HABER MERKEZİ – Kadın kadındır. Kadın; yarı erkek, yarı kadın olamaz. Kadın kadındır, fakat burada bazı noktalar var. Ne erkeğin gölgesi olmalı ne de erkeğe benzeşmelidir. Kadının kendisi bir gerçekliktir, kadının kendisi yaşamdır. Özellikleri vardır. Tabi erkeğin gölgesinde kadın, kadınlıktan çıkmıştır. Bu doğru değil. Kadın emeğiyle, savaşıyla kendini yaratıyor. Şunu yüzde yüz belirtebilirim ki, erkeğin gölgesinde kadın yaratılamaz fakat erkeğe göre yapmaya çalışan da kadınlıktan çıkar ve hiçbir değeri kalmaz.
Özgürlük, güzel yaşam, onurun kurtarılması çok önemli. Onur yoksa, seni alır bir özel ya da genel eve kapatırlar. Kürdün namusu ne hale düşürülmüş? Namus o değil. Namus kendi kimliğini, öz varlığını korumaktır. Sevgi denen olay da buradan doğar. Ben bireysel anlamda Kürt nasıl yaşamalı diyorum. Sevgi, namus, bireysel olarak namuslu bir Kürt nasıl yaşamalı, bunun peşine düşmüşüm. Kızlara da bunu anlatmaya çalışıyorum. Ben niye sevgi, kadın diyorum? Aşk, sevgi olmalı. Biz az sevmiyoruz, biz büyük seviyoruz. Aşk uğruna savaşıyoruz. Ben kadın için beş yıllık tarihi çözümlüyorum, en eski ulus, en eski sınıf diyorum. Ben kendim de onların büyük bir işçisiyim, emekçisiyim. Onların özgürlükleri için, sevgi için beni bir işçi olarak tanımlayabilirler, görebilirler. Ben kendimi sevginin işçisi olarak tanımlıyorum. Büyümelerini istiyorum. Bu temelde kadınlar tanrıça kültürüne ulaşsınlar. Erkek dinine, erkek tanrısına hayır desinler. Biz o tanrıları açığa çıkardık, zayıflattık. Kadın çıksın ortaya, kendi özgürlüğünü, kimliğini kazansın, o kadını da sevelim. Biz tanrıça ana, tanrıça aşk coğrafyasını yarattık. Biz o kültürü yaratacağız, direnin, dayanın, kendinize de güvenin.
Tam başarı noktasına gelen erkek ancak sevilebilir. Ama her noktada başarıyı yakalayacak. Kadınla olması; vatanla, özgürlükle ve yaşamın özgürlüğüyle olmak anlamına gelecek. Sizin de hedefiniz bu olmalıdır. Erkeği bu noktaya getirinceye kadar onunla, ona karşı anlamlı bir savaş yürüteceksiniz ve adam edeceksiniz. Bu hakkınızdır, görevinizdir!
İnsanlığın 21. yüzyıldaki ana gündemi, bu temel ilişki ve çelişkilerin biçimlendirdiği ideolojik kimlik arayışları ve yeni politik kurumlaşmalar tarafından belirlenmektedir. Şüphesiz bu ilişki ve çelişkileri belirleyen, esas olarak bilimsel teknik gelişmenin vardığı seviyedir. Durum değerlendirmeleri bu objektif temeller üzerinde yeniden yapılmaya çalışılmaktadır. Yürütülen tartışmalar tepeden tırnağa her konuyu kapsamına almış bulunmaktadır.
Günümüzde ancak sorunun adı konmuş, içeriğiyle tam belirlenmemiştir. Programı, stratejisi, örgüt ve eylem biçimleri gündeme tam anlamıyla oturmuş olmaktan uzaktır. Tarih nasıl sınıflı toplum uygarlığına kadının cins köleliği temelinde bir zorbalık, savaş, sömürü ve yalancılık tarihi olarak başladıysa, kadının özgürlük mücadelesi ve onun başarısıyla da bir özgürlük, barış, eşitlik ve doğruluk tarihi olarak yeniden yaratılacak ve yazılacaktır. Bütün göstergeler yeni uygarlığın şafak vaktinde kadın özgürlüğünün belirleyici rol oynayacağını ve tekrar ama daha üst düzeyde bir özgür kadın çağının yaşanabileceğini göstermektedir.
