HABER MERKEZİ
Varlık olarak insan için kendi yaratımları çok önemlidir. Çünkü kendisi ve insanlık için bir şeyler yapmak ve buna anlam yüklemek her zaman değer kazanmıştır. İnsan yaşamı da kendisinin yarattığı bir gerçekliktir. Bu yüzden iyisini, güzelini, anlamlısını yaratmak ister. Çünkü anlamı olmayan bir yaşam sıradan, amaçsız bir yaşamdır. Bu yüzden, yaratılan yaşama bağlılık her zaman güçlü olmuştur. Ve yarattıkları yaşamın yok edilmemesi için ya da daha anlamlı bir yaşam var etmek için mücadele ederler. Biz bunu özelde kadına indirgediğimizde yaşam gerçekliği daha fazla somutluk kazanıyor. Çünkü, birebir yaşamı yaratan kadının kendisidir. Bu yüzden yaşam denilince kadın, kadın denilince de yaşam gelir aklımıza. Çünkü kadın yaşam tohumunu kendi rahminde atar, büyütür ve yaşamı yaşanılır kılmak için mücadele yürütür. Bu yüzden kadınla yaşam arasında kopmaz bağlar vardır. Ama bunun tersi bir durumu da kadın eliyle yaratılan bu yaşam gerçekliğine karşı oluşturulmuş erkek egemenlikçi, erkek aklıyla yürütülen sistemdir. Bu erkek egemenlikçi sistemin ilk çıkışı kadının kendi eliyle yaratılan yaşama karşı olarak çıkar. Erkek sisteminin yaptığı her şey yaratılan bu yaşamı yok etmektir. Bu yüzden tarih boyunca savaşlar, işgaller durmaksızın süregelmiştir. Bir yerlerde kadınlar, çocuklar, insanlar, yaşamın kendisi hep katledilmiş, yakılmış, parçalanmış, yok edilmek istenmiştir. Bırak kadın yaşamına karşı, kadının yarattığı her şeye karşı bir savaş hali hep sürmüştür. Hatta günümüzde bu artık daha farklı politikalarla, özel savaş yöntemleriyle devam etmektedir. Günümüzde neredeyse her gün onlarca kadın katlediliyor, yaşamdan kopartılıyor. Artık öyle normalleştirilmiş bir algı oluşturulmuş ki kadın cinayetleri, tacizler, tecavüzler, çocuk yaşta evlilikler, zorla evlendirilmeler meşrulaştırılmış ki erkek devlet sistemi bunları kendisi yaptığı için zaten her şeyi kendine hak görüyor, meşrulaştırılıyor.
Kimisi babası, kimisi abisi, kocası, kimisi asker, polis, imam tarafından tecavüz ediliyor, katlediliyor. Ve bunların hepsinde devlet aklı mevcut ve bunlar söz konusu kadın olunca aynı çatı altında birleşiyorlar. Ki toplumda da kadın zaten bunu hakkediyor gibi algılar yaratılıyor. İşte bilmem namusmuş, malıymış, mülküymüş gibi yaratılan safsatalarla erkekler, eril zihniyet sözde bu haklarını sinirlenir kullanır, kıskanır kullanır, sarhoş olur kullanır, benimdir deyip kullanır. Ne de olsa onları koruyan, aklayan, kollayan bir devletleri, bir hukukları vardır. Ki zaten hukuk, adalet denilen şeyde göz göre bunları savunur pozisyonundadır. Çünkü onlara göre suçlu olan zaten kadındır, tahrik eden kışkırtan kadındır. Bu yüzden siyasetinden tutalım hukukuna kadar, okullundan tutalım bütün eğitim kurumlarında, dini kurumlarda yani devlet eliyle oluşmuş bütün kişi ve kuruluşlarda kadına karşı uygulanan bu politikalar kadın katliamlarının üstünü örtüyor. Çünkü zaten suçlu onlardır. Bu yüzden kadın mücadelesini yürüten; kadın katliamlarının, kadın cinayetlerinin politik olduğunu dile getiriyorlar. Çünkü kadına karşı yürütülen bu politikalar devleti yönetenlerin özel politikalarıdır.
