HABER MERKEZİ
Erkeğin durumu hakikatten vahim. Günümüzde birçok yerde başlık parası kalkmasına rağmen, halen kızını bir eşya gibi satan mal gibi adamlar var. Kızı satın almak için pazarda tezgah kuran zihinsel özürlü erkekler var. Kızını ya da kız kardeşini satarken bakire olduğuna kefil olup, kızın beline kırmızı kuşak bağlayan cahiller var. Kızı satın aldığı anda, daha nikah masasına oturmadan tokadı yapıştıran sefiller var. Sakın kimse çıkıp, “ya canım böyle kadınlar da var” demesin, vallahi de billahi de ağzının ortasına İngiliz anahtarını çarparım. Bilirsiniz, İngilizler’in bir sömürge politikası, bir de her şeyde kullanılan anahtarları çok meşhur. İkisi de kullanıldığında arkasında mutlaka iz bırakır ve ikisi de kullanım olayına göre öldürücü nitelikler taşır. Demem o ki zorlamayın beni.
Hiçbir kadın, bedeni üzerinde tahakküm kurulmasını istemez. Hele de yetiştiği aileden bir erkeğe, “gel benim bakireliğime kefil ol” demez. Muhtemelen birçok kişi beyaz gelinlik üzerine bağlanan kırmızı kuşağın bekareti simgelediğini bile bilmez. Ama yaparlar. Yaptıklarının, rezalet ve kepazelik olduğunu dahi anlamadan yaparlar. Çünkü korkulukta bulunan beyin bunlarda yok, beyin sorgulamaktan yoksun. Zaten rezillik ve kepazelik cahilliğin ortalığa saçılmasıdır. Ama gel-gör ki bu başlık parası tam bir sefillik örneği. Erkek ise bu sefilliğin sürdürücüsü. Hiç öyle bakmayın, yeminle sefilsiniz. Başlık parasını savunan herkes ruhta sefil, düşüncede sefil, yaşamda sefildir. Hele erkekler çıkıp, “ya ama biz de mağduruz” demesin, öyle bir beddua ederim ki, kafalarına meteor düşer.
Bu nasıl bir düzendir
Ne garip bir dünya! Bir de başlık parası biriktiremedi diye üstüne intihar edenler var. Gerçekten hiç komik değil. Bu nasıl bir düzendir, nasıl bir beyindir, hangi zekanın ürünüdür, hiç bilemiyorum. Kendisi için ödenen başlık parasıyla övünen geri zekalı, zır cahil tipler bile üretmişler. De hayde gel de çöz düğümü! Biri satmış, öbürü satın almış. Satılan ise kendisi için verilen paranın övüncüyle geziniyor. Kız sen salak mısın? Sonra da çıkıp, “vay kocam beni niye dövdü?” diye yakınıyor. Döver tabi! Ha sen, ha koltuktaki kırlent. Ha sen, ha dolaptaki bardak. Ha sen, ha kapıdaki süpürge. Ha sen, ha ayak altında giden paspas. Sonuçta parasıyla değil mi? Canı isterse kırar, yerlerde sürükler, üstüne basıp ezer geçer. Canı istedikten sonra niye dövmesin? Sorun ne? Onu ne durduracak? Eve alınmış eşyalardan farkın ne? İtiraz mı ediyorsun? Bir zahmet aklından geçirdiğini, diline de getir. Herkes bilsin neye itirazın var, ne diyorsun, ne istiyorsun, değil mi? Müneccim miyiz? Bir de Allah’a havale etmişsin. Bu işler öyle havale ile hal olmuyor canım. Tövbe tövbe insan kızını çileden çıkarmakta üstünüze yok ha. Çıldırtınız bizi…
Parayla kız vermek