Özgürlük ve eşitlik ütopyalarının inşa edilmiş toplumsal yapılanmalar halinde somutluk kazanmaları günün pratik görevleri mesafesindedir. Gerekli olan, girilen yolun bilimsel değeri ve özgürlük iradesinin gücüdür. Hakikat aşkının özgür yaşama yaklaştığı dönemden bahsediyoruz. Özdeyişimiz şudur; HAKİKAT AŞKTIR, AŞK ÖZGÜR YAŞAMDIR.
Sistem reformla düzelme şansını çoktan yitirmiştir. Gerekli olan tüm toplumsal alanlarda yürütülecek bir “kadın devrimi”dir. Nasıl ki kadın köleliği en derin kölelikse kadın devrimi de en derin özgürlük ve eşitlik devrimi olmak durumundadır. Kadın devrimi hem kuram hem eylemde en köklü çıkışları gerektirir. Öncelikle cinsiyetçi ideolojiye karşı ardıcıl, sürekli bir savaş gereklidir. Günün yirmi dört saatinde yürürlükteki tecavüzcü zihniyete karşı ahlâki ve politik olarak da savaşın derinleştirilmesini gerektirir. İktidar ve sömürü amaçlı çocuk doğurma olgusunun mahkûm edilmesini, reddini gerektirir. Çocuk doğurma iradesini tamamen özgürleşmiş kadına bırakmayı gerektirir. Hanedanlık ve aile ideolojisinde devrim gerektirir. Herhalde en önemlisi de kadınla yaşam felsefesinin daha doğrusu felsefesizliğinin aşılmasını gerektirir. Kadınla yaşamın gücünü çocuklara sahip olma ve cinsel iştahı giderme anlayışına bağlı olarak değil de en derin dostluk, arkadaşlık, toplumsallık bağı olarak, güzelliğin, sadakatin, barışın, soyluluğun üretilmesinde, eşit ve özgürce paylaşımında görmek gerekir. Şüphesiz kadınla yaşamın eşit ve özgürce paylaşımı toplumsal hakikatin mutlaka doğru seyreden karşılıklı bilgeliğini gerektirir. Gerçek aşk ancak karşılıklı toplumsal hakikatin güç dengesinde yaşanabilir. Köleliğe, tecavüze, iktidara bulanmış kişiliklerde aşk asla gerçekleşmez. Yoğun ve sürekli yaşanan başarısız deneyimler ve aile iflasları bu gerçeği doğrulamaktadır. En az erkek kadar kadının da toplumsal güce ve bilgeliğe sahip olması durumunda sevginin, güzelliğin, iktidarsız, barış içinde eşitçe ve özgürce üretilerek ve paylaştırılarak yaşanması sağlanabilir. Günümüz, 21. yüzyıl kadın devrimine öncelik vermeyi şart kılıyor. “Ya yaşam ya barbarlık” sloganı bu devrimi dayatıyor.
Demokratik modernite çözümü kadın sorunu ve devrimi konusunda idealli ve eylemlidir. Demokratik modernite ulusları kadınsız projelenip, uygulanacak projeler değildir. Tersine her adımında kadınla bilgeliğin ve eylemliliğin paylaşılmasıyla gerçekleştirilecek devrimlerdir. Ekonomik toplum; inşasında kadın öncülüğünde gerçekleştiği gibi yeniden inşasında da kadının komünal gücünü gerektirir. Ekonomi, kadının öz toplumsal mesleğidir, eylemidir. Ekoloji ancak kadın duyarlılığıyla toplumla buluşturulacak bilimdir. Kadın kimlik olarak çevreseldir. Demokratik toplum kadın zihnini ve özgür iradesini gerektiren toplumdur. Demokratik modernite açıkçası kadın devrimi ve uygarlığı çağıdır.
