütme gücünde olmayı ifade eder. Böyle bireylerin oluşturduğu topluluklar, özgürlük topluluklar olarak da değerlendirilir. Bu toplulukların oluşturduğu topluma da, özgür bir toplum denilir. Devrim, bu anlamda bir toplumu en üst düzeyde özgürleştirme eylemidir. Bir toplumu yakıcı, hızlı ve genel bir özgürleştirme ihtiyacında görüyorsan, yapılması gereken ona çok şiddetli bir devrimi dayatmaktır.
Özgürleşmeye doğru giden toplumda, ulusal sorun varsa, öncelikle onu özgürleştirir; bunu kendi kaderini tayin etme ilkesi olarak da değerlendiririz. Sınıflar arası baskı, anti-demokratlık varsa, onu çözer ve buna da demokrasi denilir. Daha da bireye indirgediğimizde, her bireyin temel haklara kavuşturulması sorunu vardır. Bu da eğitimdir, sağlık, iş-güç sahibi olmadır, yeteneklerine göre çalışabilme ve hakkını alabilme durumudur. Bilimin özgürleşmesi de böyle tanımlanabilir.
Kadının özgürlüğü bir adım öteyi ifade eder. En alttaki cins olarak, kişiliğine ilişkin karar verme, bu kararını bilinçlice geliştirme, hiçbir baskı altında olmadan yaşama geçirme, onun özgürlüğünü ifade eder.
Yol, ardına kadar açılmıştır, oldukça da akıyorsunuz. Bu şunu gösteriyor; kadın kurtuluşuna yol vardır, güç birikiyor. Geriye bunu işlemek, örgütlemek kalıyor, önderlik etmek kalıyor. O da size düşer diyorum.
Kendi kendini örgütlemeyen bir halk köledir.
Kendi kendini örgütleyip yönetemeyen bir cins de köledir.
Ve kölelikten kolaylıkla kurtulamaz. Her şeyden önce inanmalısınız. Gereğine inandıktan sonra da rollerinize göre kendinizi hazırlamalısınız. Savaş istiyorsunuz, çok yakıcı bir gerilla özleminiz var, oldukça örgütsel çalışmaların içindesiniz. O halde, bunun önderliğini de, örgütlenmesini de yapın ve ondan sonra erkek dünyasına bir merhaba deyin. Dedim ya kendi özlemlerinizle, sizlerin de topluma, her türlü ilişkiye yaklaşımda bir dünyanız var. Ona gerçekleştirme şansını böyle bir güçle vermeniz imkan dahilindedir.
İnanıyorum ki, önümüzdeki dönemde bu ordulaşmaya da elimizden gelen katkıyı yapacağız. Şu an, şu süreç içinde oldukça bilinçleniyorsunuz. Oldukça da özgür bir kişilik olarak sürece katılıyorsunuz. Madem sağlıklı bir örgütleme için gereklidir, ama yeterli değildir. Kadrolaşmanızı biraz daha ilerlettikten sonra, bir çok görev sahasına görevli, hatta önder düzeyde yükleneceksiniz ve geliştireceğiniz örgütlenmeler, ondaki başarı, sizi özgür yaşama kesin yaklaştıracaktır. Bence en gerçekçi tarz da budur. Buna yüksek değer biçeriz. Bunu her zamankinden daha fazla düşünme, tartışma, karara bağlama ve özellikle de pratiğe geçirme vazgeçilmez bir uğraşınız olmalıdır.
Hiç şüphesiz bunlar parti bütünlüğü içinde olur. Erkek yoldaşlarla yine tartışma, görev bölümü esprisi içinde olur, aykırılık, çekişme içinde değil; uyum içinde olur. Genel parti görevlerine, ulusal kurtuluş, savaş görevlerine zıt yaklaşma anlamında değildir. Yarıştır; en iyisini biz de ordumuzda yaparız biçiminde bir çözüm gücü olma anlamına gelir. Bu şansınızı mutlaka iyi değerlendirin, tarih her zaman bu fırsatı vermez.
Küçümsenmeyecek çabalarla, biz ortamı biraz hazırladık. Bu fırsatı gerçekleştirmeye doğru yüz tutuyor, ama işin sahibi sizsiniz. Daha fazlasını da beklemeyin veya biz katkımızı yine sürdürürüz ama, sizin de yapmanız gereken çok iş vardır. Özgür kişilik sizindir. Kurumlaşması gereken kişiler sizsiniz. Savaşçı ve yönetici olarak kendinizi mutlaka kabul ettirmelisiniz, savaşımınızı her sahada, askerlikte, siyasette, kültürde, diplomaside vermelisiniz ve kendi renginizi topluma, uluslaşmaya katmalısınız.
Devrim bu anlamda biraz kadının katıldığı, rengini verdiği devrim olmalıdır. Bizim ulus, bu temelde kadının kendini kattığı ulus olmalıdır. Ve bu gerçekleşirse, gerçekten devrimimizin enternasyonal değeri de o kadar yücelmiş olur.
PKK’de yaşanan en büyük aşktır.
Kürdistan’da bir sevda savaşı da yürütülüyor, binlerce yıllık umutlar, tutkular hayat buluyor. Bu ne demektir? Her şeyimize sevdalı yaklaşmak demektir. En başta ülkemize, halkımıza, tarihimize, dağımıza, taşımıza her şeyimize… Bunlar olmadan insan olunamayacağı ortaya çıkmıştır. İnsanımıza en büyük sevgiyle, hasretle yaklaşmak gerekir. Çünkü binlerce yıldır ayrılıklar var. Bu arada kadınla erkeğin de birbirlerine saygıyla, sevgiyle yaklaşmaları demektir. Çünkü binlerce yıldır ilişkilerinde ihanet var, düşkünlük var, alçaklık var, kaba cinsellikten öteye hiçbir düzey yoktur; düşürülmüşlük var, eğitimsizlik var. Kadın korkunç bir seviyede sürünüyor; erkek, kadın için korkunç biçimde bitmiştir. Namus adına namussuzluk iliklerine kadar işlemiştir. Bunlar parçalanıyor, bunlar aşılıyor.
Sonuç; çok değerli yaklaşımdır, gerçek sevgi, gerçek saygı, gerçek gücünüz varsa, aşk yolunda ilerlemektir. İşin bilimsel özü budur. Bununla oynayıp, bunu ters yüz edip “dayanamadım, çözemedim, bunaldım” deyip kendimizi aldatmanın gereği olmadığı gibi, özellikle de ordulaşmada bu tip hafifliklere girmek, bazen insanın hayatına mal olur. Sevgiler ve bundan kaynaklanabilecek yaklaşımların böyle gözden düşürülmesi, çaptan düşürülmesi, en azından devrimci açıdan ahlaksızlıktır. Gelenekleri konuşturmak istersiniz, inkarcılığı, yüzeyselliği; bunlar da hem ahlaki açıdan, hem devrimcilik açısından kesinlikle ordulaşmaya yansıttığımızda, tüzük gereği suçtur, yargılanmaya götürür. Kaldı ki gereksizdir de. Çünkü yüceltici hiçbir yanı yok.
Benim sevgim savaşı geliştirenedir, örgütü, vatanseverliği, özgürlüğü geliştirenedir. Ben ne diye beni örgütten, savaştan uzaklaştıracak olanı seveyim, ilgi göstereyim, değer vereyim? İster eski kocalar olsun, ister yeni, takıntılarınız olsun, kim olursa olsun, gözümüzün içi de olsa çıkarıp atmalıyız. Savaşa hizmet etmeyen, örgütlenmeye, partiye hizmet etmeyen; bir bütün olarak temel değerlerimiz var, kim olursa olsun bir çırpıda atabilmeliyiz.
Şu ilke egemen olmalı; biz yaşamımızı mutlak devrimin emrine vermişiz. Yaşamımız, tutkumuz, heyecanımız, coşkumuz devrimdir, devrimi geliştirendir. Bu da bizim yaşamımızdır, her şeyimizdir. Sanıyorum bunu da epey kavrıyorsunuz. Dolayısıyla günlük ilişkilere ve yaşama yansıtmakta zorluk çekmezsiniz. Belki zorlanırsınız, ama zorlanalım, bunun için düşünelim, tartışalım ve ilişkilerimizi ilkeli, yüceltici, ilerletici kılalım. Eski-yeni ilişkileri gözden geçirin, varsa eksiklik, yanlışlık düzeltin; yerine sağlam, örgütlenmeye götüren, vatana götüren, hatta insanlığa götüren bir özellik verin. En sevdiklerimiz köstek olamaz bize, bireycilikle bizi bağlayamazlar. Tam tersine, en sevilenler birbirlerini sadece yüceltmekle, yaşamını kolaylaştırmakla, yaşanılır kılmakla sorumludurlar.
Kendi gerçeğime tekrar değinirsem; bana duyulan her türlü sevgi, yücelten sevgidir, insanlarımızı ayağa kaldıran, örgütleyen, savaştıran sevgidir. Bu temelde insan onuru ayağa kalkar ve savaştırır. Eğer bu temelde, sizler de örgüt gerçeğine, Önderlik gerçeğine bağlıysanız ve tartışmasız bağlı olmayı bilirseniz, o halde bütün ilişkileriniz, ister size gösterilen, ister sizin gösterdiğiniz ilgiler, sevgiler, heyecanlar, tutkular; hem yüksek, büyük olmalı, hem de kesinlikle savaşa bir çağrı olmalı; vatanseverliğe, partileşmeye, halkın özgürlüğüne ve kendi özgürlüğünüze, onurunuza bir çağrı olmalıdır. Bunun altına düşmemeye büyük özen göstermelisiniz, daha fazla gelişmesi için her şeyinizi ortaya koymalısınız, oldukça bilinçlilik kadar bir pratiğin de sahibi olmasınız. Ekmek-su kadar size gerekli olan ilişkilerde, yaşamda böyle bir tarzı tutturmaktır.
Uzun yılların sizi düşürdüğünü, hatta tanınmaz hale getirdiğini biliyoruz. Ancak böylesine yüceltici bir çabayla ilişkileri ve yaşamı kazanabileceğinizi bir an bile göz ardı etmeyin. Önderlik gerçeğini de büyük bir silah olarak kullanarak yüceltilmenizi ve dolayısıyla başarmanızı sağlayın.
ÖNDER APO
20 Ekim 1993