Bütün bunların yanında bu katliamların, bu politikaların daha da özelleşmiş hali, daha da politikleşmiş hali Kürt kadınına uygulanan politikalardır. Zaten devletlerin Kürtlere karşı uyguladıkları politikalar bu sefer söz konusu kadın olunca bu iki katına çıkmaktadır. Çünkü Kürt kadın kimliğinin yanında, direnen kadın kimliğinin var olması hatta kadının toprağa, kültüre, özelde de özgür ve anlamlı hür yaşama olan bağlılığı devleti Kürt kadınından korkar hale getirmiştir. Özellikle T.C. faşist devletinin Bakurê Kürdistan’da son zamanlarda uyguladıkları politikalar bunu açığa çıkarmıştır. Faşist devlet yaptıklarıyla şunu açıkça itiraf ediyor “ben devletim; askerim, polisim, korucum, devlet memurum istediği kişiyi taciz eder, tecavüz eder, canı isterse öldürür, ki onlar öldürmese de zaten sözde namus anlayışında olanlar öldürür, o olmazsa kadın bunu kaldırmaz kendisi intihar eder, ben devletim ben sizi korurum” deyip bunu özel olarak işletmekte ve sürekli gündeminde tutmaktadır. Son zamanlarda Bakurê Kürdistan’da duyduğumuz kadın tecavüzleri, cinayetlerin neredeyse hepsi asker, polis, devlet memuru eliyle yapılmıştır.
Bu da onların itirafının açık bir halidir aslında. Bu yöntemlerle topluma karşı açık bir savaş hali açmış durumdadır. Çünkü, toplumu buna alıştırmaya, susturmaya yani toplumu ahlâkî bir çöküşe sürüklemekteler. Ki eğer toplumda buna karşı güçlü bir çıkış yaratılamazsa toplum zaten ahlâkî bir çöküşü yaşayacaktır. Ve devlet özelde bunu genç kadınlara karşı uygulamaktadır. Çünkü kadın kimliğinin yanında genç olması devlete karşı güçlü bir potansiyel oluşturmaktadır. Tabi bir de toplumun dinamik ayağının gençlik olması da devleti korkutmaktadır. Bu yüzden genç olmak, genç bir kadın olmak bu politikalara, devletin bu özel ve kirli savaşına karşı daha güçlü bir mücadele potansiyeli, daha güçlü bir karşı çıkmanın adı olmaktadır. Bu nedenle genç kadınlar bu politikalara karşı güçlü bir örgütlenme ağı oluşturmalıdır. Kadın katliamlarına karşı, kadın yaşamının yok edilmesine karşı yaşamı daha fazla savunmalı, sahiplenmeliyiz. Katledilen bütün kadınların yarattığı, yaratmak istediği anlamlı ve özgür yaşamlarını yaşanılır kılmalı, devleti bu yaşamlardan korkar hale getirmeliyiz. Bu erkek aklını yenecek olan kadının yaratacağı özgür ve anlamlı yaşam olacaktır. Yaratacağımız örgütlenmeyle, mücadele ağıyla kadın ve yaşam arasındaki bağ olmalıyız. Daha fazla direnmeli, daha fazla mücadele etmeli ve her yeri kadınların yaşayabileceği alanlar haline getirmeliyiz. Çünkü artık kadın zamanıdır.
Kadına karşı uygulanan tüm bu özel savaş politikalarına, uygulamalarına, taciz ve tecavüzlerine, katletmelerine ““HAYIR”” demeliyiz ve düşüncemize, ruhumuza, bedenimize vurulan zincirleri parçalamalıyız. İşte tam da bu yüzden ““HAYIR”” demeliyiz. Çünkü biz “HAYIR” dedikçe onlar bizden korkacak. Çünkü biz “HAYIR” dedikçe kendimizin, kendi yaratımlarımızın farkına varacağız. Çünkü biz “HAYIR” dedikçe kadınlar daha fazla yaşayacak. Çünkü biz “HAYIR” dedikçe özgür yaşamın farkına varacağız. Bu yüzden biz genç kadınlar, daha fazla “HAYIR” deyip kadın yaşamını var etmeli ve yaşamı özgür ve yaşanılır kılmalıyız. Daha fazla cesaret kazanıp “HAYIR” diyelim ve özgür kadın alanlarında buluşalım.
NC/Zerya Bagok