Her şey bir tarafa, ortada bir trajedi var. Yazsan dağ olur, yazmazsan dert olur. Derdini dillendirecek bir kuyu da bulamazsan şişersin, hem de nasıl?!? Şu erkeklerin işgüzarlığına bakın hele, sanki başlık parasını kadın icat etmiş gibi bir de kızıyorlar. “Ehh para yok, ne yapalım?” Arkadaş, “geleneği” sen yaratmışsın. İnsan olup, bir araya gelin, “mal almıyoruz, mal satmıyoruz” deyin. Ama yok, kim kadına acı çektirecek? Satın almazsa nasıl avucunun içinde ezecek? Ne hükmü kalacak kadın üzerinde, demi?!? De hayde söyleyin, sefillik örneği değil mi bu? Bir de “başlık parası yaktı bizi. Kimse yok mu kaldırsın bu geleneği” diye yakınıyorlar. Özgürlük Hareketi kaldırmış. Ama yok anacım! Avrupa’ya gelmiş, durum yine aynı. Eee zaten Avrupa yasalarına göre de yasak, parayla kız vermek fuhuşa girer. Peki adam ne yapıyor? Masada başlık parasını konuşuyor, masa altında da kurbanlık koyun alır gibi el sıkışıyor. Başlık parasının verilebileceği en yüksek noktaya kadar çıkıp, anlaşmaya varılınca eller bırakılıyor. Aynı davranışı çok af buyurun ama “pezevenkler” de yapıyor. Şimdi başlık paramız için böyle anlaşmaya giden, babamız, amcamız, dayımız ya da abimiz veya erkek kardeşimize “pezevenksiniz” desek resmen kan çıkar. Parçamızın bulunabileceğini bile sanmıyorum, öyle lime lime ederler. Ama öyleler!?!
Kızı para karşılığında ha bir erkeğe vermişsin, ömür boyu kullansın diye, ha kırk günlüğüne kırk erkeğe vermişsin para karşılığında, bir fark var mı? Erkeğe göre var; ömür boyu oldu mu namuslusun, bir günlük oldu mu “orospu”… Ama kadın her iki durumda da erkeğe satılıyor. Peki neden erkeğe “orospu” denilmiyor? Neden erkek her iki halde de sütten çıkmış ak kaşık oluyor? Vallah billah cinlerim tepemde uçuşuyor. İnanın aklım yer çekimine yenilip, yere yapıştı, sökemiyorum. Düzene bak, YA STAR! O nasıl bir çarktır öyle, sadece kadını öğütüyor!?! Ama söylemedi demeyin, kadını öğüten çark, erkeği de yutar, hem de nasıl yutar!.. Ama bunlarda yüz yok. Bir gıdım utanç yok, ayıp yok. Arsız bunlar, arsız, nasıl yüzleri kızarsın? Para bulamayınca da “berdel” diye uyduruk bir “gelenek” oluşturmuşlar. Bir de şartlar koymuşlar; “söz, onur” adına. “Biri bırakırsa, öteki mutlu bile olsa babasının evine gönderilecek…” Vay ben ölem, o nasıl söze sadakattir öyle!?! Aynı sadakati kölelik zincirini kırma mücadelesinde niye göstermiyorsunuz? Göstermezsiniz tabi. İşinize gelmiyor. Sadakat kim, siz kim?
Değişim kaçınılmaz
Şimdi niye bunları anlatıyorum? Çünkü, 1990’larda toplumdaki bu çürümüşlüğün giderilmesi için çok büyük çaba ve emek sarf edildi. Büyük bedeller ödendi. Toplumsal anlamda adeta bir devrim yaşandı. Ama şimdi en asgari düzeye inen bu geri gelenekler, çürümüşlük, toplumsal ahlaksızlık büyüyerek, toplumun bünyesini kemirmeye başlamış. Vicdansızlık insan boyunu aşmış. Ortalık toplumsal çürümüşlük kokusundan geçilmiyor, herram etmişler memleketi.
Eee, her şey de sil baştan yaşanmıyor yani. Peki geriye ne kalıyor, değişim! Şimdi tabi yeni bir yıla da girdik. Yeni bir yıl demek, yeni mücadele alanları demektir. Eee bu saatten sonra geri de çekilmeyeceğimize göre, değişim kaçınılmaz. Tabi “çatışma” da denilebilir. Sizin bu durumunuz bize pek yabancı sayılmaz. Lakin, sonuçlarına da katlanırsınız. Bu herram ettiklerinizi, kokuttuklarınızı mutlaka, ama mutlaka temizleyeceksiniz!…
Kaynak: Newaya Jin