Sümerlerde tabletleri yazanlar sadece erkeklermiş… Zaten hâkimiyetlerini kurdukça kadınlara okuma yazmayı öğretmez olmuşlar. Tabletleri yazan yüzlerce yazıcının içinde tek bir kadının adının bile olmaması bu gerçeği çarpıcı göstermektedir.
HABER MERKEZİ
Kadınların en kök hafızalarının, özgürlük hafızasının yeniden canlanması büyük bir tarih, sosyoloji, felsefe, coğrafya yani sosyal bilimlerin bilinmesini gerektirmektedir. Egemen sistem karşısında bilgece bir duruş ve militanca bir çalışma olmadan hakikate ulaşmak mümkün görünmüyor.
İnsanlık tarihinin % 98’den fazlasını kapsayan kadın öncülüklü toplumdan nasıl, nerede ve ne zaman erkek hâkimiyetli topluma geçildi?
Günümüz dünyasında kendine en akıllıyım diyen kadınların bile zihniyetleri kapitalizmin düşünce ve değer yargıları ile dopdolu kılınmıştır.
Kadın tarihinin özelde de Neolitik dönemin aydınlığa kavuşmaması için devletlerin özel bir çabası olduğunu biliyoruz. Tüm arkeolojik, antropolojik çalışmalar devletlerin denetimi ve izni dahilinde yürütülmektedir.
Bu da kadının köleleştirilmesi temelinde yapılanan Sümerlerden çekirdek oluşumunu alan ve günümüze kadar gelen devletleri göz önüne getirdiğimizde yakıcı bir gerçeği fark etmemizi sağlar. Devletler uzun tarihleri boyunca ve halen de kadının tarihine ait eserlerin, kazıların, araç ve gereçlerin, heykellerin, yazıların, resimlerin, kadına ait buluşların örtbas edilmesi, ortadan kaldırılması dahası çarpıtılarak erkeğe mal edilmesinin çalışmalarını büyük bir ustalık ve titizlikle yürütmektedirler.
Kadının yoktan sayılması için tüm erkek bilginler, araştırmacılar söz birliği etmişcesine bir yaklaşım gösteriyorlar.
Bilinçli bilinçsiz içine girilen kadının yok sayılması tavrı yazılı tarihin başlangıcı Sümerlerden bu güne değin tüm erkeklere bilinçlice öğretilen bir Amentü olsa gerek. Bu artık çok doğalmışçasına yürütülen bir alışkanlık haline getirilmiştir.
Sümerlerde tabletleri yazanlar sadece erkeklermiş… Zaten hâkimiyetlerini kurdukça kadınlara okuma yazmayı öğretmez olmuşlar. Tabletleri yazan yüzlerce yazıcının içinde tek bir kadının adının bile olmaması bu gerçeği çarpıcı göstermektedir.
Yine insanın evrimleşmesinde kadının fizyolojisinin farklılığı göz önüne getirildiğinde bilim kadının evreleşme sahalarını çok özel inceleme gereğini duymuyormuş gibi bir tavır sergileniyor. Veya varsa bile kitlelere yansıtılmıyor, ders kitaplarında yer almıyor. Sanırım ortaya çıkan gerçekler binyıllardan beri kadının erkeğin sağ kaburgasından yaratıldığı mitosuna denk düşmeyecektir. Yani verili bazı düşünce kalıplarının sorgulanmasını getirecektir.
Arkeoloji ve antropolojinin yanında kozmoloji de devletin tekelindedir. Bu yer altı ve yer üstünün kadınların aradığı soruların önemli bir kısmına cevap verebileceğine dair olasılığı alabildiğine arttırıyor.
Bu örnekler kitaplar dolusu yazılabilir.
Kadınların kendi hakikatlerini bulabilmeleri için olağanüstü bilgi ve zihniyet çalışmalarının yapılmasının yanında örgütlenme ve eyleme geçme her an daha fazla aciliyetini dayatıyor.
Özgürlük bilinç, irade, örgütlülük ve eylem gerektirir.
Besê ERZİNCAN