Daha önce de söylemiştim. En eski, en saldırgan faşizm, erkeğin kadın karşısındaki yaklaşımıdır. O yüzden söylüyorum, çünkü beni doğru algılamaları gerekiyor. Benim kadına yaklaşımım tamamen özgürlükçü temeldedir. Bu halk için olduğu kadar, kadın için de böyledir hatta erkek için de böyledir. Kendini iyi tanımak ve tanımlamak gerekiyor. Özgürlüğün olmazsa olmaz olduğu tartışmasızdır ama özgürlük, beyin ve ruhsal bir durumdur. İnsanın duygularıyla kendini tanıması, kendi düşüncelerine hâkim olması ve ne yaşamak istediğini tanımlaması gerekir. Özgürlük budur. Ben kızlara hep bunu söylüyordum. O yüzden eğer kadın özgürlüğü diyorlarsa bana bu temelde yaklaşsınlar, seveceklerse böyle sevsinler, yoksa boşuna kendilerini yormasınlar. Geleceklerse bu temelde gelsinler. Ben kadınla özgürlük temelinde yaşadım, yaşayacağım. Cinsler arası ilişki, en çok bundan sonra özellikle geliştirmem gereken bir çalışma bu olacaktır. Hatta 21. yüzyılın cinsler arası ilişkinin en çok düzenleneceği yıl olacağı kanısındayım. İlk karşı-devrim cinsel alanda yapıldığı gibi, en büyük son devrim de cins ilişkilerinde gerçekleşecektir.
Cins sorunu çözümlenmeden siyasal sorun çözümlenemez, toplumsal demokrasi çözümlenemez. Sen karşı cinsle veya hemfikir olduğun, yaşam içinde olduğun cinsle ilişkilerini düzenleyemezsen hangi demokrasiyi düzenleyebilirsin? Hangi siyasi demokrasiyi geliştirebilirsin. Nasıl ki bazı uluslar için, hatta çok çeşitli sosyal inançlar için bazı miladi başlangıçlar varsa; kadın özgürlüğü söz konusu olduğunda bizim attığımız bu adımların da özgür yaşam anlamında bir başlangıç olacağı, yalnız Kürdistan için değil tüm dünya kadınlığının da özgür yaşamında bir yeri olacağı kesindir. Anlamı böyle olan bir adımın içinde savaşırken, şüphesiz bunun çok sancılı geçeceği, büyük bir bilinç savaşı kadar irade savaşını gerektireceği açıktır. Yüzyılların, bin yılların köleliğini büyük bir düşünce savaşıyla, iradeyle vermedikçe, çokça özlediğiniz özgür yaşam şansını kazanamayacağınız da bir o kadar gerçektir. Zorluklar, amacın, özgürlük savaşımının karakterinden ileri gelmektedir.
Gerçekten yoğunlaşıldığında görülecektir ki ulusal, sınıfsal, sosyal savaşımın en yakıcı olanı cins gerçekliğinde yaşanır. En tabu denilen cins kavramları, cinsiyet kavramları ulusal, sosyal baskıların en çok gizlendiği ve esasta sahte bir ahlâkla kadına kaybettirildiği bir alandır. Biz bunu da parçaladık ve özellikle değerli, büyük kadın şahadetlerimize bağlı olmanın gereği olarak, bunu cesaretle yürüttük ve gördüğünüz gibi bütün bu bağlılıkların bir sonucu olarak özgür yaşamın gücü ve onun militanlığı ortaya çıktı.
Bu tarihin tersine çevrilmesinin en derin toplumsal sonuçları beraberinde getirmesi kaçınılmazdır. Kadının özgürce yeniden doğuşu, toplumun tüm alt ve üst kurumlarında genel bir özgürleşmeyi, aydınlığı ve adaleti zorunlu kılacaktır. Kazanan kadın, her düzeyde kazanan toplum ve birey demektir. Bu kısa çerçeve bile kadın hakları ve özgürlükleri alanında demokratikleşmenin ne kadar tarihsel olduğunu açıkça göstermektedir. 21. yüzyılın bu anlamda uyanan, özgürleşen ve güçlenen kadının çağını başlatması, sınıfsal ve ulusal kurtuluştan da önemli bir olgudur. Demokratik uygarlık zamanı, her dönemden daha fazla kadının yükseldiği ve kazandığı bir çağ olacaktır.
Bir gün mutlaka gerici ve zorba erkeği hizaya getirecek güçlü kadına ulaşacaklarına dair duyduğum inançla, sürecin ruhuna uygun mücadelenizi yükseltmenizi diliyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.