HABER MERKEZİ
Kadına karşı şiddet ve tecavüz onca ‘tedbire rağmen’ durmuyor, durmak bilmiyor. Hatta ne kadar kadına karşı şiddet ve tecavüz üzerine konuşuluyorsa, bir o kadar daha fazla kadına karşı uygulanan şiddet ve tecavüz başını alıp gidiyor. Kadına karşı şiddet tüm hızıyla sürerken, bunun yanı sıra çocuk yaşta insanlara karşı da birçok yerde görüldüğü gibi tecavüzler, tacizler gelişiyor. Türkiye giderek tam tacizci-tecavüzcü ve kadına karşı şiddet uygulayan ülkeye sıralamasında adım adım zirvelere tırmanıyor.
Buna karşı toplumun bir refleksi söz düzeyinde de olsa gelişiyor. Kimi yerde bireyler bu ahlaki olmayan duruma karşı koymaya çalışıyor. Hatta kadının silahlandırılması derken, bu tür insanlık dışı suç uygulayanlara karşı haklı olarak daha caydırıcı cezaların verilmesi isteniyor. Ancak yine de kadına karşı el uzatmalar ve şiddet uygulamalar durmuyor ve durulacağa da benzemiyor.
Bu durumu aşmak için birçok araştırmalar geliştiriliyor. Bu hastalığın kaynağını bulmak için sosyolojik, psikolojik derken ne kadar böyle bilim varsa bu soruna eğilerek çözmeye -iyi niyetlice de olsa-çalışıyor.
Ancak belirtelim ki, tüm bu çabalar boşunadır. Değil onlarca, yüzlerce araştırma da yapılsa, kadına el uzatanlara karşı büyük cezalar da verilse, hatta toplum biraz daha fazla karşıt duruş sergilese bile, bunların tümü devede kulak misali kalır. Çünkü bu tür yaklaşımların tümü pansuman tedbirlerinin ötesine geçemez.
Kadına karşı şiddetin ve tecavüzün kaynağı-buna erkeğe karşı geliştirilen tecavüz de dahildir-iktidar kaynaklıdır. Zihnidir, felsefiktir, siyasidir, bu bağlamda kaynağı çok derinlerdedir.
İktidar, işgal ve talan üzerine kurulmuştur. İşgal ise şiddet ve tecavüzdür. Nedeni ise birilerinin biriktirdiğine göz dikmedir. Bu bağlamda şiddetin dolayısıyla iktidarın gaspla dolaysız bağı vardır. Gasp ise ancak şiddetle gerçekleştirebilir.
İktidar yapıları dolasıyla iktidarın kurumsallaşmış hali olan devlet yapıları- kendilerini var ederlerken, şiddete dayanarak var etmişlerdir. Şiddetin ilk uygulamaları ise kadına karşı uygulanmıştır. Ilk olarak kadının ortaya çıkardığı değerlere karşı saldırı gerçekleşmiştir. Kadının ortaya çıkardığı ürünler gasp edilerek el konulduğu gibi kadın ilk köle haline getirilendir. Ilk önce kadın evin duvarlarına içine hapsedilmiştir. Erkeğin ise; köleleştirilmesi, mal varlıklarına el konulması, şiddete maruz kalması dolasıyla gaspa uğraması daha sonra gelişmiştir.
Bir sorun varsa ve o sorun çözülmek isteniyorsa, o zaman o sorunun köklerine inerek bir nevi psikiyatristler gibi bireylerin bilinç altınlarına uzanarak, esas yaşanmışları açığa çıkarıp çözmek gerekiyor. Bunun için diyoruz ki, bu düzeyde derinlerde seyreden, ruh dünyalarına işlemiş olan hastalıklar pansuman tedbirleriyle giderilemez, tedavi de edilemez. Ve bilelim ki, iktidar ve devlet yapıları durdukça da bu şiddet, gasp, tecavüz da durmaz. Şiddetin kaynağı iktidar olduğuna göre, doğası gereği sürekli şiddet üretir.
