HABER MERKEZİ
Politik ve ahlaki düzenekler olmazsa toplum gerçekleşmez. Politika ve ahlak toplumun kendi doğasından gelen bütün potansiyelleri ortaya çıkarma ve bir varlık olarak ne yapacağına, nasıl yapacağına ilişkin karar ve kural bütünlüğünü oluşturuyor.
Bunun mitolojik, dinsel, felsefi bilimsel veya sanatsal ifadeleri toplumsallığın kendini ifade tarzıdır, ortaya koymanın, yansıtmanın ve kendisinin bilincine varmanın yolları olmaktadır. Anlam kendisini bunlarla ortaya koyar, oluşturur ve gerçekleştirir. Hakikat bu anlamda toplumun kendisini düşünmesi, kendisini anlatması ve inşa etmesidir. Toplumsal varlık kazanmak ancak bunlarla kendisini bir hakikat haline getirir. Bu anlamda yaşamın anlamı kendisini savunabilmesi; hakikat haline getirmesidir. Gerçekleşen, kendisini savunma gücünde olandır. Gerçekleşme, aynı zamanda öz savunmadır. Öz savunmasını yapamayan toplumun gerçekliği olamaz.
Bu anlamda öz savunma yoğunlaşmış ahlak ve politika olmaktadır. Demokratik siyaset gücü haline gelemeyen toplumun öz savunması yoktur. Öz savunması olmayan toplumun varlığından bahsedilemez. Öz savunması engellenen toplum, her türlü istismara, köleliğe ve kendisine yabancılaşmaya açıktır. Kendisi olmaktan çıkan bir toplum, kendisini kültürel olarak var edemez.
Öz savunmanın esas noktası toplumun kendisini özgür bir şekilde kimliklendirmesidir. Özgür kimlik bu anlamda öz savunmanın esasını oluşturmadır. Bir toplumu fiziki olarak yok edebilirsin, soykırımdan geçirebilirsin; ama anlam denilen kültürel varlığı ortadan kaldıramazsın. Bu şuna benzer; sen bir doğa parçasını yakabilir, yıkabilirsin, ama doğayı yok edemezsin. Toplumsal doğa da böyledir. Sen toplumu zayıf düşürebilirsin, bastırabilirsin, kandırabilirsin, egemenliğine de alabilirsin, ama tümden yok edemezsin. Doğa olmak böyle bir şeydir.
Toplumsal doğa en çok kadın gerçekliğinde dile gelmekte ve kendisini kadın etrafında yapılandırmaktadır. Kadın geriletilebilir, zayıf düşürülebilir, çok kapsamlı kölelik statüsüne alınabilir; fakat doğası gereği toplumsallığın gelişimi ve varlığı kadın etrafında gelişmektedir. Kadın her zaman toplumsallığın kurucu doğasıdır. Kadına dayalı gelişen toplumsallığın kendisini savunma ve var etme tarzının özünde feminen olacağı açıktır. Kadının direniş ve var olma yaşama tarzı ile toplumun direniş ve var olma tarzları aynıdır. Her şeye rağmen, her türlü saldırılara karşın, son ana kadar da ve bütün gücüyle yaşama tutunma, kendini çok çeşitli görünümler ve biçimler altında ifade etme, ortaya koyma ve ölümüne bağlılık, fedakarlık ve direnç olmaktadır. Toplum da, kadın da tıpkı büyük kayalar altında da olsa, her an kayayı yarıp da bahara çıkacak narin bir çiçek veya ağaç gibi esnek, ama o kadar dirençli. Taşı bağrına basıp da çıkan ağaçlar gibi adeta. Bu konuda sosyal bilimler günümüze kadar büyük bir çarpıtma ve cehalet içerisindedir.
Başından beri toplumun kendisini savunmanın ve var etmenin yol yöntemleri vardır. Bunların kadın eksenli olması toplumsallığın kadın temelli gelişmesiyle alakalıdır. Her şeyden önce farklılıklarla baş etmenin, bunları toplumsallığı zedelemeyecek bir şekilde bir arada tutmanın yol ve yöntemlerini oluşturarak, yine özellikle yaşam ihtiyaçlarını karşılamada birikime izin vermeyerek, eşyaları kullanım değerine ve ihtiyaçlar doğrultusunda dağılımını esas alarak, değişim değerini tanımama, kabul etmeme, değişim ve takas yerine hediye alış verişini ahlakın bir parçası olarak ele almak bu yöntemlerin en başta gelenleridir. Özellikle maddi birikim karşısında oldukça katı tabular ve kurallar konulmuştur. Kabile veya topluluk içerisinde otorite, tecrübe sahibi olan ve öncülük rolü oynayacak kişiler başta herkesten daha fazla elinde bulundurduğu ürün ve malzemeleri dağıtmak zorundadır.
Yine farklılıkları derinleştirebilecek korku, şüphe, güvensizlik gibi konularda yeni yetişen bireyin korkularıyla yüzleşmesi, bunlarla baş edebilmesinin ve aşmasının yol ve yöntemleriyle özgüven ve özsaygı gelişimine önem vermektedirler. Bu anlamda birey bu eğitimlerden sonra toplumsallığa katılım sağlayabilmektedir. Zaten kadın ağırlıklı bir geniş aile yapısı mevcuttur. Ana kadın ve çocukları ile kardeşlerinden ve kardeşlerinin çocuklarından oluşmaktadır. Cinselliğin tabu haline getirilerek sınırlandırılması, bunun belli kurallara ve gelenekler halinde yerleşik bir kültür haline gelmesini de bir öz savunma olarak değerlendirmek gerekiyor. Bu konuda tamamen kadın irade ve karar sahibidir. Çocuğun toplumsallığa hazırlanması daha ağırlıklı olarak kadının sorumluluğu altındadır.
Devam edecek
Kaynak: PAJK