Dikkat edersek bugün Türkiye’de ki iktidar sıradan bir iktidar değildir. Son derece eril, egemenlikçi, her yönüyle şiddete eğilimli, hatta her yere savaş götürücü, milliyetçi, dinci, son derece kaba bilimci ve hepsinden daha önemli olan ise son derece cinsiyetçidir. Milliyetçiliklerini diğer renklere karşı gösterdikleri düşmanca hoşgörüsüzlüklerinde görüyoruz. Dinciliklerini dini putlaştırarak muayaviciliği geliştirmelerinde görüyoruz. Bilimciliklerini doğaya karşı gösterdikleri düşmanca eğilimlerinin yanı sıra, her şeyi mal bulmuş mağrip misali pazarlamaya çalışmalarında biliyoruz. Cinsiyetçiliklerini ise kadına karşı her fırsat doğduğunda, evlenmelerini, doğurmalarını, evde kalmalarını sürekli dayatan sözlerinin yanı sıra, kadının fıtratından dolayı erkeklerle bir olamayacağını dillendiren söylemlerinden biliyoruz.
Siyasal erkin böyle olduğu bir zeminin kendisi sürekli birilerine karşı, en fazla da zayıf gördükleri halklara, inançlara, doğaya ve de kadına karşı şiddet üretmesi, bu tür iktidar erklerinin fıtratlarında vardır.
Milliyetçi, dinci, bilimci, cinsiyetçi olanların yaşam tarzları son derece lümpence ve üstenci olur. Ve böyle olanların dilleri hakaret vari olur, yürüyüşleri, gülüşleri, bakışları ezici ve batıcı olur. Her hal ve hareketleri boyun eğici, teslim alıcı olmayı dayatır. Böylelerinin bulunduğu ortamlarda-eğer iktidar erkleri de ellerinde bulunuyorsa-hükmedicilik öne çıkar. Başkalarının yerine karar verme, böylelerinin yaşam biçimleridir. Hükmetme irade kırmadır, yok saymadır, zoraki başka birinin ya da başkalarının sahasına müdahale etmedir. Birilerinin iradesine hükmetme özü itibariyle bir gasptır, gasp ise tacizdir, tecavüzdür.
Söylenenlere daha fazla anlam verebilmek için Türkiye’deki iktidara bakmakta yarar vardır.
Örneğin Erdoğan ismindeki kişilik, bulunduğu tüm ortamlarda tek sestir, tek renktir, tek hükmedendir. Siyaseti ise kan üzerine kuruludur. Öyle ki, başarılarının ölçüsünü katlettiği insan sayılarıdır. Ağzı bozuk, küfür baz, herkese hakaret etmekte sınır tanımama ise lümpenliğinin bir gereğidir.
Diğer bir örnek Soylu ismindeki kişidir. Yürüyüşü, konuşması, gülüşü, bakışı baştan sona hakarete, vurmaya ve kırmaya dayalıdır. Türk sinemasındaki Coşkun tiplemesidir.
Çavuşoğlu ismindeki kalas kişiliğin de benzer özellikler sergilediğini söylemeye gerek bile yoktur.
İktidar cenahında böyle olmayan herhalde tek bir kişi var idiyse o da Binali Yıldırım’dı onu da ne hale getirdikleri ortada.
Bunlar ve daha fazlaları günlük olarak Türkiye toplumuna hitap ediyorlar. Türkiye toplumun gözü bu kişiliklerdedir. Erdoğan neredeyse aralıksız bir şekilde Duracell pili misali şarjı bitmeyen biri olarak durmadan bu kültürü Türkiye toplumuna pompalıyor. Diğer kişilikler de benzer bir şekilde topluma bu kültürü Çernobil vakası gibi zehir yayıyorlar.
Ve tabii bunların tümünü fark atan ise söz darağacı sadece vurma, kırma ve sunturlu küfürler üzerine kurulu olan Bahçeli’dir.
Yeniden belirtecek olursak, iktidarın kendisi gasp üzerine kuruludur ki, bunun da yolu öncelikli olarak kadına ve genele dönük şiddettir. Söz konusu Türkiye olduğunda ise yaşanacak olan sürekli bir şiddettir. Ve bu iktidar ayakta kaldıkça, ne tür tedbirler alınırsa alınsın kadına karşı ne şiddet ne de kadın tecavüzünün önüne geçilebilir.
Kadına karşı şiddeti ve tecavüzü durdurmak istiyorsak yapılması gerekli olan ilk iş AKP-MHP’nin topluma yaydığı şiddet ve lümpen kültürünün önüne geçilmesidir ki, bilelim ki bunun da yolu AKP-MHP alaşağı edilmesinden geçmektedir.
Kasım Engin
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi